Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 214 – Nisan 2023      Baba Niyazi!

Baba Niyazi!


Niyazi Dalyancı 2000 yılı başlarında Adalar’a ve Burgazadası’na yerleşme kararı aldığında çok mutlu olmuştum. Ama buna rağmen yine de takılmadan edememiştim. “Niye Burgaz?” diye. Ben Büyükada’dayım ya. “Çocukluğum ve gençliğimin Beykoz-Paşabahçe’sine en çok benzeyen yer orası” diye yanıtlamıştı.

Büyük dededen Dalyancı ailesiydi. Soyadı da dalyancılıktan gelmeydi. İki katlı küçük yalıda büyümüş, denizle haşır neşir bir yaşam sürmüştü. Deniz insanıydı. Burgaz’a geldiğinde, ahşap teknesini de birlikte getirecekti. Olmadı. Ama sonra o ahşap tekneye benzer bir tekne edindi. Burgazlılar, benim de sonraları tanıyıp dost olduğum çok sayıda Adalı o teknede geçirdiler yazlarını, balığa çıktılar, Çamakya’dan Kalpazan’a, Marta Koyu’ndan Kaşık’a denize indiler. Taa Büyükada’ya, Nizam Koyu’na gelmişliği bile vardı. Sağlam tekneydi. Ama son yıllarında artık teknenin keyfi de kalmamıştı. Burgaz da bozuluyordu O’nun gözünde. Nereye bağlayacak, bakımını kim yapacaktı? Şükrü ne kadar daha uğraşacaktı mesela. Toti Burgaz’dan Heybeli’ye, oradan da karşıya göçmüştü. Tanıdığı, dost olduğu balıkçılar da denizden umutlarını yitirmişlerdi ya. Sonunda tekneyi elinden çıkarmaya karar verdi. Gönlü hiç istemese de.

2003 yılında Adalı Dergisi’ni aylık olarak yayınlamak üzere yola çıktığımızda, en çok güvendiğim insanlardan biriydi. Yılların gazetecisi. Kadromuz da sağlam mı sağlam. Kimler yoktu ki? Necmi Tanyolaç, Akgün Tekin, Gündüz Mutluay, Oral Çalışlar, Niyazi Dalyancı… Bab-ı Ali’nin efsane isimleri. 2003 Temmuz’unda ilk sayıyı çıkarmıştık. O ilk sayıya veremedi yazısını niyeyse. Ama sonra kesintisiz 2005 yılı sonlarına kadar yazdı.

2003 Ağustos’unda yazdığı yazı, bir bakıma, bozulan, tadı kaçan Beykoz’dan Burgaz’a göçünün öyküsüydü. Dalyancılık terimleriyle dolu bu şahane ve bir o kadar da güncel yazıyı buraya bırakıyorum.

Altı yıl peşini bırakmayan hastalığa 2017 yılında yakalanmıştı. Tam da ellerinde, 2016 yılında Ariana ile başladıkları Akillas Millas’ın Heybeliada kitabının çevirisi sırasında. Ariana İngilizcesi’ni, Niyazi ise Türkçesi’ni hazırlayacaktı. Akillas Millas’ı iyi tanıyorlardı. Bir bakıma o külliyatı Adalı’ya kazandırma fikrinin öncüsüydü bile diyebilirim. 2003 Ekim sayısında Adalı’daki yazısında şöyle demişti mesela: “Adalılar acaba Adalar’ın tarihinden ne denli haberdar. Bu konuda en ayrıntılı çalışmayı yapan gene bir adalı. Şimdi Yunanistan’da yaşıyor: Akhilleas Millas. Üç ciltlik Adalar Tarihi, Atina’da yeniden tek bir cilt halinde basılmış. Ama bugüne dek, kimse Türkçe’ye çevirme zahmetine katlanmamış.”

Biz o zahmete girdik be Niyazi. Hem de senin ve Ariana’nın da tuzu olduğu o zahmetli ama bir o kadar da keyifli süreçte. İstemeyerek yarım bıraktığın işi tamamlıyoruz şimdi. Kınalıada ile birlikte dört olacak külliyat, üçü de aştık yani.

Hülya haber vermiş, Sema ile konuşmuş ve bir haftadır hastanede olduğunu öğrenmiştim. Ziyaretine gittiğimde kızı Ayşe ve Ariana da oradaydı. Epey sohbet ettik. Eskilerden, yenilerden. Ayrılırken 1987 Aralık-1988 Ağustos ayları arasında altı ay çıkarabildiğimiz Gökkuşağı dergisinin sayılarından birini getirme sözünü vermiştim. Derginin künyesinde, yönetim kurulu üyeleri sıralanıyordu. Üç kişiydik. Ali Taygun, Niyazi ve ben. Zor, çetrefilli ve ama güzel günlerdi.

1978 yılı sonlarında, ODTÜ’deki ve Ankara’daki son günlerimde, artık İstanbul’a yerleşeceğimizin kararını Seval ile birlikte verdiğimizde ben önceden atmıştım kapağı İstanbul’a. Niyazi’yi de o günlerde tanıma fırsatı bulmuştum. Türk Haberler Ajansı’nın Dış Haberler editörü idi. Kimleri yetiştirmedi ki o ocaktan. Tam da o günlerde Bab-ı Ali, Niyazi’nin Talabani ile Kandil’de yaptığı o ilk televizyon röportajı ile çalkalanıyordu. 1979 yılında, bir yıl sonra o röportajıyla Sedat Simavi ödülünü kazanmıştı. TİP’in Basın Bürosu’nda çalışıyordum ve Niyazi de çalışmalarımıza destek oluyordu. Yolum sık sık ajanstaki odasına düşüyordu yani. Araya 12 Eylül darbesi girdi. Kaçak günlerimiz. Davalar birbirini kovalıyordu. Niyazi, Barış Derneği davasının ilk tutukluları arasında yer aldı. Kısa süre sonra serbest kaldı, ardından yeniden tutuklandı. Aynı yıl Bağımsız Basın Ajansı’nı kurmuşlardı Bedri Kayabal ve Osman Saffet Arolat ile. Ajansın yeri, şimdiki Gazeteciler Cemiyeti’nin bulunduğu binadaydı. Benim kurduğum Ekin Yayınevi de yüz metre aşağıda, Narlıbahçe Sokak’ta. Aramızda bir tek İran Konsolosluğu vardı yani.

İşte böyle böyle geçti günler.

Hani “hiç kopmadık” denir ya kimi dostluklar için. Niyazi için öyleydi. Benden on iki yaş büyük. Kimseye baba demedim babamdan gayri bugüne kadar. Ama niyeyse o benim için “Baba Niyazi” idi. Hep öyle hitap etmek geldi içimden. Bunu da saklamadım. Öyle yakın, öyle sıcak…


Yayınlanma Tarihi: 05 Nisan 2023  /  Son Güncellenme: 07 Nisan 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.