Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 205 – Temmuz 2022      Yıllar Önce Basında Adalar: Temmuz 1937

Yıllar Önce Basında Adalar: Temmuz 1937


Yazın başlamasıyla Adalar, orman yangınları ve vapurların kalabalıklarını konu alan haberlerle yer alıyor günün gazetelerinde. Temmuz ayının ortalarında Adalar’a sefer yapan Akay İşletmesi’nin iki vapurunun çarpışması büyük olay olmuşa benziyor. Gazeteler olayı olanca tafsilatla ele alıyorlar. Haberlerin bütün ayrıntılara inen haberlerini gereğince anlayabilmeye yardımcı olacağı düşüncesiyle olay hakkında değişik gazetelerde çıkan bütün haberleri olduğu gibi aktarmaya gayret ettik.

1937 Temmuz ayında bir Ada vapurunda yaşanan bir başka olay ise milliyetçillik duygularının toplumda ne derece yaygın olduğunu göstermesi açısından çok ilginç geldi bize. Milliyetçi rüzgarın köpürttüğü ayrımcılık ve ırkçılık dalgasının o günlerde nerelere vardığını bu küçük haberde görebiliyoruz.

Ön plana çıkardığımız bu habere bağlı olarak, Heybeliada Deniz Lisesi öğrencilerinin gerçekleştirdiği bir tatbikat ile ilgili bir tefrika haber de ilginizi çekecektir. Haberdeki hamasetin dozuna ayrıca dikkatinizi çekelim.

Buyurun 1937 Temmuz ayına…


Ada vapurunda çıkan gürültü

Bir Üniversite talebesi cürmü meşhud mahkemesine verildi

Dün cürmü meşhud mahkemesine garib bir dava intikal etmiştir. Davada suçlu mevkiinde Üniversite Hukuk fakültesinde talebe olduğunu söyliyen 45 yaşlarında Hikmet isminde bir zat bulunuyordu. Davacı mevkiinde de Büyükada polis komiserile Davidoğlu Eli Hayon isminde bir Musevi bulunuyordu. Vak’a şundan ibarettir:

Biraz asabi olan Hikmet akşamları vapurla Adaya giderken etrafında ecnebi bir lisanla konuşulmasına tahammül edemiyor, hemen her akşam vapurda bir kavga çıkartıyormuş. Evvelki akşam da gene Büyükadaya giderken arkadaşile İspanyolca konuşan Eli Hayon isminde bir Musevi ile kavga etmiştir. Bu sırada Hikmet milliyete dokunur bazı sözler söyleyince Eli Hayon da «Milliyetime ne dokunuyorsun. İşin içyüzüne bakılırsa sen de Yahudisin, kendini müslüman gösteriyorsun» demiş. Bir aralık iş büyümüş, fakat vapur da Büyükadaya gelmiştir. Bunun üzerine Hikmet polise müracaat etmiş, Musevi gencinin karakoIa sevkini istemiştir. Karakolda da lüzumsuz olarak ileri geri bazı sözler söyliyen ve nihayet hem Musevi gencini, hem de polis komiserini tahkir eden Hikmet hakkında zabıt varakası tanzim edilerek cürmü meşhud mahkemesine sevkedilmiştir. Mahkemede vaziyeti tetkik edilen Hikmetin şimdiye kadar iki defa bu gibi vak’alar yüzünden ciirmü meşhud mahkemesine düştüğü anlaşılmıştır. İddia makamı da herkesin hürriyetine karıştığından dolayı Hikmetin tecziyesini istemiştir. Karar bugün tefhim edilecektir.

Cumhuriyet, 19 Temmuz 1937, Pazartesi


Büyük bir felaket atlatıldı

Akayın binlerce yolcu ile dolu olan iki vapuru limanda çarpıştı

İki yolcu yaralandı, bütün yolcular büyük bir korku geçirdiler

Çarpışma biraz daha şiddetli olsaydı yüzlerce kişinin boğulması muhakkaktı

Dün akşam, limanda müthiş bir facia ile neticelenmesine ramak kalmış olan bir vapur çarpışması olmuştur. Bu hususta yaptığımız tahkikatın neticesini yazıyoruz:

Akayın Kadıköy vapuru 8,5 postasını yapmak üzere Köprüden kalkarak Kadıköyüne giderken, Sarayburnunu döneceği sırada Yalova ve Adalardan tıklım tıklım yolcu ile Köprüye gelmekte olan Burgaz vapuruna raslamıştır.

İki vapur, karşılıklı düdük çalarak kendilerine yol verilmesini istemişlerdir. Fakat, kaptanları buna aldırış etmemişler, yollarına devam etmişlerdir.

Bu vaziyet karşısında çarpışmanın önüne geçilmesine imkan kalmamıştır. Bir iki dakika sonra Kadıköy vapuru, Burgaz vapurunun baş tarafından bir kaç metre aşağısına amudi bir surette bindirmiştir. Müsademe şiddetli olmakla beraber, Burgaz vapurunun ön tarafındaki bir kaç saçızedelenmiştir. Eğer, sadme Burgaz vapurunun ortasına rasgelseydi, vapur ikiye bölünerek bin beş yüzü geçen yolcusundan bir çoğu, müsademeyi takip eden kargaşalık esnasında boğulacaktı.

Yolcuların feryadı

İki vapurun müsademesini, içlerinde bulunan 2000 küsur yolcunun müthiş feryatları, telâşları, takip etmiş, yolcular batacakları zannile birbirine girmişler, cankurtaran simitlerine sarılmışlar ve içlerinden bazıları da kurtulmak için denize atlamak istemişlerdir.

Sadmeye uğrıyan Burgaz vapurunun hasara uğrıyan yerleri muayene edilmiş, batma tehlikesi olmadığı görülerek yolcular teskin edilmişler ve bu sayede denize atlamanın önüne geçilmiştir.

Yalnız çarpışma esnasında, Burgaz vapurunun ön tarafında bulunan Despina namında bir Rum kadının ayakları kırılan demir parmaklıklar arasında kalarak zedelenmiş ve kadın imdadı sıhhi otomobilile hastaneye kaldırılarak tedavi edilmiştir. Hayri namında bir çocuk ta yaralanmıştır. Bir çok kadınlar da korku ve telaşlarından bayılmışlardır. Ufak tef ek berelenenler de vardır.

Tahkikat başlıyor

Kadıköy ve Burgaz vapurları bu müsademeden sonra Köprüye yanaşarak yolcularını çıkarmışlardır. Bu kaza münasebetile dün saat dokuzda Köprünün üzeri mahşeri bir kalabalık ile dolmuştu. Zabıta, liman ve Akay idareleri derhal tahkikata girişmişIer ve iki kaptandan hangisinin mesul olduğunu tesbite çalışmışlardır.

Burgaz ve Kadıköy vapurları kazanın mesuliyetini birbirlerine yüklüyorlar. Kadıköy vapuru kaptanıu B. Mehmed diyor ki:

<-Köprüden kalktığım zaman Burgaz vapurunun süratle Sarayburnunu dönerek Köprüye gelmekte olduğunu gördüm. Burgazın istikameti bizim üzerimize doğru idi. Derhal bir defa düdük çalarak sağı takip edeceğimi bildirdim. Fakat Burgaz vapuru kaptanı bu ihtarıma aldırış etmedi.

Bir çarpışma olacağını anlayınca tornistan yaptım. Fakat çarpışmanın önüne geçemedim ve daha geri kaçamadım. Çünkü iskelenin önündeki dubaya düşecektim. Kazadan Burgaz kaptanı mesuldür.> Burgaz vapuru kaptanı da diyor ki:

<- Normal vaziyette Köprüye geliyordum. Sarayburnunu döndükten sonra Kadıköy vapuru önüme çıkıverdi. İki defa düdük çaldım. Halbuki Kadıköy vapuru yolunu kesmediği gibi manevra da yapmadı ve bize bindirdi. Burgaz vapurunun rahnesi, bu dediklerimi isbat eder.>

Alâkadarlar, iki kaptanın bu birbirine zıd ifadelerini incelemekte ve mesuliyeti tesbite ugraşmaktadır. Bugün netice alınacağı memuldür. Dün gece Kadıköy ve Burgaz vapurları muayene edilmişlerdir. Burgaz vapurundaki rahne, ön tarafındaki bir iki saçın, sadme neticesinde zedelenmesinden ibaret olup, seyrü seferi için tehlikeli görülmediğinden dün gece Ada postasını teehhürle yapmış, Kadıköy vapuru da seferlerine devam etmiştir.

Akşam, 12 Temmuz 1937, Pazartesi


Dün akşam limanda büyük bir felaket atlatıldı

İçinde 3,000 den fazla yolcu bulunan Kadıköy ve Burgaz vapurları çarpıştı, kaza zayiatsız ve hasarsız geçiştirildi

Dün akşam saat dokuza çeyrek kala, limanda, tüyler ürpertici bir facia vukuuna ramak kalan bir hadise olmuştur. Hadise, her ikisinde lâakal 1700 den fazla yolcu bulunan iki Akay vapurunun çarpışmasından ibarettir. Bereket versin çarpışma hafif olmuş ve vapurlardan birinin ehemmiyetsiz bir surette yaralanması, bir kadının ayağının ezilmesi, birkaç kişinin de korkudan bayılması gibi ufak zararlara inhisar etmiştir. Bunun için, çarpışan vapurlarda bulunan yolculara, hatta böyle büyük bir faciayı atlatan bütün İstanbul halkına geçmiş olsun demek Iâzımdır.

Çünkü pazar akşamı, Yalovadan, Adalardan, Kadıköy ve Haydarpaşadan tıklım tıklım dolu gelen vapurların böyle bir çarpışması birçok vatandaşın felaketile neticelenebilirdi.

Hadise nasıl oldu?

Yaptığımız tahkikata göre hadise şöyle cereyan etmiştir:

Yalovadan aItı postasını yapan Burgaz vapuru Adaya uğradıktan sonra 1500 den fazla yolcu yüklü olduğu halde Köprüye gelmiştir.

Burgaz vapuru tam Sarayburnundan ve biraz açıktan dönüp limana girdiği zaman Kadıköye 8,5 postasını yapan Kadıköy vapuru da Köprüden hareket etmiştir. Adalar iskelesine yanaşmak üzere dümen kırarak ilerleyen Burgaz vapuru ve ona amud bir surette ilerleyen Kadıköy vapuru birbirlerinden düdükle yol istemişlerdir. Fakat nedense iki vapur da yoluna devam etmiştir.

Çarpışma anındaki heyecan

Akay iskelesinin on metro ilerisinde müsademe içtinabı gayrikabil bir hale gelmiş ve iki vapurun manevrada geç kalmış olmaları yüzünden Kadıköy vapuru Burgaz vapurunun burnundan birkaç metro aşağısına bindirmiştir. Çarpışma çok şiddetli olmuş, bunu her iki vapurda bulunan yaolcunun çığlıkları, feryadları, imdad avazeleri takib etmiştir.

Denizde arananlar

Yolcular, çarpışma üzerine vapurların yaralandığını, su almakta olduğunuve binnetice batacağını zannederek büyük bir heyecana düşmüşlerdir. Birçok kimse kendilerini denize atmak istemiş, birçokları tahlisiye simidlerine saldırmış, bazıları da vapurlardaki filikaları indirmek teşebbüslerinde bulunmuştur. Bu arada iki kişi düşerek bayılmıştır.

İlk heyecan geçince çarpışmanın ehemmiyetsiz olduğu anlaşılmış, Burgaz vapurunun yarasının kalkan bir saçtan ibaret olduğu görülmüş ve yolcular güçlükle teskin olunmuştur.

Çarpışma esnasında Burgaz vapurunun yan parmaklıkları kırılmıştır. İki vapurda çarpışır çarpışmaz durmuşlardır. Hemen projektörler yakılmış ve denize düşen olup olmadığı tetkik edilmiştir. Kimsenin denize düşmediği anlaşılınca Burgaz vapuru Adalar, Kadıköy vapuru da Kadıköy iskelesine yanaşmıştır.

Bacağı ezilen kadın

Çarpışma esnasında, Burgaz vapurunun yan tarafında oturan Donna isminde 35 yaşlarında bir Rum kadının kırılan parmaklıklar arasında kalarak bir ayağının ezildiği anlaşılmıştır. Kadıncağız imdadı sıhhi otomobilile Beyoğlu Zükûr hastanesine kaldırılmış, yaraları dikilmiştir. Sıhhi vaziyeti iyidir.

İki vapurda bulunan ve hadise üzerine düşüp bayılan kadınlar da Köprüye çağrılan doktorlar tarafından ayıltılmışlardır.

Seferler devam etti

Kazadan sonra her iki vapur muayene edilmiş ve sefere mâni olan hasarları olmadığı görülerek postalarının devamına müsaade olunmuştur. Bunun üzerine Burgaz vapuru 8.45 postasını yapmak üzere Adaya, Kadıköy vapuru da Kadıköye kalkmıştır.

Alâkadarlar ne diyor?

Çarpışma hakkında Kadıköy vapuru süvarisi Mehmed kaptan şunları söylemiştir: «- Biz Kadıköye gitmek üzere yarım yolla iskeleden ayrıldık. Baktım, Burgaz Sarayburnu açığından dönmüş süratli geliyor. Bir düdük çalarak sağı takib edeceğimi bildirdim. Fakat o aldırış etmedi. Vaziyetin tehlikeli olduğunu görünce tornistan yaptım. Fakat çarpışmaya mani olamadım. Az daha iskelenin önündeki dubaya düşecektim. Daha fazla geri kaçamadım. Burgaz vapurundaki arkadaşımın ufak bir hatası buna sebeb oldu.»

Burgaz vapuru süvarisi ise, normal vaziyette iskeleye doğru gelirken Kadıköy vapurunun önüne çıktığını, iki düdük çaldığı halde yol kesip manevra yapmadığını ve kendisine çarptığını söylemektedir.

Hadise akabinde Deniz Ticaret müdürlüğü, Akay müfettişleri ve polis ayrı ayrı tahkikata başIamışlar, alâkadarların ifadelerini almışlardır. Tahkikata bugün devam edilecek ve hadisede hangi tarafın kabahati olduğu bu suretle belli olacaktır.

Cumhuriyet, 12 Temmuz 1937, Pazartesi


Çarpışan vapurların kaptanlarından hangisi mesul tutulacak

Limanda işliyen vapurlar, tüccar ve yolcu gemileri hadlerinden fazla yolcu alamıyacak

Sarayburnu önünde Kadıköy ve Burgaz vapurları arasında vukubulan evvelki geceki çarpışma hadisesi etrafında tahkikat yapmak ve iki kaptandan hangisinin mesul olduğunu anlamak üzere İstanbul liman reisi B. Hayreddinin reisliği altında bir heyet teşekkül etmiştlr. Bu heyete Akay idaresi müfettişlerinden B. Aziz, Şirketi Hayriye müfettişlerinden B. Sezai kaptan memur edilmişlerdir.

Heyet dün derhal tahkikata başlamış ve hadisenin ne suretle cereyan ettiği hakkında Kadıköy ve Burgaz vapurları suvarilerinin ifadelerini almıştır. Heyet, tahkikata geç; vakte kadar devam etmiştir. Dünkü tahkikat neticesinde her iki suvari de mesuliyeti birbirlerine atmışlardır. Dün gerek Kadıköy, gerek Burgaz vapurları tamir edilmek üzere havuza çekilmişlerdir.

Diğer taraftan deniz ticaret müdürlüğü, bu gibi kazalara meydan vermemek için gerek limanda işleyen, gerek tüccar ve yolcu gemilerinin istiab haddinden fazla yolcu almamaları için yeni tedbirler almıştır. Deniz ticaret müdürlüğü, bütün vapur müesseselerine tebligat yaparak haddinden fazla yolcu ve yük aldıkları takdirde şiddetle mesul edileceklerini bildirmiştir. Vapurlar daimi surette müfettişler tarafından kontrol edilecek ve fazla yolcu alındığı görülürse bu yolcular dışarı çıkarılacaklardır.

Akşam, 13 Temmuz 1937, Salı


Vapura hücum!

İskelelerde intizamı temin etmek lazımdır

Pazar günleri şehir halkının büyük bir kısmı biraz temiz hava almak, bir haftanın yorgunluğunu dinlendirmek için Boğaza, Adalara gidiyor. Bu yüzden sabah, akşam vapurları haddinden fazla doluyor ve yolculardan bir kısmı, saatlerce ayakta seyahat etmeğe mecbur oluyor. Bu itibarla gezintiler bir dinlenme değil, bir nevi eza ve iztırap vesilesi oluyor!

Vapurda şöylece ilişecek bir yer bulmak için, bilhassa akşam seferlerinde, iskelelerden kalkan vapurlara halkın hücumu, büyük bir intizamsızlık içinde cereyan ediyor. Bekleme salonlarile iskeleyi tahdid eden demir parmaklıklar açılır açılmaz vapur bekliyen yüzlerce yolcu, birbirini ite kaka, aradaki kadınları, çocukları çiğniyerek, basarak – bir an evvel vapura binip oturacak bir yer tedariki için çabalayıp duruyor.

Bu intizamsızlığın önüne geçmek mümkün ve kabildir. Hemen her vapur iskelesinde bir veya iki polis memuru bulunuyor. Bu polisler, iskele memurlarile beraber, bir çok kazalara ve sakatlıklara imkan verebilecek bu kabil hücumları önünü alabilirler.

Akşam, 13 Temmuz 1937, Salı


Limanda emniyet

Emekli bir kaptanın lüzum gördüğü tedbirler

Birkaç gün evvel Burgaz ve Kadıköy vapurlarının çarpışması üzerine gazetemize gelen emekli bir kaptan bu gibi hadiselerin önüne geçmek için limanda şu tedbirlerin alınması zaruri olduğunu söylemiştir:

1 – Limanda gemiler gece yarısından sonraya kadar sefer yaptıkları için liman idaresi tarafından sahillerin tenvir edilmesi lazımdır. Hâlâ sahillerin bazı mıntakalarında ışık bulunuyor, bazı mıntakalar da tamamen karanlıktır.

2 – Limanın ağzındaki iki büyük şamandıranın kaldırılması Iâzımdır.

3 – Limanın içinden ve dışından gelen vapurlar Sarayburnu önünde birbirlerini görmeden birdenbire karşılaşırlar. Kaza ihtimal fazladır. Bunun için Sarayburnuna bir işaret istasyonu inşa edilmelidir.

4 – Boş şamandıralara fener talik edilmelidir.

5 – Şimdi limanda işliyen vapurların cesameti limanın büyüklüğü ile mütenasip değildir. Manevra güçtür. Daha küçük vapurlar işletilmesi icap eder.

Akşam, 14 Temmuz 1937, Çarşamba


 

Kadıköy – Burgaz vapurları çarpışması tahkikatı

Geçen pazar akşamı Köprü önünde çarpışan Kadıköy ve Burgaz vapurları kaptanlarının dinlenmesi ve diğer tahkikat bitmiştir. Hadisede Kadıköy vapuru kaptanı kabahatli görülmektedir. Burgaz vapurunun tamiri bitmiştir. Vapur yarın sefere başlıyacaktır. Kadıköy vapurunun tamiri daha bir hafta kadar sürecektir.

Akşam, 16 Temmuz 1937, Cuma


Vapur idarelerini vazifeye davet ediyoruz

 

Y olculuk yapan Türk vatandaşIarına fındık çuvalı muamelesi yapmak hakkı kimseye verilmemiştir

Cumartesi ve pazar günleri Boğaz Adalar ve Kadıköy vapurlarındaki izdiham insanı korkutucu bir tezahür gösteriyor. Bir nümunesini evvelki akşam gördük. Eğer «Kadıköy>> ve «Burgaz» vapurlarının müsademesi vapurların batması veya delinip devrilmesi gibi bir netice verseydi, bu iki vapurda bulunan 3000 den fazla yolcu tamamen veya kısmen mutlak bir tehlike ile karşılaşacaktı ve maalesef milli vicdanı titretecek bir felaket doğacaktı.

Talihimiz varmış, atlattık. Fakat yarın gene böyle bir tehlike ile karşılaşmayacağımızı kim temin edebilir? Maalesef hiç kimse. Çünkü alâkadar vapur idareleri “haddi istiabi” denilen şeye yalnız geminin bir tarafına takılmış levhadan daha ileri bir mana ve ehemmiyet vermeğe alışamamışlardır. Bin kişilik bir vapura iki üç misli yolcu almakta mahzur görülmediğine göre bir bu vapurlardan biri, eğer hüsnü tesadüf ve talih eseri olarak kendiliğinden batmazsa, muhakkak en küçük bir sarsıntı le koca bir felâkete kucak açacaktır.

Vapurların seyrüseferi resmi ellerle kontrol ediliyor mu? Zannetmiyoruz. Belki bu işi gene aynı idarelerin bu haddinden fazla yükleme işini deruhde eden memurları yapıyorlardır!

Evvelki akşamki kazadan sonra hâdis olan vaziyeti biliyoruz: Kaptanlar kabahati birbirlerine atıyorlar. Maazallah bir facia ile karşılaşırsak vatandaşların kim vurduya gitmesi pek de umulmıyan bir şey değildir.

Onun için hem resmi makamlardan, hem alâkadar vapur idarelerinden rica ederiz. Her yaz mevsimi İstanbul halkının başında Demokles’in kılıcı gibi sallanıp duran bu tehlikeyi bertaraf edecek tedbirleri vaktinde alsınlar. Sonra bütün milletçe vicdani mes’uliyete, vicdani azaba müstahak olmayalım.

Cumhuriyet, 13 Temmuz 1937, Salı


Dikkat edelim

Çamlıklarda ateş yakmak değil, sigara atmamalı

 

Büyükada çamlıkları bir yangın tehlikesi geçirdi.

Büyükadada Cumatepede fundalıklar, atılan bir sigara ile tutuşmuş ve 25 metre murabbaı fundalıkla beraber dört te çam ağacı yanmıştır.

Ada itfaiyesi, vaktinde yetişerek çamların tamamen yanmasının önüne geçmiş, ateşi söndürmüştür.

Göztepede Taş ocaklarında 2 metre derinliğindeki bir çukura dökülen çöpler de dün her nasılsa ateş almış ve bir hayli yandıktan sonra itfaiye tarafından, ateş etrafa sirayet etmeden söndürülmüştür. Dört çamın ölümüne sebep olmak dört cana kıymakla müsavidir. Adalarda gezerken çok dikkatli davranmalıyız. Ateş yakmak şöyle dursun yere söndürmeden sigara atmamalıyız.

Akşam, 28 Temmuz 1937, Çarşamba


Ada çamlıklarında yangın

Heybeliada çamlıklarında dün yangın çıkmışsa da ateşin etrafa dağılmasına meydan verilmeden söndürülmüştür. Yapılan tahkikat neticesinde Adaya gezmeğe giden birkaç Musevi delikanlısının dalgınlıkla kurumuş otların arasına sönmemiş sigara attıkları ve yangının bundan çıktığı anlaşılmıştır.

Cumhuriyet, 19 Temmuz 1937,


Heybeliadada bir kaç çam yandı

Dün pazar olmak münasebetile Adalar çok kalabalıktı. Aileler çamlıklara yayılmışlardı. Heybelide Papaz mektebi arkasındaki çamlığa giden bir aile burada yemek pişirmek hevesine kapılmış, bu sırada ağaçlardan biri ateş almıştır. Derhal yetişen komiser B: Hasanın ve polislerin aldıkları tedbir üzerine birkaç çam yandıktan sonra ateş söndürülmüştür

Akşam, 19 Temmuz 1937, Pazartesi


Bugünün ve yarının kahramanları arasında

Heybeli Deniz Lisesinin bir hücum ve müdafaa tecrübesi

Eyvah ada elden gidiyor!

Sanki sade Türkün kahramanlığını görsün diye yaratılmış gözler; işte bugün de Deniz Lisesi çocuklarının, çamlıkların arasından kükremiş dalgalar gibi kopup gelen, fakat tarihin bağrından geliyormuş vehmini veren yaman akınlarına şahid oluyor

0, her zamanki centilmen, o hep başları yukarıda, göğüsleri ileride, bakışları enginlerde ve iki sıra altın düğmenin bezediği rengini denizlerden almış formaları içinde bir asalet örneği gibi vakur çocuklar, şimdi bastıkları yeri sarsarak, silahları ellerinde koşuyorlar.

Ve sesi yazıya sığmaz, belki bir mitralyöz tarrakasını andırarak, sert adımlarla döğdükleri iskeleden, gözü yoran aceleye rağmen, intizam denen kelimeyi kafalara mıhlıyan bir ahenkle flikalara doluyorlar. – Avara!..

Flikalar sulara açılıyorlar.

– Hazır ol!.

Şişkin pazulann uçlarındaki eller küreklerde.

– Puta kürek!

Asılıyorlar bu küreklere.

– AI beraber!

Sular çırpına çırpına bağırlarını flikalara açıyorlar.

– Kuvvetli!.

Flikalar, laciverd suların köpüklü dalgalarını çiğneye çiğneye akıp gidiyorlar. Nereye mi?.. Ne mi var? Bilmiyor musunuz?

0 halde durun anlatayım: Üç, beş. altı… İstediğiniz kadar uzun veya kısa bir rakam olsun, bu, bir tarihtir. İşte bu tarihin bir günündeyiz.

Ve Ada, şu bildiğiniz Heybeliada, bugünde, Marmaranın koynunda değil, Akdenizin ortasındadır. Bugün, Çanakkale Bogazının dışındaki bu (Heybeli) ye, düşman, bir ihraç hareketi yapıyor.

Heybeli Deniz Lisesi talebesi, ikiye bölünmüş, bir kısmı ihracı yapmak istiyen Mavi kuvvet, bir kısmı da adayı müdafaa eden kırmızı kuvvettir.

Bana, bu tatbikatı niçin yaptıklarını şöyle izah ettiler:

«- Daha ziyade kara okullarının bileceği ve yapacağı bu tatbikatı, denizcilerin de bilip yapmasını tarih ister. Biz çocuklarımızı bu tatbikatla meşgul ederken, hem temiz havada idman talimi yaptırmış, hem de onları şimdiden askerlik bilgisine alıştırmış oluyoruz.»

Şimdi gelin bu hareketi takib edelim:

Mavi kuvvet, ihrac yerine bir gemi ile getirilmiş sayıldı. Heybeli lisesi de bu gemi farzedildi. Ve mektebin iskelelerinden birinde – biraz evvel anlattığım şekilde – hayret edilecek bir sürat ve intizamla bindirme yapıldı.

Fakat uyanık bulunan Kırmızı taraf tayyareleri bu hareketi iz’aç için bombalarını attılar ve filikaları çekecek olan istimbotu işliyemez bir hale getirdiler. Bunun üzerine de filikalar (Avara) ettiler ve küreklere sarılarak açıldılar.

Filikalar mektebin arkasından ayrıldıktan sonra, vapur iskelesinin açığından geçerek, tenha kıyıların bir uçurum dibini seçtiler.

Bir yandan da Mavi kuvvet ihraç kaidelerine riayet ederek, Kırmızı tarafı bir başka cihete koşturmak, böylece aldatarak esas kuvvet çıkardığı yeri gizlemek istedi.

Ve işte, asıl kuvveti getiren flikalar, sahilin, yukarıdan uçurumun kenarından bakılmadıkça görülemeyecek bir noktasına yaklaşıyorlar.

Mavi taraf efradını adaya kuru bir halde çıkmak istediği  için filikalarını açıkta tutmadı, kıyıya bastırdı. Ve yanaşırken Kırmızı tarafın bir yandan baskın vermesi ihtimaline karşı da filikadakiler emniyet tertibatı alıyorlardı.

Süngüler takılmış, ses kesilmiş, hatta kürekler bile öyle ustalıkla, suları bile ürkütmekten çekinilerek kullanılıyor ki, en küçük bir hışırtı duymak imkânı yok.

Filikaların içinde, kimseye görünmeden şu sahile ayak basmak hırsile parmakları silahlarının tetiğinde ve gözleri fırıl fırıl dönerek etrafı kollıyan çocuklara bakarken, ne yalan söyliyeyim, insan işin nihayet bir talim, tatbikat, bir kelime ile şakadan ibaret olduğunu unutuveriyor da heyecana kapılmaktan kendini alamıyor.

Evvelâ  genç subay, elinde, karşısına ilk çıkacağa ateş etmeğe hazır tabancasile kıyıa atladı.

Arkasından, talebe, birer lastik top gibi, hayret veren bir çeviklikle toprağa ayak bastılar ve iki büklüm, kayaları tırmanmağa başladılar.

Eyvah ilerliyorlar…

Aşağıda, kayalıkların gölgesinde ışıldıyan sudaki boş filikalar bile sanki merakla, heyecanla, hırsla titreşiyorlar.

Ne olacak?

Hani Kırmızı kuvvet… Nerede?

Mavi taraf, muvaffakiyetle yaptığı ihrac hareketinin sevinci içinde, soluk soluğa ilerliyerek, araziye yayılmak istiyor.

Fakat, Kırmızı tarafın görünürde hiçbir hareketi yok.

Tepelere kadar yayılan çamlıklar, bu yemyeşil tabiat parçası, yaklaşan felaketi kabul etmiş, mukadderata boyun eğmiş gibi ebedi bir sükun içinde uzayıp gidiyor.

Uzakta, Yavuzun çelik gövdesi, denizin ortasında bir yanardağ gibi kapkara bulutlar fışkırıyor.

Sanki o da, yarın kendilerine bağrını açacağı çocukların harekâtını kolluyor.

Vakıâ bu gelenler de Türk çocukları.

Biraz evvel, onları Heybeli lisesinin kapısından ok gibi fırlarken gören biz değil miyiz?

Ancak, şu anda, onları yurda saldıran bir (düşman) farzettiğimiz için, gayriihtiyari, ileri attıkları her adım heyecanımızı artırıyor, sinirlerimizi geriyor ve içimize üzüntü veriyor.

  • Mavi kuvvet kazanıyor!
  • Kırmızı mağlûb olacak!..
  • Ada elden gidiyor!..

Gözün görebildiği her tarafı bakışlarımla tarıyorum: hayır, bütün bu alabildiğine uzayıp giden, yeşillikler içinde tek canlı mahlûk yok.

Ne oldu, aldandılar da düşmanı başka bir tarafta mı bekliyorlar?

Birkaç dakika süren, uzun.. hayli uzun bir acaba…

Ve arkasından, âsabı kamçılayan, insanda yerinde durabilmek kudretini söküp götüren, şimşeklere, yıldırımlara, boralara gebe bir hava…

Sanki, sade Türkün kahramanlığını görsün diye yaratılmış gözler; ite bugün de. Deniz lisesi çocuklarının, çamlıkların arasından, gökremiş dalgalar gibi kopup gelen, fakat tarihin bağrından geliyormuş vehmini veren, yaman akınlarına şahid oluyor.

Ada elden gidiyor mu?

Gelin de şimdi, bu gurub saatinde, Heybeli eteklerinde kopan kıyameti görün.

KANDEMİR

 

Cumhuriyet, 11 Temmuz 1937, Pazar


Bugünün ve yarının kahramanları arasında

Heybeli Deniz Lisesinin bir hücum ve müdafaa tecrübesi

Birdenbire karşı çamlıktan kırmızı taraf kuvvetleri yamaçlardan sel gibi akmağa başladı

Nefes nefese, süngü süngüye bir çarpışma… Maviler sapır sapır dökülüyor. Ortalık kararmadan kırmızı taraf galib gelmiş, ada kurtulmuştu

-2-

[Bu röportajın 11 Temmuzda çıkan ilk parçasında; Heybeli Deniz Lisesi talebelerinden bir kısmının Adayı işgal ve bir kısmının müdafaa şeklindeki manevralarının başlangıcı anlatılıyordu.]

Flikalarını sahile bastırarak, karaya çıkan mavi taraf kuvvetleri, ellerinde süngü takılmış silahlarile, kayalıkları tırmanarak, Heybeli sırtlarına varıp araziye yayılmak üzereler …

(Düşman) ın ilerliyen bu hareketini, ağırlığı, derinliği ve sinirleri bozan bir sükun örtüyor.

Örtüyordu ki, birden karşı çamlıklar yerlerinden oynar gibi oldular.. Ve üstleri başları -maskelenmek için- çam dallarile, taze bahar çiçeklerile kaplı kırmızı taraf kuvvetleri, yamaçlardan, önüne çıkanı yıkıp deviren bir sel gibi kıyıya akmağa başladılar.

Günün son ışıkları, süngülerin uçlarında birer alev gibi parıldıyor.

Mavi kuvvet. ummadığı bu hücum karşısında bir an durakladı.

Sonra, iki taraf, çetin bir boğuşma içinde, birbirine girdi.

Nefes nefese, süngü süngüye bir çarpışma…

İşte maviler yamaçlardan sapır sapır dökülüyorlar..

Bu sade bir dökülme değil…

Kırmızı taraf, karşıdakileri kıyıda tepelerken esir almağı da ihmal etmiyordu. Ortalık kararmadan maviler kırılmış, mağlub olmuşlardı.

Er meydanında can vermiyenler esir olmuşlar, esaretten kurtulabilenler denizde boğulmuşlardı.

Kırmızı taraf galib gelmiş, Ada kurtulmuştu.

Çünkü; kırmızılar muhtemel bir ihraca karşı Adada emniyet tertibatını vaktinde almışlardı. Bu tertibatı alırken kıyı müdafaası esaslarını tamamile tatbik etmiş, bütün girinti ve çıkıntılara, alçaklara ve ta sahil hattına kadar her tarafa emniyet postaları sürmüşler ve farazi olarak da makineli tüfeklerini maviyi ateş alabilecek yerlere, toplarını da, ihrac yerlerini dövebilmek üzere hakim noktalara yerleştirmişlerdi…

Bu sırada Ada gibi çamlıkları bol ve sık olan bir yerde, yürürken de, dururken de irtibatın kaybolmaması için herşey düşünülmüş, tatbik edilmişti.

Bu harekat esnasında her iki tarafın yaptıklarını gözetlemek ve yapılan hatalara göre işleri idare etmek üzere yanlarına hakemler verilmiştir.

Bunlar harekatı adım adım takib ediyorlar, gördüklerini başhakeme bildiriyorlar, o da harekat amirini umumi vaziyetten haberdar ederek güzel bir elbirliğile yüksek bir randıman almak gayesi güdülüyordu.

Neticede bütün kıt’alar bir araya toplanarak, harekât, kendileri tarafından tekrarlandı, hakemler söylediler, harekât âmiri de kırmızı tarafı, düşünce, karar ve harekâtındaki isabetle vardığı galibiyetten dolayı tebrik etti.

Mavi taraf da, bugünkü tatbikattan azami faydalandığı için çok memnundu.

Artık düşman, dost, mavi, kırmızı… yoktu.

Gurub havasında, çamlıkların dibinde esen bir sonsuz neş’e ve sevinç vardı.

Çatılmış silahların başında levend gibi bir deniz talebesi, sert adımlarla ilerliyerek, nöbet tutuyordu.

Ötede öbek öbek oturan Deniz Lisesi çocukları, biraz evvel spor zamanlarına sığdırmış oldukları tatbikatın, tatlı, sürükleyici münakaşasına dalmışlardı.

Ben de aralarına katıldım.

Sanki saatlerdir kafalarile, zekalari, iradeleri, olanca güç ve kuvvetlerile çalışan, uğraşan, çabalıyan onlar değilmiş gibi, hepsi zinde, hepsi dinç ve çevikti.

Sırtını bir çam gövdesine dayamış ve enginlere dalmış delikanlıya sordum:

– Denizi sever misin?

– Şüphe mi ediyorsunuz?

– Niçin seversin?

– Bütün bir ömür bana mücadele zevkini vereceği için…

– Deniz Lisesine girmeden evvel içinde bu sevgi var mıydı?

– Beni bu mektebe getiren o sevgidir.

Nihayet:

– Peki, dedim, denize olan sevginin büyüklüğü kısaca anlat deseler, ne cevab verirdin?

Arkadaşları da onu dinliyorlardı. Ben, sesi oradan gelecekmiş gibi, onun ışıldıyan ela gözlerin içten haber veren tertemiz süzgünlüğüne dalmıştım.

  • Denizi o kadar severim, öyle her türlü severim ki… Son günüm onun üstünde geçsin, son nefesim onun dalgalarında erisin, son uykum onun koynunda sürsün isterim, dedi.
  • Ya sen, dedim, karşıdaki delikanlıya, günün birinde, bir savaşta, bir mermi isabetile geminin diregi kopsa da, sancağı denize uçsa ve dalgalar onu düşman tarafına doğru sürüklese… Ne yapardın?
  • Kendimi denize atatrdım ve sancağımı alırdım.
  • Fakat savaş öyle çetin, öyle azgın, öyle ateşli bir anında ki, gemine dönüş ihtimali yok.
  • Sancağımın düşman eline geçmesi ihtimali varken, başka ihtimalleri düşünemem .

Ve hain tehlikeyi gözlerile görüyormuş gibi sarsılarak devam etti:

– Atardım kendimi denize, sarılırdım sancağıma, ve böylece gemime dönemezsem, son derinlikte canımı verirdim, fakat onu gene düşmana vermezdim.»

Artık dönüyorlar …

Çamlı dağlar, onların ayrılış anında, başlıyan hasretile yavaş yavaş kararırken, içimiz ve herşey, ufuklara ümid ve iman dağıtan bir sesle doluyor:

Bize ramolur dağ, deniz, tayfun ve ateş

Fırtınaların koynunda düşman bekleriz

Sulann yaratıldığı gündenberi Türk denizcisi hep böyle dedi.

Amma hiç, hiç yalan söylemedi.

KANDEMİR

 

Cumhuriyet, 18 Temmuz 1937, Pazar


Gitti Heybeliada!!

 

Bir gazeteci arkadaşımız, Heybeliada deniz talebesinin talimlerini anlatıyor: Müstakbel bahriye zabitlerimiz iki taraf olmuşlar; muharebe tecrübeleri yapıyorlarmış; bir kısmı hücum, öteki kısmı müdafaa ile meşgulmüş.

Ansızın müdafaadakilerden biri haykırmış:

  • Eyvah Ada elden gidiyor!

Gençlerimizin harp oyununda sarfedilen bu söz, eski feci ve komik bir hatırayı aklıma getirdi:

Sultan Reşada “Cezairi Bahri Sefid”i kaybettiğimizi haber vermişler.

  • Adalar gitti, padişahım!
  • Vah vah! Heybeliyi pek severdim! cevabını vermiş.

İki bâriz fark:

Bu devir gencinin latifesi O devir reisinin komikliği…

“Latif olmak” ile “gülünç olmak” arasında da, eh, enikonu fark vardır hani!…

 

Akşam, 12 Temmuz 1937, Pazartesi


Heybeli sanatoryomu

Yeni pavyonun planı hazırlandı

Heybeliada sanatoryomuna 50 yataklık olmak üzere yeni bir pavyon ilavesine karar verilmiş ve plânı hazırlanmıştır. 74 bin liraya mal olacak olan bu pavyonun plânı Sıhhiye vekaleti tarafından tasdik edilerek gönderilmiştir. Yakında münakasası ilan edilecektir.

Sanatoryoma ilave edilecek bu 50 yatak ile müessesenin yatak mevcudu 215 e baliğ olacaktır. Yeni pavyon üç dört ay içinde ikmal edilecektir.

 

Akşam 21 Temmuz 1937, Çarşamba


Bir çocuk havuzda boğuldu

Büyükadada bahçıvanlık yapan Mustafanın karısı dün evin mutfağında yemek pişirirken iki yaşında kızı Güler de yanında oynuyormuş. Kadın, bir aralık çocuğun ortadan kaybolduğunu görmüş, bahçeye çıkıp aramağa başlamıştır.

Kadıncağız çocuğunu bulamayınca, şüphelenerek bahçenin köşesindeki havuza koşmuş ve küçük Gülerin havuza düşüp boğulmuş olduğunu görmüştür. Vaka derhal müddeiumumiliğe bildirilmiş, çocuğun cesedi havuzdan çıkarılarak muayene edilmiştir. Kaza etrafında müddeiumumilik tahkikat yapıyor.

 

Akşam, 7 Temmuz 1937, Çarşamba

 


7 Temmuz Bugün saat 17 de

 

Elektrik şirketi Büyükada binasında elektrikle yemek ve pasta pişirme ve elektrik aletleri tatbikatı dersleri verilecektir. Bu ders bayanlara mahsustur.

Giriş serbesttir.

Cumhuriyet, 7 Temmuz 1937, Çarşamba


ÖLÜM

İzmir ağırceza mahkemesi reisi Süreyya ve Akbaba gazetesi sahiplerinden Orhan Seyfinin babası mütekaid miralay Bay Emin dün vefat etmiş ve Büyükada mezarlığına gömülmüştür. Uğradığı bu büyük acıdan dolayı, arkadaşımız Orhan Seyfiyi ve ailesini taziye ederiz.

Akşam 23 Temmuz 1937, Cuma


 


Yayınlanma Tarihi: 02 Temmuz 2022  /  Son Güncellenme: 04 Temmuz 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.