Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 200 - Şubat 2022      Perihan Balcı’nın Objektifinde ‘MARMARA’

Perihan Balcı’nın Objektifinde ‘MARMARA’


Marmara fotoğrafı 1: Sahil görünüşü ve çınaraltı çay bahçeleri.

Bazen bir kitap tüm yaşantınızı değiştirirmiş ya hani, benimkisi de o misal. Doğup büyüdüğüm Marmara Adası’na kalıcı bir eser bırakmak için çıktığım uzun ve meşakkatli yolda seneler içinde öyle çok hikâye biriktirdim ki. Sonuçlarına çok şaşırdığım olaylar silsilesiyle, bazen araştırdığım konuların üzerindeki sır perdesinin bir türlü açılmadığına bazen de acı gerçeklerin bir tokat gibi yüzüme vurduğu ânlara şahit olmuştum. Öğrendiğim her yeni bilgi önümde yepyeni ufuklar açıyordu. Ada’ya Yolculuk kitabımda kullandığım 217 görselle birlikte “tarihsel bir görev” olarak addettiğim bu uğraşın somutlaştırdığı üç yüz küsur sayfalık dokümanın okuma yazma bilmeyen çocukların bile elinden düşürmeyeceği bir kitap olmasını düşlemiştim ilk günden beri. Günümüzde sosyal medyanın toplumun geniş kesimleri tarafından kullanıldığı yadsınamaz bir gerçek. Özellikle 70 yaş ve altı birçok yurttaşın yaşanmışlıklarını, anılarını tanıklıklarını aktardıkları çok özel paylaşımlar sayesinde kitaplarda dahi bulunamayacak bilgiler ve fotoğraflar, bilgisayar tablet ve telefonlar vasıtasıyla daha kolay ulaşılır hale geliyor… İlk gördüğüm an 1970’li yıllarda çekildiğine kanaat getirdiğim bir demet siyah-beyaz fotoğrafın peşine düşmüştüm iki yıl kadar önce. Adeta iz sürerek uzun uğraşlardan sonra gerçek kaynağına ulaşabilmiş ve kitapta da kullanmıştım. Hikâyeme başlarken bu görselleri Ada sevdalılarıyla buluşturan Zeynep Karlıklı ve Didem Erol Hanımefendiler’e de kendi adıma tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Türkev fotoğrafı 1: Perihan Balcı (26.03.1923-13.09.2013)

Türkev fotoğrafı 1: Perihan Balcı (26.03.1923-13.09.2013)

Birçoğunuzun adını belki de ilk kez duyacağı Perihan Balcı, Didem Hanım’ın eski komşusuydu; sıcak ilişkileri sayesinde Marmaralı olduğunu öğrendiği Didem Erol’la vakti zamanında yaptığı ada ziyareti esnasında çektiği bir avuç Marmara fotoğrafını paylaşmasıyla başlamıştı her şey. Arşivinde daha da olduğunu söylemişti ancak ileri bir tarihte onları vermek için sözleşmişlerse de kısa bir süre sonra rahatsızlanarak vefat etmişti. Zeynep Hanım’ın Dedesi Hamdi Reis’in teknesinin de aralarında bulunduğu birbirinden güzel fotoğrafları sosyal medyada paylaşmasıyla da 80 sonrası doğanların neredeyse hiç göremediği, yalnız büyüklerinden dinlediği hikâyelerden yola çıkarak üzerinde tahmin yürütebildiği mekânları ve tekneleri buluşturan bu siyah-beyaz karelerle zaman tünelinde bir yolculuğa çıkmıştık adeta. Peki ama kimdi Perihan Balcı? Niçin çekmişti bunca güzel fotoğrafı? Araştırdıkça, ayrıntıları gün yüzüne çıkan hayat hikâyesi, tarihi evleri koruma ülküsüne baş koyan bu güzel insanın örnek alınası öyküsü gelecek kuşaklara aktarılmasını gerektiriyordu.

Yeni yılın ilk günleriydi, Türkev Başkanı Yük. Mim. Uğur Deniz Sökmen Hanım’la röportaj yapmak üzere, Akbıyık-Cankurtaran’da Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nin genel merkezi Hamamizade İsmail Dede Efendi evine gitmiştim. Sultanahmet Camii’nin denize bakan tarafında, labirenti andıran dar sokakları ve Arnavut kaldırımlı yokuşları ardımda bırakarak soğuk ve yağışlı bir günde varmıştım bu tarih kokan eve. Sıcak atmosferi ve misafirperverliği ile beni hemen sarıp sarmalamıştı. Evin öyküsünü ise Deniz Hanım’dan ve Deniz Banoğlu’nun yayınlamış olduğu eşsiz eserinden öğrenecektim. Siyasi aktörlerin ve gelmiş geçmiş tüm iktidarların gerçekleşemeyen vaatleri, işleri yokuşa süren idareciler ve ağır işleyen bürokrasi nedeniyle çok uzun süren bu restorasyon macerasında karşılaşılan türlü zorluklar yetmezmiş gibi seneler içinde birkaç hükümet değişmesi dahi bu yola baş koyan Perihan Balcı’yı yıldıramamış ve 1997 yılında ‘Dede Efendi Evi’ halka açılmıştı. Perihan Hanım’ın vefatından sonra tüm arşivi çocukları tarafından ‘Türkev Derneği’ne bağışlanmıştı. Özenle saklanan birçok materyal arasında Ada’mıza ait bir iz aradıysam da ne yazık ki bulamamıştım. Fakat Türkiye’nin birçok şehrini gezerek fotoğraflayan Balcı’ya ait muazzam bir dia-foto arşivi ile karşılaşmış, diaları ileri bir tarihte birlikte yeniden elden geçirmek üzere sözleşmiştik. Kim bilir belki de bu dia arşivindeydi aradığım diğer ada fotoğrafları… Şimdi Perihan Hanım’ın, Deniz Banoğlu tarafından kaleme alınan, hayat hikâyesine kısaca bir göz atalım.

Türkev fotoğrafı 2: Perihan Balcı

Türkev fotoğrafı 2: Perihan Balcı

Perihan Hanım’ın annesi Sıdıka Bubik Bosna kökenliydi, babası Hüseyin Paşa ise Sivas Zile doğumlu askeri tıbbı 14’cü olarak bitirmiş bir tabip subaydı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de en yakın silah arkadaşlarından biriydi hatta doktorluğunu da yapmıştı. Osmanlı Devleti’nin çeşitli bölgelerinde mesleğini icra eden Hüseyin Bey, Konya’da Delibaş İsyanı çıktığı vakit şehirde bulunuyordu ve bir oğlu olmuştu. İsyandan sonra durumu yerinde görmek isteyen Mustafa Kemal Konya’ya gelmiş ve Doktor Hüseyin Bey’in hatırını sorduktan sonra bir oğlu olduğunu öğrenince, “Benden sana hediye olsun, adını Kemal koy,” demişti. Böylece Perihan Hanım’ın ağabeyinin isim babası ‘Mustafa Kemal’ olmuştu. Balkan Harbi, Çanakkale Savunması ve Kurtuluş Savaşı derken, 17 yıl cepheden cepheye koşturan Hüseyin Bey, bazı görev yaptığı yerlere ailesini de götürecekti. Küçük Kemal’e bir de kardeş gelmişti üç yıl yaşadıkları Amasya’da. 26 Mart 1923’te doğan kızlarına ‘Perihan’ adını verdiler. Bir süre sonra Miralay Hüseyin’in tayini Ankara’ya çıkmış ve Perihan Hanım 5 yaşına bastığında da Hüseyin Bey ‘Paşa’lığa terfi etmişti. Hüseyin Paşa bir gün Çankaya Köşkü’nde konferans vermek üzere Muhafız Kıtası’nın bir yemeğine davet edilmişti. Masada yüksek rütbeli pek çok konuk ve Gazi Hazretleri de bulunmaktaydı. Yemekler servis edildikten yaklaşık 20 dakika sonra Hüseyin Paşa fenalaşmış ve zehirlenme belirtileri göstermişti. Derhal eve dönmüş ertesi gün Cebeci Askeri Hastanesine götürülmüşse de, 20 gün hastanede yattıktan sonra, 16 Mart 1930 akşamüzeri henüz 47 yaşında hayata gözlerini yummuştu. İstiklal Madalyası sahibi Hüseyin Paşa Askeri törenle son yolculuğuna uğurlanmış, Ankara Cebeci Mezarlığı’nda dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin yanına defnedilmişti. Hüseyin Paşa’nın vefatı, iki küçük çocukla genç yaşta dul kalan Sıdıka Hanım için zor günlerin başlangıcıydı. O tarihte hizmet senelerindeki azlık ve gerekli yasaların çıkmamış olmasından sebep, 1930 yılında ailenin eline geçecek maaş çok sınırlıydı. Trablusgarp’tan beri tanıdığı, mesleğindeki azmi ve başarıları nedeniyle büyük saygı duyduğu Doktoru Hüseyin Paşa’nın vefatına ve ailesinin düştüğü bu müşkül duruma fazlasıyla üzülen ve yardım elini uzatacak olan da yine Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildi.

Aile İstanbul’a taşındıktan sonra Öngü soyadını almış, İstanbul’da da maddi sıkıntılı günler peşlerini bırakmamıştı. Ancak Afyon’daki Dedesi Hacı Salih Efendi daima onlara kol kanat germişti. Perihan Hanım İstanbul Kız Lisesi’nin ardından Fransız Filolojisi’ne başladıysa da daha sonra okulu bırakmıştı. Yaşadıkları maddi güçlüklerden dolayı öteden beri çalışmak istediğinden babasının eski bir arkadaşının yönlendirmesiyle Bahçekapı Sümerbank Muhasebe bürosunda çalışmaya başlamıştı. 1947 yılı evleneceği Yapı Kredi İştirakler Servisi’nde çalışan eşi Muzaffer Balcı ile de burada çalışırken tanışmışlardı. Çift, dönemin ünlü Beyazıt ‘Marmara Düğün Salonu’nda hayatlarını birleştirmişlerdi. Evliliklerinin ikinci yılında büyük oğlu Selim, 1960 yılında da küçük oğlu Semih Bey dünyaya gelmişti. Cumhuriyet’in ilk yılları çok zor koşullarda ve babasız büyüyen, liseden sonra çalışmak zorunda kalıp kısa bir süre sonra da evlenip yuva kuran Perihan Hanım’ın hayatının dönüm noktası ise çocukluk günlerinden beri çok bağlı olduğu Annesi Sıdıka Hanım’ın 1965 yılındaki vefatı olacaktı. Annesinin kaybıyla kendini ucu bucağı olmayan bir boşlukta hisseden Perihan Hanım, yaşamında hep bir şeylerin eksikliğini hissediyor hayatını daha anlamlı kılmak istiyordu. Arkadaşlarıyla geçirdiği çay ve yemek toplantılarından fazlasıyla sıkılmıştı. Aradığı şeyse hiç beklenmedik bir anda gelmişti. Soluklanmak için çıktığı bir yürüyüş esnasında Nişantaşı’nda elindeki eski fotoğraf makinesini satmaya çalışan bir genç dikkatini çekmişti. Ayaküstü biraz konuştuktan sonra Almanya’dan dönen bu gençten cüzi bir para karşılığında ilk fotoğraf makinesini satın almıştı.

Türkev fotoğrafı 3: İstanbul’da balıkçı tekneleri.

Türkev fotoğrafı 3: İstanbul’da balıkçı tekneleri.

Perihan Hanım almış olduğu fotoğraf makinesini kurcalayarak kısa bir sürede nasıl çalıştığını çözmüş ve soluğu İstanbul sokaklarında almıştı. İlk önce deniz kıyısına inerek balıkçı teknelerini Boğazı ve doğası bozulmamış, henüz betonlaştırılmamış tarlaları, yeşillikleri, bugün boy boy apartmanların ve iş merkezlerinin yükseldiği İstanbul’un en gözde semtlerini filme almış, sıra Boğazın iki yakasındaki birbirinden güzel yalıları ahşap köşkleri fotoğraflamaya gelmişti. Daha sonra Afyon’da, Dedesi Hacı Salih Efendi’nin yaz aylarında kaldıkları o çok odalı eve benzettiği ve Afyon’un tarih kokan büyüleyici sokaklarında gezdiği çocukluk günlerini anımsatan Edirnekapı’nın tarihi evlerini fotoğraflamaya başlamıştı. Eşi Muzaffer Bey ise eşinin bu tutkusunu hoşgörüyle karşılıyor, daima destek oluyordu. Fotoğrafçılık serüvenine bir rastlantı sonu amatörce başladığı gibi bir başka güzel rastlantı da geleceğini belirleyecekti. Fotoğraflarını tabettirdiği Nişantaşı’nın emektar fotoğraf stüdyosu sahibi Kandemir İzzet Bey’in “Niçin bu güzel fotoğraflarla bir sergi yapmıyorsunuz” sözü ile hem şaşırmış hem de sevincini saklayamamıştı. Taksitle daha iyi bir makine satın almasına ön ayak olan İzzet Bey sayesinde Japon malı üç objektifli yepyeni bir fotoğraf makinesi ile sergi çalışmalarını hızlandırmıştı. Başlarda amaçsızca fotoğraf çekmeye başlayan Perihan Hanım sergi mevzubahis olduğunda hayranı olduğu ve günden güne yok olan tarihi evlerin mimarisi ve özelliklerini de öğrenmeye heveslenmişti. Bu vesileyle İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doğan Kuban’la tanışmış ve sergi projesini anlatarak yardımını rica etmişti. Kuban, kendisine yardım ettiği gibi sergi yazısını da yazmış ve dostlukları gün geçtikçe perçinlenmişti.

Eşi Muzaffer Bey, Doğan Kuban ve İzzet Bey’in yardımlarıyla, 277 parça fotoğraftan oluşan ilk sergisi 1967 yılında İstiklal Caddesi’ndeki ‘Şehir Galerisi’nde gerçekleşmişti. Basının ve davetlilerin hayli ilgisini çekmiş, 1972,1975 ve ardı sıra gelen fotoğraf sergileriyle yok olmaya yüz tutmuş tarihi evleri belgeleyerek kültürel mirasımıza çok büyük bir katkı sunmuş adeta bir bellek oluşturmuştu. İstanbul’da başlayan bu görsel şölen Anadolu şehirlerini sarmış, Turizm ve Tanıtma Bakanı Lütfi Tokoğlu’nun teklifiyle Avrupa’nın kapılarını dahi aralamış ve ‘Tarihi Türk Evleri Sergisi’ 4 Aralık 1975 tarihinde Paris’te boy göstermişti. Europa Nostra (1)’nın Başkanı Lord Duncan Sandys, “Bu ne muazzam eli öpülesi bir çalışma” demiş ve sergi hakkında övgüler yağdırarak Perihan Hanım’ı tebrik etmişti. Bir dernekleri olup olmadığını sormuş ve cümlesini sürdürerek, “Türkiye’ye döner dönmez bir dernek kurun, sizi Europa Nostra üyesi yapalım,” demişti. Bu vesileyle de Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği 1976 yılında kurulmuş ve iki yıl sonra da Europa Nostra’ya üyelik işlemleri tamamlanmıştı.

Türkev fotoğrafı 4:Hamamizade İsmail Dede Efendi Evi restore edilirken.

Türkev fotoğrafı 4:Hamamizade İsmail Dede Efendi Evi restore edilirken.

Türkev Derneği kurulduğu günden günümüze yüklendiği misyonla yüzlerce sergi, konferans, panel, seminer ve açıkoturum düzenledi. Başta İstanbul olmak üzere yurdun birçok şehrinde (Amasya, Muğla, Kütahya,  Trabzon, Diyarbakır) etkinlikler gerçekleştirdi. 1991 yılında Hollanda’da düzenlenen Türkiye Festivali’nde derneğin verdiği konferans epey ses getirmişti. Eserleri Türk Musikisinin şaheserleri olarak nitelen Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin Cankurtaran semtindeki evini harap haldeyken tespit eden Balcı, bu evi 1984 yılında dernek bünyesine katmış ve uzun uğraşlar sonucu restore ettirerek ‘Türkev Genel Merkezi’ ve aynı zamanda da ‘Dede Efendi Müzesi’ olarak İstanbul’un Kültür envanterine kazandırdı.

Perihan Balcı’nın bir birinden güzel Marmara fotoğraflarına gelecek olursak, 1970 yılların başında beş arkadaşıyla birlikte Marmara Adası’na tatil amacıyla gelen Perihan Hanım, günümüzde de faal olan ‘Ada Palas Oteli’nde konaklamıştı. Balcı, adayı çok beğenmiş ve birkaç makara fotoğraf çekerek o anları ölümsüzleştirmişti. Yeniden gelmeyi planlamışlarsa da bu gezi ne yazık ki bir türlü gerçekleşememiştir. Değerli büyüğüm Nasuhi Albulak tarafından elden geçirilen ve daha önce sosyal medyada paylaşılan bu güzel fotoğrafların içinden seçtiğim birkaçına hep birlikte göz atalım.

Marmara fotoğrafı 2: Atatürk Caddesi

Marmara fotoğrafı 2: Atatürk Caddesi

Makalemin başında kullandığım ilk ada fotoğrafında, 1964 yılında inşa edilen Marmara İskelesi üzerinden çekilmiş, çınaraltı çay bahçeleri (halk dilinde gazinolar) ve rıhtımda Manastır-Aba plajlarına gidecek yolcuları sırayla taşıyan küçük ekmek tekneleri görülmekte. En sağdaki çok pencereli yapı ise, eski Galatasaraylı ve Milli futbolcu Burhanettin Atak yani namı diğer Ayı Burhan’ın çalıştırdığı Yosun Otel’dir.

Marmara Adası Merkez yerleşkede Atatürk Caddesi’nde çekilen ikinci fotoğrafta 2020 yılında yıkılan ve yaklaşık 60 yıla yakın adalılara hizmet eden Haluk Bakkal’ın bulunduğu Emin Önder’in evi görülmekte. Tam karşısındaysa bugün yerinde yeller esen asırlık çınar ağaçlarının gölgesindeki Faruk Kocatepe’nin restoranına ait tabela okunmakta. Bu gölgelik ve altındaki ticari işletmeler günümüzde ağaç gölgesinden yoksun olsalar da hâlâ adalıların ve misafirlerin en çok rağbet ettiği, sosyalleşme imkânı bulduğu Marmara’nın can damarlarından birini teşkil etmektedir.

Marmara fotoğrafı 3: Şehit Ömer Caddesi

Marmara fotoğrafı 3: Şehit Ömer Caddesi

Üçüncü fotoğrafta, Şehit Ömer Caddesi ve caddeye bağlı ara sokakların o yıllarda henüz toprak olduğu anlaşılıyor. Sokak yönünde bacası görünen eski Marmara evi, İstiklâl Madalyalı Hamdi Reis’in bir dönem oturduğu evdir. Günümüzde burada üç katlı betonarme bir bina bulunmaktadır ve Hamdi Reis’in torunu, Zeynep Karlıklı ikamet etmektedir. Hemen karşısındaki tek katlı evde Fıçıcı Hayri Usta ve eşi Sultan Hanım ikamet etmekteydiler. Solda ikinci katı ahşap olan ev ise günümüzde de ayakta olan fakat caddeye bakan pencereleri geçen zaman içinde kapatılmış son olarak Şuri Arga ve ailesinin yaşadığı tarihi evdir. Bu evde de Fıçıcı Mehmet Dinçer ikamet etmekteydi. Hamdi Kılıç evinin arkasındaki ahşap ev ise Nuri Aktay’ın dedesi Halil Rüştü Aktay ve eşi Şükriye Hanım oturmaktaydı (Nuri Aktay). Günümüzde Yusuf & İnci Balkan çifti tarafından restore edilerek seramik işliğine çevrilen Yahudi Mağazası(2) yanındaki depo, Aktay çiftinin yıkılan evlerinin bulunduğu yerdir. Hamdi Reis’in bitişiğinde görünen üç katlı kâgir yapı ise Bilal Karataş ile Sıdıka Hanım’ın oturdukları evdir. Burası günümüze dek ulaşan nadir evlerdendir. Sokağın en sonundaki beyaz badanalı olan bir başka Yahudi dükkânı ise Tenekeci Nahman’a aitti. Eski Belediye Başkanı (merhum) Ahmet Enön’ün aktardığına göre “Hala ayakta duran taş duvar ve kiremit örtülü putrel demirli tavanı muhkem bir binadır. II. Dünya Savaşı’na kadar evlerde Nahman Usta’nın yaptığı teneke fenerler kullanılmaktaydı.”(3) İkiye bölünmüş bu büyük dükkânın bir bölümü günümüzde Selçuk Aksu tarafından internet kafe olarak işletilmektedir.

Marmara fotoğrafı 4: Ramiz (Korkmaz) Kaptan Evi.

Marmara fotoğrafı 4: Ramiz (Korkmaz) Kaptan Evi.

Dördüncü fotoğraf: 2012 yılında açılan ve tipik Türk Mimarisini yansıtan Ada Cafe(4)’nin de bulunduğu Çiğdem Yüksel’e ait evin önünde başlayan doğal taşlarla örülü tarihi ‘Kaptan Sokak’tan yukarı çıkıldığında görülen ‘Fatıma Kadın Çeşmesi’ aralığındaki bu üç katlı ev ise, Ramiz Kaptan (Korkmaz)’a aittir. Yanındaki taş duvarlı damı bugün de durmaktadır. Fotoğrafın çekildiği tarihte çeşmenin bitişiğindeki evin henüz yapılmadığı anlaşılıyor. 1935 depreminin yarattığı yıkım nedeniyle hâlâ eski duvarların ve ev boşluklarının olduğu gözlenmektedir. Söğüt ağacının ise ne yazık ki yitip giden diğer şeyler gibi yalnızca bu fotoğraf karesinde izleri kalmıştır.

Marmara fotoğrafı 5: Kısmet Köprüsü ve küçük liman, sağda balık mezat yeri.

Marmara fotoğrafı 5: Kısmet Köprüsü ve küçük liman, sağda balık mezat yeri.

Beşinci ve son fotoğrafta ise 1966 yılı ihalesi yapılan Marmara balıkçı barınağı (5) ve günümüzde de halkın en çok kullandığı çay bahçeleri önünden Kole Burnuna kadar olan rıhtım ve mermer kaplı sahil bandını Muhtarlık adına (bilabedel) yapan Yük. Müh. Mahmut Karasaban tarafından inşa edilmiş ‘Kısmet Köprüsü’ görülmekte. Tüm adalıların anılarında kıymetli bir yere sahip bu köprü, son elli yılın neredeyse tüm kartpostal ve fotoğraflarında yer almıştır. Küçük liman adıyla anılan ve Marmara’ya özgü bu yapının inşa edildiği yıllar itibariyle bir eşi daha bulunmamaktaydı. Günümüzde sıra sıra lokantaların ve çay bahçelerinin etrafını sardığı bu köprü, dilerim gelecek kuşaklar tarafından da canı gönülden korunup yaşatılır. Sahil kısmında kumluk olarak görünen kısımda ise 80’li yıllara dek sandallar karaya çekilebilmekteydi. Yeni dikildiği anlaşılan bu genç çınar ağacının olduğu yerde ise günümüzde Meşhur Üçler Dondurmacısı bulunmaktadır. Liman içinde bağlı olan balıkçı sandalları arasında eski bir lamba kayığı ve Marmara’nın en popüler plajı olan Aba Sahilindeki tek yapının ‘Aba Motel’ olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Marmara’nın bâkir olduğu zamanlar…

Bir fotoğrafın peşine düşerek ulaştığım bu güzel hikâyenin kahramanı Perihan Balcı’yı ve anılarını kaleme alan Deniz Banoğlu’nu saygıyla anıyorum. Işıklar içinde olsunlar. Bu vesileyle Marmara Adası’nda doğanın ve zamanın yıpratıcı koşullarına dayanarak günümüze dek ulaşabilmiş kültürel miras niteliğindeki nadir ada evlerini görmeleri ve bir farkındalık yaratılması düşüncesiyle başta Genel Başkan Uğur Deniz Sökmen Hanımefendi’yi ve TÜRKEV’i Ada’mıza davet ettim. Dilerim en kısa zamanda bizleri onurlandırırlar…

TÜRKEV, İsmail Dede Efendi Müze Evi, H. Can Yücel arşivi.

TÜRKEV, İsmail Dede Efendi Müze Evi, H. Can Yücel arşivi.

Dip Notlar:

Europa Nostra: Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan, Avrupa Konseyinin bağımsız danışma kuruluşudur. İlgi alanları arasında eski eserlerin korunması ve çevre korunması gösterilebilir.

Bakınız “İnci’nin Elleri” H. Can Yücel, Adalı Dergisi Sayı:144 (2017). https://adalidergisi.com/cms/2010-2019/2017/sayi-144-haziran-2017/makale/1967/inci-nin-elleri

Ahmet Enön, Marmara Adası’nda Sekizbin Yıl (2003).

Bakınız “Ada Cafe’nin Doğuşu” H. Can Yücel, Adalı Dergisi Sayı:170 (2019).
https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2019/sayi-170-agustos-2019/makale/2721/ada-cafe-nin-dogusu

Bakınız “Köhne Liman” H. Can Yücel, Adalı Dergisi Sayı:147 (2017).
https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2017/sayi-147-eylul-2017/makale/2149/kohne-liman

Kaynakça:

TÜRKEV Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği, Perihan Balcı arşivi. Deniz Sökmen, Halil Nuri Aktay, Didem Erol anlatımları. Deniz Banoğlu: Yok Olan Bir Mirasın Tanığı Perihan Balcı (2011). H. Can Yücel arşivi.
www.turkev.org.tr


Yayınlanma Tarihi: 04 Şubat 2022  /  Son Güncellenme: 13 Mart 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.