Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 213 – Mart 2023      Sivil Toplumu Rakip Gören Devlet

Sivil Toplumu Rakip Gören Devlet


Fotoğraf Kaynak: NTV

Yine depremle sarsıldık. Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremleri boyutları itibariyle son yüzyılın en büyük felaketlerinden biri oldu. On binlerce canımızı enkaz altında bıraktık. Milyonlarcamız yerinden yurdundan oldu. Kolay toparlanmak da mümkün olmayacak. Yarattığı travmanın yıllar alacağını 1999 Gölcük depreminden biliyoruz.

Gölcük depreminde en çok konuşulan “depreme hazırlıksız yakalanmış oluşumuz” idi. Üzerinden yirmi beş yıla yakın zaman geçti hazırlanmak için, ama en başta devlet, herhangi bir hazırlık olmadığı ortaya çıktı.

Devlet katında hazırlanmış raporlardan anladık ki başımıza ne geleceği belliydi, daha fazlası oldu.

Demek ki devlet yoktu. Şimdi bu söylendi diye, devlet farklı bir düzlemde var olduğunu hatırlatıyor bize. Olanca şiddetiyle. İkide bir salladığı parmağı, copu, tehditleri ve aldığı notlarla. O notlar, hazırlanan ama gerekleri yerine getirilmeyen raporlar gibi olmayacak muhtemelen. Çünkü sivil topluma, bize, hepimize fena halde gücü yetiyor, başkalarına yetmese de.

Depremle birlikte dayanışmayı yeniden hatırladık. Her afet sonrasında olduğu gibi. 1999 Gölcük depreminde çok şey yitirmiştik ama, ulusal ve uluslararası dayanışmanın kıymetini bir kez daha anlamış, toplum olabilmenin dayanışmayla perçinlendiğinin farkına varmıştık. Sivil toplumun baharı olmuştu felaketin arkası. Hem ulusal ve hem de uluslararası düzeyde. Devletler arası ilişkilere yansıması da öyle olmuştu. Türkiye-Yunanistan, Ege’nin iki yakası olduklarını hatırlamışlardı mesela. Türkiye AB yolculuğuna kararlı adımlar atmaya başlamıştı. Karşıdan esen rüzgarlar da desteklemişti bu yolculuğu. Avrupa Parlamentosu sıralarından kalkan “evet” pankartları bunun işaretiydi.

Gölcük depreminde herkes sahadaydı. Belki organizasyon sorunları vardı ama, askeri,  sivili, devleti, STK’ları canla başla, hem de büyük bir dayanışmayla enkazın ve depremzedelerin başındaydılar. Kimse kimsenin ayağına basmamaya dikkat ediyordu. Evet yetersizlikler, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeme halleri vardı belki, evet öfke seli de eksik değildi bu yetersizlikler karşısında, evet bu yetersizliklerle malul dönemin hükümeti için istifa talepleri de yükseliyordu ama dayanışma duygusu her katta yüksekti, ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma ve itibarsızlaştırma değil.

Şimdi bunların hepsini birlikte yaşıyoruz.

Öyle bir devlet ki, sivil toplumu rakip, hatta tehdit olarak görüyor. Hadi “normal” koşullarda, hayatın “olağan” akışı içinde alıştık buna. Ama ya böylesine can yakan afet koşullarında?

1999 Gölcük depreminin en önemli dersi koordinasyon eksikliğiydi ya, AFAD işte alınan bu dersler sonucunda ortaya çıkmış bir organizasyondu aslında. Devletin, kurumların, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun afet öncesi sırası ve sonrasına yönelik hazırlık, iş birliği ve koordinasyonunu sağlamakla yükümlü bir organizasyon.

Böyle iyi niyetli bir girişim olarak başlamıştı, hatırlıyorum. Önericileri arasında, Gölcük depremi sırasında son derece başarılı performans göstermiş arama kurtarmacılar, STK’lar da vardı örneğin. AB süreci de desteklemişti bu yaklaşımı. Her düzeyde yönetişim öneriliyordu ya. Her zaman ama özellikle afet gibi acil konularda devletin, yerel yönetimin, sivil toplumun birlikteliği sürekli vurgulanıyordu ya. Ama öte yandan, önerilen bu yapının, evet gücünü devletten alan ama özerk bir yapı olması gerekliliği en başat kural olarak dile getiriliyordu. Bu olmazsa olmayacaktı çünkü. Nasıl Merkez Bankası’nın özerkliği ekonomi için olmazsa olmaz ise, nasıl bağımsız – özerk kurumlar farklı düzlemlerde düzenleyicilik, koordinasyon için yaşamsal önemde ise, AFAD da böyle olacaktı.

Kağıt üzerinde her şey güzel başlamıştı, yine. AKP hükümetleri de, ilk yıllarında bu rüzgarı hem arkalarına almışlar, hem de estirmişlerdi pek güzel. Söylem sevimli, kavramlar yerli yerinde idi.

Sonra ne oldu? AFAD 2009 yılında Başbakanlığa bağlı genel bütçeli kamu kurumu olarak kuruldu. Bir dereceye kadar kabul edilebilir bulunabilirdi bu. Eğer genel bütçeden pay alacaksa. O güne kadar afet konularında sorumluluk alan kamu kurumları olan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Başbakanlığa bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ile, kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan Savunma Sekreterlikleri, Savunma Uzmanlığı birimleri kapatılıyor ve kapatılan tüm bu birimlere ait her türlü taşınır, araç, gereç, malzeme AFAD’a devrediliyordu. 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilince, AFAD İçişleri Bakanlığı’na bağlanıyor, AFAD’ın yönetim kurulu gibi çalışan kurul olan Afet ve Acil Durum Kurulu’ndan da Milli Savunma Bakanlığı çıkarılıyordu. (Kahramanmaraş depremlerinde asker neden sahada yoktu sorusuna bir yanıt da burada aranmalı. Mesele sadece 2010 yılında iptal edilen EMASYA protokolü değil yani.)

Peki, AFAD devlet kurumlarının afet yönetimine ilişkin tüm birimlerini bir araya getirmekteydi de, sivil toplumla, gönüllü arama kurtarmacılarla ilişki nasıl yürüyecekti? Buna ilişkin formül de akreditasyon ile bulunmuştu. 29 Temmuz 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle, afetlerde “faaliyet göstermek isteyen sivil toplum kuruluşları, özel kuruluşlar ve AFAD gönüllüsü kişiler” için uygulanacak akreditasyonun “usul ve esasları” belirlenecekti. Bu yönetmelikle, kriterlere uyum sağlayan kuruluşlar ile gönüllülere uygunluk belgesi verilmesi amaçlanmaktaydı ve bu belgeye sahip olmayan hiçbir kurum ve kişiler ise alanda görev ve sorumluluk alamayacaktı.

1999 Gölcük depreminin efsane arama kurtarma derneği AKUT gibi sivil oluşumlar, önce itibarsızlaştırılan Nasuh Mahruki’nin görevden alınmasıyla yetinilmeyip, bir nevi emir komuta sistemine bağlı yapılara dönüştürülmekteydi. Koordinasyon adına… Devlet kendi yandaşı STK’ları da palazlandırmaya çalışmaktaydı öte yandan. Kızılay’ın imkanları, yandaş STK’ların emrine veriliyordu. Sivil toplumu görünmez, kendine tabi kılmanın önemli unsurlarından biri olmuştu yandaş sivil toplum kuruluşları. (Yabancılar bu tür kuruluşları Gongo-A government-organized non-governmental organization- diye tanımlıyor. NGO- non-governmental organization- yerine.)

Sonuçta bütün bunlarla birlikte, 2018 yılında rejimin tek adam rejimine dönmesinden de alınan güçle, liyakatı tartışmalı kadrolarla baştan aşağı dizayn edilen AFAD’ın Afete dönüşeceğinin işareti 5.9 büyüklüğündeki 23 Kasım 2022 Düzce depreminde verilmişti ama anlayana.

Sahada yaşananlar

Kahramanmaraş depreminin ilk anlarından itibaren sahada yaşananlar, her şeyi yeterince anlatıyor aslında. MAG ve AFAD gönüllüsü olarak alanda sorumluluk alan ve dergimizin bu sayısına da değerlendirmeleri yansıyan arkadaşlarımızın gözlemleri, ilk birkaç gün sahada koordinasyonun zerresinin bulunmadığının teyitleriyle dolu.

Bırakalım koordinasyonu, kendi başlarına deprem bölgelerine gidebilecek ve hızla arama kurtarma çalışmalarına katılabilecek ekiplerin bile AFAD organizasyonsuzluğuyla boşa zaman kaybettikleri anlaşılıyor. Ekipman ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü AFAD il müdürlüklerinin ya enkaz altında kaldıkları, ya da hazırlıksız oldukları ortaya çıkıyor. Tüm ekipmanlarıyla hazır olarak sahaya inmiş yerli-yabancı kurtarma ekiplerinin teçhizatlarına el konulduğu ya da taşınamadığı haberleri veriliyor.

Daha da kötüsü, AHBAP örneğinde görüldüğü üzere, her şeye rağmen büyük bir aktivite gösteren kurumlar itibarsızlaştırılmaya, silikleştirilmeye çalışılıyor, sahadaki görünürlüklerinin azaltılması için çaba gösteriliyor. Muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelerin devasa insan-organizasyon-ekipman güçleriyle birlikte sahadaki varlıkları da aynı anlayışla engellenmeye, görünmez kılınmaya çalışılıyor.

Yardım konvoyları ya da paketlerinin menşei kurumların adlarının üzerinin Valilik ya da AFAD pankartlarıyla kapatılmaya çalışılması gibi komiklikler sahneleniyor.

Partilerin oluşturdukları koordinasyon merkezlerine el konuluyor.

Her şey, depremle birlikte yaşanan yıkımın altından devleti çıkarabilmek üzere yapılan algı yönetimi için. Bu konuda da pek mahirler aslında. Aykırı sesleri boğacak her tür önlem hazır. Ama nereye kadar?

MAG, AFAD ve Adalar

Adalarımız, İstanbul depreminden en çok etkilenecek ilçelerin başında geliyor. Sadece depremler değil, neredeyse her yıl yaşadığımız orman yangınları ve depremle birlikte yaşanabilecek tsunami gibi felaketler de adalar için sürekli bir tehdit.  1999 Gölcük depremi sonrası oluşmuş önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan MAG (Mahalle Afet Gönüllüleri), Adalar’da da hızlı bir örgütlenme içine girmiş, çok sayıda gönüllünün katılımıyla, zamanın devlet yönetiminin de desteğiyle içinde afet sırasında kullanılabilecek alet edevat ve ekipmanların da bulunduğu konteynerler adalara yerleştirilmişti. 2014 sonrasında âtıl duruma düşen MAG Adalar, önce Heybeliada’da, ardından da Burgaz ve Büyükada’da yeniden canlandı, özellikle de son iki yılın Heybeliada-Burgaz orman yangınlarıyla MAG gönüllüsü sayısı da arttı. MAG, AFAD tarafından zorunlu tutulan akreditasyonu da ilk sağlayan kuruluşlardan biri oldu. MAG gönüllüleri, 2022 yılı içinde AFAD eğitimi de aldılar.

6 Şubat depremlerinin hemen ardından MAG gönüllüleri hızla organize olup, AFAD ile iletişim içinde deprem bölgelerine hareket ettiler. Adalar’dan deprem bölgesine giden toplam gönüllü sayısının 65’i bulduğu, bunların içinde MAG gönüllülerinin de yer aldığı biliniyor.

Bir bölümünün gözlemlerini dergimizin bu sayısında okuyacaksınız. Heybeliadalı arkadaşımız, aynı zamanda MAG gönüllüsü Zeynep Alpar’ın biartibir haber sitesindeki söyleşisini de buraya bırakıyorum.

Gelecekteki İstanbul depreminde sahada ne tür sorunlarla karşılaşılacağının habercisi ibretlik olaylara şahit olduk son üç haftada. Umarız ki, hem İstanbul ve hem de Adalar’da, bu olaylardan, yaşananlardan ders çıkarırız. Afet sırasında, dışarıdan gelecek yardımlardan önce yerelde, hele ki dört tarafı denizle çevrili Adalarımız gibi bir yerde, yerel afet organizasyonuna yaşamsal ölçüde ihtiyaç duyulacağı açık. Bir arkadaşımızın çok güzel söylediği gibi “bizi kurtarmaya kimse gelmeyecek.” Bu nedenle de Adalar yerelinde koordinasyon çok önemli. Öncelikle de yereldeki AFAD yönetiminin, mülki idarenin duyarlılığına, yaşananlardan ders çıkarmasına ihtiyaç var. Felaketin olanca sıcaklıkla yaşandığı günlerde, kendisini AFAD gönüllüsü olarak takdim eden ve Adalar Kent Konseyi yönetiminde de bulunan bir Adalı’nın sosyal medyada, bir başka afet gönüllüsüne, Adalar’daki MAG gönüllülerinin tamamını kapsayacak bir üslupla dile gelmiş ayrıştırıcı saldırgan ve hatta tehditvari-ihbarcı ithamları ise, AFAD’ın Adalar’da da nasıl afete dönüşebileceğinin ipuçlarını veriyor ki, aman dikkat…

Sizin siciliniz bozuktur. Çok kişi hakkınızda şikayetçi, adalet mefrumatı(!) yok diyorlar. Tabiyki AFAD sistemine kendinizi ekliyebilirsiniz, orda sıkıntı yok. Burada kurulacak AFAD’ın sisteminin dışına çıkılmadan, tüm alanlarda gençleştirme projesini biz hayata geçireceğiz nasipse. Sorumlu kaymakamlık çatısı altında olmalıdır. Arkadaşlarımız sahada tecrübe kazandılar…


Yayınlanma Tarihi: 04 Mart 2023  /  Son Güncellenme: 06 Mart 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.