Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 226 - Nisan 2024      Adalı Portreleri: Serra Hamamcıoğlu Taşkent

Adalı Portreleri: Serra Hamamcıoğlu Taşkent


Büyükada’da yaşayan, gezmeye gelen, ya da yalnızca fotoğraflara bakarak adayı tanımak isteyen herkesin hayran olduğu, kırmızı panjurlu beyaz bir yapı var: Splendid Palace Hotel. Denizden yaklaşırken onu gördüğünüzde, kısa bir zaman diliminde İstanbul’dan çok uzaklara geldiğinizi hisseder, başka dünyaya adım attığınız için mutlu olursunuz. Büyükada’nın en önemli simgelerinden biri. Adının anlamı “muhteşem, görkemli, çok parlak” gibi sözcüklerle dilimize çevrilebilir. Mermer basamaklarına adım atarken, iki yanınızda heykeller karşılar sizi. 1800’lü yıllardan beri yangınları aşıp, dimdik ayakta durabilmiş iki kadın: Demeter (bereket tanrıçası, simgesi buğday) ve onun kızı Persephone.

İlk katı beton, üst katları ahşap olan dünyanın en güzel yapıları arasında yer alan bu binanın iki kubbesi onu iyice güzelleştirir, çekiciliğini arttırır. Ve bu söyleşide, bu iki kubbenin kadın memelerini temsil ettiğini ilk kez öğreniyorum. Her gün yeni şeyler öğrenebilmek değil mi yaşamak?

Dünya kültür mirasına sahip çıkan genç kadın

Adada yaşarken, evinizde küçücük bir değişiklik yapmak kolay değildir. Malzemenin ulaşımı, ustaların bulunması… Bazen ada dışından bir ustaya ihtiyacınız da olabilir. Ama bu bina hep adına yaraşır bir şıklık ve parlaklıkta göz kırpar size. Her zaman bakımı yapılır, her geçen yıl daha da şıklaşır. Bu oteli Osmanlı’nın en önemli paşalarından Sakız Adalı (Chios) Müşir (Maraşel) Kazım Paşa’nın yaptırdığını, yüzyılı aşkın süredir de onun ailesinin yaşattığını biliyoruz. Son dönemde burayı ışıldatan ise  güzel, heyecanlı, genç bir kadın: Serra Taşkent. Onunla sohbet etmek için otelin  yenilenen lobisinde buluştuk.

Serra Taşkent kim?

“Ben bu otelin beşinci kuşak varislerinden biriyim. Kazım Paşa, Nazire Hanım, Belma Hanım, babam Münir Hamamcıoğlu ile amcam Nuri Hamamcıoğlu’nun ardından ben ve ağabeyim Selim Hamamcıoğlu geliyor. Babaannem Belma Hanım Büyükada doğumlu. Dedesi Müşir Kazım Paşa Hicaz demiryolunu yapan Paşa. O demiryolu yapımı sırasında Almanlar’la çalışıyor, Avrupa’ya sık yolculuklar yapıyor; Güney Fransa’ya gittiğinde oradaki otelleri inceliyor ve beğeniyor. Otelciliğin çok enteresan bir meslek olabileceğini düşünerek İstanbul’da bir yer arayışına girişiyor. Aslında aklında Yeniköy, Boğaz var ama kendini adada buluyor. Kendisi de Chios Adası’ndan geldiği için adayla bütünleşiyor diye düşünüyorum.”

Splendid’in bulunduğu yerde 1800’lü yıllarda Giacomo Oteli varmış ve 1908 yılında yanmış. Arazi boş kalmış. Kazım Paşa, bu araziye çok etkilendiği Fransız mimarisine bağlı kalarak bir apartman yapmak istiyor, Osmanlı ögelerine yer vermeyi düşünmüyor. Fakat son anda Osmanlı yanının etkisiyle iki kubbeyi ekliyor.

“Kubbeler aslında kadın memeleri. Onlar kubbe değil. O dönemin bence reklam dehası Kazım Paşa dikkat çekmek için yapıyor. Kadın memesi o zamanlar çok önemli bir öğe ve herzaman dikkat çekici, dolayısıyla nereden bakarsanız bakın kadın memesi şeklinde iki kubbe bu binayı çok farklı kılıyor. Kırmızı panjurlar da o zamanın aşı boyası. Sonra zamanla daha açık bir kırmızıya dönüyor. Splendid beyaz-kırmızı şeklinde tanınır hale geliyor.”

Serra Taşkent, bu otelde büyümüş, aile daha evvel Nizam’da oturuyormuş ama Serra Hanım doğduğunda otelin en üst katındaki evlerine yerleşmişler. Çocukluğu, gençliği yazları burada geçmiş.

“Küçüklüğümden beri hep buralarda çalıştırıldım, şunu yap bunu yap diye. Ama  sessiz olmamız gerekirdi. Koşmamalıydık, ana merdivenlerden inmemeli, arka merdivenleri kullanmalıydık. Otelin içinde yaşamamıza izin vardı, ama çocuk olmamıza izin yoktu. Çok dikkatli olmamız gerekirdi. Buraya dinlenmeye gelen otel misafirlerini rahatsız etmememiz gerekirdi. Ben, her sabah bisikletime atladığım gibi Nizam’a giderdim. Arkadaşlarımın yanına. Babamın akşam geldiği vapura kadar orada kalırdım. En yakın iki arkadaşım Nizam’da otururdu. Onlar hala en yakın arkadaşlarım.”

Serra Taşkent, Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Amerika’ya üniversite eğitimine gitmiş, yüksek lisansını da orada yapmış. Eğitimini tamamladığında babası Münir Bey “Hadi bakalım işini kendin bul” demiş. Siemens’de danışman olarak çalışmaya başlamış. Dört yıl boyunca çalışmış. Siemens’in onu İsviçre’ye yollamak istediği 2000 yılında Alp Taşkent ile evlenmeye karar verdiği için işinden ayrılmış. Evlilik hazırlıkları, gezmeler, tozmalar derken çalışmamaya altı ay dayanabilmiş:

“Ne yapabilirim diye düşünürken, babamın yanına gittim. Ailenin kurduğu yine yüz yıllık bir şirket olan Hamamcıoğlu Müesseselerine de çalışmaya başladım. Siemens de danışmandım, orada da aynı tip iş ile başladım. Tabii fabrika ortamı çok keyifli değil. Şansıma, otelin banyolarında bir problem çıktı, sen gidip bakar mısın dediler. Ben zaten adada yaşıyorum adaya gelip gidiyorum otel ile çok ilgiliyim.”

Banyolar derken, ardından panjurların değişimi, balkonların yapılması derken, Serra Hanım kendini inşaatın içinde bulmuş. 2009 yılından itibaren kışları otelde inşaat içinde geçirmiş.

“Yazları daha az geliyordum otelin işleyişine karışmıyordum. Ömer Bey dönemi. (Ömer Hayyam Bey uzun yıllar otelin müdürü idi) Onun kendi müşteri portföyü vardı. Yazları Büyükada’ya kışları Uludağ’a giden geniş bir grup.

İnternet satışları başlayınca oraya bakmak istedim, çünkü Ömer Bey yapmak istemiyordu. 2015’e geldiğimizde, bienal senesi. Bir kış ortasında burada oturduğumuzda, bienalin burada yapılması kararlaştırıldı. O güne kadar giriş katını hiç ellememiştik. Bir anda dedik ki bu böyle olmayacak ya burayı yeniliyor ya da kapatıyoruz. Ve bütün bir değişikliğe gittik.”

Otelin içinde bu büyük değişime adım atarken bir Fransız mimardan yardım almaya karar veriyorlar.  Selim Hamamcıoğlu’nun tanıdığı Noor Architecture’dan mimar Luc Lejeune ile çalışıyorlar. 2015 Şubat’ında fabrikadan “ben artık adaya gidiyorum” diye çıkıyor ve bir daha geri dönemiyor. Hamamcıoğlu fabrikasında ofisi hala öylece onu bekliyor.

“Luc bize yol gösterdi. Daha evvel danıştığımız Türk mimarlardan faklı olarak elimizdeki bütün mobilyayı kullanmamıza izin verdi. Mobilyayı kimi zaman boyadı, cilasını çıkardı, farklı bir bakış açısı getirdi otele. Ve biz elimizdeki mobilyayı farklılaştırıp, duvarları boyayıp, renkleri değiştirerek Haziran ayında üç kanepeyle bomboş bir otel açtık burada. “

2016 yılına dek iç dekorasyonda beyaz-kırmızı renkleri pek kullanılmamıştı. İçeride ağırlıklı renk mavi ve griydi. Bir ara turkuaza bakan bir mavi olmuştu.

“Değişik bir şey yapmamız lazım, bu çok sıkıcı, dışarıdaki bu sempatikliği içeri taşımamız lazım derken bir anda kırmızı beyazla karşılaştık ve ondan sonra da her sene biraz da fazla kullana kullana devam ettik.” Bu sene bir ilk olarak kırmızı beyaz bir odamız olacak.

Mimarisi, doğası, denizi, tarihiyle dünyada eşi olmayan Prens adalarımızın neden değeri bilinmiyor?

Serra Taşkent’i otelde gördüğümde yenilenen lobi katının perdelerinin takılmasına eşlik ediyordu.  Yenilenmenin heyecanı onu sarıp sarmalamıştı. Ada ve adalı olmak ona ne ifade ediyordu:

“Ada benim için önce sayfiye yeriydi. Yazlarımı geçirdiğim, arkadaş edindiğim, yerdi. Otel de evimdi. Otel artık çok sevdiğim işim. Ada da çok sevdiğim iş yerim. Arkadaşlarım kızıyor, o kadar yoğun oluyorum ki onlara bir kahve içmeye bile gidemiyorum.

Otelde işlerin zorluğunu bir yana koyarsak, Ada da çok zor. Çok beklentim var adadan ne yazık ki olmuyor. Ulaşım doğru düzgün çözülmüyor. Şükür Şehir Hatları vapurlarımız çok iyi oldu. Onlardan çok memnunum. Ada içi ulaşım bozuk. Bizim otel olarak tedarik zincirimiz çok zor. Aşağıdan yukarı çıkarmak çok zor. Müşterimizi bile iskeleden alamıyoruz. Annemin arkadaşları geldi yukarı çıkamadılar balıkçıda yemek yediler.

Otele bir golf arabası almak için izin alamadık. Evet adada herkes kaçak kullanıyor. Ama bu kullanılanlar da en çirkini mi olmak zorunda? Biz başvurumuzu yaptık bekliyoruz. Seferoğlu Oteli açılıyor golf arabaları aldılar. Sanırım izin alıp kullanacaklar. Adada doğru turizmin yapılması için bu tür planlamalara ihtiyaç var.”

Sayıları bini aşkın yasal olmayan akülü araçlar adada vızır vızır gezerken, kaçak taksiciler iskele meydanına kadar inerken, çarşıya ve sahile araç girmesi yasal olmamasına rağmen yürüyenler sürekli korna terörü altında yaşarken, adanın gözbebeği bir otele araç alınmasına izin çıkmıyor. Şaşırdım mı, pek değil. Hukukun allak bullak olduğu ülkemizde kuralsızlık da insanına göre ödüllendirilir, belli kurallar içinde yaşamak isteyenler de cezalandırılır. Ama enseyi karartmadan gelen bahara ve seçim sonuçlarına umutla bakıp, kamusal alan yetkililerini olumlu bir değişime zorlamamız lazım.

İşyeri ada, işi otel olunca kendini Adalı hissediyor mu?

“Adalı olduğumu bizim sokağın başına gelince, kubbeleri görünce hissediyorum. Adanın değerinin bilinmesini istiyorum. Dünyada böyle başka bir ada yok. Böyle bir mimari güzellik, bu kadar İstanbul’a yakın, bu kadar İstanbul’a uzak, bu kadar korunması gereken bir yer yok. Dünyayı dolaşan bir insanım. Bizim adalarımızın özelliklerinin tümünü birden taşıyan bir yer görmedim.

Capri Adası çok beğeniliyor mesela. Evet güzel ama orayı güzel yapan temizliği, insanları ve hizmet-servis kalitesi.

Burada inanılmaz mimarinin yanı sıra, muhteşem bir botanik, her şeye rağmen bozulamamış bir deniz var. Tabii planlama yoksunluğundan denize girecek yer bulmak zor.”

O kadar heyecanlı ki ada ve otel söz konusu olduğunda, acaba eşi onu buradan kıskanıyor mudur diye düşünüyor ve soruyorum:

“Yo kıskanmıyor. Hatta daha çok adada kalmak, burada vakit geçirmek istiyor. Ama otele geldiğinde hemen üç –dört sayfa dolusu eleştiri, eksik notu çıkarıyor. Ben de o eksikleri biliyorum ama buranın koşullarında sorunlar anında çözülemiyor ki.”

Ada için sivil toplum görevini yapmalı

Ada ile ilgili heyecanı, hayalleri, duyguları muhteşem, ama kuralsızlığa teslim edilmiş Adalar bugünkü kaosundan kurtulabilecek mi:

“Sivil toplun olarak yapmamız gerekenler var tabii. Biz kendi üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Mesela sahilde Kahve Dünyası’nın önündeki denizin doldurulduğu araziye beş katlı bir apartman izni vermişler yeni imar planında.   Orası bizim eski rıhtımımız. O alanı hazineden kim satın alırsa böyle bir bina yapacak. Deprem / tsunami tehlikesi olan doldurulmuş deniz üstüne! Hemen iptali için mahkemeye başvurduk.

İnşallah herkes yeni imar planındaki bozukluklara itirazını yapmıştır. İmar barışı adı altında plastik pencere cennetine izin verenlere söyleyecek söz bulamıyorum. Plansız turizm politikasına da söylenecek söz yok. Burası bir ada, burada çöpü indirmek bile bu kadar zor iken, planlı bir turizm olmalı. Bu adaya her noktadan istenildiği gibi ulaşılmaması gerekir. Dünyanın hiçbir adasında böyle bir şey mümkün değil. İstila ediliyoruz. Bayramlarda adaya bedava ulaşımın durdurulması gerek. Buranın korunması gereken bir miras olduğunun artık idrak edilmesi gerek.

Biz istila günlerinde kapıları kapatmak zorunda kalıyoruz. “Ne var yani bir gezeceğiz” diyorlar. Umursamaz, özel mülke saygısız bir kitle geliyor.

Araç kullanımına da düzenleme gerekiyor. Aracınızı nereye park edeceksiniz, evine park edemiyor ve yolda bırakırsanız o aracı kullanmanıza da izin verilemez.”

Pandemide Splendid nasıl ayakta kaldı?

Adanın zorlukları, otelin sürekli bakım istemesi, bu kaos, acaba verdiği mücadeleyi Serra Hanım fedakârlık olarak değerlendiriyor mu?

“Fedakârlık olarak görmüyorum. Bu benim işim. Pandemide evet fedakardık, tüm aile fedakardık. Tüm personelimizi tuttuk. Burada doğalgazı, elektriği kapatmadık. Yoksa yapı mahvolurdu. Devletten en ufak bir destek, en ufak bir indirim görmedik. İflas etme noktasına geldik. Ama bir kapı kapanır bir kapı açılır ya. O büyük krizden bizi internet üzerinden olan satışlarımız kurtardı. Çantalar, eşarplar, sabunlar, yani otelin kendi butiğinde satılan ürünlerin websitesi üzerinden satışını başlattık. Splendid’in varlığını sevenler aldılar sanırım.”

Bütün o zorlukları aştıktan sonra, oteli sanatla buluşturmak için adımlar atmaya başlanmış. Fondation Maeght’in Calder’i, Melis Ağazat ve Leyla Pekmen, Pınar Yeğin gibi sanatçıların özel eserleri gelmiş. Modern objeler. Bu tür objeler yavaş yavaş daha klasiklerin yanında artarak otelde yerlerini bulacak.

Eylül ayında da Ahmet Abut sergisi için hazırlıklar başlamış. Ahmet Abut’un 1900ler’in başına ait müthiş bir fotoğraf koleksiyonu var. Sergiyi fotoğrafları asmaktan biraz daha farklılaştırmak, biraz çılgın bir çalışma yapmak istiyor Serra Taşkent ve bir küratörle çalışıyor. Eylül ayında sürpriz bir sergiyle karşılaşacağız. Sonbaharda caz konserleri de olacak. Tüm bu çalışmalarla hayalini birleştirerek şöyle noktayı koyuyor:

“Ben adanın yükselmesini, otelin de  kırmızı bir gül gibi sempatik sempatik durmasını istiyorum.”

Babaannemin kız kardeşi Mualla Tokgöz (Kazım Paşa’nın torunu), Fethi Okyar ve Mustafa Kemal Atatürk Splendid otelinde

Giderek küçülen soylu bir aile

Serra Taşkent’in iki çocuğu var. 21 yaşındaki Tara, Amerika’da üniversite eğitiminde, 15 yaşındaki oğlu Erim ise İstanbul’da lisede okuyor. Erim, otelin işleyişiyle pek ilgili değil. Buraya gelip hamburger yemeyi seviyor. Kızı Tara ise İstanbul’da olduğunda otelle ilgileniyor. Otelin içindeki küçük butik için çalışmış örneğin. Annesi onun gözüne, bakış açısına çok güveniyor. Geniş bir aile değiller, Serra Hanım’ın abisi Selim Hamamcıoğlu’nun da iki yıl önce bir kızı olmuş. Altıncı kuşak şimdilik üç kişi. Tarihsel sürece bakıldığında da giderek küçülen ailelerden:

“Kazım Paşa’nın üç çocuğu var. Bir oğlu Sultan Abdülhamit’in büyük kızı Fatma Zehra Sultan ile evlenmişti. Halifelik kaldırılıp, Osmanlı hanedanı sürgün edilince onlar Beyrut’a yerleşiyor. Hicaz demiryolu Paşa’nın valiliği sırasında yapılmıştı. Süleyman Bey’in gençliği de oralarda geçmişti. Paşa Beyrut’ta bazı mülkler edinmişti. Süleyman Bey ve Fatma Sultan sonunda onları idare etmek üzere oraya yerleşti. Diğer oğlu orta yaşta vefat ediyor ve çocuğu yok. Kızı ise Nazire Hanım; o ve eşi otelin varisi oluyorlar. Nazire Hanım’ın iki kızı var. Mualla ve Belma. Mualla 16 yaşında veremden vefat ediyor. Benim göbek adım ondan gelerek Muallla’dır. Otel, Babaannem Belma ve dedem Nihat Hamamcıoğlu’na geçiyor. Onların da iki oğlu var. Babam ve amcam. Amcamın çocuğu yok. Abimin kızı olunca dedim sen kırdın küçülme zincirini. Geniş aileler malları nasıl bölüştürecekleri sorunu yaşarken biz de bu mala kim bakacak diye uğraşan bir aileyiz.”

Umarım ve dilerim ki bu çok önemli kültür ve tarih mirası hep değerini bilenlerin elinde olur.


Yayınlanma Tarihi: 08 Nisan 2024  /  Son Güncellenme: 09 Nisan 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.