Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 214 – Nisan 2023      Doğan Avcıoğlu ve Büyükada

Doğan Avcıoğlu ve Büyükada


Doğan Avcıoğlu, gazeteci (çıkardığı Yön ve Devrim dergileri 60’lı yılların siyasi yaşamına damga vurdu), yazar (Türkiye’nin Düzeni, Türklerin Tarihi, Rejim ve Devrim, Milli Kuruluş Tarihi gibi pek çok siyasi tarih kitabı yazdı) düşünür (özellikle Kemalist Devrim’in sürekli kılınması üzerine derin düşünce ve çalışmaları var) ve siyaset adamı olarak (27 Mayıs darbesinin ardından CHP’den Temsilciler Meclisi’ne seçildi ve 1961 Anayasa’sının hazırlanmasına katkıda bulundu) bugün hala kuşaklar arasında okunan, tartışılan önemli bir isim.

13 Mart 1926 doğumlu olan Avcıoğlu her yıl çeşitli etkinliklerle anılıyor, siyasi düşünceleri, tarihsel yaklaşımları tartışılıyor. Bu yıl da Büyükada’da Anadolu Kulübü’nde Adalar Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından bir anma töreni düzenlendi. Konuşmacılar gazeteci ve eski milletvekili Uluç Gürkan ve sosyolog Dr. Tolga Gürakar idi. Hava soğuktu ve Kulüp’te kaloriferler yanmıyordu, ancak katılım azımsanmayacak genişlikteydi. Genç sosyolog Tolga Gürakar yapılan araştırmalarda yeni kuşaklar arasında Avcıoğlu’nun fikirlerinin etkilerinin genişlediğini aktardı.

Anadolu Kulübünde yapılan anma töreninden, 2023

Doğan Avcıoğlu adı, çalışmaları göz önüne alındığında başkent Ankara ile bütünleşir. Ancak mezarı vasiyeti nedeniyle Büyükada’dır, doğum gününde olduğu gibi ölüm yıldönümlerinde de (4 Kasım 1983) genellikle Büyükada’da anılır. Avcıoğlu ailesiyle 1980-83 yılları arasında Büyükada’da yaşamış, buraya âşık olmuş ve buradan ayrılmak istememiştir. Biz de Adalı Dergisi olarak onun adada yaşadığı üç yıla ışık tutmak istedik.

Cenaze Töreni, katılanlar: Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Lefter, Cemal Madanoğlu ve Hasan Cemal

Cenaze Töreni, katılanlar: Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Lefter, Cemal Madanoğlu ve Hasan Cemal

EŞİ GÜLSELİ HANIM’IN KALEMİNDEN

ADA’DA YAŞAM

İkinci eşi Gülseli Yurteri, Avcıoğlu sonrası tüm baskılara rağmen medyadan uzak kaldı ve belki de ilk kez yaşamından küçük pasajları dergimiz için kendi kalemiyle aktardı:

“1980 yılının ilkbaharında adaya taşındık. Aldığımız evde bir an önce yaşamak için hevesleniyorduk. O nedenledir ki havaların ısınmasını beklemeden gittik.

İlk gün hava o kadar soğuktu ki salonda yatmıştık. Herhalde o meşhur soba (açık yeşil renkli şartröz de denilen tarihi bir çini salamandra. Halen Avcıoğlu evinde) kurulmuştu.

Ada’daki günleri güzel günler olarak hatırlıyorum. Evlendiğimiz 1972 yılından 1980 yılına kadar zaman, daha çok çalışmak, yani “yazmak” odaklı geçmişti.

Ben kendi işime gidip geliyor D.A. da kitaplarını yazıyordu.

Hesaplayınca inanamadım. Sekiz yıl içinde Milli Kurtuluş Tarihi (dört cilt) ve tahminen Türklerin Tarihi’nin en az iki cildi yazılmış olmalı.

Ada’da geçirdiğimiz yazlar ise biraz daha az çalışılıyordu.

Ben yine işe gidiyordum ama çarşambaları evdeydim. D.A. ise akşam yemeğinden sonra çalışmıyordu.

Sabahları erkenden evin arkasındaki patikadan yukarı Aşıklar Yolu’na çıkıyor ve yürüyerek Dil Burnu’na iniyor, oradaki beton platformdan denize giriyor, bu kez caddeden yürüyerek eve dönüyorduk.

Oturduğumuz apartmanda arkadaşlarımız yaşıyordu; onlarla arada bahçede yemek yiyorduk. Üst kattaki komşularımız Diloşen ve Fikri Bey’le Anadolu Kulübü’nde nadiren de olsa yemek yiyorduk. Briç oynadığımız bir grubumuz bile vardı.

D.A. 1961 Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis üyesi olduğu için Anadolu Kulübü üyesi olabiliyordu. Ben ve çocuklar Kulüp’ten denize giriyor, çocuklar basketbol oynuyorlardı. Kendisi hiç gelmezdi. Üst kat komşumuz Fikri Bey’i kırmamak için onlarla birlikte bir iki kez gittiğimizi hatırlıyorum.

Eşi ve Oğlu ile..

Akşamları bahçede yemek yerdik. Kendisi yemek saatinden önce bahçeye çıkar ağaçların altındaki şezlonguna otururdu. Yukarı komşumuz Naime ve Ahmet’in üç tane küçük kızı vardı.  En büyükleri Zeynep (o zaman sekiz yaşındaymış) kardeşleriyle birlikte o saatlerde bahçede olduğunu ve D.A. ile sohbet ettiklerini hatırlıyor.

Çocuklarla arası iyiydi. En yukarıda oturan arkadaşlarımız Beyhan ve Kadir’in oğulları Mahan ise tarihe meraklı olduğundan D.A.’ya gelip ondan bilgi alırdı

Pazar günü öğlen saatleri mutlaka ağabeyi Hamdi Bey elinde filesi içinde balıkları ve diğer nevalesi ile gelirdi.

Pazar öğlen yemekleri ondan sorulurdu. Mutfağa girer çok güzel balıklar pişirirdi. O günler öğlen rakısı içilirdi.

D.A.’nın hayatında Hamdi Bey’in önemli rolü vardı. Hem dergi çalışmalarında yer almış, hem de tüm kitaplarını daktiloya çekmişti…

Doğan Avcıoğlu adayı o kadar sevmişti ki öldüğünde adaya defnedilmek istediğini bana vasiyet etmişti.

Not: Gülseli Hanım eşinin adını D.A. olarak kısaltarak yazmış, hakkında yazılan bazı makalelerde de bu kısaltma kullanılıyor. Biz de dokunmadık.

Avcıoğlu’nun komşusu

Gülseli Hanım’ın üst kat komşuları Diloşen ve Fikri Karanis’in kızları Deniz Karanis Huysal, Londra-İstanbul arasında mekik dokuduğu iş hayatına pandemi arası verince eşi Turgay ile birlikte “Neden bundan böyle daha çok Ada’da yaşamayalım ki?” diyorlar. Ve ailenin bahçe katındaki Avcıoğlu dairesini satın alıyorlar. Deniz Karanis Huysal ilk gençlik anılarındaki Doğan Bey’i Adalı Dergisi için kaleme aldı:

Doğan Bey ve eşi Gülseli Hanım ile, Büyükada Nizam’daki apartmana dönüşmüş tipik bir ada konağının altlı üstlü komşusuyduk. Bu komşuluk 1980 yılında başlayıp, Doğan Bey’in 1983’deki erken vefatına kadar sürebildi ancak. Ben hala, kırk üç yıl sonra, aynı evde, onun ve adanın o güzel günlerinin hatıralarıyla beraber yaşamaktayım.

Onun bir düşünür, siyasetçi ve yazar olarak değerini anlayacak entelektüel kapasitede biri değildim o zamanlar. Hâlâ da olduğumu iddia edemeyeceğim maalesef. Ama, on beş yaşımda bir genç kız olarak, onu, olduğu zarif ve düşünceli kişi hâliyle gayet iyi tanımış olduğuma inanıyorum. Özellikle çocuklar ve mahcup gençlerle eforsuzca kurabildiği diyaloğunu, insana cesaret ve öz güven veren tarzını çok iyi hatırlıyorum. Size baktığında sizi gerçekten gördüğünü, ilgisini ve taktirini hissettiren bakışını hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Bunlar o günlerde de, şimdi olduğu gibi yetişkinlerde ender görülen özelliklerdi.

Deniz Karanis Huysal’ın anne ve teyzesi ile

Bu komşu iki aileyi yaklaştıran bir sebep de aile tarihlerimizin, ilginç bir şekilde çakışmış olmasıydı.

Babam, 1957-1960 arası Demokrat Parti milletvekiliydi. Türkiye’de demokrasi üzerine düşünmüş, yazmış, sadece politika yapmamış, buna dair yıllarca araştırmalar yaparak iki tane de kitap kaleme almış biriydi. 1960 cuntası sonrası Yassıada’da hapis yatmış, hatta arkadaşlarını kaybetmiş, çok büyük acılar ve zararlar görmüş birisiydi. Buna rağmen cunta sonrası yaratılmış 1960 Anayasası’nın başarısına inanırdı. Doğan Bey de bu Anayasa’nın yazarlarından biriydi. Elbette ikisinin konuşacak konusu hiç bitmezdi. Annem bugün bile ikisi arasındaki sohbetleri kaydetmemiş olmaktan üzüntü duyar, bu sohbetlerin tarihi değeri olduğunu söyler.

Doğan Bey vefat ettiğinde Alman Lisesi’ni bitirmekte olan genç bir kızdım. Kendisiyle, Büyükada’daki apartmanımızda sadece üç senelik bir komşuluk yapmıştık ama onun kaybını çok derin hissettiğimi hala hatırlıyorum. O kadar ki gazetede çıkmış küçük bir resmini kesip senelerce cüzdanımda taşımıştım. Ta ki üniversite okumak için gittiğim Londra’da cüzdanımı kaybedene kadar o resim yanımdan hiç ayrılmadı.

Ve derken kader ağlarını ördü ve ben şimdi, onun çok sevdiği Büyükada’sında, çok sevdiği evinde yaşıyorum. Kısmet bana onun bir zamanlar oturup kitaplarını yazdığı odada resim yapmak, yazı yazmak, düşünmek ve hayal kurmak imkanını tanıdı. Çalışma masam bile onun masasının olduğu yerde. Onunla paylaştığımı hissettiğim bu mekânın ruhu beni her gün mutlu ediyor, bana esin veriyor. Biraz da o önemli geçmişin muhafızı olduğumu düşünüyorum.

Politik olarak farklı cephelerden gelmelerine rağmen babamla aralarında geçen tatlı sohbetleri, müzakereleri büyük bir keyifle anarım sıklıkla. Zaten kafamda Doğan Bey’in anıları, 1996’da kaybettiğimiz ve her gün özlediğim babamın anılarıyla birleşir hep. Adada değişen birçok şey oldu elbette ama bir o kadar da ebedi olan şeyler var. Doğan Bey ve babam gibi adalılar örneğin. Birçok akşam üstü, ikisini, şimdi benim keyifle yaşadığım bahçemin bir köşesinde, defne ağacının altındaki demir ayaklı mermer masanın etrafında, ellerinde rakıları önlerinde haşlanmış karidesleriyle oturmuş, sohbet ederken görüyorum. Kendini Türkiye’nin geleceğine ve mutluluğuna adamış bu iki güzel insanın anısı, Büyükada’nın geçmişinden sonsuzluğa kadar uzanıyor, zamanın içine çakılmış daimî bir an olarak yaşıyor adeta.


Yayınlanma Tarihi: 05 Nisan 2023  /  Son Güncellenme: 07 Nisan 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.