Gelenbevi İzci Oymakları izcileri, Keltepe’den kamp alanına dönüşte (Fotoğraf: Ersal Akçay)
Büyük bir heyecanla beklediğim Çektirmeler kitabına dair geçtiğimiz Temmuz’da Adalı Dergisi’ndeki köşemde bir yazı kaleme almıştım. Hayat ilginç tesadüflere gebe. Bazen “Ada hikâyeleri gelip beni nasıl buluyor?” diye kendim bile şaşırıyorum doğrusu. Öylesine keyifli bir meşgale ki yaptığım yerel tarihçilik, sanıyorum başka hiçbir şeyden bu kadar tat almıyorum. Liseden arkadaşım ve meslektaşım Cem Çolakoğlu’nun büyükbabası Niğerzeli Şükrü Kaptan’ın bir zamanlar Marmara Adası-Saraylar’da faaliyet gösteren Turan Kavrem’e ait mermer ocağında kullanılan geminin kaptanlığını yaptığını bildiğimden, Çektirmeler kitabı için hazırladığım ‘Marmara Adası’ ile ilgili bölüme Şükrü Kaptan’ı da eklemiştim. Şükrü Kaptan vefatından önce emekliliğinin tadını çıkardığı Kastamonu/Bozkurt ilçesi, Beldeğirmen Köyünde izci ve dağcı[1] Ersal Akçay’ı misafir etmiş, denizciliğe dair anılarını anlatmıştı. Çolakoğlu ailesi aracılığı ile Ersal Bey’e ulaşmış ve Şükrü Kaptan’la on yıl önce gerçekleştirdiği sohbeti Çektirmeler kitabında kullanmak üzere müsaadesini almıştım. Telefondaki muhabbetimiz koyulaşmış, Marmara Adası’na dair verdiğim uğraşı anlatırken kendisinin de bir izci ve oymakbaşı olduğunu öğrenmiştim. Sohbet esnasında Ersal Bey, 1974 yılında bağlı olduğu Gelenbevi Ortaokulu İzci Oymağı[2] ile Marmara Adası Gündoğdu köyünde izci kampı yaptıklarını anlatmıştı. İlk kez işittiğim bu konuyu kendisiyle detaylandırmak üzere sözleşmiştik.
Geçtiğimiz hafta sonu yağmurlu bir günde buluşmuş ve yabancısı olduğum İzcilik hususunda derin bir sohbete dalmıştık. İzciliğe dair aklımda canlanan birkaç şeyden biri, Rıfat Ilgaz romanından uyarlanan ‘Hababam Sınıfı’ film serisindeki (1978) ‘İnek Obası’ diğeri ise, Bursa Yatılı Kız İlköğretmen Okulu’nda öğrenim gördüğü yıllar annem Filiz Stella Yücel’in tüm sınıfla birlikte okulun Beden Eğitimi öğretmeni Tomris Özçetin liderliğinde Gemlik Kumla’ya izci kampına gittiklerini anlatması geliyordu. Akçay’a merakla sorular yöneltmiş, adeta ortaokul yıllarıma dönüp benzer bir izci kampında ben de olmayı düşlemiştim.
Ersal Bey merhaba, öncelikle şunu sormak istiyorum, kampınızın ismi nereden geliyor ve Marmara Adası’nda İzci Kampı yapmaya nasıl karar verdiniz?
İzci Kampına ismini veren, İstanbul Fatih’te bulunan Fatih Camii yanındaki Gelenbevi Ortaokulu’dur (Gelenbevi Lisesi). Okul adını Türk matematikçi Gelenbevi İsmail Efendi’den[3] almaktadır. Gelenbevi İzci Oymağı, İstanbul’daki ikinci izci oymağı olmakla beraber, Türkiye’de çok değerli çalışmalar yapmış çok eski ve çok kadim bir oymaktır. Okulun bulunduğu Fatih’te, Marmara Adası Gündoğdu köyünden birçok insan yaşardı. Sahibi oldukları Karadeniz çektirmeleriyle deniz taşımacılığı yapan bu çalışkan insanlarla çok iyi arkadaşlıklarımız vardı. Aynı mahallenin insanlarıydık. Örneğin Ada’ya gelmemize vesile olan Tahsin ve Ragıp Akcan kardeşler çok iyi dostlarımdır ve aynı oymakta izcilik yapmışlardır. İzci Kampı yaptığımızı bildiklerinden Ada’ya niçin gelmediğimizi sorar, tam istediğimiz gibi bir yer olduğunu, bozulmamış bir tabiata sahip olduğunu sık sık anlatırlardı. Bu vesileyle iki oymak olarak 1974 yılının 4-13 Ağustos tarihleri arasında Marmara Adası’na gitmeye karar verdik.
Ömer Kaptan çektirmesi Marmara yolunda (Fotoğraf: Ersal Akçay)
1970’li yılların başında TDİ’nin[4] iki destansı gemisi M/S Ayvalık-Gemlik çalışırdı Marmara ve Avşa Adaları’na. Acaba siz de bu gemilerle mi seyahat ettiniz?
Kamp için nerdeyse tüm gerekli malzemeleri kendimiz getireceğimiz için biz altı-yedi yetişkin izci, Cihat Akcan Kaptan’ın ‘Ömer Kaptan’ çektirmesiyle, İzci Liderimiz Nejat Cansızoğlu ve geri kalan yetişkin izcilerle izci adayı öğrenciler ise yaklaşık elli kişilik kafile halinde Gemlik vapuruyla adaya intikal etti. Ömer Kaptan[5] çektirmesi Kumkapı’dan yük almış rutin navlun seferi için iskelede bizi bekliyordu. Çektirmeyi Kaptan Cemalettin Karaca kullanacaktı. Gece yola çıkılacağı için muayyen bir saatte limana taşıdığımız malzemeleri Ragıp ve tayfaların da yardımıyla tekneye yükledik. Kamp Malzemelerini taşımak için kullandığımız ahşap sandıklarımız vardı. Bu sandıkların içinde çadır, tulum, sahra tuvaleti, ibrikler, kazma ve kürekler, on günlük erzak, gece aydınlatma için gemici fenerleri, oba flamaları, yer örtüleri veya brandalar bulunurdu. Brandalar üstümüze tente olarak kullanmak ve çalışmalar esnasında çadır içine veya yere sermek için kullanılırdı.
Yükünü alan çektirme gün batımına doğru avara edip kalktı Kumkapı Limanı’ndan. Arkamızdan esen çok güzel Gündoğusu rüzgârı vardı. Ragıp teknenin cıvadrasına bağlı yelkeni fora etti. Sanıyorum 6-7 deniz mili süratle gecenin karanlığında ilerliyorduk Güney’e doğru. Akşam yemek saati gelince hep beraber aşçıbaşı Celil Darıcı’nın nefis gemici usulü kuru fasulyesine kaşık salladık. O fasulyenin tadını hayatım boyunca unutmadım. Yemek üstüne keyif çayları ve doyumsuz muhabbetle yol alırken deniz havasından sanırım ağırlık çökenler istirahate çekildi. Gökyüzündeki yıldızlar o kadar güzel görünüyordu ki, benim gözümü uyku tutmamış, uyku tulumumu kaptığım gibi ana direğin altında uygun bir yere serip gözlerimi semaya dikmiştim. Motor rüzgârın kuvveti ve makinesinden de aldığı güçle ağır ağır ilerlerken serinlikte bir ara içim geçmiş…
Gece karanlığında cılız bir ışıkla seyrine devam eden çektirme gün ağarırken Gündoğdu köyü önlerine gelmişti. Köyün merkezindeki beton iskeleye aborda olmuş ve teknenin vinç-bumba donanımı vasıtasıyla malzeme sandıklarını iskeleye indirmiştik. Hep birlikte nam-ı diğer ‘Gece Kuşu’ Hüseyin Kurt’un lokantasında çorba içmiştik. Ömer Kaptan çektirmesi ise bizleri bıraktıktan sonra navlun seferine devam etmişti.
Gündoğdu köyüne geldikten sonra kampı nereye kurdunuz? Onca malzemeyi nasıl naklettiniz? O tarihlerde köy içi hariç henüz araç yolu da yapılmamıştı…
Kamplar genellikle deniz kenarında yapılır. Sanıyorum köyden Marmara merkeze doğru giderken ikinci koydu, Ömer Akcan’ın zeytinliğinde kampımızı kurmuştuk. Bir de çeşme olması gerek burada. Çünkü su öncelikli ihtiyacımızdır. Ragıp denizde çalıştığından güçlü kuvvetli bir adamdı. Kürekle sevk edilen büyükçe bir sandal getirdi iskeleye malzemeleri bir iki seferde taşımak düşüncesiyle…
Gündoğdu köyü ‘Kanlı Deniz’ film seti (Hüsnü Öztürk arşivi).
Bu sırada başrollerinde Tarık Akan, Orçun Sonat ve Hale Soygazi’nin olduğu ‘Kanlı Deniz’ film ekibi de sabahın ilk ışıklarıyla işe koyulmuş, iskelede yığılı duran kamp malzemelerini görünce şaşırmışlardı. Çünkü iskele tam anlamıyla film seti olarak kullanılıyordu. Gündoğusu rüzgârı sertleşmiş, sandal ise yükselen dalgaları güçlükle aşarak yol alıyordu. O sırada halimize üzülen film yönetmeni Orhan Elmas sahnelerde kullandıkları balıkçı teknelerinden ikisini bize tahsis etmiş ve gerek biz gerekse malzemeler ıslanmadan Çeşme koyuna ulaştırılmıştık. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır…
Öğlene doğru Gemlik vapurundan Marmara iskelesine inen çocuklarla geri kalan ekip bir başka motorlu yolcu teknesi ile kamp alanına gelmişti.
Öğrenciler de geldiğine göre sanıyorum yapılacak ilk iş kampı kurmak ve koyda uygun bir yere yerleşmekti?
Gündoğdu sırtlarında keşif yapan Ersal Akçay ve Çelebi Akçura (Fotoğraf: Ersal Akçay)
Evet, izcilik ‘Oba’ sistemiyle yönetilir. Bir Oba beş-altı izciden meydana gelir. Her obaya çadırlarını kurmaları için uygun bir yer gösteriyoruz. Mühendis tipi çadır kullanırdık. Kalın beyaz brandadandır onlar. Sonra yönetim çadırlarının yeri de tespit ediliyor. Onları da güvenliğe göre ayarlardık. Kampı ve bütün çocukları emniyete alacak şekilde uygun mesafeler bırakarak çadırları yerleştirirdik. Kamptakiler netice itibariyle bizim için çocuktular ve hepsinin sorumluluğu üzerimizdeydi. Her birine zaman verirdik. Sandıklarından çadırları çıkartır, sahra tuvaletlerini kurar, bütün bir yıl boyunca öğrendikleri tesislerini yaparlar. Yardımcı liderlerin ilk kurduğu çadır ise aşçı çadırı ve depo çadırı olurdu. On günlük kampta ortalama elli kişinin yiyeceği yemek için erzakımız hazır bulunurdu. Bir çadırda da malzeme-iaşe için kurduğumuz çadırımız vardı. Yağ, pirinç makarna kuru fasulye vb. kuru gıdalar istiflenir, Et domates gibi taze tüketimlik ürünleri ise iaşe sorumlumuz izci lideri ve okul mutemedi Süleyman Tulunay köye veya merkeze gider günlük temin ederdi. Bazı malzemeler de destekçilerimiz tarafından hediye edilirdi. Mesela bisküvi, çay şeker, zeytin ve makarna gibi ürünler sponsorlar tarafından teneke kutulara istifli halde bize gelirdi. Çocukların velilerinden durumu iyi olanlar kendileri getirdiği gibi ihtiyaç listesini yapar taleple de gittiğimiz insanlar olurdu. Bizi biliyorlardı zaten, her yıl gittiğimiz için kampa karşılıklı güven vardı. Okul aile birliğinden de yardım alırdık.
Kampta su istasyonu inşasını yapardık mesela, öncelikli işlerimiz arasındaydı. İki yüz metre mesafedeki bir çeşmeye bile bağlayabileceğimiz uzunlukta bir hortumumuz vardı. Hortumu bağlayarak gece iki su bidonumuzu da doldururduk. Bidonlar plastik bir boru vasıtasıyla en altlarından birbirine bağlı olup bu boru üzerinde eşit mesafelerle açılmış deliklerdeki çeşmelerden akan suyu çocuklar sıra ile kullanır kişisel temizliklerini yaparlardı. Suyu süzebileceğimiz aparatlarımız ise daima yanımızda olur. Su şayet tortulu çamurlu dahi olsa temiz içme suyu elde ederdik. Ama kamp öncesi Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kamp yapacağımız alandaki kullanılması düşünülen suyu mutlaka tahlil ettirirdik.
Yemek için sahra sofrası denen yöntemle ayakları sokabilecek bir eşik kazılır toprağa, biraz yanına da diğeri. Bu iki hendeğin arasına yer örtüsü serilir ve yemek orada yenirdi. Ama biz Gelenbevi’de biraz modernleştirmiştik. Odun parçası ve iple oturak ve masalar yapardık.
Yaklaşık elli öğrenci olduğuna göre yardımcılarınız da olmalı diye düşünüyorum. İzci Kampını yönetirken sizin haricinizde ekibiniz içinde kimler vardı?
Marmara Adası’na iki oymakla gitmiştik. Bizim Liderimiz Nejat Cansızoğlu idi. Onun liderliğinde gelmiştik. Oymakbaşı yani kampı yöneten Liderler: Ersal Akçay ve Suleyman Tulunay. Oymakbaşı Yardımcıları: Çelebi Akçura, Tarık Yegül, Nuri Çamdereli, Ali Bahadır Minibaş ve daha önceki kamplarımıza katılmış lise çağındaki ergin izciler yani yardımcı liderlerimiz vardı. Bunlar, dağcılık, bağlar ve yüzme gibi istasyonlarda görev yaparlardı. Bunun haricinde kampta bir de doktorumuz vardı.
Kampta neler yapardınız, belli bir programınız var mıydı? İlk gün ne yapılırdı?
İlk gün kamp kurulduktan sonra yemeği yiyip yatardık. Fakat yemek yenilen kap kacak mutlaka yıkanır temizlik işi ertesi güne bırakılmazdı çünkü haşere ve her türlü hayvan gelebilirdi. Yemeği genelde gündüz gözüyle yeriz kampta. Bulaşığı da yıkadıktan sonra havanın kararmasını gözetirdik. Saati ona göre ayarlardık. İkinci gün köye geziye gitmiştik. Çocuklar kaldığımız köy hakkında rapor tutar bu sayede bulunduğumuz yeri çocukların tanıması sağlanırdı. Konuştukları her kişiye sorular sorar, o köy ve kampın bulunduğu bölge ile ilgili yaptıkları saha çalışmasının ardından sabah yapılan toplantıda kamp alanında en iyi çalışmayı yapan Oba birinci seçilerek ilan edilirdi. Bunun gibi kamp süresince günün en çalışkan obası seçilirdi.
Oymakbaşı Ersal Akçay ve Çelebi Akçura Keltepe’den kamp alanını gözlüyor (Fotoğraf: Ersal Akçay otomatik ayarda çekim).
Her sabah kalkılır, kişisel temizlik yapılır, ortam temizliği (buna askerdeki gibi mıntıka temizliği de diyebiliriz) yapılır kahvaltı yenir, sabah sporu yapılır ve daha sonra bayrak töreni yapılır. İstiklal Marşı okunarak bayrak göndere toka edilirdi.
Sonra günlük eğitim programına başlanır:
İzci adayı öğrenciler tesisler kurar. Bu tesisler için elini rahat yıkayabileceği, çamaşırını asacağı askılıklar, ayakkabılarını koyacağı yer, yemek yiyeceği masa yapar. Giysileri rutubetten kurtarmayı yani güneşle yıkamayı öğrenirler. Bu gibi alışkanlıkları kazanırlar. Bulaşık yıkayacağı bulaşıklık yapar. Ve bunların hepsini iple, odunlarla yaparlar. Tek çivi dahi kullanmadan yalnızca gemici düğümleri vasıtasıyla nasıl yapılacağını öğrenirler. Denizden boğulmakta olan insanı kurtarmaktan tut da ilk yardıma kadar ne kadar faydalı şey varsa kampta uygulamalı olarak öğrenirler. Tüm bu eğitimleri Lider ve Yardımcı Liderler vasıtasıyla öğrenir çocuklar. Eskiden kamplarda yemekleri de öğrenciler kendileri yapardı. Fakat öğretici eğitimleri daha verimli kılabilmek adına dışarıdan profesyonel aşçı ile yemek temini de seçilir olmuştu. Tabi kampta yemekleri biz kendimiz de yapardık. Yemek olarak genelde her yemeği yapardık ama etli patates yemeğimiz meşhurdur… Ayrıca her Oba kendi yemeğini yapar. Malzeme sandıklarının içinde yemek kaplarımız da vardır: üç bakır kap iç içe. Yalnız çocuklar kendi kullanacakları kişisel malzemeyi örneğin kendi tabağını çatal-kaşık-bardak vb. kamp çantasına koyarak evden getirirdi. Sırt çantasında battaniye-uyku tulumu, yan çantası, iç çamaşırları, mayo ve havluları da olurdu.
İzciler bütün sene boyunca çalışırlar, sene sonunda kampa giderler ve o sene öğrendikleri bütün faaliyetlerini orada icra ederler. Bir Oymakta en çok altı-sekiz Oba olur, kampa da bunlardan en az beş-altı tanesi iştirak ederdi. Kampta yüzme, birlikte yaşama, yemek pişirmeyi, arazide yön ve yol bulmayı öğreniyorlardı. En sonunda da olimpiyatlar düzenlerdik. Kendi aralarında yarışmalar yapıyoruz. Yüzme bilmeyi ise buddy sistemiyle yapıyoruz yani şöyle; Gündoğdu köyünden gençler merak edip kampa gelir obaların çalışmalarını izlerlerdi. Biz sadece seyretmelerini istemez, onları da dahil ederdik. Mesela çocuklar yüzme esnasında ‘badi (buddy)’[6] sistemiyle eşleştirilir bir bilen bir bilmeyenle eş yapılırdı. Köyden gelen çocuklara da iş verirdik. “Yarın kampa geldiğinizde biz çocuklara yüzme dersi vereceğiz, izci adaylarına siz de yüzme öğretir misiniz?” diyerek onları davet ederdik. O tarihlerde Tiyatro ve sinema oyuncusu Uğur Yücel de bu şekilde gelen çocuklardan biriydi. Bu vesileyle tanışmıştık. Beş gün boyunca çocuklara yüzme dersi verildi. Akşam denizden döndükten sonra sıcak bir Oralet vb. içecekten sonra akşam sporu yapardık. Gelen çocukların hepsi seçilmiş kuvvetli sportmen çocuklardı.
Beşinci günün sonunda olimpiyatlar yapardık, hepsini bir heyecan alırdı. Olimpiyatlara bazen birkaç velinin gelmesine de müsaade ederdik. Çocuklara olumlu etkisi oluyordu. Bu sırada kimin daha iyi öğrettiği de ortaya çıkardı. Her gün çalışma gurupları yani obalar yemek, temizlik, eğitim, oyun için puan alırlardı. O gün ne öğretilirse onunla ilgili yarışma yapılırdı. Düğüm atma mı öğretildi en iyi yapan seçilir, ona göre puan verilirdi. Bulaşıklar mı yıkandı kiminki daha temizse en yüksek puanı o alırdı. Öğretilen şeyler pekiştirilerek gelişimleri bizler tarafından takip edilir, içlerinden geri kalan olmaması için çaba sarf ederdik.
Obabaşları grubu yönetirken bir sıkıntı olursa yardımcı liderler müdahale eder sorunu olumlu cümlelerle birlikte çözerlerdi. Çalışmaya ısındırır ve faaliyeti yapamayan kişiyi yüreklendirirler.
Kaya tırmanış eğitiminde: Şapkalı ve gözlüklü Lider Nejat Cansızoğlu, Ersal Akçay, Ali Minibaş, Nuri Çamdereli ve Kayada Çelebi Akçura (Fotoğraf: Ersal Akçay).
Örneğin kaya tırmanış ve inişinde çocukların nerede korkabileceklerini bildiğimiz için yapacağı şeyleri harfiyen anlatırız onu güvenceye alırız. Yardımcı liderlerden biri yanından inerek hareket etmesine iştirak eder. İlk önce kamptaki ağabeylere tek tek yaptırır motive olmalarını sağlarız. Hepsini gözlemlemeleri sağlanırdı. Kayadan ip ile inmek ve çıkmak adım adım tatbik edilir, ilk önce gönüllü seçeriz çünkü birbirlerinden daha kolay etkilenirler. Hepsi de cesur çocuklardır. Bugüne kadar bu eğitimi geçemeyen çocuk olmamıştır. Tırmandıkları kaya dört-beş metrelik bir yükseklik bile olsa öğrenciler için bu Everest’e tırmanmak kadar büyük bir hadisedir. Olimpiyatlar da dediğimiz yarışmalar yapılır obalar arasında. Ama hakem koymazdık içlerine. Oyunda bir hata yaparsa şayet çocuk kendi söyler işaret verirdi. Dürüstlüğün erdemini bilirlerdi.
İletişim için uzun bir düdük çalarsa herkes durup dikkatle dinler, arkasından ne geldiğine bakar. Dik-dak, dik-dak şeklinde uzun kısa çalarsak toplan manasındadır. Eğer elle işaret de veriliyorsa çabuk çabuk toplan manasına gelir. Bu sayede sesli-sessiz haberleşmeyi öğrenirler.
Gelenbevi İzci Kampı Erdek gezisinde (Fotoğraf: Ersal Akçay).
En önemlisi obayla takım çalışmasını öğrenir izci adayları. Örneğin motorla en yakın Turistik yerleşkeye geziye götürürüz. Bu gezilerde her oba birlikte çalışma yürütürdü. Marmara’dan Erdek’e yolcu motoruyla geçmiştik. Erdek’in bütün turizm kültür özelliklerini yaptıkları görüşmelerle not eder rapor hazırlarlar, ilçenin ne özelliği var ne yenir ne içilir her şeyini öğrenirler. Kaymakamlığa gider, esnafla konuşur, tüm ayrıntıları toplarlar. Yine her seferinde olduğu gibi bu aktiviteden de en iyi Oba seçilerek puan verilmişti.
Akşam aktivitesi ise ateş yakıp etrafında oturulmasıdır. Ama ateşte kullanılacak odunlar için çocuklar daha önceden Orman İdaresi’ne götürülerek bu ortamda ateş için hangi ağaç-odun parçalarını toplayabileceklerinin eğitimini alırlardı. Sonra ormana girerek öğrendiklerini uygularlar. Her oba kendi ateşi için topladığı odunları taşıyarak ateş yakılacak ocaklığa istifler. Şayet yakacak odun yoksa en yakın yerden odun satın alınırdı. Gece ateşin başında eğlenceler tertip ederdik. Her oba bir gösteri yapardı. İzcilik oyunlarından birini veya marifet gösterisi yapar şarkı söylemek gibi aktiviteler gerçekleştirirlerdi. Özel alkış şekillerimiz vardı.
Kamp ateşi başında eğlence, yardımcı lider ve Gündoğdulu gençler birarada (Fotoğraf: Ersal Akçay).
Olimpiyatların ardından iki gün mutlaka kaynaştırma yapılır. Bütün obaları karıştırıyoruz. Burada birbirleri ile dost olmaları amaçlanır. Beş gün boyunca obalar birbirini rakip olarak gördüğü için kampın son iki günü kaynaştırma yapardık.
Keltepe’ye bayrak yarışı yapmıştık. İki oymak arasında yapıldı bu yarışma. Bayrak taşıyan iki oymak arazi içinde koşarak tepeye erişmeye ve tekrar kampa dönmeyi çalışmışlardı. Araziyi tanımaları için öncesinde bütün alanı gezer ve yürüyerek tepeye çıkardık. Kamp yaptığımız yerde doğal habitatı bozmamaya özen gösterirdik.
Kampın dokuzuncu günü büyük bir kamp ateşi yakılırdı. Zemine taş döşer (üzerinde ateş yakılacaksa şayet dere taşı kullanılmazdı, bunun için arazideki taşları toplardık) ateşi üstünde yakardık. Ateş başında şenlik yapardık. Kampta emeği olan herkes davet edilir, teşekkür ederdik.
Hiç unutmam Ragıp’la birlikte ayın olduğu bir gece kayaların üstünden elle pavurya toplayıp pişirmiş, hep birlikte yemiştik. Nefisti doğrusu…
İzci adayları ‘ant içme’ töreninde (Fotoğraf: Ersal Akçay)
Verdiğiniz cevapların birinde izci adayları diye bir tabir kullandınız. Bunu biraz açabilir misiniz? Kampa gelenler zaten izci değiller mi? Ya da öğrenciler ne zaman izci olurlar?
Ortaokul İzci Oymakları, 11-15 yaş Erkek çocukları içindir. Evrensel bir olgudur izcilik. Duyguları da evrenseldir. İnsanı sevmeyle başlar, yardımlaşma kültürüdür. Bizim amacımız izci söz ve türesini benimsetmekti çocuklara. Türe’nin içeriği: izcinin doğayı sevmesini, büyükleriyle küçükleriyle barışçıl sevgi ve saygıyla yaşamasını, doğaya zarar vermemesini, güler yüzlü olmasını tembihleyen kurallar içermektedir.
İZCİ TÜRESİ
İzci, sözünün eridir. Şeref ve haysiyetini her şeyin üstünde tutar.
İzci, yurduna, milletine, ailesine ve izci liderlerine sadıktır.
İzci, başkalarına yardımcı ve yararlı olur.
İzci, herkesin arkadaşı ve bütün izcilerin kardeşidir.
İzci, herkese karşı naziktir.
İzci, bitki ve hayvanları sever ve korur.
İzci, büyüklerinin sözünü dinler, küçüklerini sever ve korur.
İzci, cesurdur, her türlü şartlar altında neşeli ve güler yüzlüdür.
İzci, tutumludur.
İzci, fikir, söz ve hareketlerinde açık ve dürüsttür.
Acemi izciler faaliyetleri tamamladıktan sonra ant içme töreni yapar. Boyunlarına fuları ancak ant içtikten sonra takarlar. İzci kıyafeti genel itibariyle, doğada rahat hareket edebileceği bir pantolon-şort, çift cepli bir gömlek olurdu. Gömlek üzerinde oba renkleri ve aldığı eğitimi belirtir işaretler olurdu. Çocuklar hangi marifeti yaptılarsa o marifeti gösterir işaretleri taşırlar kollarında. Öğrenciler hangi marifeti öğrenmek istiyorsa, bir yıl boyunca seçtiği konuyu özel olarak çalışır, kazandıkları derecelere dair işaretleri de üniforma üzerinde taşırlar. İzci andı ise şu şekildedir;
İZCİ ANDI
Tanrı’ya ve Vatanıma karşı vazifelerimi yerine getireceğime, izcilik türesine uyacağıma, başkalarına her zaman yardımda bulunacağıma, kendimi bedence sağlam, fikirce uyanık ve ahlâkça dürüst tutmak için elimden geleni yapacağıma şerefim üzerine ant içerim.
‘Ant içme’ merasimi, masa başında; Oymakbaşı Ersal Akçay ve Süleyman Tulunay (Fotoğraf: Ersal Akçay).
İzci Kampı anladığım kadarıyla dolu dolu tam dokuz gün sürüyor, o halde onuncu gün de toparlanarak geri dönüyorsunuz, yanılıyor muyum? Dönüşü nasıl yaptınız?
Son gün tüm malzemeler, çadırlar toplanır, sandıklara dolduruldu. Kamp alanında şayet çadır kurmayı elverişsiz kılacak taş yığını, vb. vardı ise daha sonradan yerine koymak üzere bir yere istiflenen her ne var ise eski yerine konur, biz oraya gelmeden önceki hali almasına özen gösterirdik. Mesela Gündoğdu’da yaptığımız kamp, köyden Ömer Akcan’ın zeytinliği idi. Kamp alanının temizliği de yapıldıktan sonra herkes önceki geceden kalan ateş yerinden bir parça kömürü alır ve saklar. Tâ ki bir sonraki kampa kadar. İzciler, sakladıkları bu kömür parçasını bir sonraki kamp ateşine getirip atarlar. Geleneksel bir olaydır. Alandan ayrılıp, Gündoğdu köyünden bir tekne ile Marmara İskelesine götürüldük ve zannediyorum ikindi gibi hep birlikte Denizcilik İşletmeleri’nin Gemlik vapuruyla İstanbul’a döndük.
Ertesi hafta sonu ise kamp için kullandığımız tüm takımlar okulda açılarak temizlenir, varsa arızalı olanlar tamir edilir güzelce sandıklara istif edilir öğrenciler tarafından. Kamp Malzemeleri depoya kaldırılır.
Verdiğiniz kıymetli bilgiler için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu sistemi bizler aşağı yukarı otuz yıl uyguladık. Bizden önce bir otuz yıl daha yapılmıştı. Atatürk’ün zamanından kalma geleneksel bir kamp yöntemidir. Biz biraz modernleştirdik sadece. Bu tarz izci kampı yapan organizasyon da kalmadı. Sabit tesislere gidiliyor artık. Kamp haricinde Marmara Adası’na birkaç kez daha gitmişimdir. Ada coğrafi olarak çok güzel, denizi de öyle. Dilerim hâlâ da öyledir. Çınarlı köyünün tepelerine tırmanmıştım. Marmara’ya Gümüş balığı yemeye gelirdik arkadaşlarla Mart-Nisan gibi. Ada tavşanıyla da meşhurdu, tavşan avına giderlerdi bazı tanıdıklar. Bir seferinde Ayvalık gemisi ile Ada’ya giderken yolda İngiliz urganını yanıma alarak açık güvertede ipten hamak yaptığımı hatırlıyorum adaya gidene dek. Bilirsin bu yolculuklar beş buçuk-altı saat sürerdi. Son bağlantılarını da yapardım ama. Çok hamak yaptım böyle yolda… Herkes beni seyrederdi. İp ve düğümler benim biraz da hobim, Yüzden fazla düğüm atmasını biliyorum. Hâlâ kampçılık ve dağcılık yapıyorum. Yetmiş yaşındayım, geçtiğimiz yaz dört bin metreye tırmandım (Gülüyor…). İzcilik bizim için hayat felsefesi…
90’lı yıllarda Gündoğdu Köyü’nde bir yaz okulu mevcuttu. Küçük çocukları yüzmek için öğretmenler gözetiminde Kole veya Manastır Plajları’na getirdiklerini anımsıyorum. Gönül isterdi ki Marmara Adası günümüzde de Gelenbevi İzci Kampı’na benzer organizasyonlara ev sahipliği yapabilsin. İstanbul’a, Bursa ve Tekirdağ gibi büyük şehirlere yakınlığı ile Türkiye’nin ikinci büyük adasında, yeşille mavinin buluştuğu koylar, tırmanış yapılabilecek kayalar ve tepeler, yüzme öğrenilecek plajlar ve uzun yürüyüşler için elverişli patikalar bulunuyor. Tarihsel ve kültürel zenginliği de cabası. Bu vesileyle Ersal Bey’i tekrar Ada’ya davet ederken, kendisine sağlıklı bir ömür ve çalışmalarında başarılar diliyorum.
Not: Kendisi de Gelenbevi Ortaokulu’ndan mezun İzci Lideri Ersal Akçay, profesyonelce yaptığı çalışmaları, gezileri ve anılarını www.izcidagci.com adlı kişisel web sayfasında biriktirmekte ve yayınlamaktadır.
Kaynakça: Ersal Akçay anıları ve fotoğraf arşivi. Celebi Akçura, Tahsin Akcan anlatımları, Hüsnü Öztürk arşivi.
[2] http://izcidagci.com/gelenbevi-izcilik
[3] Gelenbevi İsmail Efendi, 1730 doğumlu Türk matematikçidir.1730 yılında şimdiki Manisa‘nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır. Kaynak: Wikipedia Özgür Ansiklopedi.
[4] TDİ, Türkiye Denizcilik İşletmeleri
[5] Ömer Kaptan Çektirmesi birkaç yıl sonra Avşa-Ekinlik Adaları arasındaki sığlıkta kayalara çarparak batmış, daha sonra ana makinesi sahibi tarafından sökülmüştü (Tahsin Akcan anlatımı).
[6] Buddy: Arkadaş (yüzme arkadaşı).
Yayınlanma Tarihi: 08 Aralık 2023 / Son Güncellenme: 08 Aralık 2023
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.