Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 222 – Aralık 2023      Yıllar Önce Basında Adalar

Yıllar Önce Basında Adalar


1938 yılının son ayına geldik. Kış aylarında hep olduğu gibi bu sene de Adalar ile ilgili haberler daha çok ulaşım konusuyla ilgili oluyor. Tarife değişiklikleri, yeni vapur alımları gibi haberler gazetelerde sıklıkla yer buluyor. Bu arada Sermed Mutar Alus imzasıyla yayınlanan ve eski İstanbul vapurlarını ele alan oldukça keyifli bir yazı da ilginizi çekecektir.

Geçen ay balıkçılık ile ilgili haberler geniş bir şekilde gazetelerde yer alıyordu. Bu ay da balık konulu pek çok haber ve makaleyi okuma olanağına sahip oluyoruz.

Bu arada Son Posta gazetesi Halid Fahri Ozansoy’un “Aşıklar Yolunun Yolcuları” isimli romanını tefrika etmeye başlıyor. Büyükada’da geçen bu romanın sunuş yazısını ve romanın girişini ilginizi çeker düşüncesiyle aşağıya aldık.

1938 Aralık ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…


Adalar vapur tarifesinde değişiklik yapıldı


Denizbank Adalara mahsus kış tarifesinde değişiklik yapmıştır. Köprüden Adalara 20,15 de hareket eden son vapur yeni tarifeye göre yarım saat daha geç olarak 20,45 de ve Adalardan Köprüye 18,15 de kalkan son vapur da 18,50 de hareket edecektir.

Yılbaşı münasebetile bu gece Adalara Köprüden son vapur sabaha karşı saat 3 de kalkacaktır.
Akşam, 31 Kanunuevvel (Aralık) 1938, Cumartesi


Deniz işleri:

Dün vapurlar sis yüzünden ilk seferlerini yapamadı


Dün sabah limanı kesif bir sis tabakası kaplamış, bu yüzden Boğaziçi ve Ada vapurları ilk seferlerini yapamamışlardır. Sis bilhassa liman içinde çok kesafet peyda etmiş ve ancak saat 9 dan sonra açılmıştır.
Son Posta, 1 Birincikanun (Aralık) 1938, Perşembe


Bu sabahki sis

Bu sabah dörtten itibaren limanı kesif bir sis kaplamıştır. Saat 8,30 a kadar sis ayni kesafeti muhafaza etmiş ve bu sebeble denizde seyrüsefer güçleşmiştir.

Adalar, Kadıköy ve Haydarpaşa hatlarına işliyen vapurlar seferlerini güçlükle yapabilmişlerdir.

Sisin Boğazda daha fazla oluşu yüzünden Boğaza ve Boğazdan Köprüye vapur seferleri yapılamamıştır.

Son dakikaya kadar sis sebebile bir kaza vukuuna dair malumat alınamamıştır.
Son Posta, 24 Birincikanun (Aralık) 1938, Cumartesi


Denizbank

Yalova-Adalar Hattı İçin Üç Vapur Getirtecek

Denizbank idaresi, Adalar ve Yalova hattı için yaptıracağı 500 kişilik ve 18 mil süratli üç motörden başka Almanyadan yine aynı hatta çalıştırılmak üzere üç büyük vapur daha ısmarlamağa karar vermiştir.

Motörler bir taraftan yaptırılırken vapurların sipariş hazırlıkları ve teklif mektupları ile de meşgul olunmağa başlanmıştır.

Vapurlar geldikten sonra iç hatlarda işliyen vapur adedi bir hayli artacağından önümüzdeki yazdan itibaren Floryaya da vapur işletilmesi düşünülecektir.

Yeni vapur çalışmağa başladıktan sonra yandançarklı vapurlar bundan evvel mevzuu bahsolduğu gibi seferlerden kaldırılmayacak, bilâkis muayyen bir müddet için çalıştırılacaktır.

Denizbank önümüzdeki yaz günleri için ucuz tarifeler yapmağı da düşünmektedir.
Kurun, 7 Birincikanun (Aralık) 1938, Çarşamba


Adalar ve Kadıköy vapurları yenileştiriliyor

Ankara 22 (Hususi) – Denizbank umun müdürü Yusuf Ziya Önişin yarın şehrimize gelmesi bekleniyor. Adalar ve Kadıköy vapurlarının yenilenmesine devam olunacaktır. Bu vapurların tedricen İstanbul tersanesinde yaptırılması istenilmektedir.
Son Posta, 23 Birincikanun (Aralık) 1938, Cuma


DENİZBANK

Tamirat Eksiltmesi

Büyükada vapuru iskelesi bekleme mahallinin çatı ve tarasalarının tamirine aid eksiltme 26/12/938 Pazartesi günü saat 10 da Bankamız binasında yapı ve binalar servisinde yapılacaktır. İstiyenlerin şartnameleri almak üzere yapı ve binalar servisine müracaatları lüzumu ilân olunur.

Keşif bedeli : 5321 lira 89 kuruş
Son Posta, 23 Birincikanun (Aralık) 1938, Cuma


Haklı şikâyetler

Tadil edilmesi lâzımgelen bir vapur tarifesi

Son günlerde Adalarda oturan bazı okuyucularımızdan, vapur tarifelerinin ihtiyaca göre tanzim edilmediğine dair şikâyet mektubları alıyoruz. Gönderilen mektublar, umumiyetle şu mealde bulunuyor:

Denizbankın Adalar için yaptığı son kış tarifesinde Pazar günleri akşam üzeri köprüden 18,45 de Adalara bir vapur hareket ettiriliyor. Bundan sonra 20,15 de, yani tam bir buçuk saat sonra son vapur hareket ediyor. 18,45 de hareket eden vapur hiç bir suretle ihtiyaca tekabül edememektedir. Çünkü Şehir Tiyatrosu ve bütün sinemaların matineleri 18,30 da hitam buluyor. Eğlenceye inen Adalıların bir çeyrek saat sonra hareket eden 18,45 postasına yetişmek imkanı bulunmadığından konforu bulunmıyan iskelede saatlerce beklemek zarureti hasıl oluyor. Bu sebeble 18,45 de hareket ettirilen vapurun saat 19 da veya 19,10 da hareket ettirilmesi bu kış günlerinde bir çok yolcuları intizardan kurtaracaktır.

Alâkadarların nazarı dikkatini celbederiz.
Son Posta, 21 Birincikanun (Aralık) 1938, Çarşamba


Adalar tarifesinde istenilen tenzilat yapıldı

21 Birincikanun tarihli nüshamızda şikâyetler sütununda (Tadil edilmesi lâzım gelen bir Vapur tarifesi) başlığı altında Adalarda oturan okuyucularımızın dileklerini yazmıştık. Memnuniyetle öğrendik ki, Denizbank bu dileklerle yakından alâkadar olarak halkın ihtiyacına uygun bir şekilde tarifede daha şümullü tadilât yapmıştır.

Buna göre Köprüden 20,15 te kalkan posta 20.45 e alınmıştır. Büyükadadan son olarak 18,15 te kalkan posta 18,50 olarak tashih edilmiştir.

Pazar günleri de halkın sinema ve diğer eğJence yerlerinden istifadelerini temin maksadile şu tadilât yapılmıştır: Pazar son posta 20,15 ten 20,45 e alınmış, 18,45 te kalkan vapur yarım saat sonraya alınarak 19,15 ve 17,20 postası da 17,30 olmuştur. Büyükadadan 18,30 da kalkan son vapur da 18.50 de hareket edecektir.
Son Posta, 31 Birincikanun (Aralık) 1938, Cumartesi


DENİZBANK

Adalar hattı kış tarifesi tadilâtı.
1 İkincikânunun birinci gününden itibaren

Pazar günlerine mahsus tarifede Köprüden 17.20 de kalkan 218 No. lu sefer 17.30 da, 18.45 te kalkan 220 No. lu sefer 19.15 te, 20.15 te kalkan 222 No. lu sefer 20.45 te ve Büyükadadan 18.30 da kalkan 219 No. lu sefer 18.50 de kalkacaktır.

Pazardan başka günlere mahsus tarifede Köprüden 20.15 te kalkan 128 No. lu sefer 20.45 te ve Büyükadadan 18.15 te kalkan 125 No. lu sefer 18.50 de kalkacaktır.

Yeni tarifeler iskelelere asılmıştır.

Yılbaşı münasebetiyle ilâve gece seferi

1 – 31 Birincikânun Cumartesi gününü takib eden gece yarısından sonra yani İkincikânunun birinde mevcud Kadıköy, Haydarpaşa seferlerine ilâveten Köprüden saat üçte bir vapur kalkacak ve Haydarpaşa, Kadıköy, Kınalı, Burgaz, Heybeliadaya uğrıyarak Büyükadaya gidecektir.

2 – Buna mukabil o gece Köprüden Adalara tarife mucibince 0.20 de kalkması icab eden 202 No. lu sefer yapılmıyacaktır.
Son Posta, 31 Birincikanun (Aralık) 1938, Cumartesi


Günün Akisleri

DENİZBANK’IN “SUVAT”I

Denizbank’ın yeni aldığı “Suvat” vapuruna her bindikçe can ve yürekten bir kere “Oh..” derim… Neden mi?.. Yeni vapur ısmarlayoruz diye kübik bir takım yeniliklere rağbet etmeyip, şöyle eskidenberi rahatımıza alıştığımız ve pratikliğinden fayda gördüğümüz Akay vapurlarının aynı biçimde bir vapur olduğundan…

• • •

Malûm ya, yeni bir takım vapurlar var; bacası yok. Başı kıçı belli değil… Neresinden gireceğini şaşırırsın. Girsen oturamazsın. Otursan rahat edemezsin. Kanapeleri sivri, koltukları arkaya kayık, hülâsa “acaibi seb’ai âlemden” biridir… “Suvat” bana İstanbul suyu üzerinde yapılmış bütün kısa yolculukların hatıra ve an’anesini temiz bir rahatlık içinde tattırıyor. Aferin Denizbank’a!
Kurun, 4 Birincikanun (Aralık) 1938, Pazar


Balık vaziyeti

Uskumru az tutuluyor, Lüfer bol olmasına rağmen bahalı

İki günden beri az balık çıkmaktadır. Dün 15,000 çift torik ve 500 kilo kadar da uskumru tutulmuştur. Torikler çifti 35-38, uskumrular kilosu toptan 35 kuruşa satılmıştır. Perakende fiatler 50 ilâ 65 kuruşa kadar yükselmiştir.

Son günlerde lüfer bol tutulmaktadır. Fakat lüfer iyi cins balık olduğu için bol çıkmasına rağmen pahalı satılmaktadır. Pazarlarda lüferin kilosu 35 – 40 kuruştur. Orta büyüklükte dört lüfer bir kilo gelmekte, bu suretle balığın tanesi müstehlike 10 kuruşa malolmaktadır.

Uskumrunun az çıkmasıma sebep, Karadenizden Boğaza akın ederken toriklerin hücumuna uğramasıdır. İri toriklerin içinde vakit vakit henüz hazmedilmemiş bir halde uskumrular çıkmaktadır.

Uskumruları yutar yutmaz balıkçılara yakalanan bu gibi torikler çoktur. Bu hal devam ederse geçen seneki gibi uskumru az tutulacaktır. Bununla beraber Karadenizde sular gittikçe soğuduğu için uskumrular daha büyük sürüler halinde Boğaza akın edeceklerinden, balıkçılar tedbir alarak toriklerden evvel harekete hazırlanmaktadırlar.
Akşam, 2 Kanunuevvel (Aralık) 1938, Cuma


Balık az çıkıyor

İki gündenberi balık çıkmamaktadır. Uskumru hiç tutulamadığı gibi Torik de azalmıştır. Dün ancak dört, beş bin çift Torik tutulmuş ve çifti 40 kuruş gibi iyi bir fiatten İtalya ve Bulgaristana satılmıştır.

Uskumru ve Torik akını durunca diğer cins balıkların fiatleri bir hayli yükselmiştir. Bilhassa perakende satışlar çok pahalıdır. Mevsimin en çok beğenilen ve satılan balığı Lüfer dün birdenbire 70 kuruşa fırlamıştır. Bu vaziyet devam ederse balık fiatleri daha da yükselecektir.
Akşam, 9 Kanunuevvel (Aralık) 1938, Cuma


Uskumru akını

Dün 20 bin kilo uskumru tutuldu

Uskumru çok bollaşmıştır. Uskumruları yemek için yukarı boğaza çıkan torikler onları kovalıyarak aşağıya akın ettirmişler, toriklerden kaçan uskumrular da sürüler halinde dün akşam kısmen İstinye ve çok olarak da Arnavudköyü – Bebek sahillerine vurmuşlardır.

Balıkpazarındaki balık kabzımalları her taraftaki balıkçılara telefon ederek vaziyeti bildirmişlerdir. Az zamanda Bebek – Arnavudköyü sahilleri sandallarla dolmuştur. İlk anda 20,000 kilo uskumru tutulmuştur.

Uskumru son bir iki gün zarfında pek bol tutulduğundan ihracat için de mühim mikdarda satılmaktadır. Alıcıların başında Yunanlılar gelmektedir. Yunan balık gemileri bir kaç gün evvel 27 kuruşa kadar uskumru alıyorlardı, evvelki gün ve dün 15 – 18 kuruştan mübayaa etmişlerdir. İhracat devam ettiği için dahili istihlâk fiatleri halkın arzusu nisbetinde ucuzlamamıştır. Evvelki gün uskumrunun en ucuz günü idi. Çok taze ve iri uskumrular 30 kuruşa kadar veriliyordu. Akşam geç vakit 20 kuruştan da satışlar olmuştur. Dün akşam uskumru perakende olarak 20 kuruştan satılmıştır.

Kefal da bol

Toriklerden kaçan kefallar da Halice akın etmektedirler. Son bir iki gün zarfında 50,000 kilo kefal tutulmuştur. Kefal fiatleri de bir hayli ucuzlamıştır. Diğer cins balıklar da çok çıkıyor. Parmak büyüklüğünde barbunyeler 30 kuruşa kadar düşmüştür.
Akşam, 24 Kanunuevvel (Aralık) 1938, Cumartesi


MESELELER

İstanbulda balıktan geçilmiyor, fakat halk gene balık yiyemiyor!

Her kışın kapısında tazelenen mahrukat derdi gibi, bu mevsimde de günün meselesi olan bir balık hikâyesi vardır. İstanbul denizin kuşattığı bir şehirdir. Boğaziçi en nadide, en çeşidli balıkların teşhir olunduğu bir vitrine benzer; en bol, en lezzetli balıkların vatanı sularımızdır. Buna mukabil İstanbul daima taze ve ucuz balığın hasretini çeker. Çok defa taze ve ucuzunun değil, bizzat kendisinin de kıtlığına uğradığı vakidir.

Birkaç gündenberi, Karadenizde şiddetli fırtına ve soğuklardan dolayı Boğazdan limanımıza doğru bir balık akını başlamış bulunmaktadır. Adetâ balıklar İstanbulu ıstilâ etmiş olduğu halde fiatları gene eskisi gibidir. Hattâ bu bolluk yüzünden bir kısmı tekrar geldikleri yere iade edilmekte, yani denize dökülmektedirler.

İstanbullu ötedenberi balığa hasrettir. İstanbulda doya doya veyahud sizi cezbedecek bir fiata balık yemek mümkün değildir. Zira size türlü esbab zikrederek, bundan aşağı fiatın kurtarmadığını söyliyeceklerdir.

Köprü üstünde, rıhtım boylarında sıra sıra dizilerek. balıkların adeta kendilerile istihza ettiğini, sandalların birbirine çarparak bunları toplamağa çalıştığını gören İstanbullu için balığın neden dolayı ateş pahasına olduğu daima çözülmez bir muamma olarak kalmıştır.

İktısad ve tasarruf haftasındayız. Her tarafa afişler yapışmış: “Vatandaş balık ye.. beynin, kemiklerin sağlam olur”. Âmenna, bu binbir meziyetli mahlûku, tavsiyeye uyarak yiyelim. Yiyelim amma, tazesini ve ucuzunu nereden bulalım?

İstanbulun balık hücumuna uğradığı şu günlerde kulağımızı halka vererek bu mesele üzerinde durmağı faydalı bulduk.

Balık en lüzumlu ve en kuvvetli gıdalardan biridir. Ucuz olduğu zaman ise bir kısım vatandaşların yegâne gıdasını teş­kil eder. Bütün bunlara rağmen İstanbulda ucuz ve taze balık bulunmaz. Niçin?..

Üşenmezseniz beraberce bu niçine cevab arıyalım.

Bugün tesbit ettiğimiz, halkın en çok aldığı balıkların fiatı şöyledir:

Torik: 35-40 kuruş.

Uskumru: 35 kuruş.

İstavrid: 15-20 kuruş.

Diğer balıkların fiatları üzerinde durmuyoruz. Zira nisbi ucuzlukları itibarile halkın tercih ettikleri bunlardır. Torik sularımızın en sadık bir misafiridir. Uskumru ile istavrid ise, İstanbulu kendilerine hasret çektirmiyecek kadar gönülleri gani iki çeşid balıktırlar. Her zaman mebzulen tutulurlar.

Bu üç nevi balık üzerinde konuşalım: İstanbullunun bunları yukarıdaki fiata yemesi cidden şaşılacak bir şeydir.

Biz bu merakımızın tatmimini dün balıkhaneden istedik. Balıkhane müdürlüğünden salahiyettar bir zat şu izahatı verdi:

– Bu aralık en ziyade torik mebzuldür. Çifti 23 ile 40 kuruş arasında verildi. İtalyanlar, Bulgarlar ve Yunanlılar aldılar. Bu meyanda iki gün devam eden uskumru ve istavrid mebzulluğu da kayda değer. Uskumru 18 ile 40, istavrid fiatları ise 5 ile 10 kuruş arasında tehalüf etti. Balıkların denize döküldüğü rivayeti asılsızdır. Zira alıcı vardır. Çok çıksa onlara vereceğiz. Bugün ancak 400 çift torik tutulabildi. Çünkü hava gayri müsaiddir. On beş gün zarfında 20 ile elli bin çift arasında torik geliyordu. Buna İtalyan, Yunan ve Bulgarlar talib oldukları için ihraç ediliyordu. Bunlara rağmen İstanbulda balık fiatları yüksek addedilemez.”

– İstanbulun günlük balık ihtiyacı ne kadardır?.

– Torik için azami 2000 çift. Ufak balıklar vasati olarak 10, 15 bin kilo arasında sarfoluyor. Şurasını da işaret edeyim ki, İstanbulda balık fiatları zannedildiği kadar pahalı değildir. Eskiden çok daha yüksekti.”

Bunlar balıkhanenin söyledikleri.

Buna mukabil balıkçılar da diyorlar ki:

“- İstanbulda balık daha ucuza satılabilir. Lâkin biz balıkhaneye uymak mecburiyetindeyiz. Biz nihayet piyasada balığın aldığı kıymete dükkân kirasını, kârı ilâve eder satarız. Maliyenin aldığı yüzde on iki vergi indirilse halk daha ucuza balık yiyebilir.

Alâkadarların ve satıcıların söylediklerini buraya kaydettikten sonra biz de düşüncemizi şöyle hülasa ediyoruz:

Et meselesinde olduğu gibi balık fiatlarında da İstanbullunun yüzünü güldürecek bir tenzilât yapmak mümkündür. Malın birçok mutavassıt ellerden geçerek kıymetlenmesini önlemek, maliyenin aldığı yüzde on iki resmi indirmek, ancak şehrin ihtiyacı temin edildikten sonra ihracat yapmak bu tedbirler arasında akla gelebilir.

Söylenilen rakama dikkat ettiniz mi?.

İstanbul dört bin torik, 10 bin kilo da ufak balık yiyormuş.

800 bin nüfuslu bir şehirde bu rakamlar insanı ters taraftan hayrete düşürebilir.

Halkı balık yemeğe teşvik ederken, ona ucuz ve taze balık temini yollarını araştırmağı da unutmıyalım. Nu. – Sa. – Co.
Son Posta, 21 Birincikanun (Aralık) 1938, Çarşamba


İstanbul kazan, ben kepçe

Eski Kadıköy, Haydarpaşa, Anadolu hattı ve Ada vapurları

Köprüden karşı kıyılara müşteri taşıyan, bir zamanlar Ayastafanosa (şimdiki Yeşilköye) de uğrıyan bu vapurları ötedenberi devlet işletmiş. Makam her devirde isim değiştirmiştir:

Abdülaziz zamanında (İdarei Aziziye), Abdülhamid vaktinde (İdarei mahsusa), Meşrutiyet senelerinde (Seyrisefain), Cumhuriyette de önce (Akay), şimdi de (Denizbank)…

İdarei mahsusanın antikalıklarını yaşlılar pekâlâ bilir. O günlere erişmişlere geçmişi hatırlatan ve kulaklar çınlatan koskoca bir âbidesi de elân mevcud: Direktörü Con paşanın Büyükadadaki kâşanesi!…

Ol gemilerin gerek deniz aşırı yerlere, gerekse civarlara sefer yapanları ne antika şeylerdi yarabbi!…

Herkeste estek kösteğe bir merak Olur ya, benimkisi de ötedenberi büyüklü küçüklü vapurlara iptilâ… Adları, şekilleri, yolları zihnime hayli menkuştur.

Yukarıki başlığa ismi girenleri şöyle bir gözden geçirelim: (1), (2), (3) numaralı ilk emektarlara yetişemedim; gel gelelim (4) ve (5) numaralıları mis gibi bilirim. Bitip tükenmez senelerce Kadıköyüne çark çevirip durdular.

Bin içlerine, (Muhayyelâtı Aziz efendi) yi eline al, kitabı bitirirken soluna bak; hâlâ Selimiye kışlası önündesin. Kızkulesi açıklarında lüfer tutan kayıkçıların yanaşıp alışveriş ettiklerini bile duymuşlardanım.

Öylesine zavallı idiler ki kazanları kaç yerinden çimentolu; islim boruları müsteski hançeresi gibi hışırtılı; makinelerinin vidaları Iâçka…

Ahmed Rasim rahmetli bunlara (Tontonu bahriler) ismini vermişti. Yan çarkları (bıktım artık, bıktım artık!) diye tempo tutuyor, derdi.

Borazan Tevfiğin şu fıkrası da hoştur:

Bir Hıdrellez günü sinekkaydı traş olmuş. Fenerbahçe piyasasına gidiyor. Köprüye koşarken (Nasibime “Ferah” vapuru çıkar işallah!) diye adak adak üstüne. Bir de iskeleye gelsin ki (4) numara beklemiyor mu?

Kadıköyüne varınca aynaya bakmış ki ne görsün? Sakalı bir parmak… Haydi bir perükâr dükkanına…

Bir tarihte içinden yangın çıkan (8) numaralı “Hereke” ile (10) numaralı Tontonu salis ve râbi Adalara öğle seferlerini yapıp yolu üç dört saatte aşar. Haydarpaşanın (11) numarası da Köprüye lâakal üç çeyrekte varırdı. Bundan 38 yıl evvel, Büyükadada, Hristos yokuşunda, Keşanlıların (1) köşkünde kiracı olarak bir yaz geçirmiştik. Köprüden alaturka saat 10 da direkt olarak kalkan 14 numaralı “Aydın), Büyükada iskelesini dakikası dakikasına tam bir saatte tutardı.

Parmağım ağzımda şaştığım şu ki bugünün “Burgaz” ı, “Heybeli” si, hatta “Suvat” ı o köhne rekoru kıramadan gitti.

Adaların temellisi olmadığım, gitsem de bir iki ay istirahatle geçirerek Köprüye ancak üç beş kere inip çıktığım halde kaygı çekenlerdendim.

Bu güzelim, canım yerlere daha çabuk erişebilecek hiç değilse iki vapurcuk atla deveye mi?… Bugün 85 bin tonluk transatlantikler torpido hızile uçuyorlar!… kabilinden düşünüp dururken, Büyükadayı da tutup Yalovaya gidecek 18 millik motorlerin yaptırılacağını okuyunca (yarabbi şükür!) dedim.

Gene eskilerden 15 numaralı “Nüzhetiye”, ile 16 numaralı “Kadiriye” nam iki bacalılar da Marmarada  bocalarlardı.

Bunlara da düştün mü saatlerce al deniz havasını… Hele kağıt oyununa mı meraklısın, alt salona yerleşip 31, piket, poker, gık deyinciye kadar oyna…

Kaçın kurası imişler biliyor musunuz?… Mithat paşa 1864 te Tuna valisi iken bunları müstacel olarak aldırtmış. Yıllarca Tunada işlemişler İstanbula oradan aktarmalar…

17 numaralı “Şahin” Moda, Kalamış, Caddebostan ilh… gibi Anadolu kıyılarına uğrardı. 29 numaralı “Fenerbahçe” ve “Haydarpaşa” İngiltere yapısı, kunt, yollu gemilerdi. Beş altı sene evveline kadar çalıştılar; hattâ biri iskelelik bile yaptı.

Bir de iki başlı “Kalamış” adlı 21 numara vardı ki en ziyade Haydarpaşanın akşam ve sabah postalarını yapar, hat boyu sayfiyelerindeki paşalar ve beyfendiler hazaratını taşırdı.

İçinde kimler yoktu, kimler?… Haydi etrafa bir göz gezdirelim:

Şimendifere binip Kızıltoprağa ineceklerden: İkinci esvapçı İlyas bey, teşrifatçı Galib bey, kilercibaşı Osman bey, fabrikatör Raif ve damadı Nail beyler, Hasan Amir zade, Terkos Su şirketi komiseri Tevfik Âmir bey. Feneryolundan: Divrikli Hafızpaşa zade Nail, damadları Salâhaddin ve Fuad beyler, Şûrayı devlet azasında Arap Sami bey, Muhasebat dairesi kısmı sani reisi Şişman Ahmed bey, Babıseraskeri Muhasebat dairesi ikinci şube müdürü Riza beyle muavini Rifat bey, Çinçon Hasan paşa. Hariciye Umuru şehbenderi müdürü Torpil Tevfik bey (2) Şişman Yanko efendi…

Göztepelilere gelelim: Feriklerden topçu feriği Hacı Hüseyin paşa, piyade reisi Cemal paşa, Muhasebat dairesi kısmı evvel reisi Sadeddin paşa, Mekâtibi askeriye müfettişi İsmail paşa. İstablı Âmire müdürü Faik paşa, Sıhhiye dairesi reisi sanisi Dr. Ömer paşa, mabeyinci Bekir bey, Topçu Iivası Ali Refik paşa, Altıncı daire başmühendisi kaymakam Ferid bey (geçen sene vefat eden emekli general Ali Ferid), Evkaf muhasebecisi Canib beyle oğlu terzi Hasan bey, mahalleye cami yaptıran ve adı konan tütüncü Mehmed efendi, Posta ve Telgraf Nezareti meclisi idare reis vekili Kamusçu Salâhi bey, Alaybeyi Hafız Sabri bey…

Erenköylülerde de vüzera ve kübera çoktu: Ticaret ve Nafia Nazırı Zihni paşa, Evkaf Nazırı Galip paşa, Maliye Nazırı Reşad paşa, Masraf Nazırı müşir Hasan paşa, Makamı seraskeri reisi Şerefeddin efendi, Maliye serveznedarı Halid bey, Maliye muhasebecisi Ziya bey, Babıali Evrak müdürü Baki bey, Divanı muhasebat azasından Uzun Zühtü bey, İstihkâm ve İnşaat reisi Küçük Hüseyin paşa, Sadrazam yaveri Cemal paşa…

Bostancıdaki kasrına hususi çatanasile gidip gelen, Anadolu şimendiferleri direktörü Hügnen, deniz yolunu çabuklaştırmak cihetinden çok kimseleri sevindirmiş, yarenliklerini kısa kestirmeğe âlet olduğundan da bir haylisini yerindirmişti.

1904 te Haydarpaşa ile Köprü arası için Almanyadan beyaz boyalı, pırıl pırıl üç yeni vapur getirtmişti: “Halep”, “Bağdad”, “Basra”. Biri daima yedek durarak tamir görürdü. İlamaşallah hâlâ da Adalara ve Anadolu iskelelerine cayır cayır işliyorlar.

Mahud iki başlının orta salonunda ve yan kamaralarındaki yarenlikler aşağı yukarı şu vadilerdeydi: Meyva bahçesine derdesti celb Kütahyanın vişneleri, Çengelköyünün ayvaları, Yakacığın kirazları, Sultan Selimin incirleri… Bağdaki kütüklerin kâmilen kal’edilip Amerika çubuklarile tebdil kılındığı… İçerenköyündeki Şarapçı Tomsondan alınan çamlara deryalar kadar su sarf edildiği halde kavruk kalışları… Sakızlı bahçivanbaşının bahçedeki kârize giden künge bir deveboynu takmak, zerzevatlığı ihya etmek teklifi ve herifin derhal defedilişi… 0 seneler moda olmuş olan pervaneli rüzgâr tulumbasının serçe parmak kadar su isale edemediği… Dönme tulumbayı çeken haşarı atın tekme, çifte, boyuna sırıkları parçaladığı, Hayvana idişin eşeddi Iüzumu… Ahçıbaşının börekte, tatlıda yegâneliği ve lâkin gözlemesinin ağza konmazlığı… Kerimenin mızrab vurmadaki mehareti, feemma piyanoyu tarzı efrenç üzere bir türlü başaramadığı ve bu hususta yerden göğe kadar haklılığı… “Kulağa eğilerek:” damadın son vapurla dönüşü ve bunun dağı derun oluşu… Mahtumun rütbe ve memuriyetten ziyade at, araba merakı… Hafidin (Koman sava!… Mersi biyen!) diyerek pehbarekallah güldür güldür fransızca konuşuşu… .Hafideye Kinalaroşun zerretüma yaramadığı, Balıkyağının hazmı batiliğı… İlh…

Haydarpaşanın üçüz beyaz vapurlarından bir, yahut iki sene evvel, İdarei mahsusa hesabına gelen ve Avusturyada yaptırılan “İhsan” ile “Neveser” kapı yoldaşlarının en sonuncusudurlar. “Neveser” emeğinde berdevam.

Mahud idarenin ilk numarasız vapuru Kadıköy halkının gözbebeği “Ferah” tı ki tek silindirile meşhurdu. İkiz Tontonların içinde otuzluk, altmışlık paketlerini yarılamağa alışmış olan tütün tiryakilerindeki hayreti de göreydiniz:

– İlk sigaramı söndürdüm, ikinciyi sarmağa kalmadı, iskeleye halatı attık Rabbena hakkı için martı gibi uçuyor!…

Sıra numarası, 23 te dama demişti. O da “Anadolu” isimli, iki bacalı ve hepsinin küçüğüydü. Pat, pat, pat Yalovayı boylardı.

Boylu, endamlı ve haylice de yollu olan “Büyükada”, Meşrutiyet yıllarında gelenlerdendir. Öyle obur çıktı ki ocaklarına kömür dayandırabilirsen dayandır.

Aslı astarı var mıdır bilmem, duyduğumu söylüyorum. Yaşlı bir İngiliz binmiş. Sağına soluna bakıp dururken tanıyıvermiş külhaniyi:

– Bu geminin eski adı şuydu; 50 yıl evvel İngilterede filan yerden falan yere işlerdi. Geçen harpte de kasaplık hayvanları taşıdı! Demiş…

Sermed Mutar Alus

  • Keşanlı hemşireleri Büyükadada oturanlardan bilmiyen yoktur. Evlerini tuttuğumuz sıralar ikisi de kırkını aşmış, hâlâ matmazel, saçları, yüzleri boyalı iki aded rüküştüler. Dillerinde boyuna (komilfo) bir erkekle evlenmek.

Üç sene evvel onlarla gene karşılaştım. Ferah ferah seksenlik oldukları halde gene allıklar, düzgünler içinde, kırım kırım kırıtarak göz süzüyorlardı.

  • Evrakta ecnebi kelimelerin parantez içine alınmalarını mütemadiyen emreder dururmuş. Alârivayetin bir gün imza edeceği bir kâğıdı okurken tepesi atıvermiş:

– Sizlere lâf anlatamadım gitti. Ronktraz mıdır, rünktraz mıdır her ne karın ağrısıysa şu frenkçe lafı gene muterize arasına sıkıştırmamışsınız.

O kelime revnaktıraz’mış..
Akşam, 18 Kanunuevvel (Aralık) 1938, Pazar


Büyükadanın romanı
Aşıklar yolunun yolcuları

Yazan Halid Fahri Ozansoy

Büyükada, her yaz, orta ve yüksek tabakadan bütün cemiyet tiplerinin uğradığı. bir mevsim için yerleştiği, sevdiği, seviştiği, neş’e veya gizli ıztırab duyduğu bir muhittir. Orada, bütün realitesile, bütün açıklığı ile insanlığı buluyoruz. Halid Fahri Ozansoy, işte bu yeni romanında sizi bu âlemin içine götürüyor. Bir tarafta suların, çamların ve ufukların zenginliği, bir tarafta, para, aşk ve ihtiras… ve bütün bunlar, tek çizgili tek vak’alı bir hareket halinde değil… En basitinden en mondenine kadar daima değişen tipler ve tezadlar içinde, okuyanı heyecandan heyecana sürükliyecek hâdiseler…

Yakında başlıyoruz
Son Posta, 18 Birincikanun (Aralık) 1938, Pazar


Âşıklar yolunun yolcuları

Yazan: Halid Fahri Ozansoy
– Dostum İsfendiyar Altana –


Birkaç Söz

Bu yaz Büyükadada, Nizamın üstündeki çamlığın, kıvrılıp Âşıklar Yolundaki meşhur Kayalara ve oradan Lunaparka giden köşesindeki son evindeoturuyorum. Hergün, sabah akşam, penceremin önünden, fasılalarla, sevdalı çiftler, çoluk çocuk kalabalık aileler ve her cinsten arkadaş kafileleri geçiyor. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, hepsinin çehresinde temiz Ada havasının rüzgârı dalgalanıyor. Bu rüzgâr gençler için serin bir nefes, orta yaşlılara ılık bir temas, ihtiyarlara içlerini ürperten bir hatıradır. Düşünüyorum: Şu genç kızla şu delikanlı, yıllardan Sonra gene bu sıcak sokulganlıkla birbirlerini özliyecekler mi? Şu her sabah, kolunda mayosu ve havlusu ve tepesinde hasır şapkasile yalnız başına Yörükaliye plaja giden zayıf solgun benizli adam, hayatın gizli bir acısını mı çekiyor? Şu hergün, güneşin kızgın saatinde bile değneklerini kakarak dar patikaya sapan iki ihtiyar Rum madamı acaba hangi mazinin ölgün hatıralarını anıyorlar ve şu hergün bir aşık değiştiren kırklık, fakat güzelce ve şişmanca bayan hâlâ hatıralarını dolduramamış mı? Ya şu öteki, esmer âşığını kaybetti edeli çamlıklarda serseri dolaşan ve her mes’ud çifte rastlayışında âdeti üzere garib bir istihkarla alt dudağını sola büken zavallı bayancık! Ya onun, bazan peşisıra koşan ve başında iki ucu kulak gibi havaya kalkık mavi kordelâdan fiyongasile Fransiska Galin bir filmindeki karikatürünü andıran küçük kızı… Şu asil ruhlular ve derin bakışlılar ve bunların arkasından şu sahteler, şu sonradan görmeler! Şu vakurlar, hakiki kibarlar ve onların aksine şu sun’i tavırlı, sun’i yürüyüşlü, sun’i gülüşlüler! Sonra şu hastalar, şu marizler, şu mütereddiler!

İşte pencerem bu yola ve bu yoldan geçenlere bakıyor; hayat, bütün bu değişik tiplerile penceremin altından geçiyor. Büyük Fransız romancısı Alphonse Daudet’nin “Değirmenimden mektublar” ını ihtimal okumuşsunuzdur? O, bir değirmende bir taşra hayatının insanlarını ve tabiatini ebedileştirdi. Ben edebiyatta onun yaptığnı yapacak kudrette bir san’atkâr değilim.. Ancak, benim de, Âşıklar Yolu başında bir mevsimlik bir yuvam var. Çamlara ve insanlara bu basit, mütevazı yuvadan biraz şair gözile, biraz da saçlarının akı siyahını bastıran kırk beşini doldurmuş bir kâhil düşüncesile bakıyorum ve hayatta gördüğüm insanlardan kimini severek, kimine acıyarak ve kiminin iradesizliğine gülerek, gene hayata benziyen bir fantezi yaratamaz mıyım diye düşünüyorum. Sonra bunların çehrelerini hayalimde değiştiriyor, birinin hatlarını ötekine, birinin duygularını ve maceralarını bir başkasına ekliyorum. Bu suretle belki asılları kayboluyor, karışıyor ve bir dereceye kadar tanınmaz hale geliyorlar. Fakat hangi romancı, maddeleri karıştırmadan, isimleri, mevkileri ve şahısları değiştirmeden hayatı, bir adeseye aksettirebilir? Yani demek istiyorum ki bu romandaki şahıslar hayattan alınmışlar, maceralar hayatta görülmüş, tetkik edilmişlerdir, ancak bu çehrelerin ve bu sergüzeştlerin ötesine berisine serpilen gölgeler, yapılan ilâveler ve tadillerle bir “roman a clef” tehlikesine düşülmekten çekinilmiştir. Bir tek korkum, binbir düğümden bir düğüm vücude getirmek isteyişimde. . Çünkü mevzuuma Ada bir çerçeve, içindeki levha ile bu çerçeveden taşacak gibi. .

Şimdi sözü romanımın kahramanına bırakıyorum.

BİRİNCİ KISIM

I

Çamlıkta hiç karınca ordularına rastladınız mı? Ekseriya bir kayanın yanından bükülerek  gelirler. Uzun, kıvır kıvır kaynıyan siyah bir şerit ki, tozlu ve taşlıklı bir keçi yolunun hizasınca ilerler, sonra birden, taze çam fidelerinin, tektük bodur ardıçların ve sabahleyin henüz serin esen rüzgârla nazlı nazlı sallanan yoncaların arasından süzüle süzüle kaybolur, biraz ötedeki toprak açıklığında tekrar kaynaşmağa başlar. Bunlar nereden gelip nereye gidiyorlar? Eğilip bakarsanız bu ordunun hep ayni istikamete yol almadığını, bir kısmının yukarıya yahud sağa doğru giderken diğerlerinin aşağıya yahud sola doğru ilerlediğini görürsünüz. Maamafih asıl kalabalık olan siyah kafilenin varacağı menzil, muhakkak, toprağın içine delinmiş bir geniş yuvanın ağzıdır. Karıncalar oraya, yanyana ve uçuca konulmuş otuz siyah nokta kadar çelimsiz, minimini vücudlerinden daha büyük kuru ot parçaları, yuvarlak tohumlar taşırlar. Yuvanın ağzında, kim bilir ne ince bir karınca mimarisile tabaka tabaka, sed sed oyulmuş yeraltı mabedlerine girenler kadar, bu mabedin derinliklerinden çıkıp aksi istikamette, fakat bu sefer yüklerini atmış olarak geri dönenlerin içiçe ve üstüste ürperişleri ve hele bir noktada kapkara bir anafor gibi dönüp kıvranışları vardır ve bu manzara bana, bir zenci büyüsüne uğramışım gibi her zaman gevşeklik ve uyuşukluk verir. Sonra düşünürüm, insanlar da biraz bu karıncalara benzemez mi diye…

Evet, onlar da, insanlar da böyle kaynaşmıyor mu? Her akşam iskelede Ada tabirince altı direkt vapurunun (hem direkt değil, direk denecek!) karşılıyanlarla o vapurdan çıkanların da böyle bir manzarası yok mu? Orada da karşılıklı bir kaynaşma görüyorum. Orada da yukarıya asfalta doğru çıkanlar, yuvalarına dönen karıncalar gibi bir takım şeyler, paketler taşıyorlar ve aşağıya, karşılamağa inenler elleri boş serbest iniyorlar. Orada da karşılaşan karıncalar gibi başlarile birbirlerini selamlıyanlar, omuz omuza kalabalığı yaranlar var. Yalnız karıncaların insanlara nisbetle bir üstünlüğü. sükûti olmaları… Hakikaten insan nesli de gürültüsüz ve konuşmadan anlaşabilseydi, hayat ne doyulmaz bir nimet olurdu! Zira öyle anlarım oluyor ki, bütün bu patırtılar, bu kahkahalar, bu haykırışlar bana müthiş bir işkencenin azabını hissettiriyor. Bunun için iskeleye artık mecbur olmadan inmiyorum.

Son Posta, 20 Birincikanun (Aralık) 1938, Salı


Yayınlanma Tarihi: 06 Aralık 2023  /  Son Güncellenme: 06 Aralık 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.