Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 237 – Mart 2025      Yıllar Önce Basında Adalar

Yıllar Önce Basında Adalar


Baharın yaklaşması ile birlikte gazetelerde sayfiye hazırlıkları ile ilgili haberler de görülmeye başladı. 1940 yılının Mart ayında Avrupa’daki büyük savaşın da etkileri izlenirken sayfiyelerdeki evlerin kiralarında görülen yükselişler gazetelerde yer buluyor. Bazı yerlerde kiraların yükselmesi ile halk çözümü alışılmış sayfiye yerleri dışında başka semtlere de yönelmiş görünüyor.

Bu arada, Denizyolları İdaresinin şehir hatlarında, bu arada Adalar hattında, sefer yapan vapurlarında seyyar satıcıların satış yapmalarını yasaklaması üzerine basında yer alan tartışmalar önemli yer tutuyor. Bazı gazeteler bu yasağı yalnızca gazete satıcılarına yönelik kısmıyla ele alarak düzenlemeye karşı yoğun kampanya yürütüyorlar. Bazı yayın organları ise vapurlardaki seyyar satıcıların başıboşluğundan ve düzensizliğinden bahisle bu uygulamanın savunucusu görünüyorlar. Mart ayı boyunca devam eden tartışmalar sonunda bazı düzenlemelerin kararlaştırılmasıyla son buluyor.

Bu ayın gazetelerinde geniş yer bulan bir başka konu da ilk kez düzenlenen Balkan Kır Koşusu oluyor. Mart ayı sonunda Heybeliada’da gerçekleştirilen yarışma hemen bütün gazetelerde tafsilatıyla işleniyor. Ülkemizde gerçekleştirilen uluslararası spor etkinliklerinin ilklerinden birisi olan bu yarış çok ilgi çekmiş görünüyor.

Ayrıca, Adalar’ın zengin sakinlerinden Nikoli Seferoğlu’nun savaş yıllarında çıkarılan Milli Korunma Kanunu’nun ilk kurbanlarından birisi olarak “şeker stokçuluğu” suçlamasıyla Kırşehir’e sürgüne gönderilmesine ilişkin haberler de dikkat çekiyor.

1940 Mart ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…


ŞEHİR HABERLERİ
Kiraları arttıran yazlık ev sahipleri
Milli korunma kanununa göre takibat yapılmak üzere faaliyete geçildi

Sayfiye yerlerine halkımızın bu sene erkenden rağbet göstermesi üzerine buralarda ev kiralarının yükseltildiği hakkında belediye reisliğine şikâyetler çoğalmıştır.

Dün bu münasebetle Adalar, Üsküdar, Beykoz, Sarıyer ve Kartal kaymakamlıklarına belediye reisliğinden bir emir gönderilmiştir.

Bu emirde geçen yıl ile bu yıla ait kiraların tetkik olunup mükayeseli bir şekilde gösterilmesi bildirilmektedir.

Milli korunma kanununun 30 uncu maddesi; ev kiralarını geçen yıldan fazlaya çıkarmıya teşebbüs edenler hakkında şiddetli cezaları ihtiva ettiğinden muhtekir ev sahipleri ehemmiyetle ve sür’atle takip olunacaklardır.

Bu hususta Ticaret Vekâletinden bugünlerde bir talimatname gelmesi beklenmektedir.

 

İkdam, 31 Mart 1940, Pazar


İstanbulda bahar ve yaz hazırlığı
Sayfiye akını bu sene çok erken başladı
Rağbet en fazla Boğaziçine, birçok evler şimdiden tutuldu, kiralar hayli yüksek

Aşifte İstanbul havasının düzenbazlıkları elhamdülillah sona ermiş görünüyor. Galiba baharın eşiğinden atladık.

Baksanıza şimdiden Boğaziçinde herkes fellik, fellik ev arıyormuş, bu yüzden de derhal ev kiralan ateş pahasına çıkıvermiş.

Heybeli ve Büyükadayı sormayın! Esasen bunlar sayfiyelerin aristokrat sınıfına dahil bulunduklarından her zaman kendilerini pahalı satarlar. Fakat bu yıl bir hayli azıtmışlar. Geçen sene 400 liraya yazlığı tutulan bir eve bu sene 600-700 lira istiyorlarmış. Suadiye, Yeşilköy taraflarının da maşallahları varmış. Eh, Allah kiracının kesesine kuvvet, ev sahibinin kazancına bereket versin, diyelim; diyelim amma mukassi ve kâbuslu bir kıştan kurtulan İstanbul halkını sayfiye kararından vazgeçirtecek kadar ileri gitmek de doğru değil! İşin garib bir tarafı:

Her sene bu mevsimlerde, hattâ daha biraz sonra yavaş yavaş sayfiye göçü başlarken, sayfiyedekilerle makûsen mütenasib olarak şehirdeki evlerin kiraları düşerdi. Halbuki konturatları biten evlerin sahibleri, kiracı çıkmasın diye dua edecekleri yerde, fiatlara zam yapıyorlarmış. Şehrin merkezi semtleri bu fiat artırılışından umumiyetle şikâyetçidirler. Sayfiyeler arasında en fazla rağbet, söylediğimiz gibi daha şimdiden Boğaza imiş. Bunu iki türlü izah ediyorlar:

1 – Diğer sayfiyelere nisbetle, Boğaziçi daha ucuzmuş. Bu sene kiralara zam yapılmış olmasına rağmen, gene Adalara, Kadıköy, Moda, Kalamış vesaireye nisbetle tercih edilir vaziyette imiş.

2 – Bu sebeb çok yerinde (!) Halkın Boğaziçine hücum etmesinin ikinci âmili Boğazın vaziyeti.. ne olur, ne olmaz deniyormuş .. Bir tehlike anında en emin yerlerden birisi Boğaziçi sayılırmış… Ne zehirli gaz tutarmış, ne bombardımandan müteessir olurmuş.

Bakınız az daha unutuyordum: Türkiye sanki harbin eşiğinde imiş gibi ortaya atılan bu ikinci sebeble rağbet gören bir sayfiye de Çamlıca tepesi imiş. Birçoklarına göre Çamlıca tepesi ve civarı Majino hattı kadar emin bir yermiş. İşte dedikodulara göre pahalılık ile beraber aile bütçelerinin bozulduğu şayiaları arasında sayfiye akını muammasını açacak anahtar.

Bence bütün sayfiye göçünü bu sebebin kuyruğuna bağlayıp şeyhislâm Yahya Efendi gibi:

Bülbüller öter, güller açar şad gönül yok

Hiç böyleliğin görmemişiz faslı baharın.

Derneğe lüzum yok. Neş’esile, heyecanile, yaz günlerinin güzel tahayyüllerile sayfiyelere koşanlar pek çok.

Boğazın Anadolu sahilindeki birçok sayfiyelerde tellallık yapan bir adamcağız bakın neler söylüyor:

– Bu sene Boğaza her zamandan fazla rağbet var. Var amma daha çok Anadolu yakasına.. Sebebi de şu.. Malûmuâliniz Boğaziçi iki kısma ayrılır. Alafranga Boğaziçi, alaturka Boğaziçi. Alafrangası Rumeli sahili, alaturkası da Anadolu yakası.. Mütekaidler, lüzum üzerine tebdili havaya çıkanlar, sizin anlıyacağınız az paralılar, kafasını dinlemek istiyenler, biraz müteassıblar Anadolu sahilini tercih ederler. Halbuki bütün ekâbir ve yüksek sınıf halk Rumeli sahilindeki sayfiyelere gelirler. Bu tarafın eğlencesi, hareketi boldur. Bizim taraf ise erkenden uykuya yatar. Harbin dalgaları ne olsa bizim memlekete kadar geldiği için herkes hesablı hareket etmek zorunda kaldı. Sayfiyeye çıkmaktan vazgeçemiyenler, ucuzunu aramağa başladılar. Bu ucuzluğu da ancak Anadolu sahilinde buldular.

İtiraz ettim:

  • Ucuzluk diyorsunuz amma, bu sene kiralar çok yüksekmiş..
  • Burası doğru amma, iddia edildiği kadar değil.. her şey gibi elbette ev kiraları da yükselecektir. Mamafih Boğaziçine gelecekler korkmasınlar. Aradaki fark onları ürkütecek derecede sayılmaz.
  • Orta halli bir köşk kaça tutulur?..
  • Yerine göre, Anadoluhisarı, plâj yapıldığından beri rağbettedir. Kanlıca, Çubuklu, Paşabahçe de iyidir. Kuzguncuğa daha çok museviler geliyor. Boğazda 50 liradan 400 liraya kadar ev vardır. Şimdiden pek çokları tutuldu. Hiç bir sene böyle erken kiracı akını başlamamıştı.
  • Kiralar bundan mı yükseldi?
  • Hayır, bu sene bütün sayfiyelerde ev kiraları yüksektir.

Evet, bahar geldi.. İnşallah bu bahar bizim için hakiki bir bahar olacaktır. Her türlü gaileden uzak, huzur ve sükûn içinde geçecek zevkli bir yaz mukaddemesi..

Ben sayfiyelere akında dedikoduların değil, bu inancın bir ifadesini bulmaktayım.

  1. S. C.

 

Son Posta, 30 Mart 1940, Cumartesi


Yaz hazırlığı

Yaz mevsiminin yaklaşması münasebetile sayfiye yerlerindeki evlerin ve umumi mahallerin ön cephelerinin boyatılmasına şimdiden başlanılması için kaymakamlıklarca sahiplerine tebligata başlanılmıştır.

Diğer taraftan şehrimizin işlek caddelerinde olduğu gibi buralardada kalabalık mahallerde bulunan boş arsaların yüzleri de sahiplerince kapatılmağa mecbur tutulmuştur.

Adalarda kira fiatlarının yükseltilmemesi için Adalar belediye şubesince sayfiyeye geleceklere ev temin edecek bir büro teşkil olunması da kararlaştırılmıştır.

 

Son Telgraf, 2 Mart 1940, Cumartesi


SATILIK EV

– Büyükada Kumsal Büyük Şakir paşa sokağı 11 numara içi dışı yağlı boya 8 odalı kuyu ve sarnıçlı ayrıca arka tarafında iki oda bir mutfak bir evi 4500 liraya satılıktır. Taliplerin Maçka Kâğıthane caddesi Kâmil bey apartmanı 52/4 numaraya müracaatları.

Akşam, 2 Mart 1940, Cumartesi


Satılık köşk arıyorum

Deniz kenarında veya denize çok yakın bir yerde geniş bahçeli bir köşk arıyorum. Yeşilköyde, Adalarda, Boğazda veya Anadolu sahilinde olabilir. Mümkünse fotoğrafla birlikte tafsilât, fiat Son Postada “Makbule” adresine bildirilmelidir.


Son Posta, 29 Mart 1940, Cuma


GÜNÜN MESELELERİ
Bir Bardak Suda Fırtına!

Bugün, etrafında büyük gürültü koparılan küçücük bir mevzua – maalesef – bir defa daha temas etmek lüzumunu duyuyoruz:

Okuyucularımız, bundan bir müddet evvel, bu sütuna yazdığımız küçük bir fıkrayı hatırlıyacaklardır: Bugün ikinci defa hatırlattığımız bu fıkra, köprü iskelelerindeki ve bilhassa vapurlardaki seyyar satıcı bolluğuna müteallikti.

İstanbullular bilirler ki bu vapurlardaki seyyar satıcı kalabalığı, yolcu kalabalığından bile fazla sanılabilecek derecede büyüktür. Ve kimisi nane şekeri, kimisi simit, kimisi sanduviç, kimisi paravana iğnesi, kimisi bayat karamelâ veya kurtlu çikolata satan, hatta bazıları da, sadece zabıta müdahalesinden korunmak için ellerinde birer ufacık kurabiye kutusu bulundurarak dilenen bu karışık kalabalığın gürültüsü, sabahları sâlim dimağlarile işe yetişmek, ve akşamlan yorgun dimağla sakin bir seyahat yaparak evlerine dönmek isteyen vatandaşlara, katlanılmaz bir işkence çektirmektedir. Biz, aldığımız birçok şikâyet mektuplarını kendi tecrübelerimizle haklı bularak, alâkadarların bu garip ticarete halkı rahatsız etmiyecek bir şekil vermelerini istedik: Muhataplarımız da, bu temennimizi yerlne getirmek isabetini göstererek, o seyyar satıcıların vapurlara – fakat sadece vapurlara – girip çıkmalarını yasak etti. Biz de, temennimizin nazarı itibara alınmasından mütevellit şükranımızı yine bu sütunlarda açıkça ödedik.

Vay efendim… Siz misiniz bu işlere cüret eden?

Meğer istediğimiz tedbir usule, kanuna muhalifmiş. Bu seyyar satıcılar arasında, gazete müvezzileri de varmış. Bu kültür hâdimleri, her yere istedikleri gibi girip çıkmalı imişler. Vapurlara, yolcular, kolları paketlerle dolu olarak girdikleri için, bir yere oturup yerleşmeden gazete, mecmua alamaz, okuyamazlarmış; Bu karar yüzünden, memleket efkârı umumiyesi, dünyadan bihaber kalacakmış. Memlekette cahelet artacak, birçok namuslu vatandaşlar açlıktan ölecek, sefalet göğdeyi götürecek gazeteler ve gazetecilik batacak, kıyamet alâmetleri belirecekmiş.

Yarım habbeyi bin kubbe haline sokanların, bizi müvezzi düşmanı (!) gibi göstermiye çabalamakla, beyhudeliği ve tuhaflığı çok aşikâr bir gayret gösterdikleri meydanda. Artık işlerinin, müvezzilere hülûs çakmıya kaldığı anlaşılan bu arkadaşlar bilâistisna her çeşit ticaretin bir takım şartlara tâbi bulunduğunu bir defa daha hatırlatalım:

Gece yarısından sonra, evinizin kapısı çatır çatır çalınsa ve karşınıza bir müvezzi çıkarak:

  • Bey amca… Bir “Yeni Sabah” veya “Boş Söz” ister misin?” diye sorsa, vereceğiniz cevabın muhatabınızı hiç te hoşnut etmiyeceğini sanıyoruz.

Kaldı ki, bizim temennimiz, müvezzilere münhasır değildi: Hatta, misal olarak saydığımız seyyar satıcılar arasında, müvezziin ismi bile yoktu. Bilâkis vaktile, Ada iskelelerinden kovulan müvezzilere yapılan haksızlığı tamir ettiren de yine bizim neşriyatımızdı. Şu anda, yazı masamızın üzerinde de, ufacık avuçlarında, fakir ve namuskâr kârını hesaplıyan yorgun müvezziin küçük heykeli, mesleğin en sempatik sembolü duruyor.

Fakat biz müvezzii, küçük menfaat hislerile sevmediğimiz içindir ki, onun birçok kimseler tarafından müziç bir vatandaş şeklinde görülmesini istemiyoruz. Ve bunu istemediğimiz içindir ki, onları halka bu şekilde görünmekten kurtaracak bir tedbirin alınmasını isabetli buluyoruz. Müvezzilerin sadece bazı vapurların salonlarına girmemeleri yüzünden uğrıyabilecekleri hiçbir maddi zarar mutasavver değildir.


Tan, 10 Mart 1940, Cumartesi


Müvezziler niçin vapurlara sokulmuyorlar?

Ötedenberi seyyar müvezzilerin Akay vapurlarında gazete satmaları bir teamüldür. Bittabi vapurlar iskelelerde bulunurlarken. Hareket halindeki vapurda gazete satmak istiyen müvezzi bilet almak mecburiyetindedir ki bu mecburiyete de ötedenberi riayet edilmekte idi ve edilmektedir.

Bir, lki gündenberi müvezzilerin Akay vapurlarına girmeleri ve vapurların içinde gazete satmaları yasak edilmiştir. Müvezzilerin vapurlarda gürültü edip halkı rahatsız etmemeleri için alındığını öğrendiğimiz bu tedbirin yerinde bir tedbir olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Müvezzi, isminden de anlaşılacağı veçhile gezen bir adamdır. Tevziatını gezerken yapar. Onu, bir memuru masa başına mıhlar gibi iskelenin şu veya bu köşesinde mevki alıp durmaya mecbur etmek, ona işini yaptırmamak demektir. Buna ise kimsenin hakkı yoktur. Müvezzi fazla gürültü yapıyorsa buna mani olunmak mümkündür. Halkı rahatsız edici bir hareketi oluyorsa bunu da önlemek kabildir. Fakat herkesin, hareket dakika ve saniyesine kadar serbestçe girdiği bir yere ve bir vapur dahiline, bir adamı, müvezzi olduğu için sokmamak, sokmak istememek herhalde muvafık değildir. Ekseriya pejmürde haline bakarak hakir görülen o adamdır ki bu memleketin kültürüne canlı bir yayın vasıtasile olarak büyük hizmet ediyor. Kıyafeti yüzünden kendisine hor bakıyoruz. Bari faaliyetine mâni olmıyalım.


Son Posta, 3 Mart 1940, Pazar


Müvezzilerin meselesi halledilmemiştir

Birkaç gün evvel seyyar müvezzilerin Akay vapurlarına girmelerinin yasak edildiğini yazmış, yanlış alındığını gördüğümüz bu lüzumsuz tedbirin, bu yanlışlık anlaşılır anlaşılmaz geri alınacağını ummuştuk. Yanılmışız. Dün tekrar matbaamıza gelen ve hal ve vaziyetlerinden yana yakıla şikâyet eden bu biçareler, herkesin ve her satıcının girmekte serbest bulunduğu Akay vapurlarına gene sokulmuyorlarmış. Giren olursa çalyaka kapı dışarı ediliyormuş.

Bu tedbirin esbabı mucibesi malûmdur: Yolcuların gürültü ile rahatsız edilmelerine mâni olmak.

Halbuki ayni neticeyi, gürültüyü menetmek suretile temin etmenin daha kolay olduğunu söylemeye bilmeyiz hacet var mıdır?

Bu tedbiri, belediye zabıtasının gürültü ile mücadele nizamını yerine getirmiş olmak için de alınmış sayamayız. Çünkü belediye nizamının nice yerine getirilmiyen maddeleri vardır ki bunların sayısını burada sıralamakla bitiremeyiz.

Maamafih batıl makisünaleyh olamıyacağı için biz bu nokta üzerinde duramıyacağız ve sadece, her vatandaş gibi seyyar müvezzilerin de, o yerin âdab ve erkânına uymak şartile her yere girebilecekleri kanaatindeyiz. Bu, düşünülmek lâzımdır ki herşeyden evvel bir ekmek meselesidir. Masamızın başında şu veya bu kararı verebiliriz. Fakat o kararı verirken bunun tevlid edebileceği akıbeti de düşünmek mecburiyetindeyiz. Demokratik idare olmak için onun icablarına da riayet etmek lâzımdır. Demokrasinin ne demek olduğunu anlatabilir ümidile bu hususta kısaca bir de fıkra anlatalım.

Fransız orduları başkumandanı general Gamelin geçenlerde cepheyi teftişten dönüyormuş. Küçük bir köyün küçük bir oteline misafir olmuş. Otelci kadın, her Yolcu için doldurulması icab eden defteri getirmiş. Başkumandan bu listenin boş yerlerini doldurmuş, iade etmiş. Az sonra kadın tekrar gelmiş ve af diliyerek demiş ki:

General cevab vermiş:

– Fakat herkes benim Fransız olduğumu

Kadın, sıkılarak mukabele etmiş:

– Evet amma belki bizim köyün jandarması bilmez.

Kıssadan alınabilecek hisse vazıhtır.

Yanlış hesab Bağdaddan döndüğünü kabul edip bu biçarelere tekrar haklarını verelim. Fakat kendilerini, daha gürültüsüz çalışmaya sevkedelim. Bunda evliyayı umur ile tamamen müttefikiz.


Son Posta, 5 Mart 1940, Salı


Vapurlarda gazete yasağı
Dün Kadıköy vapur iskelesinde münasebetsiz bir hadise oldu

Gazete müvezzilerinin vapurlara girmemeleri hakkında verilen karar bazı müessif hâdiselere sebebiyet vermektedir. Bu karar yüzünden dün akşam da Kadıköy iskelesinde bir hâdise olmuş ve zabıta hâdiseye vaziyed etmiştir. Hâdise şudur:

Dün akşam 5,50 de köprüden Haydarpaşaya hareket etmek üzere olan vapurda bulunan yolculardan biri iskelede duran müvezzi Necibden bir gazete istemiş, müvezzi de gazeteyi uzatırken kaptanın emri üzerine çımacı Mehmedin dürüşt muamelesine maruz kalmıştır. Bunun üzerine gürültü kopmuş ve hâdisede zedelenen müvezzi Necib zabıtaya müracaat etmiştir.

Suçlular meşhud cürüm mahkemesine sevkedileceklerdir. Hâdiseye şahid olan müvezziler dün gece matbaamıza müracaat ederek gazete yasağı yüzünden kazançlarını kaybettikleri yetmiyormuş gibi bir de hakarete maruz kaldıklarını yana yakıla anlatmışlardır.

Denizyolları idaresinin vapurlarda gazete yasağı kararının yersizliğine evvelce işaret etmiştik. Denizyolları mensublarının bu yasağı bizzat tatbik etmek yolunda gösterdikleri gayret de buna inzimam edince vaziyete tam manasile (münasebetsizlik) dememek elden gelmiyor.


Son Posta, 7 Mart 1940, Perşembe


Böyle şey olamaz!
Temiz kıyafetli müvezzi ! Evet !
Ünüformalı müvezzi ? Hayır !
Bunu faşist idarelerde anlamak mümkündür,  fakat bizde?

Yakın İstanbul sahillerine sefer yapan Denizyolları idaresinin vapurlarında gazete müvezzilerinin satış yapmamaları hakkındaki karar yaptığımız ve diğer arkadaşların iştirak ettikleri neşriyat neticesi geri alınmış bulunmaktadır. Hayatlarını binbir mihnetle kazanmıya çalışan bu kültür hâdimleri kadar biz de kısmen bundan memnun bulunuyoruz. Çünkü evvelâ bir haksızlık tamir edilmiş oluyor, saniyen de hiç bir kimsenin almıya salâhiyetli bulunmadığı serbest meslek erbabının faaliyetini tahdid veya yasak etmek neticesini doğuran bir kararın esas yanlışlığı meydana çıkmış bulunuyor.

Maamafih müvezzilerin vapurlarda gazete satışlarına müsaade edilmiş olması kayıdlanmıştır. Bu şekil biri belediye, biri basın birliği, biri de Denizyolları mümessillerinden mürekkeb üç kişilik bir komisyonun bulduğu bir formül ile tesbit edilmiş ve Denizyolları işletmesine tebliğ olunmuştur. Bu formüle göre her vapura iki müvezzi girecek, bunların biri vapurun alt, diğeri de üst kısım salonlarında bağırmadan ve gürültü etmeden satış yapacaklardır. Bu müvezziler, ayni zamanda muayyen bir üniforma giyecekler, bu üniformaların tedarikinde de belediye kendilerine maddeten yardım edecektir.

Şayanı teessür bir hâdiseyi halleder gibi görünen bu karar maalesef esas davaya çare bulmuş değildir. Çünkü:

Müvezzi serbest meslek sahibi bir adamdır. Kanaatimizce kendisine üniforma giydirilemez. Bu, doğru olmaz. Yalnız fırkasının azasını değil, bütün devletin mensublarını üniformalandırmaktan zevk duyan faşist idarelerde nihayet bunu anlamak mümkündür. Fakat demokratik telâkkisi, milli hizmet mükâfatı olarak yalnız istiklal madalyasını kabul eylemekle iktifa etmiş bir memlekette behemehal müvezzie üniforma giydirmek istemek biraz fazlaca şekilperestlikten başka nedir?

Kaldı ki biz, vapurlara iki değil, istediği kadar müvezzi girmesine taraftarız. Fakat gürültü etmemeleri, halkı iz’aç eylememeleri bahsinde de evliyayı umur ile beraberiz.

Hangi müvezziler, hangi vapurlara girecekler? Şimdiye kadar iskelelerde çalışanlardan hangileri tercih olunacak? Tercihte esas ne olacak? gibi akla gelen bir sürü pürüzler, bu işle meşgul olanları bekliyen yarının mukadder zorluklarıdır. Birkaç müvezziin şamatasını susturmak kadar kolay bir şey yokken bir habbeyi bir kubba yapıp bir ekmek davası ortaya çıkarmak, yalnız aczin bir ifadesi değil, ayni zamanda münasebetsizliğin de bir şaheseridir.

Müvezziler için temiz kıyafet? Evet. Üniforma? Hayır. Ve bilhassa şunun, bunun himayegerdesi satıcıya cevaz? Asla.

 

Son Posta, 9 Mart 1940, Cumartesi


Bu lüzumsuz ve mantıksız kararı geri almalıyız!
En ileri memleketlerde dahi gazete müvezzileri için yeknesak kıyafet düşünülmemişken bizim böyle bir karar vermemiz hayli garib olur!

Gazete müvezzilerini vapurlardan uzaklaştırmak istiyen zihniyetin ne kadar haksız olduğunu dün ve ona tekaddüm eden günlerdeki yazılarımızda delillerile isbat etmeye çalıştık. .Kanaatimizde yanılmıyorsak, bu vadide muvaffak ta olduk. Çünkü verilen karar geri alındı. Fakat bu defa vapurlara girecek müvezzi sayısı tahdid edilmek ve bunlara birer de üniforma giydirilmek isteniyor ki bugünkü yazımızla da bu kararın sakatlığını meydana çıkaracağız. Bu maksadla, gözümüzün önünde duran birçok Avrupa matbualarından birkaç resim nümunesi alarak bunları neşre karar verdik. Tâ ki bizden başka hiçbir memlekette müvezzilere bir metrdotel, bir garson hal ve edası verilmek istenmiş olmadığı daha iyi anlaşılmış olsun. Bu resim nümuneleri İngiltere gibi, Fransa gibi matbuatı ileri, gazeteleri milyonlar satan memleketlere mensub müvezzilere aiddir. Görülüyor ki bunların hiç birinde üniforma denilen yeknesak kisve yoktur. Hem bir garsona, bir metrdotele muayyen bir kıyafet giydirmek mümkündür ve yerindedir. çünkü bunlar emir altında bulunan ve muayyen müesseselere bağlı kimselerdir. Müvezzi ise, meselâ seyyar bir işportacı gibi bir adamdır. Nasıl ki şehrin köşelerinde gözümüze ilişen boyacılara ve mümasili seyyar esnafa muayyen bir kıyafet kabul ettirip onları o kıyafetlerile san’atlarını icraya mecbur etmek mümkün değilse müvezzilere de böyle bir mecburiyet tahmil edilemez, edilmemelidir. Çünkü mantıksızdır.

İstanbul esnafını zümre ve sınıflara ayıran lonca teşkilâtı vaktile hükümran iken böyle bir esnaf kıyafeti mecburiyeti olduğunu tarih bize hatırlatır. O vakitten bu vakte kadar geçen zaman zarfında hayat her suretle terakki etmiştir ve insanların mümkün mertebe makine olmaktan uzak kalmalarına aid kanaatin binbir ameli faydası görülmüştür. Bir zamanlar Türk kadınını da muayyen bir kıyafete sokmak istiyenler de meydana çıkmamış değillerdi. Millet ve memleketin hayati işleri mevzuubahs olduğu sıralarda bir takım komisyonlar, yeşil masaların etrafında toplanıp çarşafın eteğini şu kadar arşın, bedenini bu kadar santim olarak tesbite çalıştılar. Onların bu nevı hurdebini hesabları, hayatın kasırgası önünde tarümar oldu ve çarşafın şekli değil, kendisi bile ortada kalmadı.

Hiç olmazsa bu misalden ibret alalım ve bu gibi vahi işlerle uğraşmıyalım. Varsın vapurlara istediği kadar müvezzi girsin ve istediği şekil ve kıyafette işini görsün. Yeter ki âlemi rahatsız etmesin ve elbette ki kıyafeti de tercihan muntazam ve temiz olsun. Amma o kadar.

Ondan fazlasını istemeye hakkımız yoktur.


Son Posta, 10 Mart 1940, Pazar


ŞEHİR HAYATI
“Tan” gazetesinin gazete müvezzilerine düşmanlığı

Denizyolları idaresinin her nedense gazete müvezzilerini vapurlara sokmamak hakkındaki kararını İstanbulun bütün gazeteleri yerinde bulmazken müstesna olarak “Tan” gazetesi bu kararı alkışlıyor. Halka hizmet suretile günlük nafakalarını çıkaran bu boynu bükük vatan çocuklarına “Tan” gazetesinin bu merhametsizce hücumunun sebebini merak ederek araştırdık. Ve neticede öğrendik. Meğer son günlerde zaten satısı yolunda gitmiyen “Tan” gazetesinin satışı büsbütün düşerek bu gazete aranıp sorulmaz olmuş. Gazete sahibleri satışlarını arttırmak için müsbet tedbirler arıyacak yerde bunun kabahatini zavallı müvezzilere yüklemişler. Hazır böyle bir fırsat da çıkınca intikam almak maksadile gazetelerini satmıyan “halbuki hakikatte satamıyan” zavallı müvezzilere “Oh olsun!…” demekte tereddüd etmemişler.

Halbuki bunda çocukların ne kabahati var?


Yeni Sabah, 9 Mart 1940, Cumartesi


Gazete satışını menedenler kim?

Bu sabah matbaamıza, Köprünün Kadıköy ve Adalar iskelesinde gazete satan 20 – 30 müvezzi geldi. Bunların şikâyeti şu idi;

– Üç gündür, bizi, vapurlara sokmuyorlar, gazete sattırmıyorlar, mani oluyorlar, aynacılar, tarakçılar bile vapurlara müsaade edildiği halde, bizi neden sokmuyorlar, anlıyamadık.

Bu müvezzilerin hakkı vardı. Bundan üç sene evvel de, yine işgüzar bir zihniyet sahibi, müvezzileri vapurlara sokmamıya kalkışmış, sonra yapılan neşriyat üzerine bu garip men emri geri alınmıştı. Ümit ediyoruz ki, bu sefer de, isin içinde bir yanlışlık vardır.

Bu müvezzilerin bugünden itibaren serbestçe vapurlara bırakılacağını ve üç beş kuruş ekmek parası kazanmalarına mâni olunmayacağını tahmin ediyoruz. Çünkü aklıselim bunun icap ettirmez mi?


Son Telgraf, 4 Mart 1940, Pazartesi


Müvezziler meselesi
Yirmi müvezzi Deniz yollarını dava ediyor
Bir doçenti vekil tayin ettiler

Denizyolları idaresinin köprü iskelelerinde ve vapurlarda gazete satışını menetmesinin ve bu sebeple maişetlerini temin eden vatandaşların rızıklarının ellerinden alınmasının doğru olmadığını yazmıştık.

İdare bu men emrini hâlâ geri almamış olduğundan dün akşam Moda vapurunda müessif bir hâdise olmuş ve bunu takiben de ayrıca 20 müvezzi idare aleyhine davalar açmak üzere bu sabah adliyeye gelmişlerdir. Haklarının müdafaası için avukat ve doçent Nuri Adili vekil tayin eden bu müvezziler Denizyolları umum müdürü İbrahim Kemal Baybora ile “Burgaz” ve diğer bazı vapurlar kaptan ve müstahdemini, köprü sermemur ve memurlarından bazılarını “ticaret serbestisine muhalefet”, “gayrikanuni iş görmek”, “belediye daimi encümen kararı olmadan seyyar satıcılığa mâni olmak”, “vazifei memuriyeti suistimal” gibi maddelerle itham eylemekte, maddi ve manevi tazminat istemektedirler.

MODA VAPURU HADİSESİ

Diğer taraftan dün akşam saat 5,50 de “Moda” vapurunda kaptan Rifatin emri üzerine çımacı Mehmet tarafından dövülüp tekmelerle vapurdan dışarı atılan müvezzi Necip bu sabah bir polis refakatinde yara ve berelerini muayene ettirmek üzere tabibiadliyeye getirilmiştir.

Dün geceki ilk muayenesinde bir haftalık bir rapor alan Necibin muayenesi öğleden sonraya kalmıştır.

Eski bir muallim olan Necip bu sabah adliyede bir muharririmize şunları söylemiştir:

  • Ben eskiden Keskinde muallimdim. Fakat sıhhi ahvalim meslekte devamıma mâni oldu. Esasen zayıf ve hasta bir gencim. Hayatımı namuskârane kazanmak için müvezziliğe başladım. Benim gibi hasta bir hemşirem ve validem var. Onlara da ben bakıyorum. Lâkin bu gayrikanuni ve nizamsız emir yüzünden 5 gündür kendilerine ekmek götüremiyorum. Dün akşam hava kararmıya başlayınca yine cebimin boş olduğunu ve evde benden ekmek beklediklerini hatırlayıp titredim. Hasta annem ve kız kardeşim uğruna dayak yemeyi de göze alarak korka korka “Moda” vapuruna girdim. Tam ilk gazeteyi satacağım zaman yumruk ve tekmelerle dövülüp dışarı atıldım.”

Diğer taraftan kaptan ve çımacının bu sabah Eminönü merkezinde ifadeleri alınmıştır. Muhakemeye öğleden sonra bakılacaktır.


Son Telgraf, 7 Mart 1940, Perşembe


HİÇ OLMAZSA İNSAN SUSAR

 

Gazete müvezzilerine Ada ve Kadıköy vapurlarında müşkülat çıkarıyorlar, vapurlara sokmuyorlar. Bütün gazeteler, bu halin bir münasebetsizlik olduğunu yazdı. Sadece bir gazetebüyük bir işgüzarlıkla bu meseleyi müdafaa eden arkadaşlara nasihat ve ders veriyor.

Halbuki, bu dava bütün gazetelerin davası olmak lâzım değil midir? Nihayet meslek tesanüdü denen duygu ile, aksi fikirde dahi olsa, insan susar.

Susmasını bilmiyen bir gazete olsa, yüreğimiz yanmaz!.


Son Telgraf,10 Mart 1940, Pazar


MÜVEZZİLERE ŞIK ELBİSE VERİLECEK

Gazete müvezzilerinin vapurlara sokulmaması hâdisesi büyüdükçe büyüdü. Şimdi de, bu zavallı fakir çocuklara üniforma giydirmeğekalkışıyorlarmış.. Hepsinin yeknasak, temiz kıyafetleri, ütülü elbiseleri, parlak düğmeleri olacakmış.

Yani. müvezziler şıklaşıyorlar.. Peki amma, bu çocuklar bu kadar şık, temiz pak giyinecek halde olsalar, müvezzilik yapmazlar.. Görüyorsunuz ya, müvezziliğin istikbali parlıyor. Allah, yürü kulum, dedi mi?. İnsan yürür. Fakat, bu talihsizler, vapurlardan da yürüdüler.


Son Telgraf,11 Mart 1940, Pazartesi


Gazete müvezzileri meselesi halledildi

Gazete müvezzilerinin vapurlara girmasi meselesini tetkik etmek üzere dün Belediyede bir komisyon toplanmıştır. Ve neticede Haydarpaşa, Kadıköy ve Adalar vapurlarının alt ve üst salonlarına – yalnız Türkçe gazete ve mecmua satmak şartile – birer müvezzi girmesi kararlaştırılmıştır.

Köprüde ve diğer yerlerdeki Deniz Yolların iskelelerinde müvezzilerine eskisi gibi serbestçe içerilere kadar girip her nevi gazete ve mecmuaları satabileceklerdir. Diğer taraftan tekmil gazete müvezzilerinin fiyatlarının muntazam ve yeknesak bir şekle sokulması da dün kararlaştırılmıştır.


İkdam, 7 Mart 1940, Perşembe


Müvezziler Vapurlara Girebilecek
Karar, Denizyolları idaresine Bildirildi

Denizyolları İdaresi, halkın şikâyeti üzerine müvezzilerin, gazete mecmua vesair risaleleri satmak maksadiyle, vapurlara girip bağırmalarını menetmişti.

Belediye, alâkadarların müracaati üzerine, matbuat namına Hakkı Tarık, Denizyolları şeflerinden bir zat ve Belediye Reis Muavini Lutfi Aksoydan mürekkep bir komisyona meseleyi tetkik ettirmiştir. Komisyonun verdiği karara göre, her medeni memlekette olduğu gibi memleketimizde de müvezziler vapurlarda satış yapacaklardır. Ancak her vapura, biri alt, biri üst kata ve resmi elbiseyi lâbis bulunmak şartiyle, iki müvezzi girebilecektir. Elbiselerin tedarikinde belediye müvezzilere yardımda bulunacaktır.

Bundan başka bu müvezziler vapurlara girip çıkarlarken ve gazete satarlarken bağırmak suretiyle halkı rahatsız etmiyeceklerdir.

Komisyonun kararı, tatbik edilmek üzere Denizyolları İdaresine tebliğ edilmiştir.


Tan, 9 Mart 1940, Cuma


Müvezzilerin Vapurlara Girmesine Münakalât Vekâleti de İzin Verdi

 

Müvezzilerin vapurlara girebilmeleri hakkında verilen karar Münakale Vekâletince de tasvip edilerek dün Denizyolları idaresine tebliğ edilmiştir. Karara göre her vapura biri alt kata, biri de üst kata olmak üzere yalnız ikişer müvezzi girebilecektir. Bu müvezzileri İstanbul Basın Birliği tesbit edecek ve kendilerine birer kart verecektir. Bu kartlar da Belediyece tasdik edilecektir. Bu kartları hamil, üstü başı temiz olan müvezziler vapurlara girebileceklerdir.


Tan, 15 Mart 1940, Perşembe

KÜÇÜK HABERLER:

Kadıköy ve Adalar vapurlarına girecek gazete müvezzileri hakkında verilen karar, Denizyolları umum müdürlüğünce tasdik edilmiştir. Verilen karara göre her vapura ancak iki müvezzi girebilecek ve bunların üstleri, başları temiz bir halde bulunacaktır. Vapura girecek müvezzilere Basın Birliği tarafından birer hüviyet varakası verilecektir.


Akşam, 15 Mart 1940, Cuma


Balkan kır koşusu
Yugoslav ve Yunan ekipleri şehri­mize geldi, koşu yarın yapılacak

Türk atletizm federasyonu tarafından tertip olunan birinci Balkan kır koşusu yarın Heybeli Adada icra edilecektir. Bu koşuya iştirake karar veren beş Balkan ekibinden Rumen ve Bulgarlar antrenmanlarının tamamlanmadığı cihetle müsabakaya gelemiyeceklerini bildirmişlerdir. Yalnız Bulgar ekibi üç koşucusunu müşahid sıfatiyle göndermek istemişse de bu talep komite tarafından kabul olunmamıştır. Diğer ekiplerden Yugoslav ve Yunanlılar dün tren yoluyla şehrimize gelmişler ve Tokatlıyan oteline yerleşmişlerdir.

Dost ekipler dün 16 da âbideye çelenk koyduktan sonra Taksim stadında hafif bir antrenmanyapmışlardır. Misafirler bugün Valiyi ziyaret ettikten sonra Heybeli Adaya gideceklerdir. Orada müsabaka sahasını görecekler ve Büyük Adaya geçerek kendilerinetahsis edilen Akasya oteline yerleşeceklerdir. Akşam saat 19 da Akasya otelinde Birinci Balkan kır koşusu kongresi toplanacaktır.

Yarın da Heybeli Adada Birinci Balkan kır koşusu Valinin bir nutkiyle açılacak ve ondan sonra program mucibince yapılacak merasimden sonra müsabakaya geçilecektir.


İkdam, 23 Mart 1940, Cumartesi


Balkan kır koşusu
Bugün Heybelide yapılacak müisabaka senenin en mühim koşusu olacak

1 inci Balkan kır koşusu bugüb saat 15,30 da Heybeliadada yapılacaktır. Yunan, Yugoslav ve Türk atletlerinin iştirakile yapılacak bu kır koşusu, memleketimizde yapılan beynelmilel kır koşusudur. Misafir atletler dün öğleden sonra Heybeliadaya giderek yarış yolunu gözden geçirmişler ve gece Büyükadada kalmışlardır. Rumanya Federasyonu namına Dr. Boaresko dün akşam İstanbula telefon ederek müsabakaların bir hafta tehiri kabil olursa iştirak edebileceklerini söylemiştir. Atletizm Federasyonu, tehirin imkânsız olduğunu söyleyerek teessürlerini bildirmiştir.

Yunan ve Yugoslav atletleri dün Vilâyete gelerek Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdarı makamında ziyaret etmişlerdir.

 

Cumhuriyet, 24 Mart 1940, Pazar


SPOR:
“Kır Koşusu,,na iştirak Edecek Yunan Ve Yugoslavlar Geldiler

Heybeliadada yapılacak Balkan Kros şampiyonasına iştirak edecek olan Yunan ve Yugoslavlar dün İstanbula gelmişler ve istasyonda organizasyon komitesi azalarile, meraklı bir sporcu kütlesi tarafından karşılanmışlardır.

Yunan ve Yugoslavlar dörder atlet ve birer idareciden mürekkep beşer kişilik kafilelerle gelmişlerdir. Takımlar şu atletlerden mürekkeptir:

Yunan takımı: Vareakis, Ragazas, Rallis, Mavropulos.

Yugoslav: Brücan, Kıvas, Glümar, Gatnik.

Misafirler için bilhassa Karaağaçta büyük tezahürat yapılmış, Umumi Müfettiş General Kâzım Dirik sporcu gençliği istasyona göndermiştir.


Tan, 23 Mart 1940, Cumartesi


SPOR:
Balkan Kır Koşusu Bugün Heybelide Yapılıyor

Balkan kır koşusu şampiyonası bugün Heybeliadada 7500 metrelik mesafe üzerinde yapılacak ve bu müsabakalara Türk, Yunan, Yugoslav atletleri iştirak edecektir. Yunan ve Yugoslav atletleri dün sabah Vali Lütfi Kırdarı makamında ziyaret etmişler öğleden sonra da yarış sahasını tetkik etmek üzere Heybeliadaya gitmişlerdir. Türkiye birinciliklerinde derece alan atletlerimiz on beş günden beri Heybeliadada kurulan kampta çalışmaktadırlar. Türkiyeyi temsil edecek takım, Rıza Maksut (İstanbul) Hüsnü Albayrak (İstanbul) Mustafa (Ankara) Galip (İımit) olarak tesbit edilmiştir.

Müsabakaları takibe gidecek olan davetlileri Heybeliadaya getirmek üzere hususi bir vapur bugün saat 13 de Köprüden hareket edecektir.

Proğrama göre, evvela Balkan marşı çalınacak bunu müsabakalara iştirak eden milletlerin marşları takip edecektir. Bu marşlardan sonra da Vali Lütfi Kırdar bir nutukla müsabakaları açacaktır.

Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü adına Atletizm federasyonu reis vekili Adnan Hün birkaç söz söyliyecektir.

Yarıştan sonra kazananlara merasimle mükâfatları verilecek ve misafirler Deniz lisesinde hazırlanan büfede izaz edileceklerdir.

Akşam saat 21 de Balkanlı misafirler şerefine Tokatliyanda Vali tarafından bir ziyafet verilecektir.


Tan, 24 Mart 1940, Pazar


Balkan kır koşusu
Yugoslavya birinci, Türkiye ikinci, Yunanistan üçüncü

Birinci Balkan kır koşusu dün Heybeliadada büyük bir kalabalık önünde yapıldı ve bu müsabakaya iştirak edeceklerini evvelce bildiren Rumen ve Bulgar atletleri son dakikada gelemiyeceklerini bildirdikleri için müsabaka, Yunan, Yugoslav ve Türk atletlerinden dörder kişilik birer takımla 12 atlet arasında yapılmıştır. Kır koşularında ender görülür, bahar havası içinde yapılan müsabaka heyeti umumiyesi itibarile güzel olmuştur.

Müsabaka Deniz lisesinin spor sahasında başlayacak ve 7500 metroluk bir yoldan sonra ayni yerde bitecekti. Hususi vapurun götürdüğü davetliler için mektebde güzel bir tertibat alınmış, hoparlör, bayrak direkleri, hakem merdivenleri ve Şehir bandosu temin edilerek müsabakaya ayrı bir hususiyet verilmişti. Saat üçe on kala hazırlıkların ikmal edildiğii, müsabakanın on dakika sonra başlayacağı ilan edildi.

Saat üçte sıra ile Bulgar, Yunan, Rumen, Yugoslav ve Türk bayrakları Deniz lisesi talebelerinin ellerinde ve tek sırada taşınarak merasime başlandı. Yunan, Yugoslav ve Türk atletleri bayrakları takib ederek sahaya geldiler. Bulgar, Yunan, Rumen, Yugoslav ve Türk marşlarını takiben Balkan marşı çalındı. Vali Doktor Lütfi Kırdar namına Vali muavini Halûk, Birinci Balkan kır koşusunu kısa bir nutukla açtı.

Federasyon reisi doktor Adnan da misafir takımları selamlıyan kısa bir nutuk söyledi ve bunu misafir takımların reislerinin teşekkürleri takib ederek şeref direğine Balkan bayrağı çekildi.

Hareket hattında kur’ a çekilmediği için atletler karışık bir halde dizildiler, saat üçü on geçe, patlayan tabanca üzerine ayni hat üzerinde dizilmiş olan atletler yaydan fırlamış ok gibi ileri atıldılar. Koşu sür’atli başladığından çıkış kapısında birdenbire toplanan atletler biraz acele etmekte haklı idiler. İşte bu arada Mustafa çivili pabuçları taşa takıldığı için düştü ise de kaybettiği zamana rağmen kendini derhal topladı. Kısa bir taş yoldan sonra ilk tepeyi tırmanmağa başlayan atletler toplu olarak birbirlerini takibe başladılar.

Yarış yolunu iyice bilmedikleri halde ileri fırlayan misafir atletlerden Yugoslav Kotnik başta, Yunanlı Mavropulos ikinci, Rıza Maksud üçüncü vaziyette idi. İlk kontrol yerine kadar bu vaziyet böylece devam etti.

Koşunun ilk rüzgârından kurtulan atletler birbirlerini kontrol ederken 3000 metroluk mesafeye gelinmiş ve bu sırada Rıza Magsud başa, Kotnik ikinci, Mavropulos üçüncü, Mustafa dördüncü, Yugoslav Burcan da beşinci vaziyette sıraya girmişlerdi. Koşu iki grupa ayrıldığından baştaki grupdakiler pek yakından birbirlerini takibe başladılar. Yarışın en çetin yerine gelindiği vakit Kotnik yeni bir atakla başa geçerek sırasile Rıza Maksudu, Yunanlıyı, Mustafayı, Burcan’ı, ve Hüseyni geride bıraktı. Burada Yunanlı meşhur Ragozas koşuyu terketti.

Koşunun galibi hemen hemen bu yolda belli olmağa başlamıştı ki atletler girdikleri sırayı bozacak herhangi bir tecrübede bile bulunmadılar. Son kontrol mahallini, başta Kotnik, arkasında Yunanlı Mavropulos ve üçüncü vaziyette de Rıza Maksud geçtiler. Yarışın sonları tamamile iniş ve mühim bir kısmı da taş olduğu halde birdenbire sür’atlenen atletler Deniz lisesine doğru alabildiklerine kendilerine yol verdiler. Yolun tamamile yabancısı olan Yugoslav Kotnik sıkı ve sür’atli adımlarla Deniz lisesi önüne gelince, daha büyük bir sür’atle ipe doğru koşarak Balkanların ilk Kros birinciliğini kazanarak Yugoslavyaya güzel ve parlak bir şeref kazandırmış oldu. 16 saniye farkla Yunanlı ikinci, 40 saniye farkla da Rıza Maksud üçüncü olarak muvasalat hattına geldiler.

Diğer Yugoslav atletlerinin altıncı ve yedinci gelmeleri onlara birincilik vermiş, Yunan takımının ikinci ve dördüncü gelişine mukabil Ragazos’un koşuyu terketmesi de Yunanlıları müşkül vaziyette bırakmıştır.

Yunan ve Türk ekipleri 16 puvanla berabere vaziyette kaldılar. Fakat beynelmilel atletizm federasyonu nizamnamesine göre bu şekilde puvanda musavat olursa her iki takımın en son koşucularından hangisi birinciye daha yakın ise o ekip daha yüksek addedildiğinden Türk takımı ikinci sayılmıştır.

Çünkü son koşucu Mustafa sekizinci, Yunan takımının son koşucusu Varcakis ise onuncu gelmiştir. Türk takımında yarışan Mustafanın bu koşuda sekizinci gelmesi puvan vaziyetinde bizi çok düşürmüş ve beklenen neticeyi vermemiştir.

Yarış yolu üzerinde biraz sert yapılan idmanların atletlerinin formları üzerinde bu tesiri yapmış olması çok muhtemeldir. Müsabakada alınan teknik netice ve puvanlar şudur:

1 – Kotnik (Yugoslav) 24.40.6 dakika,

2 – Mavropulos (Yunan) 24.56.11 dakika,

3- Rıza Maksud (Türk) 25.20.’2 dakika,

4 – Rallis (Yunan)

5 – Hüseyin (Türk)

6 – Burcan (Yugoslav)

7 – Glonar (Yugoslav)

8 – Mustafa (Türk)

9 – Kvas (Yugoslav)

10 – Varcakis (Yunan)

11 – Artan (Türk)

Puvanlar:

1 – Yugoslav takımı 14 puvan

2 – Türk takımı 16 puvan

3- Yunan takımı 16 puvan

Müsabakadan sonra birinci gelen Yugoslav takımı için resmi merasim yapılarak Yugoslav marşı çalınmış, bilâhare derece alan atletlere kupa ve madalya tevzi ve Balkan marşı, çalınarak merasime nihayet verilmiştir.

Merasimi müteakib davetlilere Deniz lisesinde bir çay ziyafeti verilerek Bakan kır koşusu bu suretle nihayetlenmiştir.


Cumhuriyet, 25 Mart 1940, Pazartesi


Balkanlı gençlerin temiz ideali

 

Heybeliada dün, Balkan gençliğinin yeni bir tezahürüne sahne oldu. Altıncı Balkan güreş şampiyonasından kısa bir müddet sonra Balkan kır koşusunun da şehrimizde yapılmış olması, bize Balkanlı komşu ve müttefiklerimizin güzide çocuklarını tekrar aramızda görmek fırsatını verdi. Bütün Balkanlı atletlerin davetli oldukları bu müsabakaya, Rumen ve Bulgar ekiplerinin gelememiş olması, üzülecek bir hadise teşkil ediyordu. Fakat yapılan merasimde bu dost milletlerin bayraklarını görmek ve milli marşlarını dinlemiş olmak bu üzüntümüzü kısmen hafifletti. Ve böylece, birinci Balkan kır koşusuna bütün Balkanlılar manen iştirak ettirilmiş oldu.

Spor, her şeyden evvel milletler arasında bir tanışma ve sevişme vesilesi olduğu için Balkanlı gençlerin sık sık bir araya gelmesi, alkışlanacak bir vakıadır. Memleketimize gelen dost milletlerin cesur sporcuları, buradan herhalde çok iyi intibalar ve güzel hatıralarla memleketlerine dönüyorlar. Müşterek bir mefkûre taşıyan ve aynı yol üzerinde yürüyen Balkan çocukları, icab ettiği vakit, gene böyle elele vermiş, müttehid ve sarsılmaz bir azimle, daha çetin sahalarda yürüyeceklerine inanıyorlar. Dün müsabakalardan evvel ve yarışların neticesinden sonra yapılan merasim esnasında yanyana mevki almış, görünüşte bir avuç atlet, fakat hakikatte bütün Balkanları temsil eden canlı bir varlık; Balkan vahdetini terennüm eden Balkan marşı çalınırken yekpare bir kütle kesilmişti. O anda ayrı ayrı milletler, başka başka bayraklar yoktu, tek bir kütle, tek bir bayrak vardı ve o, Balkan Birliği idi.

Birinci Balkan kır koşusunun birinciliğini almak şerefi Yugoslavyalı dostlarımıza nasib oldu. Yunan takımının en güzide atleti Ragazos’un şayanı teessüf bir kazaya uğraması, sporun bu şubesinde en ileride olan Yunan ekipini üçüncü vaziyete düşürdü. Fakat bu derece, Yunan atletizminin kıymetinden bir şey kaybettirmedi.

Türk atletlerinden bu yarışın birinciliğini beklemek esasen insafsızlık olurdu. Atletlerimiz, ümidimizi geçen ve bizi sevindiren mevki aldılar.

Bize güzel ve zevkli bir spor günü yaşatan Balkanlı sporcuları selamlar ve kendilerini tekrar memleketimizde görmek isteriz.

AHMED İHSAN


Cumhuriyet, 25 Mart 1940, Pazartesi


Dünkü spor hareketleri
Balkan kır koşusunu Yugoslavlar kazandı

 

Geçen sene Atinada atletizm kongresi kararları mucibince her yıl yapılması kabul edilen Balkan kır koşusunun birincisi dün Heybeli Adada yapıldır. Memleketimizde ilk defa organize edilen bu müsabakayı takip etmek üzere tahsis edilen bir vapur ağzına kadar yüklü bir meraklı kitlesile birlikte Heybeliye yanaşınca bu spora da verilen ehemmiyeti bir kere daha anlamış olduk.

Dünkü koşuyu takip etmek üzere akın akın deniz harb okulunun bahçıesinde yer alan meraklılar içinde Vali muavini Halûk, genel direktör Cemil Taner, teşkilât erkânı, Elen ve Yugoslav konsolosları ve Parti ve hükümet ricali de nazarı dikkati celbediyordu.

Misafir davetliler  Deniz Harp okulunun bahçesinde yerlerini aldıktan sonra evvelâ müsabakalara iştirak eden milletlerin bayrakları ve sonra da müsabıklar bir geçit resmi ile hususi yerlerini aldılar ve Balkan marşından sonra beş Balkan devletinin milli marşları çalındı. Bunu müteakiben İstanbul valisini temsilen muavin Halûk Nihad bir nutukla Balkan Kır koşusunu açtı. Bunu takiben de Beden Terbiyesi namına atletizm federasyonu reisi Doktor Adnan ve Elen Yugoslav kafileleri başkanları kısa birer nutuk söylediler.

Saat 15,30 da başlıyan koşu bir çok meraklılar tarafından dikkatle takip ediliyor ve ekibimizin çok kuvvetli rakipleri karşısında alacakları netice merakla bekleniyordu.

Neticede Yugoslavlar rahat rahat müsabakayı bitirerek birinciliği kazandı.

Koşuya giren on iki atletten yalnız Yunanlı Razayoz esasen rahatsız bulunması hasebiyle müsabakayı terke mecbur kaldı. Diğerleri bu çetin mücadeleyi şu sıra ile bitirdiler:

ı – Kotnik (Yugoslav) 24.40.6, 2 – Mourolopolos (Elen) 24.56.3, 3 – Rıza Maksut (Türk) 25.20.1, • – Ralis (Elen) 25.36.8, 5 – Hüseyin (Türk) 25.54.1, 6 – Bruçan (Yugoslav) 25.59.2, 7 – Glomar (Yugoslav) 26.3.1, 8 – Mustafa (Türk) 26.18.4, 9 – Kvas (Yugoslav) 26.30.1, 10 – Voyakis (Elen) 26.56.2, 11 – Artan (Türk) 26.57.1.

Ekip itibariyle tasnifte Yugoslavlar birinci, Türk ve Yunan ayni puvanda olmalarına rağmen Beynelmilel kaidelere göre son gelen atletin birinciye daha yakın bulunması hasebiyle Türkiye ikinci, Yunanlılar da üçüncü gelmişlerdir.

Müsabakadan sonra Olimpiyat merasimi yapılarak Yugoslav milli marşı çalındı ve üç milletin bayrakları olimpiyad direğine çekildi. Sonra da gerek ekip itibariyle ve gerekse ferd itibariyle derece alan atletlere vali muavini ve genel direktör tarafından kupa madalya ve plâketleri tevzi olundu.


İkdam, 25 Mart 1940, Pazartesi


Koşuda Yugoslavlar Birinci

Dün Heybeliadada yapılan Balkan Kır koşusunda Yugoslavlar Balkan birincisi olmuşlar, Türk takımı ikinciliği almıştır.

İlk Balkanlararası kır koşusu şampiyonası, dün Heybeliadada yapılmıştır. Müsabakalar büyük bir intizam içerisinde geçmiştir. Seyirciler arasında vali muavini, beden terbiyesi genel direktörü, Yunan Yugoslav konsolosları da hazır bulunmuşlardır.

Saat tam 15 de de üç Balkan takımı bayrakları önde olduğu halde sahada göründüler ve yerlerini aldılar. Evvela Balkan marşı, bunu müteakip sıra ile Bulgar, Yunan, Rumen, Yugoslav ve Türk milli marşları çalındı, ayakta dinlendi. Milli marşlardan sonra vali namına vali muavini Haluk Nihat “Balkanlıların sulh ve spora karşı gösterdikleri tesanüdü” tebarüz ettiren birkaç sözle müsabakaları açtı. Bundan sonra Genel direktörlük adına atletizm federasyonu reis vekili Adnan Hün misafirlere ve davetlilere teşekkür etti.

Yunan, Yugoslav kafile reisleri de söz aldılar. Yunan kafile reisi, müsabakaları için böyle bir güzel yer seçtiğinden dolayı teşkilâtımıza tebrik ve teşekkürlerini bildirdi.

Saat tam 15.30 da Yugoslav, Yunan, Türk takımları başlama çizgisi üzerinde yer aldılar ve eski rökordmen Semih’in kumandasile ilk Balkan yarışı başladı ve şu neticeler alındı:

Fert itibarile: 1 : – Yugoslav Gatnik, derece 24.40 6/10; 2 – Yunan Mavropostolos, derece 24.56 3/10, 3 – Türk Rıza Maksut 25.20 1/10, 4 – Yunan Rallis, 5 – Türk Hüseyin, 6 – Yugoslav Brücau, 7 – Yu. goslav Glüner, 8 – Türk Mustafa, 9 – Yunan Kvas, 10 – Yunan Varcaki, 11 – Türk Artan oldu. Yunan Pagazas müsabakayı terketti.

Umumi tasnifte Yugoslavlar Balkan birincisi, Türkiye ikinci, Yunanistan üçüncü addedildi. Müsabakada birinci, ikinci, üçüncü gelen takımlara birer kupa ve müsabakalara iştirak edenlere madalyalar verildi.

Olimpiyad töreni yapıldı ve Yugoslav milli marşı çalındı.


Tan, 25 Mart 1940, Pazartesi


Türkiye Balkan krosu ikincisi oldu
Yugoslavya 2 puvan farkla birinci, Yunanistan da üçüncü geldiler

Onuncu Balkan oyunları kongresinde Türk murahhas heyetinin teklif ettiği ve kongrenin ittifakla kabul ederek tertibini Türk federasyonuna bırakmış olduğu Birinci Balkan kır koşusu dün Heybeliadada muvaffakiyetle yapılmıştır.

Yunanlı ve Yugoslav atletlerinin iki gün evvel şehrimize geldiklerini yazmıştık. Her iki milletin sporcuları galibiyet ümidleri taşımakta idiler. Türk takımı da üç hafta Heybeliada da kampa çekilmişti.

Deniz Lisesinde yapılacak merasimi görecekleri ve koşuyu Heybeliadada seyre gelenleri hâmil hususi vapur saat birde köprüden hareket ederek Kadıköye, oradan da doğruca Heybeliye gelmiştir. Hıncahınç dolu olan vapur Heybeliadaya yanaştığı vakit organizasyon için yapılması icab eden her şey ikmal edilmişti.

Saat 2,15 de davetliler Deniz Lisesi bahçesinde hazırlanmış olan yerlerine yerleştiler. Geceyi Büyükadada geçiren misafir atletler de bu arada koşu mahalline gelmişlerdi.

İnzibatı takviye edilmiş polis müfrezeleri, Galatasaray ve Haydarpaşa izcileri ve Deniz Lisesi talebesi temin eylemekte idiler.

Saat tam üçte Birinci Balkan kros kantrisinin açılış merasimine başlanmıştır.

Müsabakaya davet edildikleri halde iştirak edemiyen Rumanya ve Bulgaristanın bayrakları atlet kıyafetinde birer deniz talebesi tarafından taşınmakta olduğu halde Balkanlı atletler şu sıra ile sahay çıkarak geçid resmine başladılar. Bulgaristan, Elenier, Rumanya, Yugoslavya, Türkiye.

Yine ayni sıra ile her milletin milli marşı ve Balkan marşı çalındıktan sonra Vali ve Belediye Reisi namına Vali muavini Bay Halûk Pepeyi Birinci Balkan kroslarını güzel bir nutukla açmıştır. Halûk Pepeyinin hitabesi şudur:

“Birinci Balkan kır koşusunu açmakla müftehirim. Sayın Vali Lütfi Kırdarın mazereti sebebile, bulunamaması ve bu merasimin açılmasının bana nasib oluşu şahsım için ayrıca bir mazhariyettir. Dünyanın bu buhranlı devrinde bu hadisenin cereyan edişi, Balkanlıların sulh ve spora olan bağlılığını gösteren tesanüdlerinin de bir remzidir. İstanbul şehri bu müsabakaya sahne olmakla bahtiyardır ve şehrin bir mümessili sıfatile bunu sevinçle arzediyorum. Hariçten gelenlere hoş geldiniz der, hepinizi selamlıyarak müsabıklara başarılar dilerim…

Halûk Pepeyinin nutku bittikten sonra Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü mümessili ve atletizm federasyonu reisi Bay Adnan Hün de misafirlere hitab ederek hoş geldiniz demiştir. Adnan Hünün nutku da şudur:

“Beden Terbiyesi Genel Direktörlüğü Atletizm Federasyonu bu gün, Balkanlararası Birinci kır koşusunu tertib etmekle şeref kazanmaktadır. Bu koşu 1930 senesinde başlıyan Balkan spor hareketlerinin yeni bir inkişaf başlangıcıdır. Sporun en güzeli olduğuna hepimizin inandığı atletizme, bu koşuyu tertibde ön ayak olmakla küçük bir hizmet etmiş olursak kendimizi bahtiyar sayarız.

Bu güzel fırsatla davetimize icabet ederek buraya kadar gelen Balkanlı sporculara, merasime teşrif eden sayın davetlilerimize, Türk sporunu maddi, manevi yardimile daima koruyan Cümhuriyet hükümetine ve bu organizasyonu başarmak için bu güzel irfan yuvasını istifademize veren Genelkurmay Başkanlığına, Deniz Harb Okulu kıymetli komutanı ve gayretli arkadaşlarına açık ve en sıcak teşekkürlerimi sunarım.

Kuvvetli manilerden dolayı aramızda bugün bulunamıyan Bulgar ve Rumen sporcularına da bu münasebetle Türk sporunun en samimi sevgilerini ve selâmlarını yollıyarak temiz sporcu zihniyeti ve kardeş rekabeti hislerile yarışarak bayrağı için ter dökecek olan Balkanlı sporculara muvaffakiyetler dilerim.,,

Adnan Hünün hitabesine her iki takımın kafile reisleri kendi lisanlarında mukabele etmişlerdir. Bundan sonra atletlere hazırlanmaları ve ısınmak için 10 dakikalık bir müsaade verilmiştir.

Saat tam üç buçukta üç milletin takımları hareket çizgisi önünde yer almışlardı.

Yunan takımı: Ragozos, Mavropostolos, Rallis, ve Varcakisden mürekkebdi. Yugoslav takımı da Kotnik, Brucan, Kvas ve Glonardan müteşekkildi. Türk takımı da şu şekilde yarışa iştirak ediyordu: Rıza Maksud, Mustafa, Hüseyin, Artan.

On iki koşucu içinde en çok nam vermiş olanlar Ragazos, Mavropostolos, Brucan ve Rıza Maksuddu.

7500 metrelik parkurun muhtelif yerlerinde koşucuların ne vaziyette olduklarının spikere bildirilmek hususunda tertibat alınmış, halk ta bu suretle koşunun safahatını gıyaben takib etmiştir.

Hemen şunu söyliyelim ki rakib koşucular içinde bizimkileri bir kaç defa iyi farklarla mağûb etmiş kıymetler vardı. Bununla beraber sahaya bizimkilerin oldukça alışık olmaları bizimkileri bunlar derecesine çıkarıyor ve kros kantride bu atletleri görmediğimiz için bizimkiler lehine ümidler gittikçe artıyordu.

Nihayet büyük imtihanda koşucular kendilerini gösterdiler. Semih Türkdoğan hareket işaretini verince Yugoslavlar takım halinde başı aldılar. Onların arasına sıkışmak istiyen Yunanlıların gerisinde de bizimkiler gidiyordu. Kapıdan çıkarken Mustafa düştü. Fakat hemen kalktı. Ve birinci bayırı on iki şerefli mümessil tırmanmağa başladılar. Burada Yugoslav Kotnik hemen başa geçti. Yunanlı Mavrapostolos da mutadi veçhile hemen ikinci pozisyonu alıvermişti. Rıza Maksud iki tehlikeli adamın önde koşmasını görünce kalabalık arasından yavaş yavaş sıyrıldı ve üçüncü vaziyette ilerlemeğe başladı. Plâjdan geçerken atletler şu sırada bulunuyorlardı: Aralarında çok az fasılalar vardı. Kotnik, Mavrapostolos, Rıza, Ragazos, Artan, Mustafa, Brucan, Hüseyin, Varcakis, Rallis, Glonar, Kvas. Bundan sonra asırdide çınar ve Eytamhaneye doğru ilerliyen atletler yavaş yavaş sıralarını değiştiriyorlardı. Bu arada Rıza başa geçti. Mustafa da yerini bir kaç hamle ile daha ileri götürmüş ve Mavropostolosu takibe koyulmuştur. Ragazos ayağından muztarib olduğunu gösterir şekilde yavaş yavaş geriliyordu. 3000 metreyi kafile şu şekilde geçti: Rıza, Kotnik, Mavropostolos, Mustafa, Brucan, Artan, Hüseyin, Glonar, Ragazos, Rallis, Varcakis, Kvas. Bundan sonra asıl mücadele Rıza ile Kotnik arasında cereyan ediyordu. Üçüncü vaziyetteki Yunanlı öndeki iki koşucunun çekişerek yorulmalarını bekliyor ve hiçbir atak yapmıyordu. Filhakika Yugoslav ile Türkün mücadelesi pek anudane oluyordu. Bu arada Rıza kendini fazla yormağa lüzum görmiyerek birincilik vaziyetini Kotnik’e bıraktı ve takib etmeğe koyuldu.

4000 metreyi atletler şu sıra ile geçiyorlardı: Kotnik, Rıza. Mavropostolos, Hüseyin, Brucan, Mustafa, Artan Glonar, Varcakis, Kvas, Ragazos.

Üçüncü vaziyetteki Yunanlı mesafe ilerledikçe tahmininde aldanmadığını görüyor ve fırsat kolluyordu. Fakat kendisinden birincilik hiç beklenmiyen Yugoslav Kotnik hiç te beklendiği gibi çıkmadı ve sonuna kadar bu vaziyeti muhafazaya azmetmiş bir hal aldı. 5000 metreden sonra Mavropostolos, Rızaya son atağını yapıvordu. Fakat Yugoslavı çok kaçırmıştı. Rıza Maksud daha ziyade kısa mesafelerde temayüz etmiş olduğundan Yunanlıya ancak biraz dayanabildi ve Balkan olimpiyatlarının 5000 metre birincisi Yugoslavı kovalamağa başladı.

Nihayet sarışın Yugoslav yokuşu büyük bir gayretle inmeğe koyuldu ve seyircilerin hayret nidaları arasında mektebin bahçesine girdi. Muvasalat şeridine gelir gelmez de kendini bitab bir halde yere attı.

Mavropostolos da avını kaçırmış bir vaziyette pek az sonra göründü.

Türk takımından bir koşucunun belirmesini halk beklerken Rıza hiç bozulmamış bir vaziyette görününce ümidler biraz daha artmıştı. Fakat arkadan Rallis görününce yarışı Yunanlıların kazanacağı zehabı hemen uyandı. Fakat Yugoslavların bundan sonra gelen koşucuları ile Türk atletleri ilk iki mevkiin memleketleri tarafından işgal edilmesine çok hizmet etmişlerdir.

Neticede birinciliği 1+6+7=14 sayı ile Yugoslavya almıştır.

Türk ve Yunan takımları şu suretle ayni puvanı aldılar:

Türk takımı: 3+5+8=16

Yunan takımı: 2+4+10=16

Neticede ayni puvana malik olmakla beraber Türkiye Yunanistanı geçmiştir. Buna sebeb nizamnamenin gayet sarih olarak son gelen takım koşucusunun vaziyetini izah etmesidir. Yunanlıların son koşucusu Ragazos koşuyu terkettiğinden Artanın on birinci gelmesile Türk takımı ikinciliği almıştır.

Ferdi tasnif: Kotnik 24,40.6, Mavropostolos 24,56.3, Rıza 25,20.1 “mesafenin yeni Türkiye rökoru,, Rallis 25.36.8, Hüseyin 25,54.1, Brucan 25,59.2, Glonar 26,3.1, Mustafa 26,18.4, Kvas 26.30.1, Varcakis 26,52.2, Artan 26,57.1.

Müsabakadan sonra kazananlara olimpiyat merasimile Yugoslav marşı çalınarak ve üç takımın bayrağı çekilerek mükâfatları verilmiştir.

Bizzat General Cemil Tanerin mükâfatları tevziinden sonra Bürhan Felek güzel bir nutukla Birinci Balkan kroslarını kapamıştır. Bundan sonra mekteb binasında bir çay verilmiş ve ayni hususi vapurla dönülmüştür. Akşam Tokatlıyan otelinde İstanbul Vali ve Belediye Reisi doktor Lütfi Kırdar misafirler şerefine bir ziyafet vermiştir.


Yeni Sabah, 25 Mart 1940, Pazartesi


Türkiye kır koşusu

Dün, Heybeliadada yapılan Türkiye kır koşusu birinciliklerine 19 mıntakadan dörder kişilik takımlar iştirak etmiştir. Müsabaka, tahmin edildiği gibi İstanbul takımının muvaffakiyetile nihayetlenmiştir. Müsabakada birinciliği kazanan Rıza Maksudu Ankaradan Mustafa çok yakın dan takib etmek suretile ikincilik elde etmiştir.

Bütün mıntaka atletleri bu müsabakada iyi bir muvaffakiyet göstermişlerdir. Alınan dereceler şunlardır:

1 -Rıza Maksud (İstanbul) 25,51,4.

2 -Mustafa (Ankara).

3 -Hüseyin (İstanbul).

4 -Galib (Kocaeli).

5 -İbrahim (Kocaeli),

6 -Artan (İstanbul),

Takım itibarile:

İstanbul 10, Kocaeli 18, Ankara 19, Eskişehir 55, Aydın 71 puvan almışlardır. En az puvan alan İstanbul takımı birinci olmuştur.

Müsabakaya şu mıntakalar iştirak etmiştir: İstanbul, Kocaeli, Ankara, Eskişehir, Aydın, Kayseri, Edirne, Bolu, Balıkesir, Gazianteb, Seyhan, Trabzon, Tekirdağ, Konya, Bursa, Denizli, İçel, Afyon, Antalya.

Müsabakalardan sonra atletlere merasimle verilecek kupa ve madalyalar Ada vapurunda unutulduğundan bu merasim orada yapılamamıştır.

Vapur idaresi tarafından bulunan madalyalar bilahare teslim edildiğinden tevzi mükâfatı Beyoğlu Halkevinde yapılmıştır.


Cumhuriyet, 4 Mart 1940, Pazartesi


Seferoğlu dün mahkûm oldu
İki sene sürgüne gidecek, 750 lira para cezası verecek

Milli korunma kanununa muhalif harekette bulunduğu iddiasile mahkemeye verilen tacir Nikoli Seferoğlu hakkındaki karar dün bildirilmiştir. İstanbul 8 inci asliye ceza mahkemesi hâkimi Cemil, ötedenberi şeker ticaretile meşgul olmıyan Nikoli Seferoğlunun, şekerin pahalılaşacağına dair çıkan şayialar üzerine 120 çuval toz şekeri satın aldığını, bunları satıştan kaldırarak sonradan fazla fiatla satmak üzere başkalarının dükkânlarında saklamağa teşebbüs ettiğini sabit görmüş, Nikoli Seferoğlunun, o günlerde rahatsız olduğu, evinde bulunduğu yolundaki müdafaasını da, cürüm kasdini ortadan kaldırır bir müdafaa diye kabul etmemiştir. Neticede Nikoli Seferoğlunun, milli korunma kanununun 32 nci maddesi delaletile 59 uncu maddesine göre iki sene iki ay müddetle Kırşehre sürülmesine, ayrıca 750 lira ağır para cezası ödemesine karar verilmiştir. Ele geçen şekerler de müsadere olunacaktır. Kendisi, kanunun sarahatine göre, evvelki gün muhakeme safhası başlarken, mahkeme salonunda tevkif olunmuştu. Hâkim, dün maznunun tahliyesine karar vermiştir. Bu arada, mevkuf kaldığı bir günün sürgün müddetinden indirilmesi de karara geçmiştir.


Cunhuriyet, 27 Mart 1940, Çarşamba


Karilerimizin mektupları
Ada vapurunda intizamsızlık mı var?

Kırk altı senedenberi Büyükadada oturuyorum. Bu müddet zarfında pek çok yenilikler, hayli terakkiler şayanı takdir inkişaflar gördüm ve görüyorum. Yalnız bir şey değişmemektedir:

Kırk altı sene evvel, vapurun Büyükadadan kalkması Saadetlü Con paşa hazretlerinin teşriflerine mütevakkıftı. Şimdi de buna benzer vaziyet var. İdarenin ikinci, üçüncü derecede bir memuru yüzünden senede on iki ay, yaz kış, her gün, her sabah, muayyen vaktimizden bir kaç; dakika geç kalkıyoruz. Büyükadada iskele memuru B. Sabri buna mâni olamıyorsa idareyi de mi haberdar edemez?

Lütfen merciinin nazarı dikkatini davet etmenizi dilerim.

Emin Emekli

(AKŞAM: Böyle bir vaziyetin olabileceğine ihtimal vermemekle beraber tahkik edilmesi için dercediyoruz.)


Akşam, 12 Mart 1940, Salı


Limanda kazalar
İki çarpışma oldu, nufusça zayiat yok

 

Dün limanda bazı kazalar olmuştur: Dün sabah Adalar iskelesine hareket eden Burgaz vapuru, Şirketi Hayriyeye aid Üsküdar istimbotu ile çarpışmıştır. Hasar yoktur.

Şirketi Hayriyenin 52 numaralı vapuru Ortaköy iskelesinden hareket ederken dümen makinesinin eksantrik brot’u kırılmıştır. Vapur, el dümen ile Köprüye gelmiştir.

Dün sabah Köprü açıkken liman işletmesine aid bir duba, römorkörün yedeğinde Haliçten dışarı çıkarken inhisarlar idaresinin motörü ile çarpışmıştır. Çarpışma neticesinde duba Köprüye bindirmiş, baş bodoslamasından parçalanmıştır.


Akşam, 9 Mart 1940, Cumartesi


Lodos fırtınası
Limanda dün seyrüsefer müşkülatla yapıldı

İki gündenberi Karadeniz, Marmara ve Akdenizde devam eden lodos fırtınası dün Karadenizde hafiflemiş, fakat buna mukabil Marmara ve Adalar denizinde şiddeti artmış ve sert bir şekil almıştır.

Lodos dolayısile dün Adalar, Anadolu yakası ve Kadıköy seferlerile Şirketi Hayriyenin Harem ve Salacak seferleri müşkülatla yapılmıştır. Bilhassa Ada seferleri dün hep teahhurla icra edilebilmiştir.

Devlet Denizyolları işletmesi dün rötar yapan Ada postası yerine Kadıköyünden kalkan 8.30 postasını yapan Heybeliada vapurunu Haydarpaşaya uğratmağa karar vermiş ve vapur Haydarpaşaya uğramıştır. Kadıköyünün en kalabalık sabah postalarından biri olan bu vapur, mevcud yolcusu ile lodoslu deniz dolayısile tehlikeli bir vaziyet arzederken, Haydarpaşadan kalabalık bir tren yolcusu da vapura girince tehlike elle tutulur bir hale gelmiş ve vapurda bulunan Liman reisi Refik Ayurtur liman nizamatı mucibince bu şekilde vapurun hareket edemiyeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine müşkülatla vapurdan 200 kadar yolcu çıkarılarak bunlar sonradan gelen Ülev vapuruna devrolunmuştur.

“Heybeliada” köprüye gelince, liman memurları alınan bilet miktarını sayarak geminin azami haddi istiabisine yakın olduğunu görmüşlerdir.


Cumhuriyet, 6 Mart 1940, Çarşamba


Liman reisi dün sabah bir vapuru boşalttı
Vapur Kadıköyünden fazla yolcu almıştı

Kadıköyünden köprüye gelen Heybeli vapurunda dün sabah bir hâdise olmuş, vapur yolcularından bir kısmı Haydarpaşada dışarı çıkarılmıştır.

Herkesin işlerine gittiği bir saatte Kadıköyünden hareket eden vapurlar çok kalabalık olmakta, ayni zamanda bu vapurlar Haydarpaşaya da uğrıyarak tren yolcularını almaktadır. Gene dün bu şekilde Kadıköyünden hareket eden Heybeliada vapuru çok kalabalık olmuş ve vapurda tesadüfen bulunan Mıntaka Liman Reisi Refik Ayantur vapurun hareketine müsaade etmiyerek memurlarla yolcuların bir kısmını dışarı çıkarmıştır. Bu hâdise Kadıköy – Haydarpaşa civarında oturan halkın senelerdenberi yapmakta olduğu şikâyetin ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. Bu civar halkı Deniz Yollarına vaktiyle müracaat etmişler ve sabahları Kadıköy ve Haydarpaşadan köprüye akşamları da köprüden Haydarpaşaya iş saatlerinde ayrı ayrı vapurlar kaldırılmasını istemişlerdi. Liman Reisliği şimdiye kadar yerine getirilemiyen bu dileği tahkik etmektedir.


İkdam, 6 Mart 1940, Çarşamba


Yanan çamların yerine yenileri dikildi

Geçen yaz Heybelidada büyük bir yangın olmuş ve neticede binlerce çam ağacı yanıp mahvolmuştu.

Vilâyet ziraat müdürlüğü bu çamların yerlerine yenilerini diktirmektedir. Şimdiye kadar 15.000 ukur açılıp bu kadar çam fidanı dikilmiştir.

Diğer taraftan son üç ay içinde Beykozdaki nümune fidanlığından 100 binden fazla fidan tevzi olunmuştur.


Son Telgraf, 1 Mart 1940, Cuma


Bahar tarifeleri

Köprü – Adalar, Haydarpaşa ve Kadıköy vapurlarile Şirketihayriye hatlarında ilkbahar tarifesinin tatbik olunmasına önümüzdeki ayın 20 inci gününden itibaren başlanılacaktır.


Son Telgraf,30 Mart 1940, Cumartesi


Lodos Fırtınasından Vapurlar işleyemedi

Marmara ve Ege denizinde evvel ki akşam başlıyan lodos fırtınası dün sabah şiddetlenmistir. Bu yüzden öğleden sonra Kadıköy ve Haydarpaşa postaları ile Ada postaları bir müddet yapılamamıştır. Boğaziçi vapurları da Köprüye dönüş seferlerinde gecikmişlerdir.


Tan, 6 Mart 1940, Çarşamba


Kadıköy Vapurları Bu Sabah Bir Saat İşlemiyecek

Bugün öğleden evvel limanımızda hava hücumuna karşı deneme topçu atışları yapılacaktır. Atışlara saat 10 da başlanacak, 11 de nihayet verilecektir. Bu münasebetle saat 10 dan itibaren Adalar, Haydarpaşa, Kadıköy, Harem – Salacak hatları vapur seferleri bir saat için tatil edilecektir. Diğer büyük, küçük bütün merakip te saat ondan on bire kadar atış mıntakasından geçmiyeceklerdir. Keyfiyet dün liman reisliği tarafından denizcilere tamim edilmiştir.


Tan, 30 Mart 1940, Cumartesi


Çamur İrfan denize düşmüş

Bimekân takımından Çamur lâkabile maruf İrfan dün sarhoş olarak köprü altında Adalar iskelesinde denize düşmüş, etraftan yetişen gemiciler tarafından kurtarılmıştır.


Yeni Sabah, 13 Mart 1940, Çarşamba

 


Yayınlanma Tarihi: 05 Mart 2025  /  Son Güncellenme: 05 Mart 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.