Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 222 – Aralık 2023      Heybeliada Sanatoryumu

Heybeliada Sanatoryumu


Heybeliada Sanatoryumu ve Çam Limanı (20. yy ilk yarısı, Adalar Müzesi Arşivi)

“Heybeliada Sanatoryumunun bu yıkık görüntüsünün nedeni, kimliksizleştirmeye öncesizleştirmeye dayalı politik bir tutum.”

Yokluktan var edilen, geliştirilen Heybeliada Sanatoryumu yıllar boyunca binlerce hastanın şifa bulduğu yer oldu. Zamanının çok ötesinde bir hastane, milleti kasıp kavuran verem illetine karşı başlatılan ‘Veremle Savaş Kampanyası’nın merkez üssüydü. Burada yüzlerce uzman yetiştirildi, sayısız akciğer ameliyatı yapıldı.

Ancak yıllar içinde değişen sağlık politikalarından Heybeliada Sanatoryumu da payına düşeni aldı ve Sağlık Bakanlığı’nın 01.08.2005 tarihinde onayladığı bir kararla, kapatılmasına karar verildi. Hastanenin kapatılma sebebi olarak deniz yoluyla ulaşımın zorluğu ve yeterli hasta bulunmaması sebep gösteriliyordu.  Sahip olduğu cihazlar ve tedavisi devam hastaları başka hastaneye nakledildi.

Yıllar sonra iki yüz dönümlük arazisi ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmek üzereyken, sivil toplum örgütleri ve adalıların mücadelesi ile bu yanlış karar, mahkeme tarafından iptal edildi.

Heybeliada’nın güney tarafındaki Çam Limanı’na bakan bir tepede İsviçre’deki bir sanatoryum model alınarak inşa edilen bina bugün çürümeye terk edilmiş durumda. Bu ülke tarihine çok önemli tanıklıkları olan birçok mekan gibi o da yok oluyor, yok ediliyor.

İstanbul Tabip Odası, bu hafızasızlaştırma çabalarına dikkat çekmek için “Sağlıkta Hafıza Mekanları; Heybeliada Sanatoryumu” adında bir film hazırladı. Yönetmenliğini Alaattin Timur ve Adnan Payaslı’nın yaptığı belgeseli, yapım koordinatörü İTO Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Cegerğun Polat ile konuştuk.

Neden bu belgeseli çekmek istediniz? Peşine düştüğünüz, ortaya çıkarmak istediğiniz neydi?

Biz İstanbul Tabip Odası yönetimine gelmeden sanatoryumun Diyanet’e verilme süreci yaşanıyordu. Biz geldikten sonra dava sonuçlandı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsisi mahkeme tarafından iptal edildi. Bu çok pozitif bir gelişmeydi ve bizde “burayı bırakmadık, tuttuk” hissiyatı oluştu. Heybeliada’da çalışan hekim arkadaşımız Sosın Fisli’nin anlatımları, daha sonra ekip olarak oraya gidip binayı görmemizle beraber acaba “Bu konuda bir şeyler yapabilir miyiz?” diye düşünmeye, bu terkedilmiş binayı nasıl ayağa kaldırabileceğimiz dair fikirler üretmeye başladık. Süreyyapaşa Hastanesi’nin göğüs hastalıkları klinik şefi doktor Esin Tuncay sanatoryum sürecini çok daha yakından biliyordu. Hep beraber oturduk ve geriye kalan bu mirası koruyalım duygusuyla başladığımız çalışmalar daha sonra “acaba bunun üzerine bir şey inşa edebilir miyiz” dönüştü.  Burayı bir sağlık- mekân hafızası gibi düşünür bunun üzerine bir şeyler söyleyelim dedik. Sonrasında Tabip Odası’nın basın yayın kolu gelişmeye başlayınca Heybeliada Sanatoryumu ’nu ilk projemiz olarak kabul ettik ve yola koyulduk. Belgesel fikri böyle ortaya çıkmış oldu.

Belgeselin çekim sürecinde yaptığınız araştırma ve çalışmalar boyunca Türkiye’nin sağlık sisteminin evirilişine dair neler çıktı karşınıza? Bu anlamda Heybeliada Sanatoryumu neyi temsil ediyor aslında?

Ben kendi adıma çok şey öğrendim. Mesela bu mekânın toplumla ne kadar iç içe işlediğini gördük. Sağlık sisteminin ve tıp biliminin tarihsel gelişimiyle, bu topraklarda sağlık hizmeti sunumunun tarihçesiyle çok iç içe bir mekanla karşılaşmış olduk. Yani sadece Heybeliada sanatoryumu üzerinden bu ülkenin sağlık sisteminin, sağlık hizmetlerinin geçirdiği evreleri tartışabileceğimizi gördük. Çok net aslında, işte 1924 yılında bu ülkede gerçek anlamda kamusal sağlık tesisleri kuruluyor ve numune hastaneleriyle beraber Heybeliada süreci başlıyor. Bu hastaneleri kuranlar yurt dışında eğitim almış daha çok askerlik kökenli hekimler. Zaten o dönem bir GATA geleneği var ve Türkiye coğrafyasında da tıp böyle başlamış zaten. Öte yandan bu ülkede bir şeylerin ayağı kaldırılmasıyla ilgili ortak çabayı görüyorsunuz sonrasında. Toplumu derinden etkileyen salgınlarla ilgili birçok bilgiye erişiyorsunuz.  1940larda kimse kalp krizi ile ilgili konuşmuyor daha çok sıtmayla, tüberkülozla, trahomla ilgili konuşuyor. Çünkü o dönemde geniş kitleleri etkileyen hastalıklar bunlar. Birçok insan bu hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor.  Sonrasında eğitim araştırma kliniği oluyor burası. Dünya Sağlık Örgütü’nün refere ettiği bir merkez haline geliyor. Tüberküloz dışında başka hastalıklarla da mücadele için önemli bir hastane oluyor. Türkiye’de göğüs cerrahisi ile ilgili çok ciddi ameliyatlar yine burada yapılmış. Heybeliada Sanatoryumundan çıkaracağımız çok ders var aslında.

Aslında müthiş bir vizyondan bahsediyorsunuz.  İsviçre’den örnek alınan mimariyle inşa edilen bir hastane, yut dışında okuyup geri gelerek bu hastanede görev yapan doktorlar, araştırma, bilim… O dönemin koşulları ortada ama bunun ötesine geçmek için sarf edilen olağanüstü bir çaba var aslında değil mi?

Tabii, kapitalizm ve ortaya çıkandığı modernleşme kültürü geliştikçe açıkçası bu tür kamu yararına dönük akıl yormalar da azalıyor. Daha bireysel düşünce başlıyor ama işte o dönemlerde daha toplumsal düşünülüyormuş. Savaştan çıkmış, perişan bir ülkede, insanlar tüm emek ve düşüncelerini işlerine odaklamışlar, fedakârlık göstermişler. Heybeliada’da otuz yıl baş hekimlik yapan Tevfik Gökçek hiçbir zaman İstanbul’da arazi rantıyla ilgilenmemiş mesela. Ya da kendime bir daire alayım, yatırayım yapayım, zengin olayım diye düşünmemiş. Şimdi biz hekimler de başka meslek gruplarında çalışanlar da o noktaya gelmiş durumda maalesef. O dönem böyle bir şey yok. Kendini var etme biçimi tamamen toplumunda oynadığınız rolle, orada yarattığınız değerle ilgili. Sonraki dönemlerde hem dünya hem de Türkiye çok değişti tabii. Heybeliada tarihinden şunu çıkarabiliriz: 2005’te kapanmış olması çok simgesel aslında, çünkü sağlıklı dönüşüm programı 2002’de AKP iktidarının işbaşına gelmesiyle uygulanmaya başlandı. 2005 de Türkiye’de kamuculuk konusunda daha net dönüşümlerin yaşandığı bir yıl. Özel sağlık sektörünün açıldığı, kamusal alanda ki imkanların ve kaynakların özel sağlık sektörüne aktarılmaya başlandığı bir dönem. Kısacası bu kamucu bakış açısı ve kamusal sağlık meselesinin dönüşümü, Heybeliada Sanatoryumu ve bunun gibi anıtsal değeri olan kamu kuruluşlarının tasfiyesiyle beraber gelişmiş.

Belgeselde, kameranın sanatoryumun koridorlarında, odalarında dolaştığı anlar var. Yerlere saçılmış hasta dosyalarını, röntgenlerini görüyoruz. Röntgen makinası duruyor yine başka bir odada. Ne kadar özensizce, hiç kıymet verilmeden terkedilmiş bina.  İnsanın içini acıtıyor bu görüntüler… Neden böylece bırakılmış sizce?  

Tamamen çürümeye, her şeyiyle yok olmaya terkedilmiş çünkü. Elbette çeşitli nedenlerle bir binayı boşaltmak zorunda kalabilirsiniz ama onun da bir adabı, usulü vardır. O tıbbi bilgi ve belgeler nihayetinde hastalara ait, imha edilmesi gerekiyorsa alırsın imha edersin ama öyle bırakamazsın. Bu kimliksizleştirme politikaları var olan iktidarın çok yaptığı bir şey. Geçmişe bu kadar hoyratça bakmalarının altında, tarihi kendilerinden başlatma çabası var. Yani orada verilen daha güçlü derin mesajlar da bulunuyor; burayı çürümeye bırakalım, hafızalar yok olsun, buraya dair bir şey talep eden kuşak ortadan silinsin gitsin. Biz burayı zaten ne yapacağımızı biliriz tavrı var. Heybeliada Sanatoryumu’nun bu yıkık görüntüsünün nedeni bence bu: kimliksizleştirmeye öncesizleştirmeye dayalı politik bir tutum.

Yine belgeselde en etkileyici sahneler, orada çalışanların, adada yaşayanların sanatoryumu anlatırken duygulanıp, gözyaşı döktüğü anlar.  Müthiş bir bağ var aralarında ve onu kaybetmiş olmak herkesi çok üzmüş. Çok özel bir durum değil mi bu?  

Yaşadığımız bu dönemde hastanelerle kurduğumuz bağ şu şekilde: sabah işe gidersiniz, işinizi yaparsınız, nöbetiniz varsa tutarsınız, çıkarsınız. Şehrin kalabalığında harala gürele eve dönersiniz. Tüm bu süreç zor yaşanır. Bir zorlamayla gidilir akşam da koşturmaca ile eve dönülür. Heybeliada’da böyle yaşanmamış işte. Sosyal ve mesleki ihtiyaçların doğa içinde belli bir bütünlük ve ahenk içinde karşılanabildiği bir yer olmuş burası. O nedenle insanların çok ciddi bağlılığı var bu mekana. Yani mekan derken sadece binayı kastetmiyorum. Dışarıya çıkıp baktıkları denizle, dönüp gördükleri koyla, çam ormanıyla kurdukları bağla ilgili bir şey. Biz artık böyle bir bağ kurmuyoruz. şimdi kimse kurmuyor zaten. Mekan teorilerinde de geçiyor bu mesele. Mekanın insanı ezmesi, hiçleştirmesi ve bireyin onun dışında bir varlık halini alması bu kapitalist mimari ve tüketimin kültürüyle çok içiçe geçmiş bir şey. Heybeliada Sanatoryumu bize başka bir ihtimalin de mümkün olduğunu gösteriyor.Orada yaşayanlar da bu ihtimali tecrübe etmişler.

Hastaların sanatoryumda sadece sağlıkları ile ilgilenilmiyor ayrıca onlara zanaat öğrenmeleri için imkân yaratılıyormuş. Bu da çok ilginç ve artık çok da rastlanmayan bir şey değil mi? 

Bu muhteşem bir şey yani emin olun beni de bu hikayeyle ilgili en çok etkileyen konu bu oldu. Bu kişiler tedavileri için oradalar ama sadece hasta olarak değil aynı zamanda insan olarak kabul ediliyorlar. Onların hayatını, kendilerini, geliştireceği, dönüştüreceği imkanlar oluşturuluyor.  Tedavileri bitenler oradan ayrıldıktan sonra da, tedavi sırasında geçen süreyi hayata tutunabilecekleri şekilde işlevsel kılabilmeleri sağlanıyor. O nedenle Heybeliada Sanatoryumu insanı esas alan bir mekan olarak tasarlanmış.

Bugünkü durumu nedir bu binanın. İçerde bir bekçi olduğunu söylemiştiniz ama bu bina şu anda hangi kuruma bağlı biliyor musunuz?

Bunu araştırmamız gerekiyor aslında, çünkü emin değilim. Sağlık Bakanlığı’nda değil sanırım, Hazine’ye devredildi gibi görünüyor ama bakmamız lazım. Bundan sonraki süreç çok kritik. Son çıkan çevre koruma yasasıyla, sanatoryumun olduğu yer “Rezerv Alan” ilan edilmiş. Bu tehlikeli bir gelişme çünkü bu alanları her an yapılaşmaya açabilirler. Biz itiraz bile edemeden, orada birileri inşaata başlayabilir. Ya da bu bina birilerine peşkeş çekilebilir. Bütün bunların hepsi mümkün. Dolayısıyla bu sürece bir an önce dahil olmamız gerekiyor. Başta da Heybeliada halkının içinde olduğu bir süreç olması lazım. Bizler hukuki alanda harekete geçeceğiz ama o direnci gösterebilecek bir topluluğun bunu öncelikle  gündemlerine alması gerekiyor.

Sonuçta yaptığını bu belgeselin neye hizmet etmesi, neyi sağlaması gerektiğini düşünüyorsunuz? 

Öncelikli olarak aslında Heybeliada’da yaşayanların bir araya gelerek direnmelerini sağlayacak bir duygu oluşturmasını bekliyoruz. Belgesel çekimlerine başlamadan adalılarla bir araya gelme imkânımız oldu, oradaki beraberlik enerjisinin, sahiplenme duygusunun çok güçlü olduğunu hissettik. Zaten belgesele başlama fikrini doğuran noktalardan biri bu gözlemlerimizdi. Aslında temel olarak şunu istiyoruz: bu belgesel öncelikle ada halkının taleplerini güçlendirecek ve yaygınlaştıracak bir rol oynasın, asıl beklediğimiz bu. Diğer hedefimiz de bu belgesel serisini devam ettirebilmek.  Cerrahpaşa, Şişli Etfal, Bakırköy, oraları için de benzer hafızasızlaştırma, kimliksizleştirme tehlikeleri söz konusu.
Bu sorunlara görsel bir malzemeyle bir çözüm üretme gayretindeyiz. Bir yandan da insanların bu tarihi bilmelerini ve bu tür mekanlara sahip çıkmalarını sağlamak istiyoruz.

Gösterimlere dair bilgi de verebilir misiniz? Nerelerde ve hangi tarihlerde izlenebilecek bu belgesel?

17 Aralık’ta adada bir gösterim planlıyoruz.Bunun detaylarını daha sonra ilan edeceğiz. Daha sonra 14 Mart haftasının ana teması haline de getirmeyi hedefleyerek gala gecesini de şehirde o hafta içinde yapacağız.  Önceliğimiz bu meseleyi adalıların gündemine sokmak çünkü bir aciliyet söz konusu. O nedenle Adalar’da erken gösterim yapacağız ve sonrasında ki tartışmaları da kayıt altına alıp belgeselin sonuna ekleyeceğiz.


Yayınlanma Tarihi: 08 Aralık 2023  /  Son Güncellenme: 08 Aralık 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.