Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 204 – Haziran 2022      Böyle Bir Sanatkâr Bir Daha Gelmez!

Böyle Bir Sanatkâr Bir Daha Gelmez!


Bu yazının başlığı Niko Katakuzini’ye ait. Lunapark Meydanı’na bakan kafede buluşmuş, adanın efsane isimlerinden olan babası Koço Kalfa’yı konuşuyoruz. Sadece babasından bahsetmiyor aslında cümlelerinde… Çocukluğundan, gençliğinden bildiği, özlediği o sesleri, yüzleri, sokakları da anlatıyor. Hepsi bir bütün çünkü. Ancak hepsi bir arada anlatılınca tasvir tamamlanıyor, her şey yerli yerine oturuyor.

Niko Bey, kahvelerimizi ısmarlarken, “Günübirlikçilerin” yavaş yavaş akın etmesiyle kalabalıklaşmaya başlayan kafede, Rumca kıvrak bir şarkı çalmaya başlıyor.   Sanki biraz sonra konuşacaklarımız için ortam hazırlanıyor.

“Buraya babam avlanmaya gelirdi arkadaşlarıyla, ben de onların peşine takılırdım. Çulluk bol olurdu, bir de acayip kar yağardı” diyor. Hem oturduğumuz mekan, hem de sorduklarım çok uzaklara götürmüş olmalı onu. Zaman zaman gözleri doluyor sohbet boyunca, belli ki geçmişe, geçmişin insanlarına duyduğu özlem içini yakıyor.

“Ailemiz Trabzon’dan gelmiş. Köklerimiz Prens Katakuzino ya uzanıyor. Prens buraya sürgün edilmiş zamanında, biz de adalı olmuşuz. Dört kuşaktır buradayız.” diye özetliyor aile geçmişlerini. Babası Koço Kalfa yani Konstantinos Katakuzinos, 1905 yılında Büyükada’da doğmuş. Dünyaya geldiğinde, çöküş döneminde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun başında II.Abdülhamid bulunuyormuş. İnşaat ustalığını önce dedesi Yorgo sonra da babası Niko(laos)dan öğrenmiş. Sadece mesleğin bilgisini değil, adabını yani işte dürüstlük, çalışkanlık ciddiyet ve saygıyı da almış onlardan. Malzemeden çalmamayı, çalışmaktan bıkmamayı, yaptığı işin en incesini hesaplamayı hayatı boyunca şiar edinmiş.

Uzun ömründe üç padişah görmüş, Cumhuriyetin kuruluşuna şahit olmuş, iki dünya savaşı atlatmış. Atatürk ile kahve içmiş, sürgüne gelen Troçki ile balığa çıkmış, evini onarmış.

O günler, Büyükada’da güzel insanların yaşadığı güzel zamanlarmış Niko Bey’e göre. Türk- Rum- Yahudi komşuların, sokaklara kurulan uzun masalarda hep beraber şarkı söyleyip, her telden çalan müziklerle dans ettiği özel zamanlarmış. 745 Rum aile yaşarmış, Rum okulunun sınıfları dolar taşarmış; o kadar çok öğrencisi varmış.

Kendi gibi adalı olan Madam Kiryakika ile evlendiğinde; kızı Ameliya ile oğlu Niko’yu kucağına aldığında yaşadığı sevinçlerin yanı sıra, çok büyük felaketler, kırgınlıklar, korkular, üzüntüler olmuş Koço Kalfa’nın hayatında.  Önce Varlık Vergisi, hem ailesini hem de cemaatini derinden sarsmış, ardından 6-7 Eylül’de, evi İstanbul’dan gelen organize gruplar tarafından yağmalanıp, yıkılmış. Canlarını kurtarmak için komşuları Salih Bey’in evinde saklanmışlar.

1960’lı yıllarda ise gerginleşen Kıbrıs politikaları ile başlayan süreç, İstanbul’da yaşayan Yunan pasaportlu 12 bin 387 Rum vatandaşın 1964’ün Mart-Eylül aylarında ‘ulusal güvenlik’ gerekçesiyle sınır dışı edilmesine neden olunca; huzuru kaçan cemaatten komşuları, sevdikleri birer birer terk edip gitmişler adayı.

Niko Bey’in o günlere dair hatıraları ve acıları hala taze: “İnönü, Yunan uyruklulara on iki saat mühlet vermişti, sonra da hudut dışı etti. Akşamdan bir arkadaşımla yeni sinemada Selda Alkor, Sadri Alışık filmini seyrettik. Sonra bir kumsala indik bisikletle. Ondan sonra da eve gidip yattık. Sabah dükkana giderken arkadaşımı gördüm. Sen niye inmedin İstanbul’a dedim. Babama kağıt geldi dedi, akşam on ikide gitmesi lazım. Babam dedi Yunan tabalıymış, nedir bilmiyorum dedi. Öyle on iki saat içinde toplanıp, sadece bir valizle gittiler. Hudut dışı oldular anladınız mı? Babam onlara çok üzüldü. Çünkü arkadaşları vardı, ustaları vardı.”

Koço Kalfa’nın çıraklıktan yetiştirdiği Tanas Usta, Pepo Usta da gitmeye karar vermiş, ona da çok ısrar etmişler gelsin diye. Canı ne kadar yansa da o inat etmiş, “Burası benim toprağım, doğduğum büyüdüğüm yer” demiş, kalmış.

1955’te yıkılan evinin yerine yenisini nasıl özenerek yaptıysa, inşaatına başladığı her evle çocuğu gibi ilgilenmiş. Santim santim hesaplarmış her detayı. “Terazileri çok önemliydi. Bir kum ve çimentoyla yaptığı sarnıçlar ne çatlar ne de senelerce bir damla su kaçırırdı” diye anlatıyor Niko Bey babasının zanaatını. Döneminin en ünlü mimarları ile çalışmış, Sedat Hakkı Eldem, Abdurrahman Hancı, Ercüment Bika ilk aklına gelen isimler. Edmond Sarfati ile Büyükada’daki Havra’yı eskisine uygun olarak yeniden inşa etmiş. Bugün ziyaretçilerin gezerken hayranlıkla baktığı ada evlerinin pek çok çoğunda; duvarlarında, pervazlarında, balkonlarında kendisinden bir parça bırakmış. Doğduğu yere duyduğu sevgiyi; hayatını onu güzelleştirmeye adayarak ifade etmiş. Belki de kendilerini zorla koparıp o topraklardan atmaya çalışanlara inat, her koyduğu tuğlada, her kazdığı temelde, nasıl ki ada onun içine işlediyse, o da kendini adayla bir etmiş.

İnşaatlarda geçen her günün sonunda bir duble rakısını masadan eksik etmez, sofrasında kimi zaman en sevdiği fener balığı kimi zaman da bahçesinde kendi elleriyle yetiştirdiği domates, salatalığı meze yaparmış. Yortularda ise jilet gibi takım elbisesi ile iskeleye iner, rakısını öğle vakti içermiş.

Takım elbise sadece bayramlara özgü değil o yıllarda, kiliseye giderken de İstanbul’a inerken de ceket- kravat olmazsa ayıp. Koço Kalfa’nın da gardırobunda bir yazlık, bir de kışlık takım elbisesi bulunur, mevsimine göre giyinip kuşanıp çıkarmış yola. Arada eşini alır, baloya gider dans ederlermiş.

Niko Bey oturduğumuz masanın yan tarafındaki kapalı mekânı işaret ederek, o yıllarda en güzel baloların orada yapıldığını söylüyor. O da bir kenarda oturup annesi ile babasının dans etmesini izlermiş.

Koço Kalfa, hayatı boyunca adadan başka bir yerde yaşamak istememiş. “Babamın, Büyükada’ya sevgisi bir başkaydı, derin bir bağı vardı. İstanbul’da hiç kalmak istemezdi. Bize misafirliğe geldiğinde bile onu gece yatıya tutamazdık, son vapura da binecek olsa, yine de giderdi.” diyor Niko Bey, babasının Büyükada sevdasını anlatırken. Kalp sıkıntısı yaşadığı bir dönemde, Siyami Ersek Hastanesi’nde yatmak zorunda kalınca isyan etmiş, “Beni götürün adaya, öleceksem toprağımda” öleyim demiş. Zamanın Belediye Başkanı da özel motor göndermiş, mecbur getirmişler evine.

2008 yılının Nisan ayında 103 yaşındayken hayat veda etmiş Koço Kalfa. Her kesimden insanın katıldığı, şanına uygun bir cenaze töreni ile Büyükada Rum Ortodoks Mezarlığı’na gömülmüş, o hiç bırakmaya kıyamadığı toprağı ile bir olmuş.

Biz konuşurken çevremizdeki masalar dolmaya başlıyor. Hava giderek ısınmış, kalkma zamanı gelmiş. Tesadüf bu ya, buluştuğumuz gün Koço Kalfa’nın da isim günüymüş. Benden ayrılınca babasının mezarını ziyarete gideceğini söylüyor Niko Bey. Bu yazının başlığını siz koyun diyorum, ne olsun isterdiniz? Şöyle bir düşünüyor ve diyor ki: . “Böyle bir sanatkâr bir daha gelmez. Üstüne basarak söylüyorum. Böyle mesleğini seven bir icraat kalfası kolay kolay gelmez”.

Tam vedalaşacağız, aklına bir şey geliyor belli, “Onu en çok ne mutlu ederdi biliyor musunuz?” diye soruyor; “Bahçedeki zeytin ağaçlarıyla, limon ağaçlarına su vermeyi çok severdi. Özellikle limon ağaçlarına kış olsun, yaz olsun kendisinden fazla bakardı” diye devam ediyor. Gözleri hafiften yaşla doluyor, sesi buğulanıyor. “Öldüğünden beri inanmazsınız o limon ağaçları başka bir meyve vermeye başladı. Limon vermiyorlar, turuncu bir şey vermeye başladılar.  Vallahi billahi. Çok enteresan.” diye kafa sallıyor. Sonra devam ediyor; “Her şey çok değişti. Herkes göçtü gitti, geriye otuz aile kaldık. Mezarlıktaki nüfusumuz, yaşayanlardan fazla. Gerisini siz anlayın!”


Yayınlanma Tarihi: 02 Haziran 2022  /  Son Güncellenme: 04 Haziran 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.