Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 204 – Haziran 2022      Yolcu Tiyatro ve Gomidas Etkisi

Yolcu Tiyatro ve Gomidas Etkisi


Başlıkta kullandığım ‘Gomidas etkisi’ kavramını beklenmedik anda yenen bir tokat olarak açıklayabilirim. Sarsıcı, şaşırtıcı, ürpertici ve kesinlikle etkileyici… İzlerken, acaba bu tokat etkisini yalnız ben mi hissediyorum diye merak ederek, diğer izleyenleri dikkatle inceledim. Yolcu Tiyatro’nun Gomidas oyununu izleyen insanlar son ana kadar neredeyse nefes bile almadılar. Kimse konuşmadı, kimse öksürmedi, kimse ortadaki oyuncudan gözlerini ayırmadı.

Ermeni izleyicilerin, ki çoğunluk değillerdi, bu  topraklarda dünyaya gelip, müzik tarihinde eşsiz bir iz bırakan Gomidas Vartabed’i (Tanrı’ya adanmış din adamı) tanıyıp hayatını bildiklerinden, anlatılanları dinlerken duygulanmaları pek normal. Aslında  her Ermeni’nin bildiğinden pek de emin değilim ama en azından orada bulunanların bildiğini farz ediyorum. Ya diğerleri? Belki de adını ilk kez bu oyunla duyanlar? Onlara olan neydi? Zira yazılan metin, bana göre, Gomidas’ın yürek dağlayan hayat hikayesini tümüyle gözler önüne sermek için yeterince açık değildi. Ama ya Gomidas’ı oynayan çocuk? Yani Fehmi Karaarslan? O çocuk, bütün varlığıyla Gomidas olmuştu. Eh çok iyi oynadı ki zaten ödül falan da aldı. Benim gözlemlediğim yalnızca “aferin çok iyi oynadı” demekten öte bir şey, adamın varlığını giyinmek gibi bir şey, hatta ruhunu içine almak gibi bir şey.

Ben tiyatrocuyum. Hem de kırk yılı aşkın bir süre, tiyatroyla ilgili her şeyi yaptım. Yazdım, yönettim, kostüm yaptım, dekor çizdim, müzik seçtim, şarkı yazdım, söyledim, dans ettim, oynadım… Öyle ki, zordur benim oturup keyifle, tadını çıkararak bir oyun izlemem. Gözüm hep etrafı kollar, aksaklıkları görür. Sarkan bir ipe takılırım, yerdeki bir çöp parçasına kostümdeki minik bir söküğe, sallanan bir düğmeye, kötü bir makiyaja, kullanılan renklere ve biiir dolu ‘vesaire’ye… Her şey gönlüme göreyse eğer, bu kez, belki de her tiyatrocunun yaptığı gibi kendimi oyuncunun yerine koyarım. Dedim ya zordur tadını çıkarmam.

Bu oyunda ise içinde bulunduğum durum, iyice tadını çıkarabilmemi sağladı. Oyunun, Gomidas’ın bestelerinden oluşan müziğini, sevgili Hagop Mamigonyan yönetimindeki, pek sevdiğim Lusavoriç Korosu son derece başarılı bir şekilde seslendiriyordu. Aralarında benim tiyatro ekibimden gençlerin ve birkaç öğrencimin bulunduğu koro elemanları oyuna giderlerken, görmeyi çok istediğimi bildiklerinden, beni de götürdüler. Yani Kumkapı’daki Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’ne…  Orada sahneleniyordu. 

Böylece, iki yıldır adeta eve kapanmış şekilde yaşadığımı bilen sevgili Arda sayesinde kaçırmamam gereken bu çok özel keyifi yaşayabildim. Ve bu sayede herhangi bir seyirci gibi her şey hazırlandıktan sonra değil ön hazırlığın da öncesinde içeri girebildim. İşte bu kısım resmen tüm duyguların ekstrasıydı. Ki paylaşmadan durmam mümkün değil. Oyunla ilgili bir dolu şey yazıldı, merak ederseniz internete bir göz atın. Bu anlatacaklarıma hiçbir yerde rastlamanız mümkün değil. 

Daha hiç kimseler yokken oradaydık, ekiple tanıştırıldım, adımı bilmelerine şaşırdım, duygulandım. Koro hazırlanıp sahne arkasındaki yerini almak üzere içeri girerken ben de girdim ve çantamı benim için ayrılan yere bırakıp, tek başıma hem etrafı detaylıca inceledim, hem Fehmi’nin hazırlık sürecini izledim. Tarihi eser sayılabilecek boş bir kilise ortamını gözünüzün önüne getirin. Mihrap siyah bir tülle kapatılmış, arkasında, koronun mekana özgü kıyafetlerini giyerek toplandığını nice sonra fark ettim. Oturma düzeni U şeklindeydi, ortada sahne olarak kullanılacak dikdörtgen bir platform vardı, ayakları eski bir balık ağıyla gelişigüzel kapatılmıştı. Tıpkı benim bir oyunda yaptığım gibi… 

Platformun üzerine dev bir haç formunda toprak doldurulmuş tam ortasına ise masadan küçük, cam gibi şeffaf dikdörtgen bir yükselti konmuştu. Ki oyuncu inanılmaz performansının büyük bölümünü onun üzerinde sergileyecekti. O şeffaf yükseltinin içinde, tam ortada Gomidas’ın sıklıkla iletişim kurduğu ağaçları temsilen minik bir ağaç vardı. Etrafta rastgele kırık enstrüman parçaları ve istemsizce oradan oraya sürüklenen hayatını temsilen yırtık çantalar vardı. Bir de ezgilerinin gizliden gizliye çağrıştırdığı, belki de deniz kavramını temsilen eski bir kovada su. Eğer, normal bir seyirci gibi kapılar açıldığında içeri girseydim kesinlikle bu detaylara dikkat edemezdim. Fehmi içerideydi, galeride ses temrini yapıyordu, çünkü yer yer kimi Ermenice, şarkı, türkü söyleyecekti.

İzleyiciler azar azar girmeye başladığında O, çoktan şeffaf yükseltide yerini almıştı bile… Ama onun için sanki etrafta kimse yoktu, yapayalnızdı, boşluktaydı, gözleri kapalı kâh uzanarak kâh oturarak dalıp gitti, yok oldu. Ürpertici bir çan sesiyle oyun başladı, Fehmi Gomidas oldu. Kapkara giysisiyle akıl hastanesinin bahçesindeydi. Anlattı, anlattı, var olmayan ağaçlarla konuştu, aklı gitti geldi, düşlerini süsleyen toprağı niyetine yerdeki toprakla hemhal oldu, ıslandı, soyundu, çamura bulandı… biz nefes almaya korktuk. Işık oyunları etkileyiciydi, gerekli yerlerde aydınlatılan mihrapta, siyah tülün arkasından hayal gibi beliren Lusavoriç korosu, Gomidas ezgileriyle harikalar yarattı. 

Tek kişilik bir oyunu sıkılmadan izlemek zordur. Hele de oyuncu yarı çılgın, kopuk kopuk anlatıyorsa natamam bir öyküyü… Bir de baktık bitivermiş. Selama çıktıklarında, utanarak gözlerimi kurularken, düşündüm ki bu çocuk birkaç saat kendine gelemez. Şaşkın ve iyice sarsılmış bir halde dışarı çıktığımızda ise giyinmiş, paklanmış, zıpkın gibi oradaydı pür neşe. Yanına gittim “Delisin sen” dedim. Gülümseyerek yönetmenini gösterdi. Ahmet Sami Özbudak. Yazan ve yöneten… ve “Deli olan ben değilim odur” dedi. Eh böyle delileri severim ben.

Vallahi iki yıldır kardeşime bile sarılmadım. O iki genci sıkı sıkı bağrıma bastım. Bir de şef Hagop Mamigonyan’ı… Helal olsun size canlar.

MERAK EDENLER İÇİN ÖZEL BİLGİ:

Asıl adı Soğomon Soğomonyan olan Gomidas, 1869’da Kütahya’da Ermenice bilmeyen bir ailede doğdu. Henüz 1 yaşındayken annesi 11 yaşındayken babası öldü. Bir süre Bursa’da babaannesiyle yaşadı, sonra Ermenistan’daki Eçmiadzin’deki ruhban okuluna gönderildi ve din adamı oldu. 1899’da Berlin’deki Humboldt Üniversitesinde müzikoloji okudu ve doktor payesini aldı. Gomidas Anadolu’nun kırsal kesimlerinde dolaşarak 3000 kadar Ermenice, Türkçe, Farsça ve Kürtçe halk şarkısını derleyip notaya geçirdi. Avrupa’da, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ve Mısır’da müzik icra etti, konuşmalar yaptı. 1910’dan sonra İstanbul’da 300 kişilik Gusan Korosu’nu kurdu. Uluslararası Müzik Cemiyeti’ne Avrupa dışından kabul edilen ilk müzik adamı oldu.

Gomidas 24 Nisan 1915’teki Tehcir Kanunu gereğince tutuklanan 235 Ermeni aydını arasındaydı. 180 kadar Ermeni ile trene bindirilerek Çankırı’ya sürgün edildi. Mehmet Emin Yurdakul, Halide Edip Adıvar ve bazı yabancı diplomatların girişimiyle Talat Paşa’nın özel emriyle İstanbul’a dönmesi sağlandı. Yaşadıklarının yarattığı travma ile akıl sağlığını yitiren Gomidas, bir süre Şişli’deki Lape (La Paix) Hastanesi’ne, ardından da hayatının 20 yılını geçireceği Paris’te bir sanatoryuma yatırıldı. Gomidas 20 Ekim 1935’te Paris’te ölene kadar bir daha hiç piyano çalmadı, beste yapmadı, şarkı söylemedi ve hiç konuşmadı.


Yayınlanma Tarihi: 02 Haziran 2022  /  Son Güncellenme: 03 Haziran 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.