Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 205 – Temmuz 2022      Bu Ay Aylardan Kardeşim

Bu Ay Aylardan Kardeşim


Haziran ayı benim için aylardan; ‘kardeşim’. Yani onu bana getiren ay. Yani onun doğduğu ay. Benim çocuğum yok. Dolayısıyla annelik duygusunu bilmem ama 20 yıl öğretmenlik yaptım ve bütün öğrencilerimi kendi çocuğum gibi sevdim. Ve biliyorum ki gerekirse her biri için canını verecek tek insan kendi anneleridir. Bense canımı bir tek onun için veririm. Boğos Çalgıcıoğlu. O benim kardeşimdir. Evlat gibi sevdiğimdir. Uğruna canımdan vazgeçebileceğimdir. O benim en değerlimdir. Mutluysa mutluyum. Dertliyse, dertliyim. Başarısı, gururumdur. O iyi bir kardeş, iyi bir dost, iyi bir insan, örnek bir vatandaştır. Zaten bu yüzden onu sevmek kolaydır. Ve bu yüzden sevmeyeni yoktur. Ama ben, henüz tüm bu özellikleri oluşmadan, nasıl bir insan olacağını bilmeden, geleceği görmeden, doğduğu anda canımın içine aldım onu ve ben ölene kadar orada kalacak. O, Tanrı’nın annemle bana gönderdiği armağandır.

Buraya kadar onun için söylediklerimi eminim o da benim için söyler. Bu durum bizim ortak şansımızdır. Çok sevdiğiniz birinin sizi ne kadar sevdiğini hiçbir zaman kesin olarak bilemezsiniz. Bizse karşılıklı biliriz, o yüzden kardeş olduğumuz için şanslıyız. Biz ikiz gibi büyüdük ve birbirimize çok düşkün kardeşler olduk. Bu büyük bir ihtimalle annemin başarısıdır. Çok küçükken o benim bebeğimdi. Biraz büyüyünce ikiz olduk. Ergenlik çağında o benim ağabeyim gibiydi. Olgun yaşa gelince de yeniden ikiz olduk. Bu konu yani hangimizin daha büyük olduğu, bilmeyenlerce tartışılır zira ben onu kardeşim, o beni kız kardeşim diye anar.

Böyle ikiz gibi hissedince de garip bir etkileşim içinde yaşadık hep, neredeyse telepatik bir etkileşim diyeceğim. Mesela birbirimize telefon etmeye karar verdiğimizde, birimiz telefonu eline alınca diğeri onu arayıverir. Bana gelmesini beklediğimde “Hadi gel artık” diye geçirirsem aklımdan, kapıyı çalar. Birlikte bir yere gideceksek, o kendi evinde ben kendi evimde giyiniriz, buluştuğumuzda aynı renkleri seçmiş olmamıza hayret ederiz. Gençken biraz bozulurduk, şimdiyse buna çok güleriz. Benzer yeteneklere sahibiz, benzer zevklerimiz vardır, olaylar karşısında benzer tepkiler veririz. Küçük farklılıklarımız da yok değil tabii. Mesela o çok dengeli, düzenli ve çalışkandır, bense biraz dengesiz, dağınık ve tembelim. O, yapması gerekeni önceden planlar ve hazırlanır, ben son ana kadar kararsızlıkla dolanır son anda yapıveririm. Bu kadar özel hal yeter.

Zaten buraya kadar yazdıklarım geçenlerde, Atlas sinemasında gerçekleşmiş olan, Türkiye Ermeni Katolik Patrikhanesi’nce, kardeşim Boğos Çalgıcıoğlu’na layık görülen Mıgırdiç Beşiktaşlıyan nişanıyla taltif töreninde onun için yaptığım konuşmadan alıntıdır. Orada çıkıp konuştum, duygulandım, duygulandık, göz göze geldikçe ağlamaklı olduk ve bitti ama düşündükçe duygulanmalarım sürüyor. O yüzden pek bir paylaşasım geldi Adalı okurlarıyla zira ne de olsa o da köklü bir Burgazlı, ben de. Eski bir Burgazlı, başarılarından dolayı bir nişanla taltif edildi. Güzel değil mi?

O gün orada onun başarılarını onurlandırmak için toplanılmıştı ve böyle günlerde hep yapıldığı gibi onu sevenler, yakından tanıyanlar, kendi bakış açılarından takdir sözlerini, gönül sözlerini dile getirdiler. Ben bunlardan söz edemezdim. Zira biliriz, öyle gördük, bir anne asla kendi evladını övmemelidir.

Sanırım biraz Mıgırdiç Beşiktaşlıyan’la ilgili bilgi da vermeliyim. 1828 yılında İstanbul’da doğan ve 1868’de 40 yaşındayken verem hastalığı nedeniyle hayata gözlerini yuman Mıgırdiç Beşiktaşlıyan, modern Ermeni tiyatrosunun mimarlarından biri olarak biliniyor. Bu tiyatrocu adına verilen taltif nişanı, bu yıl ciddi bir tiyatro tarihi araştırmacısına layık görüldü.

Hijyen takıntımdan hala vazgeçmiş olmasam da Haziran ayı boyunca o etkinlik senin bu etkinlik benim koştum durdum diyebilirim. Ben bile inanamadım kendime. Aslında bana kalsa hiçbirine gitmez evimden çıkmazdım, zira hala korkuyorum bu illetten ve bitmiş gibi davrananlara da sinir oluyorum. Ama bazı mecburiyetler var ki reddedemezsin. Korka korka da olsa, Vortvots Vorodman’daki Gomidas oyununa gittim ki geçen ay yazmıştım onu. Sonra Sent Antuan’daki Karin Bozkurt’un konserine, Feriköy Şirinoğlu Salonu’ndaki Fransa’dan gelen tiyatro videosunu görmeye, Cemal Reşit Rey’deki Gomidas dörtlüsü konserine, sonra bu taltif törenine gittim. Bitti mi? Bitmedi. Geçen Cumartesi de Getronagan Derneği’nde yine kardeşim için düzenlenen hoş bir etkinliğe gittim. Konu kardeşim olmasaydı, bunca cesaret gösterisinden sonra kimse beni kabuğumdan çıkaramazdı.

 

Vallahi hiçbirinde de insanlar dikkatli falan değilidi. Ben ne kadar da mesafeli durmaya çalışsam, boynuma atılıp öpen öpeneydi. Çantamda, jel, kolonya, ıslak mendil, dezenfektan bir dolu şey vardı. Durmadan orama burama bir şeyler sürdüm durdum, sonra da bir hafta eve kapandım. Neyse olan oldu, en azından nicedir hasret kalınca ilaç gibi geliyor. Ama akşamları sokakların, hele Taksim’in Beyoğlu’nun hali kabus gibiyidi. Tıklım tıkış, renk renk, şekil şekil, biribirine zıt insan tipi, üzerine üzerine geliyorlar. Türkçe bir konuşma hemen hemen hiç yok. Kızlar ya kapkara paket gibi sarınıp sarmalanmış ya da yarıçıplak ortalığa dökülmüşler.

Son söz: Sözüne güvendiğim birçok doktora göre bu meret hastalık bitmiş falan değil, hatta şimdelerde tavan yapmış bilesiniz ve de tedbiri elden bırakmayasınız, e mi dostlar?

 


Yayınlanma Tarihi: 02 Temmuz 2022  /  Son Güncellenme: 04 Temmuz 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.