Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 219 – Eylül 2023      Burgazada Duyguları

Burgazada Duyguları


27 Ağustos Pazar günü Burgazada A.S.S.K’deydik dostlar. Adalar Müzesi, Adalar Belediyesi ve Adalar Kent Konseyi tarafından ilk kez düzenlenen etkinliğin Adalı Yazarlar, Adaları Yazanlar bölümünde yer almış olmanın heyecanı pek taze daha. Doğrusu güzel bir gündü. Ama bence öncesinden almalıyım esnasını ve sonucunu sonra anlatmalıyım. Tanıyanlar bilir yoğun yaşadığım duyguları paylaşmadan duramam.

Olayı ve tarihini duyar duymaz, aldı beni bir heyecan. Eh ne de olsa oldukça uzun bir süredir, kalabalık karşısına çıkmıyorum. Ne dedim ben? Kalabalık mı? Ay o da başka bir heyecan nedeni. Bakalım birileri gelecek mi? Öyle ya, bir de hiç kimsenin gelmemesi var ki o kim bilir nasıl bir düş kırıklığı yaratır… İnanır mısınız, gecelerce uyumadım, sevimsiz senaryolar yarattı durdu beynim. Afişte yazılan tarihin yanlış anlaşılması meselesi de epey yardımcı oldu o sevimsiz senaryolara.

Seçilen yazı formatının ‘7’si ‘1’ gibi algılandı kimilerince. Okuyup da “Niye Pazartesi?” diye soran sorana… Yetiştiğim kadarını düzelttim, yatişemediklerim affetsin, sonra altına Pazar yazıldı ve kısmen rahatladım diyelim. Rahatladım da ne oldu? ‘Amaan gelen gelsin, gelmeyenin canı sağ olsun’ moduna girdim ama heyecanım zerre kadar azalmadı valla. Düşünün, bir gün öncesinde sabah 7’de uykuya dalabildim ancak.

Şimdi de ‘öğlene kadar uyurum istersem’ bölümü var. Ne gezer efendim, ne gezer… Sabah 9.45’te bomba gibi bir gümbürtüyle uyandım. Bilin bakalım neymiş o ses? Davul! Evet, korkunç bir gümbürtüyle çalınan davul! Hani birkaç ay önce, tam karşımdaki evlerden birinin Kastamonulu kapıcısının –ay pardon; apartman görevlisinin- oğlunun köçekli möçekli düğün şenliğini yazmıştım ya uzun uzun, işte onlar bu kez de öbür oğulları için aynı model bir düğün şenliğiyle tüm caddeyi işgal etmemişler mi… Eh uyuyabilirsen uyu bakalım. Böylece heyecanım yetmezmiş gibi bir de sinir içinde bir uykusuzluk sorunuyla çıktım yola. Ki yol boyunca bana eşlik eden kardeşimi yedim bitirdim. Yol dediğim de ayrı bir kabus. Vapur dolusu her duruma aşina yedi yabancı. Bir tek biz, bin yıllık adalılar, turist gibiyiz. Oturacak iki popoluk bir yeri ancak bulmuş, şaşkın şaşkın etrafına bakan yabancılar… Ah bir kapağı adaya atsak rahatlayacağız.

Rahatladık mı? Ne gezeeer… Artık orası da bize yabancı. İlk olarak, epey eskimiş ve lime lime dökülmekte olan o görkemli Yordan binasının, boyasına takıldı gözüm, “Ah canım seni ne kadar ihmal etmişler” diye için için yakınırken sahil dolusu tıklım tıklım insan dolu masalar çarptı gözüme. En kenarda ancak iki kişinin yan yana yürüyebileceği kadar bir yer kalmış. Ay kim bunlar? Kimseyi tanımıyorum. Ancak bir-iki kişiyle selamlaşabildik. Yine Aram Gülyüz kitabımın imza gününde olduğu gibi –vay canına altı yıl olmuş- Rıza amca’nın dükkanına meylettim umutla. Oğlu Coşkun koştu geldi hemen, ilk sarılıp öpüşme… Derken gözlerim Ülker teyze’yi aradı az biraz endişeyle, eh ben oldum bin yaşında, ‘teyze’ dediğime göre… Ah işte orada, penceredeydi, oh şükür! Birbirimize uzaktan öpücükler gönderdik. Sevgili Halim Bulutoğlu karşıladıydı bizi dedim mi? Ona göre epey kişiyle selamlaşmışız, öyle dedi. Ay ne ki bu? Sen bizi eskiden görecektin. İkinci keyifli karşılaşma adamızın emektarı pek sevilen galetacımız. Kitabımda uzunca bir yer ayırmıştım ona. Biliyor, ilk imza günüme gelmişti. Vay canına! O da on üç yıl olmuş… Bir paket galeta hediye etti bana, sevdiğimi bilir. “Gel” dedim “sohbet edeceğiz” gelmedi, çekinmiştir, keşke gelseydi, neler anlatabilirdim onunla ilgili… Meğer gelmiş ve kitap da almış, sonradan öğrendim. Ama bana görünmedi. Yani yanıma gelmedi.

Kulübe girerken heyecanım kat kat arttı, koca bir gençlik geçirmiştim orada, yıllarca yüzme öğretmenliği yapmıştım ki kapıdan girdiğim anda evime, yuvama gelmiş gibi olurdum. Şimdi, kimlik sormaları sinir bozucu. O yüzden olacak görevli kıza, hışımla kapıdaki afişi gösterip “O benim işte” demem. Epey değişmişti tabii oralar, şaşkın şaşkın sağı solu süzerken, bir anda etrafımı saran eş dost varlığı içimi ısıtıverdi, gerginlik falan kalmadı.

Her bir dostu tek tek anmak isterdim ki birini unutur da kalp kırarım diye içim titriyor. O yüzden, sürpriz saydığım birkaç isim seçip, orada bulunan herkese teşekkür etmekle yetineceğim. Ama Deniz’i (Savaşkan) kesinlikle ayrı tutmam gerekiyor. O benim en eski arkadaşlarımdan biri ve ömürlük dostumdur. Zaten bu olayda bana yardım etti. Malumunuz ben artık adada değilim, sosyal medya harici kimseyle doğrudan ilişki kurmam mümkün değil. Ona en baştan “Benim adadaki elim kolum ol” dedim. Öyle de oldu, sağ olsun. Sevgili Denis Ojalvo güzel sürprizlerden biriydi. Öğrencilerim vardı; Oşin ve Hera, canlarım… Kınalı’dan gelmişlerdi. Sevgili Elizabet gibi, ki tiyatro ekibimden tek katılandı. Canım Jenev ve Tamar iyi ki geldiler. Ve bu yazıda çok özel bir yeri hak eden sevgili Taner. Gençlik arkadaşım, dostum… Kadıköy’den geldi, benimle tanışmalarını istediği oğlu ve geliniyle… Ve de beni çok duygulandıran hediyelerle.

Önce sohbet ettik biraz. “Biraz” dememe bakmayın, epey konuştum ben, neredeyse susmak bilmedim diyebilirim, soruları cevapladım, anılara daldım ki süre olmasa bitecek gibi değildi. Doğrusu masamın konumlandırıldığı köşeden şikayetçiyim biraz, söylemezsem çatlarım. Arkamdan esen deli poyraz ne saç bıraktı ne kıyafet… Valla tek saçım başım düzgün olan fotoğraf sevgili Mıgırdiç Ardzivyan’ın çektiği oldu. Sıra imza faslına gelince ki iki kitabım söz konusuydu, diğeri; Agostaki Kaplumbağa… Yaygara yaptım “Ben burada oturmam” diye. Neyse kuytu bir yer buldum taşındım ve de keyifle imzaladım kitaplarımı. Adadaki önemli bir toplantıdan çıkıp teğet yetişenler oldu, sevgili Rehan – Bernar (Sarıbay) çifti ve canım Tilbe (Saran) özlemle kucalklaştığım. Biliyor musunuz, pandemi sonrası bende kalan takıntıyı yenerek, doya doya ilk sarmaş dolaş oluşlarımdı bu etkinlik.

Sonra keyifli bir yemek yedik, kardeşim, sevgili Halim ve Mardik’le. Dönüş vapuru kabusunu anlatmayayım artık. Korkunç ve resmen akla ziyan bir şeydi ve bu güzel duygulardan sonra keyif bozmaya gerek yok. Son söz olarak diyebilirim ki, her uykum kaçtığında anı defteri okur gibi hala rastgele bir sayfasını açıp okuduğum, birçok eski sevilenle iletişim kurmamı sağlayan bu kitap hayatımın en anlamlı ‘iyi ki’sidir dostlar.

İyi ki yazmışııııım…


Yayınlanma Tarihi: 07 Eylül 2023  /  Son Güncellenme: 08 Eylül 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.