Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 218 – Ağustos 2023      Buram Buram Reyhan

Buram Buram Reyhan


Uzun yıllar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Tekstil Bölümü başkanlığı yapan, şimdilerde ise Ataşehir’deki atölyesinde ve Nizam’daki evinde sanat üretimini sürdüren Prof. Dr. Reyhan Kaya’nın hikayesi, Ada’da başlayan, yine Ada’da çocukları ve torunları ile süren, dolu dolu, zamanının çok ötesinde bir yaşam. Hepimize ama en çok da izinden giden torunlarına üretkenliğiyle, yaşama sımsıkı tutunmasıyla, sımsıcak kalbiyle ilham veren bir başka ada çocuğu öyküsü.

Aynı mahallede beraber büyürken ilk gençlik yıllarında evine girip çıktığı arkadaşlarının anne-babalarının ne iş yaptığını sormak, sorup öğrense bile bunun değerini, önemini kavrayıp da sohbete oturmak gelmiyor o yaşta insanın aklına. Sonra o Nizamlı çocuklar büyüyor, evlat sahibi oluyor, o çocuklar da aynı mahallede, aynı sokaklarda, aynı bahçelerde serpiliyor. Tıpkı Reyhan Teyze, çocukları Ferhat ve Ferhan, torunları Derin, Ayda ve Duru gibi… Bir dizi ada çocuğu öyküsü.

Bizim Reyhan Teyze’miz, Prof. Dr. Reyhan Kaya. 1935 yılında İstanbul’da doğuyor. Dedesi o doğduğu yıllarda, belki daha bile öncesinde Mal Müdürü olarak Büyükada’ya tayin edilince adalı  oluveriyor aile. İskeleden yukarı, Çankaya Meydanı’na doğru çıkarken sağ cenahta yer alan beyaz köşklerden birinde büyüyor. Sonra teyzesi, Adalar Belediyesi muhasebecisi ile evleniyor, teyzesinin kızı Taş Mektep’te okuyor, Reyhan Hoca ilkokulu şehirde bitiriyor ama arada adaya kaçtığında derslere giriyor Taş Mektep’te. Ada çocuğu o da.

Küçük Reyhan, Cağaloğlu Kız Ortaokulu’nda okurken ağır bir “zatüriyye” geçiriyor ve bir yıl geri kalıyor sınıf arkadaşlarından. Gurur yapıyor, okuluna dönmeyi reddediyor. Biraz da dikbaşlı hani. Annesi bakıyor olacak gibi değil, Fatih’teki evlerinin yakınındaki Selçuk Kız Meslek Lisesi’ne yazdırıyor Reyhan’ı. Her şerde bir hayır mı var demeli, Reyhan okulda çok başarılı oluyor. Kültür derslerinin yanı sıra, meslek dersleri de alıyor. Ödev olarak verilen bir çocuk başlığı yapıyor ilk tasarımı olarak. İlk parasını da böyle kazanıyor; hocasının hamile arkadaşı başlığa bayılıp satın alıyor. Bu dönemde yeteneklerini keşfetmeye başlayan Reyhan okulu bittikten sonra Beyoğlu’ndaki Olgunlaşma Enstitüsü’ne kaydını yaptırıyor. Önce elbise bölümünde, ardından Sıdıka Hoca’sının ısrarı ile “manto-tayyör” bölümünde çalışıyor. Enstitü’den ayrılınca, zamanında orada kıyafet diktiren ünlüler peşini bırakmıyor, hatta devrin meşhur oyuncularından biri Reyhan’a bir tuvalet diktiriyor.

Reyhan bir gün gazetede Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’nun açılacağını okuyor. Fatih-Beşiktaş otobüsüne atladığı gibi, kimselere haber vermeden okula gidiyor. “Galatasaray Lisesi’nden okula tayin olmuş çok beyefendi bir müdür yardımcısına” çıkıyor, kaydını yaptırıyor, sınava giriyor. Sınavda bir dans sahnesi çizmelerini istiyor öğrencilerden Alman hocalar. Reyhan Türk Halk Dansları’ndan bir sahne çiziyor, yanında oturan genç, onun için de bir çizim yapmasını istiyor. Kıramıyor çocuğu, sonra bir bakıyor, hem kendi sınavı kazanmış, hem de kendi tabiriyle “bir şeyler çiziktirdiği” genç. O devirde erkek öğrencilerin akşam okulda kalıp çizim yapmasına izin veriliyor ama kızlar için aynı şey söz konusu değil. Reyhan yılmıyor, geceleri evde çalışıyor, sabahları erkenden okula gidip o da asıyor çizimlerini duvara. Yazları staj yapıyor, derken bir gün mezun oluyor, o esnada Alman hocalarının da yardımıyla Almanya’ya bir mektup yazıyor, Stuttgart’a yakın Herrenberg kasabasında bir tekstil fabrikasından staj teklifi geliyor. Döneme nisbeten muhafazakarlık hakim. Bizim dikbaşlı Reyhan “Ben Almanya’ya gidiyorum” diyor ailesine. Babası kereste tüccarı; zamanında Mısır’daki Asvan Barajı yapılırken oraya kereste vermişliği var. Kızına Mısır’da ne kadar zorlandığını anlatıyor. “Bakın babacığım,” diyor Reyhan, “Siz zorlandınız, dil bilmiyordunuz, ben hem Almanca hem İngilizce biliyorum, zorluk çekmem.” İzni koparıyor koparmasına ama oralara gitmek Fatih’ten Beşiktaş otobüsüne atlamaya benzemez o yıllarda. Hollanda’ya staja gidecek bir kız arkadaşı ve dekor bölümünde okuyan iki erkek arkadaşı ile Venedik’e vapurla ulaşıyorlar. Okuldaki Alman hocalarından biri Reyhan’ı trenle vardığı Stuttgart’ta karşılıyor ve Herrenberg’de kalacağı eve kadar götürüp yerleştiriyor. Fabrika bir ev tutmuş, çatı katında, altta da bir aile ve bir de yaşlı büyükanne. Bu zeki ve yetenekli genç kadını bağırlarına basıyorlar. Reyhan altı ay staj yapıyor fabrikada; o dönemde Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu, yüksekokula dönüşeceği için eğitime ara veriliyor ama yine her şerde bir hayır var: “Şansıma orada da Hamburg Akademisi’nden bir profesör Desen Bölümü’nün başında haftada iki gelirdi desen atölyesine. Beni önce işçilerle birlikte fabrikada baskı kısmında eğittiler, sonra profesör beni desen atölyesine aldı. Renk çalışmaları yaptım, desenler çizdim, müthiş bir tecrübe edindim. Sonra fabrika bana güzel bir bonservis verdi. ‘Fräulein Küçük eğitimini tamamlamak için memleketine dönüyor ama kapılarımız her zaman kendisine açıktır, istediği anda gelip burada çalışabilir’ dediler” diye anlatıyor Reyhan Hanım.

Okula döndükten bir süre sonra Alman hükümetinin bursunu kazanıyor, 1962 yılında DTGSYO Tekstil Sanatları Bölümü’nün ilk mezunlarından biri olarak okulu bitiriyor ve ardından Krefeld’deki okulunun (Höhere Fachschule für Textile Künste) sanat bölümünde yüksek lisans yapıyor. Bir akşam arkadaşları ile bir Türk “lokali”ne gidiyor ve tesadüf bu ya müstakbel kayınbiraderi ile tanışıyor. O sıralarda bir de sergi hazırlığı içinde. Bonn’daki Talebe Müfettişiliği’ni ziyarete gittiğinde “Aman evladım biz sergi açmak istiyoruz, Türkiye’den bize deniz kabukları falan yolluyorlar, senin var mı güzel eserlerin bir sergi yapalım” deniyor ve minyatür desenleri ile yaptığı kocaman bir paravan da dahil bütün çalışmalarını Almanya’ya taşımış olan Reyhan, seramik öğrencisi arkadaşı ile Büyükelçilik’te bir sergi açıyor. Sergi o kadar beğeniliyor ki Şehir Galerisi’ne taşınıyor. Reyhan da nezaketen lokaline gittiği akşam kendisine yardımcı olan beyefendiyi de sergiye davet ediyor. “Ben gelemiyorum ama kardeşim gelecek” cümlesi Reyhan’ın hayatını değiştiriyor zira o sergide müstakbel eşi, rahmetli Cengiz Bey ile tanışıyor. “Ben çok tez canlıyım, çabuk yürürüm, Cengiz çok rahat adamdı, kendini hiç sıkmaz, bir gün sokakta peşime düşmüş, yetişemeyip bırakmış” dediği biricik eşi Cengiz Bey ile Almanya’da nişanlanıyor. Kendi nişan elbisesini çiziyor, “çok marifetlidir” dediği teyze kızı ona incili payetli bir cepken yapıyor. Kızı Ferhan o cepkeni bugün hala özenle muhafaza ediyor. 1967’de Türkiye’ye dönüp evlenen çift birlikte mutlu bir hayat kuruyorlar biraz adada, biraz Kızıltoprak’ta.

“Ben bu batik tekniğine gönül verdim” diye anlatıyor Reyhan Hanım, “Intercontinental Hotel yapılırken Abdurrahman Hancı lobiye bir vitray yerleştirmeyi planlıyordu. Benim işlerim de ışık vurduğu zaman aynen vitray gibi oluyordu. Ben öyle bir çalışma yaptım, gönderdim. Abdurrahman Bey çok beğenmiş fakat demişler ki bunu yapamayız çünkü kurşunlu vitray diye ilan verdik. Sonra Abdurrahman Bey beni çağırdı, ‘ben en üst katta barın tavanını yapacağım, siz ona bir tasarım hazırlayın getirin’ dedi. Batik tekniği kullanarak yaptığım işi çok beğendi ve uygulamaya karar verdi. Ben bütün bir yaz adadaki evimizde onu tamamladım, kocaman bir bar tavanı, parça parça, kare kare. Bir konstrüksiyon yaptılar tavana, oraya yerleştirdik bir arkadaşımla. Açılışa ben de gittim, ‘Bizi ışıklar altında oturttunuz’ dedi Abdurrahman Bey.” Bakmayın Reyhan Hanım’ın bunu “kurabiye yaptım güzel oldu” gibi bir tevazu içinde anlatışına. Otelin 1975’te yapımı sırasında açılan sanat yarışmasında birincilik ödülü alıyor. Bu ödüllerinin ne ilki ne de sonuncusu.

“Aynı yıllarda Ümit Yaşar Oğuzcan İş Bankası Kültür Yayınları’nın başındayken 50. Yıl serisi kapsamında benim yazdığım bir makaleyi kitaba dönüştürmemi istedi. Tokat’a, güneye, her yere gittim, kitabı hazırladım: Türk Yazmacılık Sanatı. İkinci baskısı da yapıldı, hatta yabancılar aldığı için ona İngilizce özet de ekledik” diye anlatıyor o günleri. Müthiş bir de yazma kalıp arşivi bulunan, sayısız sergi açan Reyhan Hoca, batik eserlerinden ve arşivinden oluşan bir seçkiyi 2019 yılında İstanbul Modern’de açılan İplikten Çözülenler: Tekstilde Küresel Anlatılar sergisinde ziyaretçilere sunuyor.

 

Bütün bunları neden mi anlattım? Ferhan ile Adalar Çiçek Şenliği’ni konuşurken, annesinin çok yakın bir dönemde İTÜ’de okuyan kızı Duru ile birlikte “ada çiçekleri”nden oluşan bir koleksiyon hazırladığından bahsedince çok heyecanlandım. Hem koleksiyonu görmek, hem de ada ile olan ilişkisini, meslek aşkını, torunu ile çalışmalarını dinlemek için bir “komşu ziyaretine” gittim. Reyhan Teyze yine mükellef bir çay sofrası ile beni ağırladı, adadaki evinde muhafaza ettiği son anneanne-torun koleksiyonunu gösterdi, tadına doyulmaz bir sohbetle ruhumu besledi. Koleksiyonun nasıl oraya çıktığını da şöyle anlattı:

“Fotoğrafları çekildi çiçeklerin, fotoğraflardan uyarladık. Ben hep isterdim, mesleğimi torunlardan biri alsa diye, Duru’ya nasip oldu. Ona öğretiyorum şimdi batik yapmayı. Küçücük ince uçlu kepçeler var. Balmumu kaynıyor, sıcak olarak alıyorum parafini, önce elle kurşun kalemle motifleri çiziyoruz, sonra kenarları hudutlanınca mumla içleri boyanıyor. Bir deseni oluşturmak bir gün alıyor, bazen iki tane bile çıkıyor. Sonra onu da mumluyorum. Akabinde gazete arasında ütüleniyor ve kolalanmış gibi sert oluyor ve sonra da çerçeveleniyor. Benim kendi çalışmamın bir stili var; noktalarla çalışıyorum. Bütün noktalar koyuyorum desene küçük küçük. İnce poplin kumaş kullanıyorum yaparken. Batik ve el baskı kalıp koleksiyonum var.”

Uzun yıllar Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Tekstil Bölümü başkanlığı yapan, emekli olduktan sonra da Okan Üniversitesi’nde Moda Tasarımı Bölümü’nde bir süre daha ders vermeye devam eden, bölümün kapanmasıyla birlikte artık sadece Ataşehir’deki atölyesinde ve Nizam’daki evinde sanat üretimini sürdüren Reyhan Kaya’nın hikayesi böyle işte. Büyükada’da başlayan, yine adada çocukları ve torunları ile süren, dolu dolu, zamanının çok ötesinde bir yaşam onunkisi. Hepimize ama en çok da izinden giden torunlarına üretkenliğiyle, yaşama sımsıkı tutunmasıyla, sımsıcak kalbiyle ilham veren bir başka ada çocuğu öyküsü.

 


Yayınlanma Tarihi: 07 Ağustos 2023  /  Son Güncellenme: 07 Ağustos 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.