İÇİNDEKİLER
Sayı 207 – Eylül 2022


Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 207 – Eylül 2022      Berbat Bir Ağustos Ayının Tek Güzel Günü

Berbat Bir Ağustos Ayının Tek Güzel Günü


Çocuklarımla

Siz bu yazıyı okurken berbat bir Ağustos ayını bitirmiş olacağım inşallah dostlar ama şu anda hâlâ bir kâbusun içindeyim. Zaten nicedir, bir türlü ciddiyetinin boyutunu çözemediğimiz bir pandemi süreci yaşıyoruz. Ki bu birkaç yıldır, sevdiklerimden, sevdiğim Adalar’dan uzak kalmama neden oluyor… Gerçi Adalar’da garip bir aldırmazlık, bir vur patlasın çal oynasın durumu yaşanıyor ama ben yapamıyorum. Tanıdığım birçok insanın pisipisine ölümüne tanık oldum ve çok korkuyorum. Her bir adadan ayrı ayrı defalarca davetler aldım. Gitmedim. Bu sıcakta Şişli’nin göbeğinde, vantilatör esintisine razı gelmiş (klima alerji yapıyor) bir an önce yazın bitmesini bekliyorum. Derken efendim, mecburiyetten alıştığımız, son moda ‘zum’lu ‘mum’lu bir takım toplantılardan sonra bizim apartmana mantolama yapılmasına karar verildi ve de Ağustos ayı uygun görüldü.

Evin Hali… Penceremde Adamlar… Vapurun Hali…

Diyeceksiniz ki, sana ne. Yapılsın işte, hiç olmazsa kışa doğal gaz parası hafifler, nasılsa kallavi bir zam gelecek.         Hah hah ha… Acı bir gülüş.  O iş öyle söylendiği kadar kolay değil. Bu korkunç sıcakta cam perde kapalı, etraf hapishane gibi parmaklıklarla çevrili, her an bir pencerenin önünde bir takım adamlar, öööyle vantilatör, yelpaze dolanıyorum. Pislik dersen, tarif edilecek gibi değil. Hele bu gün yazıya oturduğumda sel sağanak bir yağmur var, yüzüm pencereye dönük oturuyorum masamda, camlara sıçrayan iğrençlikleri tarif edemem. Diyeceksiniz ki ‘bırak çık, bari görme’ o da kolay değil. Gündüz yine bir iki saat çıkmak mümkün ama gece, hepten  yasak. Düşünsenize her pencerenin önünde iskele var, ben bile tırmanırım, zaten az ilerideki binaya iki kere hırsız girmiş bu mantolama sürecinde. Gece yatarken her odada küçük bir ışık yakmamızı tembihlediler. Neyse bu kadar yakınma yeter, Allah hastalık vermesin demeye o kadar alıştık ki…

Gelelim bana göre, sadece Ağustos ayının değil koca sevimsiz yazın en güzel gününe. Geçenlerde, bunca yıldır hâlâ hayatımda olmalarına hep şükrettiğim öğrencilerimden biri aradı ve “Abla, bak sana kimi vereceğim şimdi” dedi. Çocuklarımın kimi ‘abla’ der bana kimi de adımla hitap eder, ne güzel değil mi? Sonra da adını verir vermez hatırladığım hatta hiç unutmadığım, ilk sınıfımdaki öğrencilerimden biriyle can cana oluverdik bir anda yine. Avusturalya’dan gelmiş. Daha önce de gelmişti ve yine birçok sınıf arkadaşıyla birlikte güzel anlar paylaşmıştık. Tekrarını istiyor. Bahane çok geçerli, yaşlar ilerliyor, bir daha denk gelir mi, bilinmez. Nerede olacak bu toplantı? Kınalıada’da. Amanın! Tam benlik. Üstelik akşamüstü gidilip, gece dönülecek. Evimizi boş bırakmamamız tembihlenen saatlerde… Çok istiyorum ve neredeyse imkansız. Ama onlar da beni çok istiyorlar ve de her türlü kaprisime razılar.

Çocukların büyük kısmı adada ama İstanbul’dan gidecek olanlar da var. Dolayısıyla beni evden alıp, eve bırakacaklar. Nasıl dayanırsın? Böyle hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bir keyifi nasıl reddedersin? Eh edemedim tabii. Her şeyi göze alıp gittim. Ama bütün ışıklarımı açık bıraktım, apartman görevlisinden ben dönene kadar etrafı kolaçan etme sözü aldım da öyle gittim. Yollar, vapurlar, Adalar’ın genel durumu, insanı sinir hastası edecek kadar korkunçtu. Valla ülke resmen istilaya uğramış dostlar. Benim gibi bir ada aşığına bile ‘iyi ki artık gitmiyorum’ dedirttiler. O kadar tıklım tıklımdı ki her yer, onca yıllık adalıyım, kalabalık arasında ancak üç beş tanıdık yüz seçebildim adada. Vallahi de billahi de rahatlatan bir serinlikten başka hiçbir şey, keşke orada olsaydım dedirtmedi.

Ama her biri çoluk çocuk sahibi yetişkin insan olan ilk öğrencilerimle yaş sınırsız, bir arada olmanın keyfi hiçbir şeyle kıyaslanamazdı. Çoook güzeldi çok. Öyle mutlu oldum ki şu son günlerde katlanmak zorunda olduğum sevimsizlikleri unuttum ve doğal olarak paylaşmadan edemedim. Rastlantıya bakın ki yazmaya yeni başladığım kitap öğretmenlik anılarımla ilgili ve tam da o bir araya geldiğimiz çocukları yazdığım bölümdeyim. İlk yaptığım okul müsameresini yazıyorum ve o gösteride rol alan çocuklarım, bunu ilk öğrenenler oldular. Hatta kitabım için seçtiğim ismi, kardeşimden sonra ilk onlar öğrendiler.

Ellerinde bulunan fotoğrafları göndermelerini ve de varsa anılarında yer etmiş şeyleri bana yazmalarını tembihledim. Günün kahramanı olan Avusturalyalı Hovsep’e son kitabımı imzaladım. “Bize ikide bir çocuklarım deyip durma Allahaşkına, sınıf arkadaşı gibi duruyoruz” demeleriyle bol bol neşelendim. Vallahi daha 18 yaşımdaydım ben o zaman, ama yine de gelene geçene “Sınıf arkadaşları toplandık” demeleri pek keyiflendirdi beni. Bu unutulmaz geceyi de ekleyeceğim şimdi kitabıma.

Dönüş yolunu anlatmayayım diyorum ama dürtüp duruyor beynimin bir yerinden. Ben bu eziyetleri unutmuşum gibi gelebilir size ama inanın, yaşımın dörtte üçlük kısmında adalıydım ben ve de böyle şey görmedim. Hatırlar mısınız, eskiden hafta sonu kalabalıkları için ilave vapurlar  koyarlardı, şimdi inat gibi seferleri azalttıkları gibi en küçük vapurları adalara koymuşlar, balık istifi gibi her biri… Çaresizlikten, mopur diyerek dalga geçtiğimiz o koca motorlara razı geliyorsun.

En azından ferah çünkü sayıyla yolcu alıyorlar ve neredeyse batacak gibi doldurulan vapurlardaki gibi fenalık geçirmiyorsun yol boyunca. Ah bir de Bostancı’dan Şişli’ye geliş var ki evlere şenlik. Allahtan dolmuş, taksi vs bulma gibi bir derdim yoktu. Arabalarıyla beni eve kadar bıraktılar çocuklarım. O Bostancı iskelesinden otoparka kadar giderken başka bir ülkede sanır insan kendini. Etrafta bir kişi bile yok Türkçe konuşan. Malum, en ucuz ülke olduk artık ya ipini koparan burada…

Trafik dersen, gecenin bir yarısı iş çıkışı saati gibiydi, kördüğüm, tam bir buçuk saat sürdü yol. Kafeler, barlar tıkış tıkış. Bu hastalık illeti bütün dünyada bitse, bizde bitmez bu fütursuzlukla… Eve vardığımda, ilk kez karşımda heyula gibi dikilen, balkonlarına her gün donlar asılan ve de sabaha kadar ışıl ışıl olmasına sinir olduğum otelin varlığına şükrettim. Her taraf gibi onun da kafeteryası doluydu. Eh o kalabalıkta kimse cesaret edemezdi iskelelerimize tırmanıp hırsızlık yapmaya değil mi? Böylece sinir olduğum gidiş geliş eziyetine rağmen ilk çocuklarımla geçirdiğim güzel gece unutulmayacak  anılarım arasına bir güzel yerleşti. Yaşayın canlarım, iyi ki varsınız, iyi ki hayatımdasınız.


Yayınlanma Tarihi: 06 Eylül 2022  /  Son Güncellenme: 06 Eylül 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.