Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 237 – Mart 2025      Mimozaya Övgü

Mimozaya Övgü


Rafal Olbinski, Mimosa

Bir Bitki Olarak Mimoza

Narin ama ışıl ışıl sarı çiçekleriyle dikkat çeken mimoza, botanik kökenlerinin ötesine geçerek sanatta, edebiyatta ve kadınlık ifadesinde direnişin, sürekliliğin ve zarafetin simgesi haline geldi yıllar içinde. Duyarlılığı nedeniyle “hassas bitki” olarak anılan mimozanın yaprakçıkları farkettiyseniz dokunulduğunda veya sarsıldığında hızla içe doğru kıvrılır. Bu hareket belki de bir savunma yoludur; bitki, dikenlerle kaplı gövdesini ortaya çıkararak kendini korur. Bu narin görünümlü bitkinin dünyada bin ikiyüzden fazla türü varmış, ben de yeni öğrendim.

Zorlu çevre koşullarına -ve bizim durumumuzda da hunharca kesilmesine- rağmen hayatta kalmayı başarıyor mimoza. Belki de bu güçlü kök yapısı ve dayanıklılığı sayesinde direnç ve yenilenme ile özdeşleştiriliyor, sırf kadınlığın değil, baharda yeniden doğuşun temsili olarak da nitelendiriliyor.  Soğuk akşamlarda ve gece saatlerinde yapraklar içe doğru kapanır mimozanın. Çin’de bu özelliği nedeniyle bitkiye “hehuan” adı veriliyor; kelimenin anlamı “mutlu şekilde kapanmak” ve mutlu bir çiftin birlikte uyumasını simgeliyor.

Aslen Avustralya’nın bozkırlarında, Afrika’nın belirli bölgelerinde ve Güney Amerika’nın tropikaltı alanlarında yetişen mimoza 18. yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın başlarında botanik keşifler ve ticaret yolları aracılığıyla dünyaya yayılıyor. İngilizler, bu ağacı Avustralya’dan getirip bahçelerini süslemek için kullanıyorlar. Küçük sarı ponponları ve zarif, çiçeksi kokusuyla mimoza, 18. yüzyıldan itibaren Fransa’nın ünlü Provence bölgesini de süslemeye başlıyor.

Fransa ve Güney Avrupa’ya Yolculuk

Her yıl Ocak ayının sonunda Tanneron’da düzenlenen Fête du Mimosa, bölgeyi canlandıran büyük bir etkinlik. Festival boyunca Provence lehçesinde ayinler düzenleniyor, halk dansları sergileniyor, yerel el sanatları pazarları kuruluyor, çiçek geçit törenleri ve mimoza çiftliklerine ziyaretler gerçekleştiriliyor. Çocuklar için karnaval etkinlikleri de cabası. Mandelieu-la-Napoule’de mimoza festivali Şubat ayına kadar sürüyor. Sainte-Maxime’de sokak gösterileriyle şenlenen bir festival de var. Ama bunların arasında en görkemlisi Bormes-les-Mimosas’ta düzenlenen. Her yıl dünyanın dört bir yanından insanlar, ünlü çiçek geçidini izlemek ve Akdeniz manzaralı Orta Çağ köyünde dolaşmak için buraya akın ediyor. Bizim Mimofest’in devasası gibi düşünün…

Var ve Alpes-Maritimes bölgelerinde her yıl yaklaşık on sekiz milyon mimoza sapı üretiliyor,  İki yüz tondan fazla çiçek özü dünya çapında pazarlanıyor ve tüm bunlar Provence ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor. Grasse, parfüm üretiminde dünyada referans noktası olarak kabul edilirken Tanneron’daki Vial ailesi hem mimoza yetiştiriciliği yapıyor hem de arıcılıkla uğraşıyor. Mimoza seraları, Aralık’tan Mart’a kadar ziyaret edilebiliyor ve mimoza bazlı bal tadımları yapılıyor. Fréjus’te, Glacier Ness her yıl Ocak-Mart ayları arasında mimoza sorbesi üretiyor. Théoule-sur-Mer’de, Laurent Raynaud “Mimocello” markası altında mimozalı likörler ve şuruplar yaparken, Saint-Raphaël’de çikolata ustası Didier Carrié, mimoza çiçeklerini tariflerine ekleyerek eşsiz tatlılar sunuyor meraklılarına. Bizde de işte ne güzel baltalar elimizde, uzun ip belimizde şarkısı ile mimozalar, bir sonraki sene çiçek açıp açamayacağına bakmaksızın üç kuruşa Nişantaşı, Kadıköy, Beşiktaş’ta satılacak da iki salon bir masa süsleyecek diye hunharca katlediliyor.

Mimozanın Tıbbi ve Aromatik Kullanımı
Dahası da var! Mimoza ağacının kabukları, kökleri ve reçinesi, Nepal, Hindistan ve Çin’de (Tibet dahil) geleneksel ayinlerde tütsü olarak kullanılıyor. Parfüm dünyasında da bal, iris ve pudramsı yumuşak bir hava katarak koku formüllerini zenginleştiren mimoza, antik Mısır mitolojisinde “hayat ağacı” ile ilişkilendiriliyor ve Osiris ile İsis efsanesinde dirilişi ve ölümsüzlüğü simgeliyor. Aromaterapide, mimozanın stres ve depresyonu hafiflettiğine inanılıyor. Üstelik hem çiçekleri hem de yaprakları yenilebiliyor. Çiçekleri ve tohum kabukları sebze gibi tüketilirken, yaprakları ise güveçlere eklenerek kullanılıyor zira Fransızlar Avustralya’dan ülkelerine gelen mimozalardan beş farklı hibrid tür üretmiş; kimi yemek için, kimi parfüm için kimi de farklı amaçlarla kullanılmak için.

Edebiyat, Sanat ve Mimoza

Edebiyatta mimoza, geçici güzellik, kırılgan umut ve kalıcı direnç temalarını simgeleyen çok katmanlı bir eğretileme olarak yerini alıyor. Mimozalar, İngiliz edebiyat kanonunda gül ya da zambak kadar merkezi bir yer tutmasa da, simgesel anlamlar taşıyor.  Örneğin İtalyan edebiyatında, mimoza sıklıkla kadınların hem kırılgan güzelliğini hem de içsel gücünü betimliyor. Uluslararası Kadınlar Günü’ne ithaf edilen birçok şiirde, mimoza, kadının mücadelesi ve zaferleri altında yatan ebedi ruhun canlı bir simgesi olarak beliriyor.

Görsel sanatlara gelince…

Şubat 1899’da, Fransız ressam William-Adolphe Bouguereau (1825-1905), eşi ve oğulları Paul ile birlikte Fransız Rivierası’ndaki küçük bir kasaba olan Menton’a seyahat eder. Bu yolculuk, Paul’un doktorlarının önerisi üzerine gerçekleşir; deniz havasının, yeni teşhis edilen tüberküloz hastalığını hafifleteceği umulur. O sırada otuz yaşında olan Paul, hukuk kariyerini geride bırakırken, Bouguereau da resim yapmaya ara vererek ailesiyle birlikte bir otele yerleşir. Başlangıçta bir ay sürmesi planlanan bu seyahat, hafta hafta uzar ve Bouguereau, tekrar resim yapma isteğiyle sabırsızlanmaya başlar. 1 Mart 1899 tarihli bir mektubunda, bir arkadaşına şu sözleri yazar: “Sonunda otelin kuzey tarafında bir oda buldum ve birkaç küçük model ayarlayarak çalışmaya başladım.”

Menton’da mimozalardan ilham alan sanatçı, bu ünlü eserinde mimozanın incecik saplarını, küçük modelin narin parmakları arasında hafifçe tutulmuş şekilde resmeder; bu ayrıntı, çiçeklerin hassas doğasına duyduğu farkındalığı yansıtır. Parlak sarı mimoza çiçekleri, kızın küçük altın halka küpeleri ve sarı saçlarıyla uyum içinde göz kamaştırır. Tablodaki mimoza, sanatçının hasta oğluna duyduğu ilginin ve şefkatin simgesel bir ifadesi olarak da nitelendirilir.

Öte yandan, mimoza âşığı Pierre Bonnard (3 Ekim 1867 – 23 Ocak 1947), 1920’lerin ortalarında Bonnard, Côte d’Azur’daki Le Cannet köyünde elli bin franga bir ev satın alır. Küçük bir ev olmasına rağmen, Villa Le Bosquet adı verilen bu yapı, dik bir tepenin üzerinde, zeytinliklerin hemen altındadır. Bonnard’ın hayatının son yıllarında bahçesi hem çiçek, ağırlıklı olarak da mimoza yetiştirmek, hem de bunları resmetmek açısından en önemli ilham kaynağı haline gelir. Sanatçı, 1947’deki ölümüne kadar Villa Le Bosquet’te yaklaşık üç yüz manzara, bahçe ve iç mekân resmi yapar. Bu eserlerin içinde mimoza da çok önemli bir yer tutar.

Mimozalı Kadın, Bonnard, 1924

Bonnard, en büyük ifade özgürlüğünü mimozada bulmuş gibi görünüyor: Mimoza Buketi‘ndeki (yaklaşık 1945) parlak çiçekler aşağı doğru çağlayan gibi akıyor.

Bouguereau 1946’da Le Cannet’de merdivenlerde köpeğini gezdiren bir kadını görür: Burada mimozalar, çevredeki duvarlardan fışkırıyor, üzerlerinden taşıyor adeta.

Mimosa, Nikolai Ivanovich Kulbin (1886-1917) (Solda),  Masada Mimoza Buketi, Jean Eduard Vuillard, 1938 (Sağda)

Gelelim Türk resminde mimozaya… Mimozalı Kadın, Osman Hamdi Bey’in, eşi Marie’yi (sonraki adıyla Naile Hanım) resmettiği 1906 tarihli tablosudur. Diğer tablolarının aksine, Osman Hamdi Bey bu eserini Oryantalist tazrda değil Avrupa’daki akımlara daha yakın bir üslupta tasarlamıştır. Fon herhangi bir ayrıntı ve bezeme içermez. Resimde, Naile Hanım zarif bir şekilde otururken, elinde, Avrupai kıyafetinin ve arka planın daha sade tonlarına karşı belirgin bir şekilde duran parlak sarı mimoza çiçeklerinden oluşan bir buket tutmaktadır. Mimozaların tabloya dahil edilmesi özellikle anlamlıdır, duyarlılık, direnç ve kadınsı güçle ilişkilendirilen bu çiçek, Osman Hamdi Bey’in eşinde takdir ettiği nitelikleri simgeler; Naile Hanım, Osman Hamdi Bey için yalnızca bir eş değil, aynı zamanda zarafet, asalet ve dayanıklılığın yaşayan bir timsalidir. Kimi sanat tarihçileri, Osman Hamdi Bey’in mimozaları kullanarak Naile Hanım’ın zarif ama kararlı tabiatını, geleneksel rollerin ötesinde, modern bir kadın imgesi olarak sunmayı amaçladığını öne sürer. Bu bağlamda mimoza, bireysel bir portreden çok, o dönemin kültürel ve toplumsal dönüşümünü yansıtan bir araç olarak değerlendirilebilir.

Mimozalı Kadın, Osman Hamdi Bey, 1906.

Kadınlığın, Kadınların Sembolü Mimoza

İtalya başta olmak üzere özellikle Akdeniz kültürlerinde mimoza “kadın çiçeği” olarak kendini gösteriyor. Bu simgesel bağ tesadüfi değil elbette: Bugün neredeyse tüm dünyada ses getiren eylemlere sahne olan 8 Mart’ın tohumları 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde kırk bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir dokuma fabrikasında greve başlamasıyla atılıyor. Grev esnasında çıkan yangında yüzden fazla kadın can veriyor, cenaze törenlerine on binden fazla insan katılıyor. 1910 yılında Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin başı çeken isimlerinden Clara Zetkin’in bu yangında can veren kadınlar anısına Mart’ın ilk haftasının “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisi sonucunda temelleri atılan bu girişimin tarihi, 1921’de Moskova’da düzenlenen  3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda kesinleşiyor ve 8 Mart o tarihten itibaren “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılıyor. Her iki dünya savaşı sırasında bazı ülkelerde yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 16 Aralık 1977tarihinde Birleşmiş Milletler’ce “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul ediliyor.

Canlı sarı rengi, gün doğumunu ve yeni başlangıçları çağrıştırarak, kadınların zorluklar karşısındaki umudu, direnci ve yeniden doğuşunu simgeleyen mimozanın 8 Mart’ta hediye edilmesi ise  kadınların tarihi mücadelelerini ve bugünkü azmini somutlaştırıyor.

Bitirirken

Yazıma “Mimozaya Övgü” başlığını münasip gördüm zira bu narin ve güçlü bitki övgülerin en güzelini hakediyor. Bütün dünya mimozaya kucak açmış, onu farklı simgelerle özdeşleştirmiş, tablolara, edebi eserlere konuk etmiş, üstüne üstlük bundan dev bir sanayi yaratmışken, biz hâlâ Adalar’ın artık endemikleşmiş nadir bitkilerinden biri nasıl katledilmez de korunur faslıyla uğraşıyoruz. Bunu yapmaya gayret ederken alınan eleştriler de cabası… Mimozadan festival mi olurmuş, çiçek-böcek işleriyle mi uğraşılırmış, aaa neden yapılacaksa Kadınlar Günü’ne denk getirilmişmiş, başka gün mü kalmamışmış, festival diye mimoza kesiliyormuş… Mışmış da mişmiş.

Söylemekten bıkmadım, bıkmayacağım da. Çok özel bir yörede yaşıyoruz Adalar’da. Bize sunduğu nimetlerin yanından farkında bile olmadan yürüyüp geçiyoruz, hoyratça tüketmekten, öldürmekten, yıkmaktan, yakmaktan da çekinmiyoruz. Bu zenginlik sadece tarihi ve kültürel değil, doğal da aynı zamanda. Dinleyene, duyana açık çağrı: sürdürmek önce korumakla başlar, koparmakla değil. Yarınını düşünmeden yaşayan genetik hafızamız göçebelikten çıkıp yerleşik düzene geçtiğimizi kabul edelim artık lütfen. Tıpkı Annler Günü, Kadınlar Günü, Sevgililer Günü, Sokak Hayvanları günü gibi “senedeee biiiir güüün”den ibaret değil bu günler. Bir yaşam biçimi, doğaya bir saygı duruş, nimetlerinden faydanalırken onu kutlayış… Festival de sonuç değil, sebep; korumayı, kollamayı, sürdürmeyi, farkındalığı yaratmak, pekiştirmek için.

Kutlayacak bir şeyimiz kalsın diye…


Yayınlanma Tarihi: 05 Mart 2025  /  Son Güncellenme: 06 Mart 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.