Bu yazı, tefrika olarak bir önceki sayıda başlamıştır, ilk bölümü okumak için lütfen buraya tıklayınız.
Görsel 11: Büyükada panoramasında Ortaokul (İBB Panorama, 2020)[i].
Takvimler 20. yüzyılın ikinci yarısını gösterdiğinde, Ada ölçeğinde yüksek bir ortaokul öğrencisi nüfusu[ii] ve doğal olarak bir ortaokul yoksunluğu vardır. Bu durum pekala bir okul yapımını gerektirir. Ortaokul’un gereksinimine dair ilk bilgilerden biri, Milliyet Gazetesi’nin 17 Ağustos 1955 tarihli bir haberinde İstanbul’da yeni açılacak ve inşaatı yapılacak okullar ile ilave yapıların ekleneceği okullar listesinde kendini göstermektedir (Görsel 12). Bu ihtiyaç bağlamında Ada’nın önde gelen sakinlerinden Aurora Agapiu Scotto Fabiato[iii], bu şiirsel arazisini, ortaokul yapılması için süreç içerisinde devredecektir.
Görsel 12: “Bu ders yılında on ilkokul açılıyor” başlıklı haber. Milliyet Gazete Arşivi, 17.08.1955 URL: http://gazetearsivi.milliyet.com.tr, Son erişim: Ağustos 2022).
Bir okul gereksinimi ile birlikte, bölgenin bahsi geçen zengin katmanlılığı içinde Ortaokul’un inşası; 1955-1970 ve 1970-1985 arası olmak üzere 15’er yıllık iki zaman dilimi içerisinde ivmeli ve durağan bir dizi bürokratik girişim sebebiyle dalgalı bir sürece şahit olur. Planlama olguları, Ada’nın farklı ihtiyaçları ve buna bağlı farklı işlevlendirmeler, kamusal yapı aciliyetleri ve öncelik sıraları[iv], ekonomik sebepler, mahalli ve idari durumlar, nüfus bağlamları bu sürecin parçalarıdır. Öyle ki bölgenin bahsi geçen katmanlılığı ve sürecin bu parçaları; dönemin imar müdürlüklerini de “şöyle bir” düşündürür. Modern Türkiye mimarlığının muteber ve üretken aktörlerinden olan ve Adalar’ın yapı stokuna[v] önemli katkılar yapan Turgut Cansever ile yine modern Türkiye mimarlığının kanonik figürlerinden olan Rükneddin Güney’in, imar müdürlüğü görevleri sırasında Ortaokul arazisi için belirttikleri görüş yazıları[vi] oldukça ilgi çekici bir karşılaşmadır.
Öncelikle Nisan 1956, Mart 1958 ve Şubat 1959 tarihli en erken üç belgede Mesken ve Planlama İşleri Müdürlüğü’nün arazinin imar durumunu incelediği, arazinin meydan sahasında kaldığı ve içinden iki adet de yol geçtiği şeklindeki nitelikleri belirtilir. Bu yollardan biri Misak Sokak; diğeri ise Nedjib Bey haritasında da görünen, ismi belirtilmeyen fakat daha sonra Ortaokul’un ön bahçesini ve iç yollarını da oluşturacak olan yoldur. Bu belgelere; Kasım 1949 tarihli 1/500 ölçekli Karanfil Mahallesi Mevzi İmar Planı[vii] ve Haziran 1957 tarihli, dönemin İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin değerli hocalarından Doçent Yüksek Mimar Gündüz Özdeş[viii] imzalı 1/5000 ölçekli Büyükada İmar Planı eşlik eder (Görsel 13). Hem önceki haritalarda yer alan hem de Harita Genel Müdürlüğü’nün hava fotoğraflarında gözüken parsel ve yol verileri, bu planla sağlam bir doğruluk düzlemine oturur.
Görsel 13: 10 Şubat 1959 tarihli dokümanda Ortaokul’un parseli ve ilişkilendiği yollar, Adalar Belediyesi Arşivi. Haritada işaretlenen kırmızı taralı alan Ortaokul’un arazisini, numaralı mavi akslar ise bugün var olan sokak ve caddeleri göstermektedir (Çağdaş Kaya, 2022).
Aralık 1960 tarihli bir belgede ise bu arsanın, Adalar Gençlik Kulübü’nün spor tesislerinin bulunmaması sebebiyle[ix] kulüp tarafından spor sahası olarak kullanılmasının uygun olacağı ve Adalar gençliğinin de bu konudaki istekleri belirtilir. Bu durum Adalar Belediyesi fen heyeti mühendislerinin yerinde yaptıkları bir tetkik ve nihayetinde kaleme aldıkları rapor ile desteklenip raporda bütün Büyükada kapsamında bu arsanın spor sahası olarak işlevlendirilmek için en uygun yer olduğu dile getirilir. Bu sunuşa karşılık Nisan 1961 ve Temmuz 1961 tarihli iki yazışmada dönemin imar planlama müdürü Turgut Cansever ve imar müdürü Rükneddin Güney[x]; Adalar’a ait nihai ve kapsayıcı imar planı çalışmalarına o tarihlerde henüz başlanmadığını, spor tesisi gibi genel hizmetlere ilişkin sahaların umumi plan önderliğinde, bölge çapında ele alınacak şekilde yerinde çalışmalarla öngörülebileceğini dile getirir. Dönemin yürürlükte olan meri planlarına göre ise meydan olarak gözüken bu arsa için bir süreliğine çocuk bahçesi ve park olarak kullanılma imkanının uygun görüldüğü de eklenir[xi]. Yıllar sonra, Cansever’in imar müdürlüğü yıllarına dair bu şekildeki anı ve tecrübelerinin bir kısmı “İstanbul’u Anlamak” adlı kitabında yayınlanacak; üstelik bu deneyimler ekseninde Adalar’ın yapılı çevresinin tarihi ve gelecek tahayyülleri ilk ve tek defa bu kitapta gün yüzüne çıkacaktır[xii].
Ortaokul’un varlığı, Büyükada’nın en özgün sokaklarından biri olan Martı Sokak, daha yerel bir deyişle “merdivenli yol” ile bağlandığı Şehit Murat Yüksel İlkokulu[xiii] ile; ve de bugün Türkoğlu Sokak’taki Taş Mektep (Büyükada Türk İlk Mektebi)[xiv] yapısıyla sıkı bağlar kurar. Birçok kez aynı binayı paylaşmış, birleşmiş ve ayrılmış bu iki okul; zaman çizelgesinde önemli ortaklıklara ve karşılaşmalara sahiptir. Bu olguyu iki okulun tarihçelerinden okumak mümkündür. 1903 yılında “mahalle mektebi” olarak kurulan[xv], sonrasında Büyükada’nın önde gelen sakinlerinin evlerinde eğitim faaliyetlerini sürdüren, 1922’de Taş Mektep’te “numune mektebi” olarak hayatına devam eden ve 1924 yılında “Büyükada İlkokulu” olarak dönüşen İlkokul[xvi], 1967 yılına kadar Taş Mektep’te kalır. 1967 yılı; İlkokul’un Lala Hatun Caddesi’ndeki binasının inşasının tamamlandığı ve aynı zamanda o tarihe kadar bir ortaokulu bulunmayan Ada’nın Büyükada Ortaokulu’na sahip olacağı yıldır. Bugün hala Lala Hatun’daki binada ikamet eden İlkokul’un 1967’de Taş Mektep’ten taşınmasıyla, yeni kurulan Ortaokul da Taş Mektep’e yerleşir. Bu süreçte arazisinin imar ve planlamaya dair çalışmaları devam ederken Ortaokul, öncelikle bir kurum olarak doğmuş olacak; esas mimari yapısını ise daha sonra kazanacaktır.
1970 yılı Ortaokul’un yapımına dair bürokratik süreç, yerinde tetkikler, mimari tasarım ve projelendirme ile geçen oldukça verimli bir yıl olur. Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri 1. Bölge Müdürlüğü[xvii] tarafından Temmuz 1970’de; bugünkü arazinin eğimi, yer altı su seviyesi, civar kuyu bilgisi, su taşma tehlikeleri, toprak türleri ve botanik gibi zemin durumuna dair tetkikler tamamlanarak listelenir ve inşaata elverişliliği onaylanır. Bu elverişlilik sonrası, o dönem yine 1. Bölge Müdürlüğü’nde görev yapan mimar Filiz Olcan[xviii] tarafından Ortaokul’un mimari tasarımı gerçekleştirilir ve büyük bir titizlikle avan projesi çizilir. Aynı yılın ekim ayında İstanbul Belediye Başkan Yardımcısı Yüksek Mimar Sedat Erkoğlu[xix], ortaokul yapımına dair “uygundur” notuyla birlikte avan projede çeşitli revizyonlar önerir. Bu önerilerden sonraya tarihlenen Şubat 1971 damgalı çizimlerde ise bu noktaların bir kısmının avan proje sürecinde revize edilebildiği görülür. Bu durum daha sonra okul ihtiyacı ve potansiyel öğrenci nüfusu bağlamında bölge kurulları ile olan müzakerelerle proje ve arazi özelinde değerlendirilir ve tasdiklenir. Böylelikle uygulama sürecinde Ortaokul gerek ilk avan projeye gerekse de bahsi geçen önerilere büyük ölçüde uygun olarak inşa edilecektir. Nihayetinde Ortaokul, çizimlerdeki tasarıma dair temel kararları koruyan ve Ada silüetinde önemli bir imge olarak vücut bulacak şekilde yer alacaktır. Bu gelişmelerle Ortaokul’un Mart 1971 tarihinde onaylanan avan projesi çizim dokümanları; tasarım pratiği ve anlayışına dair bizlere sürpriz okumalar sunar.
Ölçek ve genel yerleşim kararlarının izleğinde ilerlendiğinde, vaziyet planı çiziminden başlamak elzemdir (Görsel 14). Vaziyet planında Ortaokul’un; aslında daha geniş olan tüm arazisi içinde mütevazi bir kısmına yerleştiği, bir tasarım yaklaşımı olarak okunur. Stilize edilerek çizilen Çarkıfelek Caddesi ile Misak Sokağı’nı bağlayan, oldukça yüksek eğimli arazi için sağda ve solda olmak üzere iki metrede bir konuşlanan rampalar ve bahçe duvarları görülür. Bu rampalı yollar ve “tali giriş” bu şekilde kademeli inşa edilmeyip doğal haliyle kıvrımlı bir patika yolu olarak bırakılır. Bahçe düzenlemesindeki “tabii meylinde yeşil” korunup Ortaokul’un inşasından sonra çam ve meyve ağaçlarıyla donatılır. Bununla birlikte “merasim platosu” ve “Atatürk kürsüsü” ile “bahçe girişi”, göründüğü biçimden farklı ele alınarak merdivenler üzerinden kot farklarını bertaraf eden bir yaklaşımla inşa edilir. “Kalorifer girişi” okunduğu biçimde yapılırken, bulunduğu yol aksı yine doğal eğimiyle bırakılarak daha sonra asfalt ile kaplanır. “Esas okul girişi” ve bahçesi olduğu şekilde inşa edilirken sadece rampaların yerini yine merdiven alır. Bizlerin kullanım süresince bu giriş ve bahçe “arka giriş” ve “arka bahçe” olarak ele alınarak tersine çevrilecektir. Vaziyet planı ölçeğindeki bu tasarım, kararlar bağlamında ele alınırsa; hem içinde bulunulan zaman dilimindeki hem de Adalar ölçeğindeki inşaat uygulamalarının ve koşullarının zorluğu düşünüldüğünde, Ortaokul’un tasarımı ile inşası arasındaki küçük ölçekli değişiklikler pekala anlaşılabilmektedir.
Görsel 14: Ortaokul, vaziyet planı (Olcan, 1971).
20.yüzyıl Türkiye mimarlığı, birçok tipoloji üzerinden onar senelik periyotlarla okunmayı mümkün kılan bir serüvene sahip olsa da, Ortaokul mimarisi için doğrudan 70’li yılların karakterini yansıtan bir tasarıma sahip olduğunu söylemek zordur. 1970’ler, küresel ölçekte gerçekleşen modern – postmodern geçiş döneminin Türkiye’de de izlerinin sürdüğü, farklı arayışların denendiği bir zaman dilimidir. Ortaokul, bu zamansal aidiyetten bağımsız gibi dursa da, yine de ülke ölçeğinde hemen hemen “okul tipolojisi” diyebileceğimiz şekilde yoğun örnekleri bulunan, her bölgede karşılaşılabilecek bir mekan dizimine, cephe kurgusuna ve arkitektoniğe sahip olur. Bu gerçeklik; plan, kesit ve görünüş çizimlerinden okunabilir.
Aynı şemayı takip eden kat planlarından zemin kat planına bakıldığında, yeterli genişlikteki koridorlarla birbirine bağlanan birkaç dizi sınıfın ve resim atölyesi, müzik odası, laboratuvar, öğretmenler odası gibi diğer mekanların varlığı göze çarpar (Görsel 15). Merdivenin hemen yanında konuşlanan tuvaletler ile, sirkülasyon hattıyla, pencere açıklıkları ve kolon akslarıyla oluşturulan cephe düzeniyle rasyonel bir şema yaratılır. Bu şemaya, bir cephesi bodrum olan katta yemekhane, kantin, kazan dairesi, kömürlük, müdür ve müdür yardımcısı odası, fotokopi odası, personel bürosu eklemlenir. Birinci katta ise sınıflar ile kütüphane bu dizimi takip ederken, bloklardan birisi asıl tasarımdan farklılaşarak sonradan kullanım esnasında öğretmenler lojmanı olarak işlevlendirilecektir. Tüm bu mekan dizimi sebebiyle iç mekanda, özellikle koridorlarda ve çekirdeklerde değişken ışık yoğunlukları yaşanacaktır (Görsel 16 ve 17).
Görsel 15: Ortaokul, zemin kat planı (Olcan, 1971).
Görsel 16: Sınıfların bulunduğu üst blok – zemin kattan bir fotoğraf (Çağdaş Kaya, Nisan 2016).
Görsel 17: Sınıfların bulunduğu alt blok – zemin kattan bir fotoğraf (Çağdaş Kaya, Nisan 2016).
İki blokta da üç metre yüksekliğindeki hacimler; merdiven kollarını birleştiren ara sahanlıklarla birbirine bağlanır ve buradan hareketle de ara sahanlıkların aslında kat sahanlığı olarak çalıştığı bir kurgu yaratılır (Görsel 18). Böylelikle iki blok arasında bir buçuk metrelik bir kot farkı oluşturulur. Bu fark, bloklar arasında alt kottan ve üst kottan bakış noktaları yaratır. Bugün Olcan’ın topografya kaynaklı bu kot oyunu üzerinden ele aldığı iç-dış ilişkisini ve hacimsel yaklaşımı; Adolf Loos’u[xx] anarak küçük ölçekli bir “raumplan” denemesi olarak yorumluyorum.
Görsel 18: Ortaokul, B-B kesiti (Olcan, 1971).
İç ve dış ilişkisi, kendini cephe çizimlerinde de gösterir. Düzenli bir aks ritmini takip eden kolonlar ve her aks arasında dört adet pencereyi barındıran simetrik cephe tasarımı ile cephenin yüz verdiği bahçeyi oluşturan açık alanlar, neredeyse bir parça anıtsallık yaratan bir atmosfere sahiptir. Orijinal cephe çiziminde iki hareketli, üç sabit pencere doğramasına sahip olan Ortaokul’da pencere düzenleri de kısmen değişir. Bununla birlikte bahçe girişinin kotu sebebiyle oluşan yığma taş duvarınsa betonarme olarak inşa edilmesi de bir başka küçük değişikliktir (Görsel 19 ve 20).
Görsel 19: Ortaokul, arka cephe çizimi (bizlerin kullanım şekliyle ön cephe ve ön bahçe) (Olcan, 1971).
Görsel 20: Ortaokul, sol yan cephe çizimi (Olcan, 1971).
Tasarım kurgusu içerisinde Ortaokul, dar ve konvansiyonel bir malzeme repertuarı ile strüktüre sahip olur. Betonarme taşıyıcı sistem ile kurulan Ortaokul’a yine betonarme istinat ve bahçe duvarları eşlik eder. Bahsi geçen dönemin birçok okul yapısında bulunan sıvalı ve akrilik boyalı iç ve dış duvarlar ile dökme mozaik yer döşemesi, Ortaokul’da da kendini gösterir. Ahşap iç kapılar, demir giriş ve bahçe kapıları, ahşap pencere doğramaları —sonradan polivinil klorür (PVC) olarak değiştirilecektir— bu skalaya eklemlenir. Ahşap çatı sistemi, üzerine marsilya kiremiti ve çinko oluk üçlüsüyle bu spektrum tamamlanır. Tüm bu malzeme repertuarı; yine bahsi geçen dönemin inşa faaliyetlerindeki pratik, ekonomik ve işlevsel kodları okutur niteliktedir.
Bütün bu tasarım ve projelendirme sonrası yapıma dair süreç, 1971’den 1985’e kadar çeşitli planlama girdileri ve idari sebeplerden ötürü ikinci kez durağanlaşmaya başlar. Artmaya devam eden Adalı öğrenci nüfusu, öğrencilerin kendi yaşadıkları semtte bir okul ihtiyacı ve Ortaokul’un bu inişli çıkışlı yapım süreci, başka inisiyatifler üzerinden de sürece müdahaleyi doğurur. Söz gelimi, bu aralıkta süreci hızlandırmak adına “Büyükada Ortaokulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği” kurulur. Milliyet Gazetesi’nin küçük ilan sayfalarının “kongre” eklerine ilan vererek genel kurul toplantılarını duyuran dernek, 1979-1984 yılları arasında duyurularını gerçekleştirir (Görsel 21). Bugün yürürlükte olmayan 2908 sayılı “Eski” Dernekler Kanunu’na göre kurulmuş derneğin üyeleri sıklıkla Büyükada İlkokulu salonunda, bazen de Taş Mektep’te toplanıp Ortaokul’un yapımına dair çalışma ve denetlemeler ile süreci yürütür. Bu zaman aralığında, mimarlık bağlamında başka bir gelişme yaşanır. 1978-1979 eğitim-öğretim yılında yangın tehlikesi sebebiyle 11 sene ikamet ettiği Taş Mektep’ten ayrılarak İlkokul’un Lala Hatun’daki binasına taşınan Ortaokul, 1988’e kadar burada kalarak İlkokul ile birleşir. Buradan hareketle nüfus ve mekan kapasitesi düşünüldüğünde; kalabalık ve sıkışık olmayan, daha nitelikli mekanlara olan gereksinim iyice artar. Bu gelişme, Büyükada Ortaokulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin kurulma motivasyonunu da olumlar niteliktedir.
Görsel 21: Büyükada Ortaokulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin genel kurul toplantı duyuruları, sırasıyla 09.11.1979, 01.12.1979 ve 03.12.1984 tarihli duyurular. Milliyet Gazete Arşivi (URL: http://gazetearsivi.milliyet.com.tr, Son erişim: Ağustos 2022).
1985 sonrası ise, bu durağanlığın bitip sürecin ivmelenmeye başladığı bir yıl olur. Bu noktada farklı müzakereler ve çeşitli mutabakatlar gerçekleşir. Bu duruma örnek olarak Ada ölçeğindeki farklı imar durumları, kurumlar arası görüş yazıları, bilgilendirmeye yönelik arz ve ricalar, araziye dair farklı talepler gibi etkenler ve değişen gelişmeler sıralanabilir. Söz gelimi; ivmelenen 1985 yılı içerisinde, Nisan ayında Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürlüğü, bağışlanmış arsanın, üzerinde İmam Hatip Lisesi yapılmak amacıyla vakfa satışını talep eder, ancak bu talep gerçekleştirilmez. Bu noktadan sonra aynı yılın ekim ayına tarihlenen bir yazışmada, Ortaokul’un yapımına dair çalışmaların devam ettiği belirtilip bu süreç için imar durumu ve imar planının çıkarılması talep edilir. Yine aynı tarihli bir başka yazışmada ise arazinin, orman sınırları haritasında orman sahasında kaldığı belirtilerek Orman Genel Müdürlüğü ve Orman Bölge Müdürlüğü’nden inşaata dair görüş yazısı istenir. Mayıs 1986 tarihinde Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı’nın oluru ile Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın lehine karar verilir. Şubat 1987’de Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü tarafından mimari uygulama projesi, betonarme statik projesi ve tesisat projeleri müdürlükçe yapılıp onanarak ve yapımının da üstlenileceği belirtilerek ruhsat verilmesi talep edilir. Bunun devamında son yazışma olarak sadece Büyükada ölçeğinde olmaksızın, tüm Adalar’daki ortaokul ihtiyacının da göz önünde bulundurulmasının altı çizilerek Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıkları İstanbul Bölge Kurulu’nun da tasdikiyle yapım işlemine başlanabileceği belirtilir. Tüm bu yoğun bürokratik sürecin nihayetinde okulun inşaatına 1987 yılı içerisinde başlanır. Bir buçuk yıllık bir inşaat sürecinden sonra Ortaokul, 19 Eylül 1988 Pazartesi günü başlayan 1988-1989 eğitim-öğretim yılına, devam eden mekânsal süreçler sebebiyle 7 Kasım 1988’de geç açılarak başlayacak ve Büyükada İlkokulu binasından yeni binasına taşınarak nihayetinde bu tarih itibariyle hizmet verecektir. Günümüzde Adalar’ın ve Büyükada’nın imar planlarının temelini oluşturan 20. yüzyıl planlama çalışmalarının hazırlanma aşamalarıyla birebir eşzamanlı bir doğum süreci geçiren Ortaokul, bu otuz yıllık dalgalı ve çetin serüvenin ardından öğrencileri tarafından mekânsal olarak deneyimlenmeye artık hazırdır…
Etkileşime geçtiğimiz Ortaokul’un, mekânsal bağlamlarda yarattığı deneyimleri hatırlayarak mimarlığını yazma eylemine devam etmenin; anlatıyı, vites ve yön değiştirmeye sevk edeceğini belirtmeliyim. Yazının ikinci parçası olarak nitelendirebileceğim bu noktada; dilin bu zenginliği içerisinde, güçlü bir nostalji atmosferinin önderliğinde -di’li geçmiş zamana başvuracağımı belirterek başlamak istiyorum.
Yapılı çevrenin, kent mekanının bitip yerini doğal çevreye, orman ekosistemine bırakmaya başladığı melez bir dokuda inşası yapılan Ortaokul, özellikle kuzey ülkelerinin bugün benimsediği doğa odaklı eğitim anlayışının önsezisi gibiydi. Bu melez dokuya eşlik eden yüksek eğim, Ortaokul’un diğer adalara, Marmara Denizi’ne ve “karşı”ya —Adalılar için Avrupa ve Anadolu yakası olarak anakaraya— bakış açan bir panoramaya ev sahipliği yapardı. Öyle ki Ortaokul’un bir dönemki arma[xxi] ve üniforması, Adalar’daki birçok kurum gibi ormanı temsil eden yeşil rengi ve denizi temsil eden mavi rengi içselleştirerek grafik tasarım üzerinden görsel bir iletişim de sağlamış olurdu (Görsel 22).
Görsel 22: Ortaokul’un eski arması (Çağdaş Kaya arşivi, 2022).
Bütün bu doğal, topografik ve mimari karakterlerin, 6. sınıf itibariyle Ortaokul’larına başlayan öğrencilerin belleğinde iz bırakması haliyle kaçınılmazdı. Yapılan mekânsal ve yapısal girişimler ile düzenlemelerin gündelik hayata etkisi de oldukça güçlüydü. Ortaokul’un Maden ve Nizam mahallelerini birbirine bağlayan bir eşik olması, bahsi geçen yüksek eğimli ve dinamik topoğrafyası, birçok sokak ve caddeyle çevrelenmesine ve birden fazla giriş kapısının olmasına sebebiyet verdiğinden; öğrencinin evinin konumundan ve yakınlığından bağımsız olarak arzu ettiği güzergahtan gelip girmesine imkân tanıyan ve adeta “kendince” bir özgürlük ve otonomi denemesi yaratan bir durumdu. Bugün bu durumu, Michel de Certeau’nun kent mekanındaki deneyimleri “stratejiler” ve “taktikler” olarak kuramsallaştırdığı gündelik hayatın mekânsal pratiklerine göz kırpan bir olgu olarak yorumluyorum[xxii].
Bu dinamik topoğrafyanın büyük bir kısmı, vaziyet planında da okunduğu üzere Ortaokul’un bahçe kotundan başlayıp Misak Sokak’a uzanacak şekilde —neredeyse 20 izohipslik— doğal olarak bırakılıp bahçeden bir dizi beton bordür dışında herhangi bir sınır elemanıyla ayrılmazdı. Bu mekânsal durum, bahçede oynanan topun bordür taşından sekip eğimden aşağıya doğru yuvarlanarak kaçması durumunda “topu almaya şimdi kim gidecek?” tartışmalarını doğururdu. Üstelik bazen topların hızı, bahçe katındaki pencerelerin camları için risk oluştururdu. Yine bu eğimden —toprak üstüne oturup veya ayakta— “serserice” kayarak tali giriş kapısına ve Misak Sokak’a ulaşıldığı da olurdu. Yıllar sonra bu üç durum için demir profiller ve tel örgü çitlerden yapılan ve bahçeye kurulan yüzeyler bir “çözüm” olacaktı. Eğimi sürtünme kuvvetiyle biraz olsun denetim altına alabilmek adına 2003 sonbaharında toprak yollar da asfalt ile kaplanacaktı. Gündelik hayata dair bu eğlenceli anıların yanında; Ortaokul’un topoğrafyasının sunduğu panoramadan, 6 Ekim 2003 Burgazada yangınının sabaha kadar süren zorlu söndürme çalışmaları yine bizler tarafından üzülerek izlenecekti.
Bahçe, bunun gibi daha birçok olayın gerçekleştiği bir mekandı. Rıht yüksekliği iki-üç adım olan basamaklar; giriş kotundan bahçe kotuna inmek için ziyadesiyle yüksekti. Bunun yerine pazartesi sabahları ve cuma akşamları okunan İstiklal Marşı’na ve her sabah okunan öğrenci andına eşlik etmek ve törenler ile diğer etkinliklerde oturmak ve ayakta durmak için elverişliydi. Ortaokul’un bando takımı, milli bayramlarda; ürettiği ritmik ve coşkulu müzik ile tüm kenti dolaşarak Büyükada’nın ses peyzajına katkı yapmadan önce, provalarını yine bahçede gerçekleştirirdi. Bahçede asfalt ile çevrelenmiş çam ağaçları, ulu cüsseleriyle kendi etraflarında; Ortaokul’un cephesiyle temas kurduğu noktalarda da mesafelenme ve ışık-gölge oyunları üzerinden bir mekansallık tanımlardı (Görsel 23). 2003 yılı, bahçedeki kot düzenlemelerinin ve toprak istinatının sağlanması sebebiyle Ortaokul’un cephe sınırlarını takip eden bir duvarın inşasına tanık olacaktı. Bu duvar daha sonra oyunlarımızın ve aktivitelerimizin baskın elemanlarından biri olarak kendi mekansallığını bize hissettiren; bazen de bizler vasıtasıyla pürüzsüz sıvalı yüzeyinin tebeşirler ve kireç taşlarıyla buluşacağı bir eskiz kağıdına dönüşecekti. Aynı sene Ortaokul’un arazi sınırlarından bir kısmını belirleyen mevcut bir duvar ve harpuştası ise el birliğiyle desenler ve sembollerle boyanacak ve arka bahçedeki soluk pembe rengindeki korkuluk ve küpeştelerle bir harmoni oluşturacaktı.
Görsel 23: Doğal ve yapılı çevre karşılaşması olarak bahçeden bir fotoğraf (Çağdaş Kaya, Nisan 2016).
Ortaokul’un giriş holünde, müracaat bölümünün karşı duvarında; kendilerine “D Grubu” ismini verdikleri sanat topluluğunun bir üyesi olan ressam Zeki Faik İzer’in (1905-1988) kübizm ve konstrüktivizm stilinde üretilmiş 1933 tarihli “İnkılap Yolunda” adlı tablosunun duvar resmi boyutundaki bir nüshası; giriş aksını karşılayan merdiven duvarına asılı, çakıl taşlarından yapılmış ve kırmızı ile beyaz renklerde boyanmış bir Türk bayrağı sanat işi; sınıflar ve laboratuvarı izleyen koridorda öğrencilerin üretimi olan ince ahşap plaklar üzerinde tahıl, baklagil, midye kabukları gibi el altındaki doğal malzemelerle yapılmış desen ve kompozisyon çalışmalarının hep birlikte sergilendiği bir pano bulunurdu. Sanat ve mimarlık ilişkiselliği içinde; yatay ve düşey sirkülasyon olarak koridorlar ve çekirdek hacimlerine eşlik eden bu profesyonel ve amatör sanat üretimlerinin bir aradalığını, bugün çok besleyici ve etkileşimli bulduğumu dile getirmeliyim.
İki ayrı kütle olarak tasarlanmış Ortaokul’un bir kütlesinin iki katının tamamen lojmanlara ayrılması Ortaokul’u 7/24 yaşayan bir mekana çevirirdi. Bu imkan, ders ve çalışma saatleri dışında bahçede öğrenciler, öğretmenler ve veliler nezdinde sosyal aktivitelerin uzun saatlere yayılmasına fırsat tanıyan büyük bir ev ve aile ortamına dönüşürdü. Bol oksijenin eşlik ettiği çam kokusuyla açılan zihinler ile girilen dersler, algı skalasını genişletirdi. Müfredat; tüm bu mekânsal karakterlerle kendi niteliğini ikiye katlardı.
İş Eğitimi (sonradan ismi “teknoloji” ve “tasarım” nosyonlarıyla genişleyen) derslerinin yapıldığı atölye mekanı ve kil, alçı, çimento, plastik kalıplar, kağıt ve kartonlar, ahşap bloklar, çeşitli ölçülerde doku çalışmaları için kontrplaklar, ipler ve kumaşlar, kıl testereleri, oyma setleri, keski ve biçimlendirme aletleri gibi araç ve malzeme imkanları, dersi yürüten hocaların vizyonu ile üretimler apayrı detaylardı. Yapılan ev, bahçe, havuz maketleri; çerçeve, biblo, fotoğraf albümü gibi gündelik üretimler bu pratiklerin sadece birkaçıydı. Tüm bu detayları; bugünkü mimarlık, tasarım ve zanaat pratiklerine göz kırpan, adeta usulca hazırlayarak tanıştıran bir stüdyo gerçekliği olarak değerlendirmeliyim.
Fen Bilgisi laboratuvarının mekânsal organizasyonu ve araçların nizamı, bu mekânı bir müze gibi algılatırdı. Laboratuvardaki tüm materyaller; nadire kabinelerinin (cabinet de curiosité) kimya, biyoloji ve fizik bağlamında yorumlanması şeklinde kendi kültürünü oluştururdu. Beherglaslar, damlalıklar ve tüpler, diyapazon ve ksilofon, elimize aldığımızda ağırlığına inanamadığımız cıva şişeleri, ısı iletkenliğini gösteren metal çubuklar, lam ve lameller, optik lensler, asitler, bazlar ve pespembe renk veren fenolftalein indikatörü, anatomik manken ve modeller, tepegöz, videolu dersler için küçük bir oynatıcı ve televizyon gibi bütün nesneler bambaşka bir görgüydü. Bu düzen, mekânın kullanıcılarının içindeki yaratıcı refleksle açıklanabilirdi. Bugün bu olguyu mimarlık kuramında tartıştığımız kanallardan ikisi, yaşadıkları mekanla etkileşime geçen “yaratıcı kullanıcılar” ve insanlığın içkin yetilerinden biri olarak addedilen “mekânsal zekâ” üzerinedir[xxiii].
Ortaokul’un kullanıcılarının yaratıcı girişimleriyle oluşturulan ve oldukça ses getiren başat bir mekânsal müdahaleden bahsetmek Ortaokul mimarlığını yazmak adına oldukça elzemdir. Bu müdahalenin özünde esasen “tiyatro” yatmaktaydı. Ortaokul’un 2006 yılına kadar bir konferans salonu mevcut değildi ve bu durum haliyle büyük bir ihtiyaçtı. Bir kısmı malzeme deposu olarak çalışan, diğer bölümü ise kapalı beden eğitimi salonu olarak ayrılan fakat bu amaç için oldukça nadir kullanılan hacim, çok amaçlı konferans salonuna dönüştürülmek istenmekteydi. Buradan hareketle aynı yıl müzik öğretmenimiz Gülbin Çelebi’nin yönetmenliğinde Ortaokul’un birçok hocası ve yardımcı personeli, bir tiyatro oyununu sahneleyerek buradan gelecek kazançla bir konferans salonu yaptırmaya karar verecekti. Bu yaratıcı fikrin gerçekleştirilmesine oyun yazarı Memet Baydur’un “Düdüklüde Kıymalı Bamya” oyununa çalışarak başlayacaklardı. Tüm çalışmalar bittikten sonra, Ortaokul’un 10 metrekare bile olmayan, kulissiz sahnesinde kısıtlı imkanlar, dekorlar ve materyallerle oynadıkları oyun tüm izleyenler tarafından hayranlıkla karşılanacaktı. Öğrenciler ve veliler ile birlikte, Ada halkının, “oyuncuların” yakın çevresinin de bulunduğu seyirciler arasında sürpriz bir isim daha vardı: Levent Kırca. Oyun bitiminde sahneye çıkan Kırca, oyuncuları çok profesyonel bulduğunu söyleyerek küçük ölçekli bir değerlendirme de yapacaktı. Amatör yaratıcılık ile profesyonelliğin karşılaşması olarak nitelendirilebilecek bu nokta, izleyenlerin takdiri ve deyim yerindeyse “encore”u; birkaç sene içerisinde öğretmenleri “Büyükada 125. Yıl Atatürk İlköğretim Okulu Öğretmenleri Amatör Tiyatro Topluluğu”na dönüştürecekti. Ekip tarafından birkaç seans daha oynanan bu oyunu, ileriki yıllarda Haldun Taner’in “Keşanlı Ali Destanı”, Molière’in “Tartuffe” ve Gogol’un “Bir Evlen(me)” oyunları izleyecekti (Görsel 24). Nihayetinde kazanılan gelir ile konferans salonu inşa ettirilecek ve bir mekânsal müdahale olarak belleklerde yer edinecekti… Bunun öncülünde bizler de son sınıf öğrencilerinden bir grup olarak konferans salonuna inen merdiven duvarlarını çeşitli bitki ve desen çizimleriyle donatacak ve boyayacaktık. Bugün bu iki anekdotu, kolektif yaşamın sunduğu mekânsal potansiyeller olarak yorumluyor ve övgüyle anıyorum.
Görsel 24: Dördüncü oyun “Bir Evlen(me)”nin tiyatro bileti, Mayıs 2010 (Çağdaş Kaya arşivi, 2022).
2005-2006 eğitim-öğretim yılı iki önemli anekdota daha şahitlik yapacaktı. Bunlardan ilki 2005 sonunda Ortaokul’u ziyarete gelerek cumhuriyetin ilk yıllarına dair anılarını anlattığı konuşması ve hepimizin edindiği Atatürk fotoğraflarımızı imzalaması ile Ülkü Adatepe olacaktı. Diğer anekdot ise 2006 yılının Atatürk’ün 125. doğum günü olması sebebiyle edinilen isim değişikliği olacak, 2 Haziran 2006 tarihinde Ortaokul bugünkü ismini kazanacaktı. Bu iki olgunun bizlerin mezuniyet dönemine denk gelmesi ise coşku dolu bir eşzamanlılık olacaktı.
Bu tarihten itibaren otobiyografik belleğin “otobiyografik” kısmı nispeten sekteye uğrayacak; Ortaokul, yeni öğrencileriyle ve biz mezunlarının ziyaretleriyle —bazen de yürüyüş rotalarının bir parçası olarak— 12 yıl daha yaşamaya devam edecekti. Süreç içerisinde, eğitimdeki yeni düzenlemeler ve kararlarla, birçok okul gibi kurumsal anlamda çeşitli revizyonlar yaşayacak, bu şekilde süregiderken sonunda da deprem tehlikesi gündeme gelecekti. 2016-2018 yılları arası bu işlemlere şahit olacak; 2018 yılında arazisinde ve yapı elemanlarında yapılan incelemelerle, güçlendirme ve onarım kalemlerinin yıkım ve yeniden yapım işinden daha pahalı olduğu gerekçesiyle 30 yaşındaki Ortaokul’un yıkılması kararlaştırılacaktı. Bu karar sebebiyle Ortaokul, aynı sene Adalar Anadolu İmam Hatip Lisesi[xxiv] ek binasına taşınacaktı. 2018 sonrası; taşınmalara, grafiti ve kırıp dökme odaklı vandalizme, çıkma yapı elemanlarına, sarı-siyah uyarı şeritlerine, bahar aylarından kalma çam polenlerine, artık insan adımlarıyla ezilme tehlikesi yaşamayan yosunların kapladığı asfalt döşemelere tanıklık yapacaktı (Görsel 25, 26 ve 27). Öyle ki Ortaokul tüm bu kalıntı ve atıl haliyle bambaşka bir harabe estetiği sunacaktı. Ta ki 2021 yazında; beton mikserlerine, agregalı yollara ve Ada siluetinde yer edinen yükseklikteki vince kadar…
Görsel 25: Yıkım ve söküme doğru (Çağdaş Kaya, Ekim 2020).
Görsel 26: Yıkım ve söküme doğru (Çağdaş Kaya, Ekim 2020).
Görsel 27: Ortaokul’un devam eden inşaatı ve silüette yeni bir imge olarak vinç (Çağdaş Kaya, Haziran 2022).
Otobiyografik belleğin atmosferinden çıkıp bugünün gerçekliğine geri dönen anlatı, yıkım ve yeniden yapım olgusu ile bitişe yaklaşıyor. Bu noktada nitelikli mimarlık meselesinden ve geleceğe dair bir bakıştan bahsetmek nihayetinde kaçınılmaz oluyor.
İstanbul ölçeğinde deprem olgusu sıklıkla dile getirilmekte olan ciddi bir gerçeklik olsa da, günümüzün yapı yapma pratiklerinin bir kısmı ve eşlik eden rant ekonomisi düşünüldüğünde; mimarlık ve inşaat ölçeğinde depremin bilimsellikten uzak bir spekülasyon olarak ele alınabildiği olgusu da bir diğer gerçekliktir. Ortaokul ölçeğinde ise bu başka bir tartışma ve araştırma konusudur. Fakat konu; çevre ve bağlam, mekan organizasyonu, malzeme ve arkitektonik, somut ve soyut kaliteler, estetik üzerinden ele alındığında nitelikli bir mimarlık sorunsalı elbette ortaya çıkmaktadır. Bir süredir Büyükada’da devam eden yapım ve yıkım edimleri de bu bağlamda değerlendirilebilir. Ortaokul’un şantiye sahasının hemen girişinde yer alan tabelada bulunan açıklamalar ve tek perspektif görseli[xxv] —az veri üzerinden ilk izlenimler olsa da— niteliğe dair maalesef soru işaretleri taşımaktadır (Görsel 28).
Görsel 28: Ortaokul’un yeniden yapılacak yapılarını ve peyzaj tasarımını gösteren dijital imaj.
Yeni yapı Ortaokul’un mimarlığını yazarken bu anlatıya eklemlenebilecek midir? Ya da bir diğer deyişle, yeni yapı sadece bir “bina” değil, bir “mimarlık” olabilecek midir? Şüphesiz, yeni yapı, eğitim hayatına başlayacak öğrencilerin belleğinde benzemez bağlamlarda özel bir yer edinecektir. Bununla birlikte yine, mekânın virtüel potansiyellerini keşfetmek ve mevcut mekânsal engebeleri aşmak adına güçlü kullanıcılar olarak öğrenciler yapıyı gündelik deneyimleri ve taktikleriyle “hack”leyecektir. Öğrencilere yönelik bu inanç, yıkımın ve yeniden yapımın burukluğunu bir ölçüye kadar hafifletecektir. Öyle ki yazı, otobiyografik bellek atmosferini, eleştirel soru işaretleriyle Ortaokul’un yasını tutan umutsuz bir havaya taşısa da bir mimarlık eleştirisi ile sonlanmayacak; geleceğe dair kapı açmayı hedefleyen bir bakış önderliğinde nokta değil virgül koyarak son sözünü söyleyecektir.
Oldukça özel bir coğrafya olan Adalar’ın barındırdığı yapı stokunun çok büyük ölçüde kıymetli ve nitelikli olduğu bir gerçektir. Bununla beraber böylesi özel bir coğrafyada kent mekanı ile birlikte mimarlığın da deneyimlenmesi hem ortak hem de kişisel ölçeklerde de oldukça değerlidir. Okullar da bu evren içinde önemli bir kümedir.
Ortaokul ne bir tescilli eser, ne bir mimari miras, ne de ana akım mimarlık dünyasında yer edinebilecek çağdaş bir mimari yapıdır. Çalışma boyunca ele alınan harita, kartpostal ve fotoğraf verilerinde bile odak nesne olmayan, bir kıyıda köşede mimarlık örneğidir. Mimarlık kuramında makro ve mikro anlatı ilişkisi çerçevesinde ele alındığında mikro anlatı bile sayılamayacak, kanımca esasen “nano” anlatı olabilecek bir mimarlık ürünüdür. İşte Ortaokul’u kıymetli kılan da tam bu durumdur. Tam da bu noktada, bu kadar küçük ölçekli bir olgunun bile ne kadar açılabileceğine inanmak ve bunu Ortaokul ölçeğinde gerçekleştirmiş olmak, bu edimin değeridir. Bu yazı, bu niyet ve bilinçle Büyükada 125. Yıl Atatürk Ortaokul’unu ele almış ve bunu mimarlık bağlamında odağına alarak ilk adımı başlatmış oldu. Daha fazla yazı ve üretimle bunu devam ettirmenin mümkünlüğü, oldukça heyecanlı gözükmektedir. Bu üretimlerin; salt bir tarih yazımı olabilen, farklı anlatılar ile bunun ötesine geçebilen, sözlü tarih ve kişisel arşivlerle zenginleşen çalışmalar olabileceğini de ifade etmek istiyorum. Üstelik, Adalar’ın yazılmayı bekleyen bir “okullar tarihi”nin de olduğunun altını çizmeliyim. Tüm bu üretimlerin farklı metodolojiler ve katkılarla gelişmesi, belki bir okullar antolojisi şeklinde kitaplaşması ve zenginleşmesi hayaliyle; geleceğe bir “bumerang” atılmış olduğuna inanarak…
Teşekkürler:
[i] Panorama İstanbul, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Coğrafi Bilgi Sistemi Müdürlüğü. Bkz: https://panorama.istanbul (Son erişim: Ağustos 2022). Fotoğrafın atmosferik perspektiften kaynaklanan renk solukluğu giderilmiştir.
[ii] Koçu ve Akbay’ın İstanbul Ansiklopedisi’nde; semt, cadde, sokak ve yapıları yerinde inceleyerek ansiklopediyi derinleştiren kalem arkadaşlarından biri olan Hakkı Göktürk’ün yazdığı “Büyükada İlk Okulu” maddesinde yer alan “1962 yılında Türkoğlu Sokağı’ndaki İlkokul’un öğrenci nüfusunun 268 olduğu” bilgisi göz önünde bulundurulduğunda ve bu nüfus ile beraber birikmiş potansiyel ortaokul öğrencisi nüfusu kıyaslandığında, bir ortaokul inşasının aciliyetinin açıkça anlaşılabileceğini düşünüyorum. Bkz: Hakkı Göktürk (1963). “Büyükada İlk Okulu”. Koçu & Akbay, a.g.e. içinde. Cilt. 6, s. 3207.
Bununla birlikte Büyükada’nın, cumhuriyet öncesi eğitim sistemi bağlamında da ortaokul ihtiyacına dair bir kayıt, Büyükada’daki öğrenci nüfusu ve okul ilişkisine dair 20. yüzyıl başı kapsamında başka bir ışık tutmaktadır. H-9-08-1324 (Hicri 9 Şaban 1324; Miladi 28 Eylül 1906) tarihli “Büyükada’da, ihtiyaç duyulan rüşdiye mektebine (orta okul) gerekli tahsisatın sağlanması”nı bildirmektedir. Bkz: Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi, 1062 nolu belge (Kutu / Gömlek / Sıra: ML. EEM., 572, 73).
[iii] Aurora Agapiou Scotto Fabiato’nun (1903-1977); Karamanlı Rumlarından olup “Aurora Agapiou” ismiyle doğduğu, sonrasında çocukluğunun bir kısmının Rum Yetimhanesi’nde geçtiği, burada yetiştirildiği yıllarda Fabiato Köşkü’nün (bugün Adalar Adliye Sarayı) önünden her geçtiğinde geleceğinde böyle bir köşkte yaşamayı arzuladığı büyülü öyküsü birçok Adalı tarafından bilinmektedir. Bu büyülü öykü gerçekleşmiş, Gemma Giuliani (Cema Culyani) Pavlina (1876-1932) ve Spiridon Fabiato (1868-1943) tarafından evlat edinilen Aurora, daha sonra yaşamını Fabiato Köşkü’nde geçirmiş ve yetişkinliğinde ise mülkiyetindeki konut, dükkân ve restoranların gelirleriyle hayatını sürdürmüştür. Fabiato ailesinin Büyükada’nın farklı birçok noktasında yapı ve arazi mülkiyetlerinin olduğu bilinmektedir. Ayrıca buna dair detaylar SALT Araştırma bünyesinde; Şemsi Molla Sokak, Karakuş Sokak, Gülistan Caddesi, İsa Çelebi Sokağı, Balıkçıl Caddesi ve Palamut Sokak’taki mülklere yönelik vergi ve yazışmalardan da takip edilebilmektedir (Bkz: https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/194195, Son erişim: Ağustos 2022). Bugün Fabiato ailesi ile ilgili araştırma ve verilerin birçoğu Fabiato Köşkü ekseninde şekillenmektedir. Köşk ve Aurora Fabiato ile ilgili yapılmış incelikli bir arşiv ve etnografi çalışması için bkz: Çiçek İlengiz (2013). Archiving, Remembering, Aestheticizing “Old” İstanbul: The Case of Fabiato Mansion. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Kültürel Çalışmalar Lisansüstü Programı, İstanbul.
Bununla birlikte antrparantez, ilginç bir anekdottan da bahsedilmelidir: Alexandre Vallaury tarafından tasarlanan Rum Yetimhanesi’nin (1898-1899) ilk önce otel olarak inşa edildiği ve isminin “Prinkipo Palace” olduğu; yine ilk önce otel olarak inşa edilen fakat daha sonra köşk olarak işlevlenen Fabiato Köşkü’nün (1878) de Gemma Giuliani’nin vasiyetinde “eski ismiyle ‘Prinkipo Palace Hotel’ olarak bilinen köşk…” olarak geçmesi dikkat çekici bir tesadüftür (bkz: SALT Araştırma, Doküman Kodu: AFMFB015014, https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/33227, Son erişim: Ağustos 2022). Bu noktada, Aurora Agapiou’nun yaşamının geçtiği tüm binaların bir dönem bir şekilde “Prinkipo Palace” olarak isimlendirilmesi ilginç bir karşılaşmadır. İçinde barındırdığı dikkate değer olgularla birlikte bütün bu hikâyeyi, Ortaokul’un dolaylı ve direkt olarak arka planda nasıl bir ilişkiler ağıyla temas ettiğinin göstergesi olarak yorumluyorum.
[iv] Bu dönemde Büyükada’da hastane, okul, daire ve müdürlükler gibi kamusal yapılara acil gereksinim vardır. Söz gelimi, bu zaman aralığında Adalar Sağlık Merkezi (bugün Kartal Dr. Lütfü Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Büyükada Ek Hizmet Binası) bile henüz inşa edilmemiştir.
[v] Bu yapılar Büyükada Anadolu Kulübü Yeni Otel Binası (Abdurrahman Hancı ile birlikte), Büyükada Rıfat Yalman Evi, Burgazada Halil Nadaroğlu Evi ve Burgazada Ataç Evi’dir.
[vi] Bkz: Adalar Belediyesi Arşivi.
[vii] Bugün Nizam Mahallesi sınırları içerisinde yer alan Karanfil Mahallesi’nin; doğal ve yapılı çevre sınırlarının kesiştiği bir noktasında, oldukça özel bir muhit olduğu bir kez daha düşünüldüğünde; artan nüfus ve mekânsal gereksinimler neticesiyle bu muhitin yerleşim ve yapılaşma konusundaki açılımının, muhit ölçeğinde özel bir imar planını gerekli kıldığı söylenmelidir. Bu sebeple, esasen Kasım 1949 tarihinde, henüz Büyükada’nın ve Adalar’ın imar planları mevcut değilken, Karanfil Mahallesi’nin 1/500 ölçekli mevzi imar planı çizilmiştir. Mevzi imar planına dair bilgi için bkz: İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü (2010). “1/5000 Ölçekli Adalar Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı Raporu”, Cilt I & II, İstanbul.
[viii] Prof. Dr. Gündüz Özdeş (1922-2006), İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden 1946 yılında mezun olduktan sonra, İTÜ şehircilik kürsüsünde asistan olmuştur. 1966-1968 yılları arasında İTÜ Mimarlık Fakültesi dekanlığı yapmıştır. Mimarlık ve şehircilik ekollerine bütüncül bir yaklaşım sergilemiş olan Özdeş; akademisyen kimliği, mimarlık, şehircilik ve kentsel tasarım uygulamaları, yayınları, yönetim ve kuruculuk faaliyetleriyle birlikte Türkiye mimarlığı ve şehirciliğinin üretken aktörlerinden biridir. Özdeş’in Büyükada İmar Planı’nın yanı sıra hem İstanbul’da hem de tüm Türkiye’de farklı ölçeklerde imar planı çalışmaları mevcuttur. Bütün bu zengin yaşam öyküsünün küçük bir noktasının Ortaokul ile kesişmesini ve bu çalışmaya imar planı verisi bağlamında katkı sağlamasını oldukça kıymetli buluyorum.
[ix] 1946’da kurulan Adalar Gençlik Kulübü Büyükada Vapur İskelesi’nin üst katında ikamet etmiştir. Bu yazışmalardan hareketle bir kurum olarak daha nitelikli ve ferah bir bina talepleri anlaşılabilir durumdadır.
[x] İmar Müdürlüğü, 1932 yılında İstanbul’da kurulmuş olmakla birlikte planlama müdürlükleriyle birleşen ve ayrılan bir tarihe sahiptir. Örneğin 1961 yılında İstanbul Belediyesi’nin kendi bünyesinde “İmar Planlama Müdürlüğü” olarak tekrar kurulmuştur (İleri okuma için bkz: İlhan Tekeli (2013). İstanbul’un Planlamasının ve Gelişmesinin Öyküsü. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları). Cansever’in yazışması “İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü” olarak gönderilmiştir. Cansever; planlama, imar, iskân, koruma konularında müdürlük ve danışmanlık görevleri yürütmüş; Nisan 1961’de, bu yazışmada da belirtildiği gibi, İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nü icra etmiştir. Güney ise daha önce Lütfi Kırdar döneminde imar müdürlüğü yapmakla birlikte, Kırdar sonrası serbest mimarlık yapmaya başlamış; 1960 darbesi sonrası ofisini kapatarak ikinci kez belediyede imar müdürlüğünü icra etmiştir. Temmuz 1961 tarihli bu yazışmada da imar müdürü olarak görüş belirtmiştir. Ortaokul arazisi üzerindeki bu görüş yazıları ve kararlar, böylesi bir zaman kesitiyle ilişkilenmektedir.
[xi] Bkz: Adalar Belediyesi Arşivi.
[xii] Turgut Cansever (2013). Adalar’da Mimari Çevrenin Tarihi ve Geleceği, “İstanbul’u Anlamak” içinde, s. 71-86, İstanbul: Timaş Yayınları.
[xiii] Müellifi Yüksek Mimar İrfan Bedrettin Karapazar olan Büyükada İlkokulu, 1967 yılında tamamlanmıştır. Ankara Cebeci Özel İdare Memur Evleri’nin de müellifi olan Karapazar’ın mimarlık uygulamaları, yarışma jüriliği ve kurul üyelikleri bulunmaktadır.
[xiv] 1870’li yıllarda İskenderiye Patriği III. Sofranios’un (Sophronius III) yazlık evi olarak inşa edilen yapı, bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mülkiyetindedir. Yapı günümüzde İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı çatısı altında “İBB Miras” oluşumu tarafından restore edilmektedir.
[xv] Büyükada’nın kültürel tarihinin kanonik figürlerinden olan Kabaağaçlızade Mehmed Şakir Paşa, İlkokul’un kurulmasına katkı veren isimlerden biridir. Bkz: Pars Tuğlacı (1995). Tarih Boyunca İstanbul Adaları, Cilt: 1, s. 388, İstanbul: Say Yayınları.
[xvi] Bu dönüşüm noktasında Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrîsât Kanunu hatırlanmalıdır.
[xvii] O dönem “Bayındırlık Bakanlığı” olarak adlandırılan kurum, 1983’te İmar ve İskân Bakanlığı ile birleştirilerek “Bayındırlık ve İskân Bakanlığı” adını almıştır. Bugün bu kurum “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” adı altında varlığını sürdürmektedir.
[xviii] İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nden (bugün Yıldız Teknik Üniversitesi) mezun olan Filiz Olcan, Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve İmar İşleri 1. Bölge Müdürlüğü’nde görev yapmıştır. 1970 yılında yine Bayındırlık Bakanlığı tarafından açılan “Adana Kültür Sitesi Mimarlık Proje Yarışması”nda Oktay Olcan (Devlet Güzel Sanatlar Akademisi [bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi]) ile birlikte ödül kazanmıştır. Kültür sitesi projesinin Ortaokul’un tasarımı ve projelendirmesiyle aynı yıla denk düşmesi dikkat çekici bir süreçtir. Bkz: “Adana Kültür Sitesi Mimarlık Proje Yarışması” (1970). Arkitekt, Sayı: 1970-02 (338), s. 95-100.
[xix] Yüksek Mimar Sedat Erkoğlu (1908-1975), Güzel Sanatlar Mimarlık Şubesi’nden (bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) mezun olmuştur. İstanbul ve Aydın Belediyeleri’nde mimarlık yaptıktan sonra İmar ve İskan Bakanlığı İstanbul İl İmar Müdürlüğü’nde görev yapmış; tarihi eser, restorasyon, estetik ve planlama konularında katkılar vermiştir. Bu bağlamda kurulan bir estetik jüride de yer almıştır. Bununla birlikte mimarlık ve planlamaya dair düşüncelerini ve projelerini Arkitekt ve Mimarlık dergilerinde de kaleme almıştır. 1954’te İstanbul Belediyesi reis muavinliği görevini icra ettikten sonra, kısa bir süre (1959-1960) İETT Umum Müdürlüğü yapmıştır. Aynı zamanda başarılı bir tenis oyuncusu olup bu alanda galibiyetleri bulunmaktadır. Erkoğlu’nun Büyükada’da tasarladığı bir villa yapısı da bulunmaktadır. Oldukça üretken ve verimli bir yaşam öyküsüne sahip mimarın, kariyerinin bir noktasında Ortaokul ile ilgili de küçük ölçekli icraatta bulunmasını, bahsi geçen diğer mimarlarda da olduğu gibi oldukça kıymetli ve kayda değer buluyorum.
[xx] Avusturyalı mimar, modern mimarlık kuramcısı ve eleştirmeni Adolf Loos (1870-1933), “raumplan” kavramıyla devamlılık ve süreklilik sağlayan mekansal bir akış nosyonunu ortaya koymuş ve bu kavramı 1930 yılında Prag’daki Müller Evi tasarımında uygulayarak mimari tasarım bağlamında yeni tartışmalar açmıştır.
[xxi] Okulun ismi sırasıyla “Büyükada Ortaokulu (1967)”, “Büyükada İlköğretim Okulu (1993)”, “Büyükada 125.Yıl Atatürk İlköğretim Okulu (2006)” ve bugünkü haliyle “Büyükada 125.Yıl Atatürk Ortaokulu (2013)” olmuştur.
[xxii] Michel de Certeau (1984). “Spatial Practices”. The Practice of Everyday Life içinde. Berkeley: University of California Press.
[xxiii] Jonathan Hill (2003). Actions of Architecture: Architects and Creative Users. London: Routledge.
Leon van Schaik (2008). Spatial Intelligence: New Futures for Architecture. Chichester: John Wiley.
[xxiv] Bugün hala Adalar Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Ortaokulu olarak hizmet veren bu yapının da birçok eğitim kurumuna ev sahipliği yaptığı bir öyküsü vardır. Yapı, 1985-1986 eğitim öğretim yılında Büyükada Beyhan Aral Lisesi ve lojmanları olarak hizmet vermiştir. Beyhan Aral Lisesi; 1985 yılında, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan tarafından kurulan İstanbul Eğitim ve Kültür (İSTEK) Vakfı’nın eğitime kazandırdığı ilk kurumlardan biridir. 1993-1994 eğitim öğretim yılında fen lisesi olarak hizmet veren okul daha sonra kapanmış ve yerine 1996 yılında yine İSTEK Vakfı’nın kurduğu okullardan biri olan Yeditepe Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi taşınmıştır. 2000 yılında ilkokul öğrencileri olarak Resim dersinde ziyaret etme fırsatını bulduğumuz fakülte mekanının; konumu, atmosferi, aydınlık ve ferah atölyeleri, birbirleriyle görsel olarak etkileşim kuran stüdyoları ve sirkülasyonu, zengin malzeme repertuarı ve depoları ile üniversite öğrencileri için oldukça zengin bir deneyim olduğunu, bugün yine otobiyografik bellek üzerinden söylemem doğru olacaktır. Bu noktadan sonra fakültenin buradaki ömrü oldukça kısa olmuş ve 2000’li yılların başında üniversitenin ana kampüsüne taşınmıştır. Fakültenin de taşınması sonrası uzunca bir süre boş kalan yapı, yıkılarak yeniden yapılan Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi’ne de bir süre ev sahipliği yapmıştır. Tüm bu hikâye ekseninde yapı, bugün hala Adalılar tarafından Beyhan Aral Lisesi belleğiyle hatırlanmaktadır. Günümüzde hala bahçe kapılarının birinde lisenin baş harflerini içeren demir bir motif bulunmaktadır.
[xxv] Bu süreçte Büyükada Şehit Murat Yüksel İlköğretim Okulu güçlendirme çalışması tamamlanmıştır. Ortaokul ile beraber Adalar Halk Eğitim Merkezi’nin de yeniden yapım işleri devam etmektedir. Bkz: “Adalar 3 adet okul inşaatı yapım işi”: http://www.kibritciinsaat.com.tr/devamedenprojeler.html ve https://www.ipkb.gov.tr/ihale/eco-wb4-yapim-08 (Son erişim: Ağustos 2022).
Yayınlanma Tarihi: 05 Eylül 2022 / Son Güncellenme: 06 Eylül 2022
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.