Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 237 – Mart 2025      Adalar’da Hız Değil Huzur Hüküm Sürmeli

Adalar’da Hız Değil Huzur Hüküm Sürmeli

Burgazada Mahalle Meclisi katılımcısı


Çizim: Aydan Çelik

İstanbul’un yanı başında, fakat ondan bir o kadar uzakta yer alan Adalar, bu benzersiz coğrafya, metropolün kaotik temposuna zıt bir karakter sergileyerek kimliğini hayatın dingin akışından, sakin ritminden alıyor. İstanbul’da ise hız, hayatın her alanına nüfuz etmiş, adeta kutsanmış ve başarının ölçütü haline gelmiştir. Bu keskin karşıtlık, yönetim kademelerinde de kendini gösteriyor. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile Adalar’ın yerel paydaşları arasında ulaşım politikaları ve araçları konusunda bir çatışmayla sonuçlanmış durumda. Adalar’ın sakin temposunu sekteye uğratan bu gerilim, ada sakinlerince “Azmanbüs” adı verilen araçlar üzerinde cisimleşmektedir.

İstanbul’da kamu toplu taşıma hizmetlerindeki yetersizlik nedeniyle uzun yıllar kullanılan, ancak günümüzde sayıları giderek azalan minibüslerin Adalar’da bugün temel ulaşım aracı olarak konumlandırılması, bir talihsizlik hikâyesi olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), minibüsleri ulaşım altyapısını güçlendiren ve adanın her noktasına erişimi hızlıca sağlayan bir hizmet olarak görürken, geleneksel faytonların kaldırılmasının ardından sürdürülebilir ve ada kimliğine uygun çözümler bekleyen yerel paydaşlar ise bu araçları Adalar’ın özgün yapısına zarar veren, adeta “züccaciye dükkanına girmiş fil” misali uyumsuz bir müdahale olarak değerlendirmektedir.

Adalar’ın yıllardır süregelen “otomobilsiz, yaya odaklı ve düşük hızda seyreden ulaşım yapısı”, Azmanbüslerin hızlı ve kesintisiz hareketiyle sekteye uğruyor. Oysaki Adalar’ın sokakları, tarihi boyunca yürüyüş temposuna göre şekillenmiş, sessizliğiyle tanınmış ve doğayla iç içe bir yaşamın sembolü haline gelmişti. Şimdi ise bu özgün doku, adeta kutsanmış bir hız fetişizminin gölgesinde kayboluyor. Azmanbüslerin kullanımı, yalnızca ulaşım meselesiyle sınırlı kalmayan, Adalar’ın ruhuna dokunan derin bir sorunu da beraberinde getirmektedir. Büyükada’nın yaz mevsiminde kabaran ziyaretçi akınına karşı sözde bir çözüm olarak tasarlanan bu araçlar, kışın sessizliğe bürünen Burgazada ve Kınalıada sokaklarında yaz yoğunluğunda çalışmaya devam etmektedir. Yolcusuz, boş ve bir başına seyreden bu araçlar, yalnızca verimsiz bir ulaşım planlamasının değil, aynı zamanda Adalar’ın doğasına, ritmine ve kimliğine yabancı bir müdahalenin de ifadesidir.

Adalar’daki yerel paydaşların Azmanbüs protestosu.

Adanın yeşilli, ışıklı, gölgeli yolları, bir zamanlar özgürce yürüyüş yapan insanlara aitti. Oysa bugün koca gövdeli Azmanbüsler, kaldırımları ve yolları adeta yutuyor; yürüyüşün zarafetini, sokakların huzurunu, ağaçların gölgesindeki dinginliği yok ediyor. Adalar’ın dar yollarında yürümek bir zamanlar rüzgârın ve denizin sesine karışan, geçmişin ayak izleriyle dolu bir yolculuktu. Şimdi ise, keyifle başlayan bir ada gezintisi, korna sesleri ve hızla geçen araçların baskısı altında, bir sinir harbine dönüşüyor. Azmanbüslerin devreye girmesi, gün geçtikçe daha fazla kişinin kısa mesafeler için bile bu araçları kullanmasına neden olmaktadır. Bu durum, uzun vadede Adalar’da motorlu taşıt bağımlılığını artırarak ekolojik ve sosyal sorunlara davetiye çıkaracaktır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu ulaşım modelini ısrarla sürdürmesi, arzın talebi doğurduğu ulaşım politikalarıyla paralellik gösteriyor. İstanbul’un trafik sıkışıklığında araçların yavaş gitmesi dikkate alındığında,  nüfus yoğunluğu açısından en sakin olan Adalar’daki otomobilsiz ortam, paradoksal bir şekilde, burasını diğer ilçeler içinde en hızlı toplu taşıma akışına sahip yerleşimi haline getiriyor. Üstelik Adalar’da ulaşım ihtiyacının ötesine geçen bu taşıma düzeni, zamanla kendi yolcu talebini yaratma niyetini de taşıyor. İnsanları, ihtiyaç duymadıkları bir ulaşım sistemine bağımlı hale getiriyor. Böylece Adalar’ın kadim ve yaya dostu ulaşım yapısı, fark edilmeden ve sessizce aşınıyor.

Ne yazık ki, hız, kentlerin damarlarında dolaşan, modern çağın kutsanmış tanrısı haline gelmiş bir kavram. Örneğin, Tarihi Yarımada bir zamanlar bütünüyle yaya alanıydı. İstanbul’un kalbi olan bu bölge, yüzyıllar boyunca insan ölçeğinde bir yaşamın, tarihin ve kültürün izlerini taşıdı. Ancak hız fetişizmi, bu birinci derece arkeolojik sit alanlarının içine, Aksaray’da sadece ve sadece otoyollarda olan katlı otomobil döner kavşağını yerleştirdi. Tarihi dokunun üzerine inşa edilen bu yapı, yalnızca bir ulaşım çözümü değil, aynı zamanda kültürel mirasın üzerine çizilmiş kara bir leke oldu. Ulaşım sitemi bu katlı kavşağa bağımlı kılındı. Oysa yapılması gereken, tarihi dokuya sadık kalınarak, yeni şehir anlayışının bu dokunun dışında şekillenmesiydi. Eski İstanbul ve Yeni İstanbul arasında fiziksel bir ayrım oluşturulmalıydı, tıpkı Paris’in Seine Nehri boyunca kurduğu dengeli, ikili bir yapı gibi. Bugün, farklı bir araçla da olsa, aynı hız tutkusu Adalar’da ada paydaşlarının sesine kulak vermeden ilerliyor ve bu durum endişelerimizi daha da artırıyor.

Adalar’ın kendine özgü ritmini koruyabilmesi, doğayla ve tarihle uyum içinde varlığını sürdürebilmesi için ulaşım politikalarının yeniden ele alınması şart. Bu bağlamda, yerel paydaşların katılımıyla düzenlenecek bir ulaşım çalıştayı, Adalar’ın karakterine uygun, sürdürülebilir çözümler üretebilmek adına hayati bir adım olacaktır. Yavaş Şehir (Cittaslow) felsefesinin ruhuna uygun olarak, eski fayton yollarının yaya alanları şeklinde yeniden düzenlenmesi, adanın yüzyıllardır süregelen dinginliğini ve insan ölçeğindeki yaşam akışını koruyacaktır. Adalar’ın dar sokaklarında yankılanan rüzgârın ve kuş seslerinin varlığını sürdürebilmesi için, motorlu araç kullanımının sıkı bir şekilde sınırlandırılması büyük bir zarurettir. Bununla birlikte, hızın değil, huzurun hüküm sürdüğü bu adalarda, araçların 15 km/saat hız sınırını aşmaması, yalnızca bir düzenleme değil, aynı zamanda Adalar’ın kimliğine sahip çıkmanın bir gereğidir.

Elbette ulaşımı tamamen göz ardı etmek mümkün değildir, ancak bu, Adalar’ın ruhuna aykırı çözümlerle değil, estetik ve kültürel dokusuna uyum sağlayan, mevsimsel ihtiyaçları gözeten araçlarla sağlanmalıdır. Geleneksel faytonların yerini alacak ulaşım modelleri, adanın mimarisine ve doğal yapısına saygılı bir anlayışla tasarlanmalı, kimliğini koruyacak şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca, Adalar’da görev yapacak sürücüler için özel bir sertifikasyon programı oluşturulmalıdır. Bu program yalnızca teknik bir eğitim değil, aynı zamanda ada kültürüne ve değerlerine dair bir bilinç aktarımı sağlamalıdır. Adalar’ın tüm yolları yeniden yaya alanı kimliğine kavuşmalı, yalnızca eski fayton güzergâhları, yaya öncelikli yol statüsünde araç kullanımına açılmalı.

Sonuç olarak Adalar’ın sokakları, rüzgârın insanın teninde, tarihin soluğu gibi dolaştığı, sessizliğin ve huzurun hüküm sürdüğü yerlerdir. Ancak şimdi, bu dinginliğe hoyratça dalan Azmanbüsler, yalnızca bir ulaşım aracı değil, Adalar’ın kimliğini aşındıran bir yabancılaşma hikâyesidir. Bu hantal araçlar, yolları ve kaldırımları yutarken, yüzyıllardır şekillenen ada ruhuna da zarar veriyor. Oysa Adalar, yaya odaklı, yavaşlığın kutsandığı bir yaşamın savunucusudur ve öyle kalmalıdır. Eğer hız tutkusu bu eşsiz coğrafyanın kimliğini silerse, tüm binalar yerli yerinde kalsa bile Adalar, bildiğimiz Adalar olmaktan çıkacaktır.


Yayınlanma Tarihi: 05 Mart 2025  /  Son Güncellenme: 06 Mart 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.