Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 239 – Mayıs 2025      Burgazada’nın Küllerinden Doğan Ekolojik Mucize

Burgazada’nın Küllerinden Doğan Ekolojik Mucize

Burgazada Mahalle Meclisi katılımcısı


Çocukluğumun adresi Kınalıada idi. Sabahları Heybeliada’ya doğru okul için o yavaşça salınan vapurun güvertesinden Marmara’nın cam gibi sularını seyrederken, bakışlarım ister istemez Burgazada’nın çam yeşili örtüsüne takılırdı. İçimde, o yemyeşil siluete karşı hafiften bir burukluk, belki de gizli bir kıskançlık filizlenirdi. Sanki doğanın en eli açık ressamı, o minicik kara parçasını itinayla, tek bir renge, o davetkâr çam yeşiline boyamıştı. Oysa Kınalıada, baştan aşağı makinin o inatçı, sanki geçit vermez zırhıyla kaplı, çözülmeyi bekleyen, yeşilin bin bir tonunu saklayan gizemli bir sandıktı. O makilikle bezeli yamaçlarında kaybolmak, çocukluk düşlerimde hep o yasaklı, ulaşılmaz cennete gizlice sızmak gibiydi.

İşte o tek renkli yeşilin hüküm sürdüğü Burgazada’nın kaderi, 2003 sonbaharının 8 Ekim günü, kızılçamlarla bezenmiş tepeleri alevlere teslim olduğunda ormanın kaderi meğer bambaşka bir döneme evrilecekmiş. O gün gökyüzünü saran duman ve alevler, adanın üzerine çöken bir kabusun habercisiydi. Sonra yanan çamların çıtırtısı, rüzgarın uğultusuyla birleşerek bir kıyamet fragmanına dönüştü. Derken, Burgazada’nın külle kaplı yamaçlarında yıllarca sürecek bir sessizlik hüküm sürdü. Ama bu, ölümün değil, küllerin altındaki mucizevi bir yeniden doğumun sessizliğiymiş. Çünkü o sırada toprağın altında, sayısız tohum uyanmayı bekliyormuş, yangınla birlikte kabuklarını çatlatmak üzere yıllardır sanki bir kozada…

Ve bir sabah, küllerin içinden yeşil aşını uzattı: Kocayemiş… ardından defne… sonra katırtırnağı, süpürge çalısı, lavanta… Bu bitkilerin açtığı rengârenk çiçekler, adeta küllerden doğan birer mücevher gibiydi. Bu çiçekler sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda arılar için de hayati bir besin kaynağı oluşturuyordu. Tozlaşmaya katkıda bulunan bu canlılar, makinin yeniden canlanma sürecinde önemli bir rol üstleniyordu. Tüm bunlar, sanki doğa bir direniş şarkısı bestelemiş ve bitkiler de sözlerini biliyormuş gibi aynı anda sahneye çıktı. Bu, ekolojinin “sekonder süksesyon” dediği dönüşüm süreciydi. Yani bir zamanlar çamların hâkim olduğu alanda, doğa daha dengeli, daha çeşitliliği bol bir sistem kurmaya girişmişti ve bunda da oldukça başarılıydı.

Burgazada İndos 28.04.2025 tarihli Katırtırnağı

Yangının ardından tohum bankaları uyarıldı. Yıllardır toprağın altındaki bekleyiş sona erdi. Isıyla çimlenen tohumlar birden bire uyanışa geçti. Kökten sürgün verebilen türler ise, yanan dallarının ardından adeta küllerden doğdu. Süpürge çalısı gibi dikenli türler, ilk savunma hattını kurdu. Akdeniz’in inatçı bitkilerinin tohumları, alevlerin o sıcak öpücüğüyle (60-100°C) çimlenme yeteneğini kazanmıştı. Katırtırnağının o isyan edercesine toprağı yarıp fışkırması, bu mucizevi uyanışın en çarpıcı örneğiydi. Kermes meşesinin köklerinden yeniden filizlenme inadı, süpürge çalısının dikenli zırhı, hepsi, yangının bıraktığı boşlukta kendi yaşam şarkılarını söylüyordu. Yangın, ormanın altındaki o sıkı örtüyü de kaldırarak, tohumların güneşle buluşmasına ve rekabetin azalmasına olanak tanımıştı. Ama nasıl?

  1. Tohumun Uyanışı: · Ateşin Gizemi: Maki tohumları, ancak alevlerin sıcak fısıltısıyla uykusundan uyanır, yeşilin ilk kıvılcımını çakar.
  2. Toprağın Tazelenmesi: Yangın, ormanın örtüsünü arındırır, tohumlara güneşin davetkar ışığını ve özgürlüğün nefesini sunar.
  3. Besinin Döngüsü: Küllerin Cömertliği: Yanan bitkilerin bıraktığı küller, toprağın bağrında yeni bir yeşillik için zengin bir sofra kurar.
  4. Yeşilin Bağışı: Maki bitkileri, toprağın derinliklerinde azotla kurduğu gizemli bağ sayesinde yeni filizlere can verir.
  5. Rekabetin Azalması: (Egemenlerin Sessizliği): Yangın, baskın ağaçların hükümranlığını sarsar, maki ve otlara kendi hikayelerini yazacak geniş alanlar açar.
  6. Yeni Yaşam Alanları: Alevlerin ardından beliren açık ve davetkar topraklar, farklı türlerin bir arada yeşereceği yeni ekolojik nişler, küçük cennetler yaratır.

Bu dönüşüm ekolojik direnç açısından da önemliydi. Mono kültür çam ormanları, bir yangında topyekûn yok olabilir; çünkü homojenlik, kırılganlık getirir. Oysa makilikler mozaiğe benzer: Biri yanarsa diğeri ayakta kalır, biri kurursa diğeri yeşerir. Biri kökünden sürer, diğeri kuşla taşınır ve böylece denge kurulur.

Yangın sonrası adaya geri dönen kuşlar — ardıç kuşları, saka kuşları, ispinozlar — bu çeşitliliğin habercisiydi; çünkü doğa sadece bitkiyle değil, bütüncül bir sistemle işler. Kuşlar yeni alanlara tohum taşır, böcekler toprağı havalandırır, otçullar fazlalıkları dengeler ve böylece ekosistem kendi kendini yeniden kurar.

Bu hikâye, sadece bir adanın yangınla imtihanı değil; aynı zamanda insana doğayı nasıl izlemesi gerektiğine dair bir manifesto. Çünkü doğa bize şunu söylüyor: “Tek tip değil, çeşitlilik; büyüklük değil, denge; kalıcılık değil, uyum önemlidir.”

Bu yüzden Burgazada’nın 2003 yangını, bir son değil, bir başlangıçtı. Öyle ki, doğaya müdahale etmek yerine onun kendi kendini onarmasına izin vermek çok daha etkiliydi. Keşke o yangın sonrası, adanın bazı yerlerine hiç çam dikilmeseydi.

Sonuç olarak, yangının o sıcak nefesi, toprağın yapısını ve tohumların çimlenme dinamiklerini değiştirerek, yangına dirençli, çok daha çeşitli bir maki topluluğunun doğuşuna öncülük eder. Burgazada’da da tanık olunan bu mucizevi dönüşüm, Akdeniz ekosistemlerinin o dinamik ve değişen koşullara nasıl uyum sağladığının en çarpıcı kanıtı artık.

Şimdi Burgazada’da yaşıyorum. Adanın yerleşimine komşu o çam ormanlarının kısmi varlığı içimde hala bir endişe yaratıyor. Olası bir yangında, lodosun o hırçın nefesiyle birleştiğinde, tüm adayı saran bir tehdit gibi duruyorlar. Oysa çocukluğumun adası Kınalıada… Ah, o baştan aşağıya makinin o kadim ve dirençli örtüsüyle bezenmiş haliyle içimde derin bir hayranlık uyandırıyor. Belki de defalarca alevlerle sınanması,  onu bu benzersizlikle daha da güçlendirmiş. Her büyük yangının ardından, küllerinden daha da gür gümrah bir şekilde, o kendine has makilikleriyle yeniden doğmuş. İşin aslı, o çocukluk aklıyla, o ‘girilmez zırh’ dediğim makilere bir zamanlar burun kıvırdığım için içimde bir suçluluk da hissediyorum. O inatçı güzelliği o zamanlar anlamamış olmanın pişmanlığıyla karışık bir duygu bu… Şimdi ise, Kınalıada’nın her türlü zorluğa karşı dimdik ayakta duran, kendi kendini yenileyebilen o muhteşem maki dokusunu kıskanmamak içten bile değil.


Referanslar:

  • Pausas, J. G., & Keeley, J. E. (2009). Wildfires and global change in the Mediterranean basin. Frontiers in Ecology and the Environment, 7(5), 276-282.
  • Trabaud, L. (1987). Fire and survival strategies of plants in the garrigue ecosystem. Ecology, 68(1), 196-216.
  • Blondel, J., & Aronson, J. (1999). Biology and wildlife of the Mediterranean region. Oxford University Press.

Yayınlanma Tarihi: 08 Mayıs 2025  /  Son Güncellenme: 08 Mayıs 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.