Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 244 – Ekim 2025      Sakin Şehir’den UNESCO Miras Listesine Adalar

Sakin Şehir’den UNESCO Miras Listesine Adalar

Y. Mimar


Marka Olmak mı, Yavaş Kalmak mı? Prens Adaları Üzerine Bir Değerlendirme

Prens Adaları asırlardır İstanbul’un deli hızı içinde bir “karşı ses” gibidir. Yüzyıllardır bir sığınak, bir yavaşlama mekânı, manastırlar ve kendine yeten ekonomisi ile 18.yüzyılı tamamlayıp 19.yüzyıldan bu yana da kentin gürültüsünden uzaklaşmak isteyenlerin nefes alanı olmuştur. Bu özelliğiyle Adalar, aslında henüz Cittaslow unvanı almadan da “yavaş şehir”in özünü yaşatan bir örnektir. Ancak bugün, bu nitelik hem tehdit hem de bir fırsat mı?  Adalar bir yandan halihazırda güçlü bir marka değeri kazanmış durumda ve diğer yandan bu markalaşmanın yarattığı görünürlük onun kırılgan yapısını zorlamaya çoktan başlamış bile.

 Markalaşma Baskısı: Görünürlük ile Aşınma Arasında

“Adalar” markası, doğası, tarihî dokusu ve çok kültürlü geçmişiyle zaten kendi içinde bir cazibe merkezi. Ancak bu cazibe, turizm baskısı, kontrolsüz ziyaretçi akışı ve altyapı yetersizliği ile güzel şehrin aleyhine bir etki yaratıyor. Onu aşındırıyor.

Markalaşma süreci, görünürlük ve ekonomik fayda sağlarken, yerel yaşamın ritmini bozuyor. “Yavaş” olan Adalar, artık “günübirlik tüketilen bir deneyim” haline geldi ve bu bir risk ve bu risk artmakta. Bu durum, UNESCO’nun beklediği “otantik yaşam kültürü ve bütüncül koruma” anlayışıyla da tabii ki çelişiyor.

Cittaslow’un Önerdiği Denge

Cittaslow modeli, tam da bu ikileme bir yanıt sunuyor.

Adalar’ın markalaşmasını hızla büyümek yerine, kendi değerlerini koruyarak yönlendirmeyi ve aslında bir tür dengelenmeyi amaçlayabilir. Ulaşımda, atık yönetiminde, enerji kullanımında ve kültürel mirasın aktarımında yavaşlık bir yönetim aracı olabilir. Yani Adalar, Cittaslow sayesinde görünürlüğünü değil, anlamını derinleştirebilir. Ama deneyimler bunu göstermiyor. Aşırı turizm markalaşan şehirlerde büyük nefes buluyor sanki. Seferihisar Belediyesi’nin internet sitesi övünerek yazmış:

Cittaslow (Sakin Şehir) Başkenti olarak markalaşan Seferihisar, Temmuz ayı itibariyle %100 doluluk yaşıyor. Türkiye’de turizm sektörünün kötü bir sezon geçirdiği bu günlerde, Seferihisar’daki turizmcilerin yüzü gülüyor. İlçede oteller tam kapasiteyle çalışırken, sektörün yöneticileri bu durumu Cittaslow Başkenti Seferihisar’ın son yıllarda artan popülerliğine bağlıyor. Yerli turistlerin de gözdesi haline gelen Sakin Şehir’de turizmciler yaz boyunca yoğunluğun devam edeceğini beklediklerinin altını çiziyorlar. İlçede otel pansiyon ve Kaleiçi’ndeki ev pansiyonlarında da doluluk %100’e ulaştı, talep ise çok daha yüksek.

Türkiye’de bu yıl turizmdeki düşüş en fazla Antalya’yı etkilerken bu durum Seferihisar’da aksi yönde seyrediyor. İlçede Temmuz ayı itibariyle tatil köyü, otel, pansiyon ve ev pansiyonlarında boş yatak kalmadı. Ağırlıklı olarak Rus, Alman, Fransız ve bu sene Slovak ve yerli turistlere ev sahipliği yapan otellerde doluluk geçtiğimiz yılların çok üzerinde. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri, Seferihisar’ın farklı bir turizm modeli olan Cittaslow’la (Sakin Şehir) markalaşması olarak gösteriliyor.”

Dikkat lütfen. Bu vizyon markalaşan bütün güzel şehirlerin sorunu oldu. Aşısız markalaşma sonucu bu hastalığa tutulmak çok kolay, aşı ise bunun farkında olmak; tanınma ile kent halkının mutluluğu arasındaki dengeyi doğru kurmak gerekir.

Cittaslow yaklaşımı Adalar’a şu yalın dersi hatırlatmalıdır. Adalar için “daha az”ın “daha fazla” olabileceğini söylemek, daha az araç, daha az gürültü, daha az tüketim — ama daha çok hafıza, daha çok nefes, daha çok yaşam kalitesi.

UNESCO ile Cittaslow arasında Bir Köprü olabilir mi? Acaba UNESCO Dünya Mirası adaylığı süreci, Adalar’ın kültürel peyzaj kimliğini korumaya odaklanırken, Cittaslow bu kimliğin yaşayan tarafını güçlendirir mi?

UNESCO   “Değerin korunması” üzerine Cittaslow ise “Değerin yaşatılması” üzerine bir kurguyu öneriyor, eğer bunu baştan kavrar ve bütün uygulamalarımızı buna göre düzenlersek aşırı ve plansız turizmin hastalıklarına karşı bağışlığı yüksek bir bünyemiz olacaktır.

Bu iki yaklaşım birleştiğinde Adalar için bir “yaşayan miras modeli” ortaya çıkar: geçmişe saygılı, bugünü ölçülü, geleceğe karşı sorumlu bir yaşam biçimi.

Burada mesele “tanınmak” değil, “tanındığı şey”in korunması olmalı. Adalar’ın markası, hızda değil, onun kendine özgü temposunda olmalı.

Bugün yapılması gereken, Adalar’ı daha çok tanıtmak değil, Adalar’ın neden özel olduğunu unutturmadan tanıtmak olmalıdır.

Aslında yavaşlık, bir direnç biçimi—hem küresel hız kültürüne, hem de kendi içimizdeki aceleye karşı.


Yayınlanma Tarihi: 07 Ekim 2025  /  Son Güncellenme: 07 Ekim 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.