Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 213 – Mart 2023      Sesimi Duyan Var mı?

Sesimi Duyan Var mı?


Başka ne konu bulabilirdim bu ay? Ve başka ne başlık atabilirdim  yazıma? Bilemedim. Kulaklarımda yankılanan o soru, kâbuslar boyu çınladı durdu beynimde. Ta yirmi dört yıl önceden içimde yer etmiş o, acı ve umut dolu soru. Ne anılar canlandı gözümün önünde. Eşim sağdı o yıllarda ama hasta ve bakıma muhtaçtı. İlk sarsıldığımız anı hatırladım. Ah nasıl bir dehşet duygusuydu o… Adadaydık ve daha çok sallandık. Uykudan uyandık, raflarda bulunan her şey yerlere dökülüp kırılırken, eşim korkuyla fırlamaya kalktı, kolay değildi, felçliydi, düşebilirdi, nasıl kaldırırdım? Kendi korkum uçtu gitti bir anda, atlayıp, üzerine abandım, yatağa bastırdım, bir yandan “Korkma, geçti, bu kadardı” diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Ben öyleyim, yanımda biri benden daha çok korkarsa bir sakinlik gelir üstüme. Gören, soğukkanlı ve cesur sanır, hiç belli olmaz ödlekliğim. Ki ödleğim…

Herkes don gömlek sokağa fırladı gecenin bir yarısı, bina içindekiler kapımızı çalıp “Çıkın dışarı” diye bağırdılar, kendileri kaçarken. Ben zaten zor yürüyen o adamı öyle don gömlek, öyle acınası bir halde salar mıydım kalabalığa? Hemen toparlandım, onu giydirdim, kendim giyindim, çantaya cüzdanımı, kimliklerimizi, cep telefonunu, anahtarları atıp koluna girdim, yavaş yavaş indirdim merdivenlerden. Oh nihayet çıkmıştık. Sonra babamı kardeşimi aramak istedim, telefonlar kilitlendi, kimselere ulaşılamadı bir süre. Sonra ağır ağır sakinleştik, konu komşu. Hatta o güne kadar tanışmayanlar tanıştı, hafiften sohbet muhabbete girildi. Telefonlar edildi, merak edilenler arandı. Şükür ki herkes iyiydi. Eh yazdı, hava sıcaktı, sabaha doğru herkes evine döndü, bir de karda kışta olanları düşünün, enkaz altında kalanları… Zaten bu kez yaşananlarla kıyaslanamazdı bile ve zaten başka hiçbir şey düşünmem mümkün değil bu günlerde.

Defalarca masa başına oturup boş boş baktım ekrana, kulağım açık, verilen hiçbir haberi kaçırmamaya çalışarak. Günlerce sabahladım, her biri için ağlayarak. Gözlerim yanınca “Artık bakmayacağım” diyerek hayvanlı mayvanlı bir belgesel kanalına kaptırıyordum kendimi kısa bir süre. Sonra “Acaba o çocuğu çıkardılar mı? O çıkan adam yaşıyor mu?” diye diye, dayanamayıp yine dönüyordum deprem haberlerine. Uzun yıllardan beri eşi görülmemiş korkunç bir felaket, sarstı ülkenin temellerini. Yüzlerce insan öldü yüzlerce insan yersiz yurtsuz kaldı. Her şey allak bullak oldu. Ne plan program kaldı kimileri için, ne iyi bir gelecek beklentisi, ne umut… Kader deyip sineye çekti kimi, kimi de isyan etti. Nasıl bir güvensizlik duygusudur bu? Kime bel bağlanacak, kime güvenilecek? Devlete mi? İmdada yetişmeye bile geç kalan devlete mi? Ortada kalanları diyanete, kuran kurslarına tahsis edilenler yerine üniversitelere, evinden uzak gençlerin eşyalarını çöp poşetine tıkıp sokağa atarak boşalttıkları yurtlara yerleştirenlere mi? Merak etmedik mi nasıl oluyor da yan yana duran iki binadan biri dimdik dururken, diğeri yıkılıyor diye? Görmedik mi temellere tıkılan köpükleri, hatta gazete kağıtlarını, kalın demirler yerine kullanılan saçma sapan telleri? Ha, bir de eski bina, yeni bina kıyaslaması yapılıyor. Peki, Mimar Sinan’ın ta 1574’te yaptığı külliye eski değil mi? Hani o evsiz barksız kalanların sığındığı? Niye yıkılmadı?

Nasıl oluyor da üniversite bitirmiş mühendisler geçim derdindeyken, ilkokul diploması ya var ya yok müteahitler, mühendis muamelesi görüp vızır vızır olur olmaz yerlere inşaat yapıp zengin oluyorlar? Güzelim ormanları yok edip gökdelen dikmek, ülkenin kalkınması anlamına geliyor. Depremde yıkılan kaç ağaç görüyoruz? Cennet gibi Ayder Yaylası’nı iyi ki yıllar önce gidip görmüşüm. Gökdelen dolu başka bir yer olmuş artık ne yazık… Bir de merak ediyor insan Japonya’da neredeyse her gün deprem oluyor, niye o koca gökdelenler yıkılmıyor? Acaba yıkılan binaları Japonlar’a mı yaptırsak? Sevgili Ataol Behramoğlu demiş ya, “Deprem Allah’ın imtihanı ise Japonlar kesin soruları çalıyorlar” iyi laf değil mi?

Ah bir de zülfiyare dokunmadan yazı yazma mecburiyeti var ülkemizde bilirsiniz… Neme lazım iş almayalım başımıza durumu yani… Malumunuz çok konuşan, daha doğrusu, gerektiği gibi konuşmayan susturulur bu ülkede. Atarsın içine, dudaklarını kemirirsin ya da sinirlerin gerilir, çatlarsın hırsından. Hep böyle yaşadı bizim nesil, gençler pek farkında değil, zaten öyle yüzeysel yaşıyorlar ki bilgisayar ve telefon bağımlısı olmaktan başka hiçbir ciddi eğilimleri olmadan. Çoğunun en büyük başarısı, sosyal medya fenomeni olmak. Neyse konum bu değil. Ama gelecek artık korkutuyor beni ve iyi ki genç değilim, iyi ki çocuğum yok diye düşünür oldum.

Allah ülkemize, insanımıza acısın da korusun bari biraz zira iyice korumasız kaldık halk olarak. Israrla cahil bırakılan bir halk olarak. Öyle ya her şeyi Allah’tan bilip, insani desteği lütuf sayıyoruz; görev bilincimiz yok adalet kavramımız gelişmiyor. Son söz: evet deprem Allah’tan geliyor ama o yıkılan evleri insanlar yapıyor. Sesimi duyan olur mu acaba?


Yayınlanma Tarihi: 04 Mart 2023  /  Son Güncellenme: 06 Mart 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.