Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 204 – Haziran 2022      Büyükada’nın En Güzel Tepesi’nde Bir Kadın

Büyükada’nın En Güzel Tepesi’nde Bir Kadın


Naciye Hanım

Ülkemizde kentlerin geçirdiği hızlı değişim, kentsel bellek konusuna da yoğun bir ilginin oluşmasına neden oldu. Yaşadığımız semti, mahalleyi, evimizi, sevdiğimiz ağacı, sürekli gittiğimiz mekânları, tatları bir bir yitiriyoruz. Onları yitirdiğimizde duyduğumuz acı geçmişe özlem ya da güzellemeden öte kentle birlikte kendi belleğimizi yitirme endişesi galiba. Karşımıza tarihi yarım asrı aşkın bir lokanta, kahve, dükkân çıktığında içimiz ısınıyor, güvenebileceğimizi düşünüyoruz. Yarım asra bile “bellek” düşüncesiyle bakmamız da ironik. Bugün Büyükada’nın eşsiz bir “bellek” mekanına gideceğiz.

Ada’nın en yüksek yerinde, 220 metrede, dik bir yokuşu aştığınızda karşınıza önce hayranlıkla ziyaret edebileceğiniz Aya Yorgi Kilisesi çıkıyor, ardından da “iyi ki ter dökerek tırmanmışım” dedirten Yücetepe Kır Lokantası.

Lokantanın bir asra yaklaşan geçmişi var ve her seferinde size, ufak tefek yenilenmelerin dışında aynı mekânı, aynı lezzeti, aynı manzarayı sunabiliyor. Aynı manzara derken başınızı şehir tarafına çevirmemek şart. Heybeli’ye doğru bakın o tarafta güneşi batırın, Sedef Adası yönüne geçin ayın doğmasını bekleyin, hele de dolunaysa. Biz bunu yapmayı çok seviyoruz.

Bu lokantanın olumsuz değişimlerden etkilenmemesinin ardında dimdik duran bir kadın var. 1992 yılından bu yana, aralıksız. Ama tabii bu tepeyle, bu mekanla tanışması iki yaşındayken 1961 yılında olmuş. Gelin hikâyeyi Naciye Kuru’dan dinleyelim:

“Babam İsmail Kulak Artvin’den çıkıyor; Artvinliler fırıncılıktan çok iyi anlar. Önce on yıl Zonguldak’ta fırıncılık yapıyor, sonra akrabalar aracılığıyla İstanbul’a Amerikan Koleji’ne geliyor ve orada çalışıyor, evleniyor. Ben iki yaşındayken adaya geliyoruz. Babam bu lokantayı işleten İstefo Kaptanaki ve eşi Marika’nın yanında çalışıyor. Her işlerine yardım ediyor. Ben de çocukken gelir İstefano ve Marika’nın çok yaşlı olmasına üzülür, yardım etmek isterdim. Börekleri sarardım, bulaşıkları yıkardım. Bir Pepsi içer parasını da mutlaka bırakırdım.”

Kaptanaki çifti döneminde elektrik yok, su kuyudan kovalarla çekiliyor, tülbentlerden süzülüp küplere dolduruluyor, alışveriş malzemelerini eşekler sırtlarında taşıyor, elektrik olmadığı için üzeri talaş kaplı dev buz blokları üzerinde bekliyor yiyecekler. O zaman da mönüde köfte, sucuk, zeytinyağlı dolma, salata, muska börek, patlıcan ve patates kızartması var.

Tabii bugünkü parke taşlı yol da yok. Toprak arasında büyük taşlar, kayalar var. O yolu Adalar İlçesi’nin ilk Belediye Başkanı Recep Koç yaptırıyor, 1994 yılında öldürülmeden hemen önce. Yorgi Kilisesi’ne yürüyerek tırmanmak yarı hac ziyareti kabul ediliyor ve Efes Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaretle hac tamamlanıyor.  Recep Koç, bu kutsal mekâna ulaşımın kolaylaşması sağlıyor.

Değişmeden Gelişmek



İsmail Kulak, gazinonun önünde. 1977.
(Fotoğraf: Akillas Millas, Büyükada, Adalı Yayınları, s. 541)

1978 yılında Kaptanaki çifti artık çalışamayacak kadar yaşlanıyor. Ama buranın da yaşamasını diliyorlar. İsmail Bey’e devretmek istiyorlar.

“Babam pek istekli değildi. Ama ablam evlenmiş İstanbul’a yerleşmişti. Ben nişanlıydım ve evlenince İstanbul’da kalacaktım. Annem bizden kopmamak için dayımı da ikna etti, ikisi ortak işi kabul ettiler. Ben de evleninceye kadar iki yıl yanlarında çalıştım. İlk iş kuyuya motor bağladılar. Elektrik geldi. Dolaplar alındı. Gelişme başladı. Bu mevkiinin adı Yücetepe olduğu için lokantanın adı da o oldu. Eskiden galiba İmrem Lokantası imiş. Şimdi de bölgenin adı değişti, Aya Yorgi mevkii oldu ama adını değiştirmedim”

Naciye Hanım, evlenince 1992 yılında dek buraya ailesini ziyarete geliyor, geldiğinde yardıma da koşuyor ama misafir olarak. Babasının hastalanması nedeniyle işi devralıyor. O gün bugün işin başında. Abisi, dayısının iki oğlu ve kendi oğluyla birlikte çalışıyor. Menüye birkaç küçük ilave yapmış paçanga böreği, acılı ezme, patlıcan salatası, mevsim salatası gibi. Bir de Prinkipo etiketli leziz şaraplar. Ama her türlü mahalle, müşteri akıl veren baskısına rağmen radikal değişim yapmayı ne mekânda ne de mönüde düşünüyor.

İşinin anlamını derinlemesine biliyor, çok seviyor, çok çalışıyor, her gün sabahın erken saatinde başlayan alışveriş mesaisinin ardından lokantaya geliyor ve gece on bire dek çalışıyor. Tüm kalabalıklara rağmen patates kızartmasının “el patatesi” olmasında direniyor mesela…

Burayı sizden sonra çocuklarınız devam ettirir mi?

Sakin, neşeli, heyecanlı anlatırken birden çok kararlı, çok içten bir çıkış yapıyor:

“Allah onları buraya muhtaç etmesin!”

Şaşırıyorum

“Neden?”

O güçlü, direnişçi kadın bir anda çözülüyor, hiç istemese de gözlerinden yaşlar akarken kesik kesik anlatıyor:

“Ben hiç hayatımı yaşayamadım. Çocuklarımla doya doya hiçbir şey yapamadım. Seyahat edemedim. Kızımın düğününe zor yetiştim ben. Ağlayarak bindim deniz otobüsüne. Annem, babam Şubat’ta öldü cenazelerine gidebildim. Ya….”

Üzülüyorum. Onun üzüntüsü beni de sarıyor.

Sonra bu lokantada yaşanan güzel anlara anılara dönüyoruz. Yeni kuşakları çok seviyor, güveniyor. Burada en büyük acısı ve korkusu yangınlar, çok yangına tanık olmuş. “Eski kuşaklar yangını neredeyse seyreder el atmazlardı. Şimdi çevreyi, doğayı, insanı daha çok seven, korumak isteyen bilinçli bir genç nesil var. Onları yangın söndürürken izlerken umut doluyorum”

Gözyaşından uzaklaşıyoruz yavaş yavaş. Bir de heyecanla anlattığı Okay Temiz konseri var. Konser kadar dinleyiciler de mükemmelmiş… “Çıt çıkarmadan, cep telefonlarıyla çekim yapmadan yalnızca müziğin ritmine kapılan insanlar. İşte ben bu saygıya hayranım.”

Titiz, hassas, alçakgönüllü ve içe dönük bir kadın Naciye Hanım. İçinde kopan fırtınaları, sevinçlerini, sıkıntılarını güçlükle ele veren sakin bir güç.

Kimler gelmiş, kimler geçmiş bu lokantadan: Cumhurbaşkanları, başbakanlar, din adamları, ünlü sanatçılar, sporcular, gazeteciler. Yerliler, yabancılar… Bir tekinin fotoğrafı yok duvarlarda. Onlar yemek yerken Naciye Hanım hep mutfakta. Duvarlarını eski fotoğrafların süslediği mutfakta. Çoğuyla tanışamamış bile gelenlerin. “Ayrılmam güç mutfaktan” diyor.

Hayalini sorduğumda, tüm alçakgönüllülüğüyle usulca, “Artık benim de buraya çıkabilecek bir araca ihtiyacım var. Çok yoruldum. Yaş da ilerlemekte. Kime başvurulur ki araç için? Bu sene bu işle uğraşmalıyım” diyor.

Zarafet içinde ortaya koyduğu haklı gereksinimini düşünürken, bunca yıl beklemesine hayranlık duyarken, aşağıya indiğimde her yanımdan hoyratça geçecek olan akülü araçları, kornalarını, müziklerini düşünüyorum. Naciye Hanım mutfağa girerken Sedef Adası’nı biraz daha izlemeye karar veriyorum.

 


Yayınlanma Tarihi: 02 Haziran 2022  /  Son Güncellenme: 05 Haziran 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.