Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 218 – Ağustos 2023      Adalı Portreleri: Konuralp Sunal

Adalı Portreleri: Konuralp Sunal


Bu ay Adalar’ın “Masal Prensi” ile birlikteyiz. Tiyatro sanatçısı, yazar, oyun yönetmeni, gazeteci, palyaço, Masalbaz. Koltuğuna pek çok karpuzu sığdıran Konuralp Sunal, Büyükada’nın  en tanınan ve en sevilen simalarından. Eski bir Adalı değil ama “sağlam” (bu sıfatı ilerleyen satırlarda açacağız) bir Adalı. Cihangir, Maçka, Teşvikiye arasında geçen hayatı onu nasıl “masal anlatmaya” ve Adalar’a taşıdı? Yakından tanıyabilmek için çocukluğuna uzanmamız gerekiyor, pek çok sanatçı gibi mesleğinin ipuçları çocukluğunda gizli.

 

İLK SEYİRCİLER:   NECDET TOSUN’UN OĞULLARI

Yeşilçam’ın  unutulmaz aktörlerinden Necdet Tosun’un oğlu Gürdal, Cihangir’de büyüyen Konuralp’in ilkokuldan sınıf arkadaşı. Okul çıkışlarında apartmanlarının giriş merdivenlerine otururken Konuralp hikayeler anlatmaya başlıyor. Tamamen kendisinin uydurduğu hikayeler. İlk hikayelerinde uzayı anlatıyor; kahramanının adı Kaptan David (Uzay Yolu- Kaptan Kirk’ten esinlenerek). Dinleyici sayısı da ilgisi de her gün artıyor, bugün bile bunu anlamlandırmakta güçlük çekiyor. Mahallede duyuldukça anlattıkları, Necdet Tosun’un büyük oğlu Erdal geliyor dinlemeye ve beğeniyor.

“Şimdi bu anımı hatırlayınca, anlatıcı olmamda o beğeninin, etkisini düşünüyorum. O zaman şaşırırdım, niye uydurduklarımı bu kadar heyecanla neşeyle dinliyorlar diye.”

İlkokul öğretmenleri Burhan Bursalıoğlu öğrencileri sosyal ve kültürel hayatla tanıştırmayı istiyor. Kooperatif, Film Kulübü ve Tiyatro Kulübü kuruyor. Ali Poyrazoğlu’nun oyunlaştırdığı “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” de tabii ki Konuralp Sunal prensi canlandırıyor. Bir ilkokulda tiyatro kulübü kurulması ve oyunun çok beğenilmesi Hürriyet gazetesinde haber oluyor. O ilkokul, o öğretmen ve o günün dinleyicileri onun kariyer planını başlatıyorlar.

Oyunculuğunu geliştirmesi için Rüçhan Togay ile çalışmalarını sürdüyor, yarı konservatuar sayılan Sarıyer Halk Eğitim’e devam ediyor, ama eğitim hayatı normal lisede ve Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda sürüyor. Lise yılları da, askerliği de “taklitçilik” ile geçiyor. Kısa dönem askerliğinde komutanı sıklıkla kendi taklidini yapmasını istiyor.

HER GENCİN BAŞINA GELEN – HANGİ YOLU SEÇMELİYİM?

Askerlik sonrası babasının önerisi ile “Taner Barlas Mim Tiyatrosu”nda eğitim de alarak oyunculuğunu sürdürüyor. Peker Açıkalın, Zuhal Gencer, Erol Durak gibi sonra ünlenen sanatçılarla birlikte çalışıyorlar. Otuz üç kişilik bir kadro ile Richard Bach’ın Martı kitabını, Taner Barlas Bir Martı olarak sahneliyor. Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Gençlik Yılı olarak ilan edilen 1985 yılında bu oyun Dünya Gençlik Ödülü’nü alıyor.

Oyunculuğu sevmesine rağmen, okulunda okuduğu gazeteciliği bir dönem Turkish Daily News’de yapıyor. Röportaj gazeteciliğine yönelirken usta tiyatrocularla da çalışmaları sürüyor: Metin Deniz ile “Sanat Uzun Hayat Kısa”, Ahmet Levendoğlu ile Kafka’dan “Değişim” gibi..

Gazetecilikten vazgeçince konservatuvarın şan bölümüne girip operada kendi geliştirmek istiyor, bir yılın sonunda “benden operacı olmaz” diye düşünüp bırakıyor. Tiyatro eğitmenliğini deniyor, Tarık Akan, Hasan Kaçan’ın çocukları, Gazanfer Özcan’ın torunu öğrencileri arasında yer alıyorlar.

“ELİNİ  BANA UZAT PARİS”

Konuralp Sunal, ne yapmak istediğini ararken, Fransız yönetmen Pierre Jeunet’un bazı sahnelerini İstanbul’da çektiği filmde küçük bir rol alıyor. Çekimler bitince Paris’e gitme fikri tüm benliğini sarıyor. Elinde avucunda ne varsa toparlıyor, büyük bir cesaretle yola çıkıyor, yönetmeni buluyor, filmdeki rolünün dublajını yapıyor. Birlikte güzel bir akşam yemeği yiyorlar.

Sinemaya ağırlık vermeliyim, diye düşünüyor. Orada sinema okumaya karar veriyor. Ama o sırada yirmi dokuz yaşında, ve yirmi beş yaşından büyükleri kabul etmiyorlar. “Paris de eğitim de alamayacağımı anlayınca zorlamak istemedim. Babamı iki yıl önce kaybetmiştim. Tek çocuğum; annemi yalnız bırakmaya içim el vermedi. Döndüm. Dönmesem çok farklı bir hayatım olur muydu? Bilmiyorum, bunu bilemeyiz. Ama burada yaşadığım hayatı seviyorum” diye anlatıyor yurt dışı macerasını noktalamasını.

Yeniden Taner Barlas ile çalışıyor ve pandomim sanatçılığının yanısıra “palyaço” olmayı öğreniyor. Bu birden yaşamına bir istikrar getiriyor. On altı yıl uluslararası bir firma adına Türkiye’nin her yerinde çocukların karşısına “palyaço” olarak çıkıyor. Fiziksel ve zihinsel engellli, engelsiz binlerce çocuğa ulaşıyor. Ülkeyi karış karış geziyor. Dile kolay tam on altı yıl.

 

YENİ BİR YOLCULUK : “MASALBAZ” OLMAK

Palyaçoluk ona “anlatma” eylemini ve sahnede tek başına olmayı çok sevdiriyor.  Baz, Farsça’da “anlatıcı” demek. Masalbaz diyor kendisine. Ve kendi yazdığı masalları, çocukluk günlerinde apartman merdivenlerinde anlattığı gibi, bu kez profesyonel olarak sahneliyor. Sevdiği kitapları, filmleri, tiyatro oyunlarını, öyküleri, anonim hikayeleri ya da hayalindekileri masallaştırıp sahneye çıkıyor. Masalbaz adıyla post-modern meddah oluveriyor. Bugüne dek yirmiye yakın konsept geliştiriyor.

“Aslında masal dağdan aşağı inen bir kartopu. İnerken her kültürden, her insandan etkilenerek, büyüyor ve bir çığ oluyor. Anlatıcının ağzında da yeni, özgün bir ifade kazanıyor.”

Masal anlatıcılığı şimdi dünyada da giderek yükselen ve sevilen bir değer. Kadim kültürlerde kadınların etkin olduğu, Azerice’de “Nahıl nineleri” kavramıyla anılan masal anlatımı, bugün erkeklerin de severek yaptığı bir meslek.

 

“SAĞLAM” ADALI OLMAK

İstanbul’da yaşamak trafik, gürültü, taksisizlik nedeniyle giderek zorlaşınca çok sevdiği doğaya kaçmak istiyor. Ayvalık’ı çok seviyor. Annesi de onun gibi doğma büyüme İstanbullu. Bir kentli kentinden ne kadar uzaklaşabilir ki?

Burgazada’ya aşina ama, anne “Büyükada olsun” diyor:  “Hem kente uzak, hem kent duygusu var”

2015 yılında Büyükada’ya yerleşiyorlar.  Konuralp Sunal, hemen aşçılık ve resim kurslarına başlayarak, İstanbul’dan tanıdıklarıyla oluşan arkadaş çevresini hızla büyütüyor:

“Adada en eşsiz şey dostluklar, arkadaş çevresi. Kolayca vazgeçilemez büyük bir değer.”

Masalbaz olarak İstanbul’da pek çok yerde sahne alırken masallarını adalılarla sıklıkla paylaşıyor. Yazıp yönettiği oyunları da. Son olarak “Hepsi de Ben” isimli yazıp yönettiği, Eda Aygün ile Ömer Atilla’nın oynadıkları oyun üç kez sahnelendi. Göremeyenler dördüncü oyunu heyecanla bekliyor. İzleyiciler onun masallarıyla hayal dünyalarını geliştirdikleri için, ona “ Adalar’ın Masal Prensi” diyorlar.

Konuralp Sunal, adada geçen sekiz yıllık deneyimini şöyle özetliyor:

“Adalar İstanbul’un parkı. Arafta gibiyiz, ne şehirdeyiz, ne şehirden uzağız. Koca denizin ortasında bir kaya parçası üzerindeyiz ve çok fazla insan hikayesine tanıklık ediyoruz. Yaşayanların, ölmüşlerin, buralardan gelip geçmiş olanların. Çok zengin hikayeler…”

Adalar’da hep tartışılır “Kuşaklar boyu burada doğup büyüyenlerden başkası Adalı sayılamaz mı?” Bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Benim için Adalı olmanın şartları doğayı ve hayvanları sevmek. Buraların şehirleşerek büyümesine izin vermemek. Yürümeyi ve bisiklet kullanmayı ulaşımın temeline oturtmak.”

Sevgili Adalı Dergisi okurları, sanatçının bu tanımına katılmamak mümkün mü sizce? Sağlam Adalı olmak işte bu kadar sade bir şey.

 


Yayınlanma Tarihi: 06 Ağustos 2023  /  Son Güncellenme: 07 Ağustos 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.