Paylaş
Tüm Sayılar      2025      Sayı 238 – Nisan 2025      Balıkçı Kahvehanelerinden Gazinolara, Sahil Köşklerinden Otellere Heybeliada Rıhtımı

Balıkçı Kahvehanelerinden Gazinolara, Sahil Köşklerinden Otellere Heybeliada Rıhtımı

Yüksek Mimar


İstanbul, iki farklı denizin buluşma noktasındaki coğrafi konumu nedeniyle her zaman su ögesi ile iç içe olmuş ve gelişimini buna bağlı sürdürmüştür.

Bu denizlerden biri olan Marmara Denizi, şehrin Anadolu yakası uzantısındaki Prens Adaları’na ev sahipliği yapmaktadır. Bu adaların özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılılaşmanın da etkisiyle sosyokültürel yapısı da değişmiş, küçük Rum balıkçı köylerinden ve kasaba boyutunu geçmeyen nüfus yoğunluğundan elitist bir sayfiye görünümüne evrilmiştir.

Bunların arasında Heybeliada sahil şeridi ile en yoğun yapılaşmaya sahip iskele ve çevresinin söz konusu kültürel ve sosyal dönüşüm sürecindeki başat rolü, diğer adalara benzer değişimler göstermesi ile incelenmeye değer.

20. yüzyıl başlarına kadar Heybeliada rıhtımı çevresine bakıldığında tipik bir balıkçı yerleşkesi izlenimi görülür. Teknelerinin kısmen sahilde, kısmen yarı kapalı mendirek çevresinde bekleştiği, ağların toplandığı, karaya bakıma çekilmiş sandal ve mavnaların bulunduğu izlenir. Bu balıkçı topluluğunun yaşam biçimi, kahvehaneleriyle, sahil barakalarıyla ve sosyal yaşantılarını yoğunlukta geçirdikleri meyhaneleriyle biraz yalnız, biraz özgür biraz da kalabalık aile izlenimini yansıtır. Sahil şeridinin birkaç sokak arkası, evleri kiliseleri bağları ve okullarıyla tepeye dek çam ağaçlarının kucakladığı, derin ve yükselen bir perspektif sunar. Tepede adanın adeta simgesi ve hakimi konumunda yer alan Ruhban Okulu tüm görkemiyle karşımıza çıkar.

19. yüzyıl ortalarına kadar İstanbul ile adalar arasında ulaşım ancak Tophane’den hareket eden pazar kayıkları ve güçlü kollarıyla küreklere asılan denizcilerle sağlanırdı. Bu kayıklar sabahın erken saatlerinde Tophane’den hareketle yaklaşık altı saatte Heybeli adanın Ayios Nikolaos Kilisesi’nin önündeki ahşap iskeleye yanaşır, adaya çoğunlukla erzak, eşya, öteberi ya da ziyaretçi getirirlerdi. Balıkçılık adanın önemli bir geçim kaynağı olduğundan dönüşlerinde anakaraya ada balıkları taşınırdı. Bu süreç adaya düzenli vapur seferlerinin başladığı 1850’li yıllara kadar sürdü.

Buhar bir kez daha kol ve insan emeğini aşmış, zamanı kısaltmış, ekonomiyi canlandırmış, o küçük balıkçı kasabasını da farklılaşan bir kültürle buluşturmuştu. Bu süreçte vapurlar adalı olmayıp adalı yerleşimcilere hizmet ederken, yolcularını artık aynı sahil şeridinde vapurların yanaşabileceği nitelikte yapılmış olan bir taş iskelede indiriyorlardı. Buna rağmen kilisenin önündeki eski ahşap iskele, yük ve ticari malların indirilip yüklendiği bir yapı olarak varlığını uzun seneler sürdürdü.

Yeni yapılan taş iskelenin solunda 1776’da Osmanlı-Rus savaşı sonrası kurulan Bahriye Mektebi yer alıyordu. İskelenin tam karşısına denk gelen Artisidi’nin Gazinosu’nda adalılar vapurdan inerek adaya gelen konukları geniş camekanlı limonluktan, yazın da dışarıdaki masalarında kahve içip kağıt oynarken seyrederlerdi. Bu gazinoda özellikle yaz aylarında kalabalık kitlelere tiyatro temsilleri de verilirdi. Gazinonun sağından başlayıp balıkçı barınağına kadar süren sahil şeridi Débarcadère olarak anılırdı. Arka sokağında adalı olmayanların kısa süreli konakladığı, sahile yakın konumuyla önemli bir mekân olan Hotel İmperyal adında, Markos’un işlettiği otel yer almaktaydı. Karşısında Yanni’nin bakkal dükkânı, Kaptan Corci nin gemicilerini barındırdığı üç katlı ahşap evi bulunurdu.

 

Ayrıca yine sahil şeridinde Débarcadère üstünde Tsikaimi’nin ile Anastasaki’nin birer gazinosu ile bunların denize çakılı kazıklar üzerine taşan camekanları ve teras alanları konuşlanmıştı. Anastasiki’nin işlettiği lokal daha ziyade Helen Ticaret Okulu’nun öğretmenleri ve konukları ile Deniz Harp Okulu’nun subay ve öğretmenlerine, özellikle hafta sonları çeşitli eğlencelerle ev sahipliği yapardı. Sahil şeridinde bulunan Hotel Grande Bretagne ile adanın çam limanı yolu üzerinde ve sahilden uzak tek konaklama mekânı olan Halki Palas Oteli ise özellikle Helen Ticaret Okulu talebelerinin ailelerinin konaklamak üzere tercih ettikleri otellerdi.

Sayfiye olgusunun gelişmesi ve yaz aylarında adaya gelen sosyal ve ekonomik düzeyi yüksek ailelerin Pazar sabah ayinine katıldıkları Aiyos Nikolaos Kilisesi’nden çıkıp buluştukları yer ise yük iskelesinin yanında yer alan ve adanın en şık mekanlarından biri olan Papakalos Gazinosu’ydu. Gün batımına yakın saatlerde, özellikle dönemin sosyetesi tarafından tercih edilen mekan ise hafif bir imbat rüzgarıyla serinleyen Çam Limanı koyundaki Filipaki Gazinosu’ydu. Öte yandan, tekrar Débarcadère’e dönersek, kilise iskelesi önünde doğal yapısıyla oluşan küçük meydan ve çevresindeki kahvehaneler, gazinolar, meyhaneler, tavernalar ve oteller adada yaşayan, sosyal ve ekonomik düzeyleri farklı balıkçı, öğretmen, öğrenci, denizci, subay gibi farklı meslek sahipleri ile yerli halkının ortak paylaştıkları sosyal alanlardı.

Teodori Halepa’nın tavernası, Georgaki Pasedeo’nun kahvehanesi, ayrıca adanın Müslüman balıkçılarından Kavurma’nın ile Çerkez’in kahvehaneleri büyük balıkçı teknesi sahiplerinin buluştuğu ve tutulan balıkların satış ve pazarlıklarının yapıldığı mekanlardı. Sırada bulunan en son kahvehane Perikli Tirliki’ye aitti. Anakaradan görece uzak, biraz yalnız, biraz hüzünlü bu adanın sosyal hayatı bu mekanlarda yaşanan, kutlamalar, anılar ve balıkçı hikayeler ile şekillendi yıllar boyunca.

Mendireğe doğru yaklaştığımızda karşımıza büyük yapılar çıkar; 1900ler sonrası sahil köşklerinden birkaçı sırasıyla otellere dönüşür. 1914 de Glifa mahallesinde birçok evin kül olduğu büyük bir yangın çıkar. Bu yangında kilisenin imarethanesi tamamen yanarken hemen yanındaki ünlü Bizantion Oteli de büyük hasar görür.1914 yangınından sonra sahil şeridinde önemli bir yapı olan, dönemin en gözde sahil oteli Belle Vue Oteli ortaya çıkar. Tahir Bey’in sahibi olduğu bu otel, 1940lar’a kadar varlığını sürdürmüş, mendirek büyütülüp limanın kuzey ucuna fener inşa edildikten sonra yapılan çevre düzenlemesi aşamasında yıktırılmıştır. Sahil şeridine devam ettiğimizde kıyıda yer alan en önemli ve mimarisiyle dikkati çeken binalardan biri dönemin zengin bankerlerinden ve Heybeliada Cemaat Meclisi Başkanlığı da yapmış İliasko ve ailesinin köşküdür. Ahşap bina, harem ve selamlık olarak planlanmış, ortasında iki mekanı ayıran geniş avlusuyla büyük bir sahil köşküydü. Köşkün devamında mimarisiyle dönemin simge yapılarından biri olan ve özgün iki kulesiyle dikkati çeken Maniadakis Köşkü yer alırdı. Dönemin en estetik ve sanat değeri tartışılmaz ahşap işçilikleriyle ünlü yapı, çift kulesi ile sahilden hemen fark edilirdi.

Maniadakis Köşkünün hemen yanında iki ayrı köşk bu diziyi tamamlardı. Bunlar, Petraki Raptopulo Köşkü ile 1863 yılında inşa edilen Vitura Köşkü idi. Köşklere bitişik son bina Lemni’nin Oteli olarak anılmaktaydı. Heybeliada sahil şeridinde kilise meydanından mendireğe doğru süregelen yapılar yıllar içinde dönüşüm ve bozulmalara fazla uğramadan yakın geçmişe kadar gelebilmiş, fakat ne yazık ki son elli yıl içinde hızla kültürel ve mimari dokularını kaybederek hafızalarda görkemli hâlleriyle kalmıştır. Bununla beraber, çoğunlukla denizci ailelerin yaşamış olduğu liman bölgesinin sahili 1927 yılında doldurularak gezinti yolu oluşturulmuş ve mendireğe bağlanmıştır. Sahilin ve limanın doldurulmasıyla meydana gelen tüm bu değişimler sonucunda, yüzyıllardır balıkçılıkla, taşımacılıkla ve kahvehaneleriyle yaşamlarını sürdüren, adanın gerçek sahiplerinden kalan adalı ruhu da ortadan kalkmıştır.

Bir sahil şeridinin adanın sosyokültürel yaşantısındaki yer açtığı değişim düşündürücü olmakla kalmayıp, mimarlık tarihçilerinin, antropologların ve siyaset bilimcilerinin değerlendirmelerine de açık bir konudur. Özellikle balıkçı barınaklarından kahvehanelerine, meyhanelerinden, gazinolarına, küçük konaklamalardan otellerine, daha sonra sahil köşklerine ve onların getirdiği elit yaşamdan sayfiye kültürüne ve günümüze kadar uzanan bu bellek, dikkatle incelenmesi gereken hikayeleri barındırır.

Limana yakın son büyük sahil köşklerine ait yapım öyküleri ile mimari değerlendirmeleri, sokakları ve limanında geçen çocukluk hatıralarımı daha detaylı bir sözel tarih anlatımı formunda, adanın silüetini neredeyse biçimleyen bu köşklere ait aile öyküleri içeren açıklamaları ise Akillas Millas ve Pars Tuğlacı kaynaklarından yararlanarak bir sonraki yazımda paylaşacağım.


Yayınlanma Tarihi: 09 Nisan 2025  /  Son Güncellenme: 09 Nisan 2025


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.