Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 202 – Nisan 2022      Adada olmak, Arada olmak…*

Adada olmak, Arada olmak…*


Fotoğraf: Halim Bulutoğlu

Nedir adada olmak? Adalı olmanın farkı nedir?  Galiba her şey suyla ilgili. Her baktığında denizi görmek. Dümdüz gittiğinde yolun denizde sonlanacağını bilmek. Denizle sınırlanırken, denizle sonsuzu hissetmek.

Deniz…Önümüzde uzanan sessiz mavilik…Okşanmak isteyen kedi tüyü gibi… Huzur dolu. Bereketli.

İnsan baktıkça sevinir.

Güneşle oynaşmaları ölümsüzlüğü çağrıştırır.

Melis Şeyhun

Fotoğraf: Melis Şeyhun

Bu güzelliğe tanık olan bizler kendi ölümsüzlüğümüze de inanmak isteriz…

İsteriz de, madalyonun öbür yüzü hep aklımızdadır. Gözün hükmedemediği karanlık hacimdir deniz.. Perspektifsiz,  bilinemeyen bir doluluktur. Ürpertir. Fırtına öncesi sakinlikte gizli hiddeti fark eder, korkarız. Kaplan sırtı gibidir.

O yumuşaklık  ve parlaklıkta ölüm saklıdır.

İkili bir varoluştur denizle yaşamak.  Güneş rengi tabakta göz kırpan ölümsüzlüğe el uzatırken sessiz derinliği fark ediverir insan, tam da fark ederken sonsuzluk duygusunun ardında kaybolur karanlık.

Bu ikilik müptela eder insanı. Adalılar başka yerde yaşayamazlar. İçinde yaşadıkları mekanla ilişkileri kara insanına benzemez. Hem bütünle beraber, hem bütünden ayrı. İmkan ile imkansızlığın bir arada yaşandığı yerdir ada.  Kent bütün olanakları ile önünüzdedir ama arada deniz vardır. Asfalta benzemez. Her an ulaşılamaz.  Deniz izin verdiği sürece gider gelir gemiler. Gün boyu telaşsız bir gayretle kenti adaya, adayı kente taşırlar. 19 Ağustos depreminin sabahında saat 10.30 da Çınarcık vapurunu her zamanki sakinliği ile Çınarcıka doğru giderken gördüğümde  her şeye rağmen adalarda hayatın sonsuza kadar aynı ritimle devam edeceğine bir kez daha inanmıştım.

 Evet galiba kentten farklı olan bu adada. Hayatın, mekanla ilişkili bir ritmi var adada. Tıpkı dalgaların kıyıyı tutup bırakması gibi,  deniz anasının kasılmaları gibi, nefes alıp verme gibi bir ritim bu. Farklı bir zaman duygusunu da beraberinde getiriyor elbette.  Gerçek adalılar bu ritme kendilerini bırakarak yaşayanlardır. Onlar için mekan, üzerinde rahat ve güvenli yaşayabilmek için emrimize amade,  kendi arzularımıza göre değiştirip dönüştürebileceğimiz (ne kadar modern ve akılcı tasarruflar olursa olsun) bir vasıta değildir. Ona hükmedilmez.  Zaman ve mekanla birlikte var olunur, birlikte yaşanır. Saygılı bir beraberlik.

Orfik bir yaşam vardır adalarda. Hazza ve tutkulara meyillidir insanlar. (Orfeus da öte dünyaya gider gelirmiş.) 

Öğlen rakıları, körde lüfer, lakerdanın iyisini Hristo yapar.

Fotoğraf: Melis Şeyhun

Martılara ilan-ı aşk edilir, gün batımına gazeller düzülür.

Necmi Tanyolaç bilir kırlangıcın hangi kuytularda yattığını…

Bu ritmi yakalayabilmek lazım adalı olabilmek için, adada doğmuş olmak şart değil. Hayatı deniz imgesi üzerinden okuyabilmek lazım. İmkanı ve imkansızlığı, sınırlı oluşu ve sonsuzluğu, sükuneti ve dehşeti, ölümü ve ölümsüzlüğü bir arada idrak edebilmek lazım. Bir tür arafta olmak ya da arada olmak gibi.

Bugün sağduyulu ve sorumlu adalıları en çok rahatsız eden giderek daha fazla miktarda ” adalı” olmayanların adada yaşamaya başlaması. Bir taraftan sosyo-ekonomik dalgalarla İstanbul kıyılarına kadar vurup,  oradan hasbelkader adaya çıkan Anadolunun yayla insanları. Onlar kendilerini dört tarafı sularla çevrili bu kara parçasında yaşamaya mahkum eden kaderden parasızlığı sorumlu tutuyorlar. O nedenle de gördükleri her yazlıkçıdan daha fazla para kazanmanın her yolunu deniyorlar.

Diğer taraftan  çarpık bir modernleşme ve kentleşme sonucu içinde yaşadıkları dünyayı görme ve okuma yetisini kaybetmiş metropol “yazlıkçıları”. Onlar daha fazla deniz manzarası için ağaçları öldüresiye budamakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Adalı olmanın ayrımına varmaktan uzak adada yaşayanlar…

Ada üzerinde yaşayan insanlarla birlikte nefes alıp veremiyor artık. Kendi içine kapandı. O ritim ancak buna gayret edenlerin yakalayabileceği bir yaşantı haline geldi.

Adayı tekrar kazanmak için olumlu gayretlerin sürdürüldüğü bugünlerde birçok proje konuşulup tartışılıyor. Projeler değerlendirilirken ada ve adalılar arasındaki bu özel ilişki biçimine hassasiyet gösterilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Adada yaşamanın şenlikli bir tatil kasabasından daha fazla şeyler ifade ettiği kanısındayım. Metropole bir tatil beldesi kazandırmak meselenin ikinci boyutu olmalı. Önce biz adamızı kazanmak için kafa yoralım.

Sonra gelsin kentliler, öğlen rakıları ikram edelim onlara. Asma yaprağında sardalye… Bize bakıp imrensinler. Sakinliğimize, sadeliğimize, neşemize, tevekkül dolu hallerimize, çiçeklerimize, sofralarımıza, aşk dolu şarkılarımıza…

Sonra akşamüstü vapurlarında uğurlayalım onları, tatlarımız damaklarında, gözleri arkada.

* Bu yazı, Adalı Dergisi 2003 Ekim sayısında yayımlanmıştır.


Yayınlanma Tarihi: 01 Nisan 2022  /  Son Güncellenme: 02 Nisan 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.