Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 205 – Temmuz 2022      Edebiyatçıların Sığınağı Ksidas

Edebiyatçıların Sığınağı Ksidas


“Ben burada olmasam da kitaplar olmaya devam edecek”

Büyükada’nın tarihi vapur iskelesinde, hemen çıkışta, sol köşede 107 yıllık tarihi ile belki de Türkiye’nin en eski kitapçısı Ksidas Kitapevi bulunur. Burası Ziya Gökalp’ten Yakup Kadri’ye, Yahya Kemal’den Orhan Pamuk’a nice edebiyatçıların uğrak yeri, Çelik Gülersoy’un tabiriyle “Edebiyatçıların Sığınağı” olmuştur. Ksidas’ın önce çalışanı sonra sahibi olan ve kırk dört yılını burayı yaşatmaya adayan Mihal Paşa ile konuştuk.

Sizi Adalar’da tanımayan yok desem yeridir ama bu röportajın okurları için kendinizi tanıtır mısınız?

-İsmim aslında Mihal ama nüfusta Mikail olarak kaydettiler, herkes de öyle biliyor. 1955 doğumluyum, Doğum yeri Cunta’dır. (Esas ismi öyle ama orayı da Yonta diye çevirdiler sonra) Antakyalı’yım ben.  Annemin ismi Eleni babamın ismi Yusuf.

Antakya Rum Ortodoksları’ndansınız değil mi?

Evet, Antakya’nın Altunözü ilçesindenim. Ben daha çok Antakya adını kullanıyorum, Hatay adını pek kullanmıyorum. Bizim zamanımızda öyle kullanılırdı öyle alıştık.

İstanbul’a ve sonrasında Büyükada’ya gelişiniz nasıl oldu peki?

Askerliğimden sonra, 78 yılının ilk aylarında çalışmak için İstanbul’a geldim. Önce Akü Kutusu fabrikasında işe başladım Haliç’te, Cibali tarafında. İlk zamanlar karım ve oğlum memlekette kalmıştı, onları getirmek istiyorum ama ev bulamadım. Sonra bir gün Apoyevmatini gazetesinde buradaki kilise okulunun ilanını görmüş, eleman arıyorlardı. 1978 Haziran’ının ilk haftasında adaya geldim, Temmuz’un 13’ünde de hem Aya Dimitri Kilisesi’nde hem de o zamanki okula başladım görevli olarak.

Ksidas Kitabevi’de işe başlamanız da, okulda tanıştığınız Bayan Vasiliki sayesinde oldu sanırım? 

Evet, Hrisafi Bey’in kızı Bayan Vasiliki o zaman okulda öğretmendi. Bir gün bana babasının yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi, boş zamanlarımda yardım edip edemeyeceğimi sordu, ben de memnuniyetle diye cevap verdim ve 1978’in Ağustos’unda burada işe başladım. O zamanlar yirmi üç yaşındaydım, yani kırk dört senedir buradayım.

Sizin Ada’ya gelişiniz de aslında zor bir zamanda olmuş. Biraz o zamanların Büyükada’sını anlatır mısınız? İnsanlar nasıldı, hayat nasıldı? 

Esas sıkıntılar 1974’de yaşanmıştı. Ben geldiğimde 78 yılıydı, yani Rumların, Musevilerin çoğu gitmişti. Okulda sadece on dört tane talebe kalmıştı ama yine de o zamanki halk bambaşkaydı. Bir kere herkes çok şık giyinirdi, erkekler takım elbise, kravatsız dışarı çıkmazlardı. İsterse demirci, marangoz olsun bütün ahali öyleydi. Çalışırken iş kıyafetlerini giyerlerdi tabii ki ama sonra eve giderken yine takım elbiselerini giyerlerdi. Mümkün değildi başka türlüsü. Akşam üzeri beşten sonra tüm hanımefendiler yine şık bir şekilde, iskeleye inip eşlerini, nişanlılarını, babalarını beklerlerdi. Adada tek iskele vardı, herkes oraya gelirdi. O zamanlar vapur elli beş dakikada geliyordu Heybeliada’dan. Yavaş ama çok güzel vapurlardı. Vapurda ise herkesin yeri belliydi. Birinin koltuğu boş kaldığında endişelenirdik, arar sorardık niye gelmedi diye. İnsanlar birbirini tanıyordu. Şu anda kimse birbirini tanımıyor.

Ksidas nasıl bir kitapçıydı peki siz başladığınızda ?

Ben Hrisafi Bey’in yanında işe başladım ama burası 1917’de babası Nikolas Ksidas tarafından açılmış. Nikolas Dede eczacı kalfası olduğundan, ilk eczane olarak açmış. Biliyorsunuz o zamandan ilaç fabrikaları yoktu, eczanelerde üretilmeleri gerekiyordu. Beş altı ay sonra iş zorlaşmaya başlayınca eczane projesini iptal etmiş ve hemen kitap işine girmiş. 1935’lerden sonra kitap ve gazete de çoğalıyor. Yirmi beş çocuk çalışırmış o zamanlar gazete dağıtmak için. Her mahalleye ayrı çocuk bakarmış, dağıttıkları gazete başına da Dede Nikolas onlara yüzde verirmiş. Onların bazıları bir süre öncesine kadar yaşıyordu. Dede Nikolas savaş zamanlarında evimize ekmek verdi diyen insanlardı bunlar.  Yıllar önce İshak Bey diye biri geldi. Ben tanımıyordum. Kısa boylu bir adamdı. Baktım içeri girdi rafları okşuyor ve ağlıyor. Çocukları da Türkçe bilmiyor. Musevi cemaatinden ama uzun zaman önce İsrail’e gitmişler. Ben de çok duygulandım. İshak Bey, Şalom gazetesini ve kitaplarını aldı, dükkanın önüne çıktı, ve “Çok şükür Allah’ım, doğduğum yerde hem gazetem var, hem de kitapçı dükkanım var” diye ağladı.

Çok hüzünlü gerçekten. Ülkenin, acılı yakın dönem tarihine burada siz de bu şekilde tanıklık ettiniz bir anlamda. Peki sizin başladığınız dönemde nasıl bir sirkülasyon vardı burada?

Benim başladığım zamanda da her gazeteyi satıyorduk. Türkiye’de ne kadar gazete varsa hepsi bizde oluyordu. Yabancı gazeteler de oluyordu. Paris Match, Time gibi bütün yabancı mecmuaları da satardık.

O zamanlar herkes gazete, dergi okuyordu tabii!

İnsanlar eskiden kapışıyorlardı gazeteleri. Dükkanı sabah 5:30’da açardım. Herkesin bir gazetesi vardı okumak için. Tezgahta nerede olduğunu bilirler adeta gözleri kapalı alırlardı gazetelerini vapura koşarken. Bir keresinde hiç unutmam Hürriyet ile Cumhuriyet’in yerlerini karıştırmışım, müşteri bakmadan aldığı için yanlış gazete ile gitmişti. Bu 98 yılına kadar devam etti. Daha sonra dağıtımcı problemleri çıktı, biz de bıraktık. Artık sadece belli gazeteleri getiriyoruz.

Hangi gazeteler geliyor şimdi?

Şalom gazetesi geliyor, onlar da genellikle aboneleri için; 2 tane Rum gazetesi var; Agos gazetesi de yeniden başlayacak. Paros dergisi geliyor. Ayrıca tarih kitaplarını çok satıyoruz. Adalı Yayınları’nın kitaplarını çok satıyoruz. Musevi cemaatinin olan Gözlem yayınlarından kitaplarımız var. İstos yayınlarından gelen kitaplarımız da var. Zevkle satıyorum ben bu kitapları. Ama bazı müşterilerim İstanbul’da bulamadıklarını söylüyorlar. Kitapçılar bu yayın evlerinden almak, satmak istemiyorlar. Ama biz satıyoruz neden satmayalım zaten.

Neden satmak istemiyorlar sizce?

Çünkü yaşananları, gerçek şeyleri gizlemek istiyorlar. Bırakın okunsun, neden insanlar gerçekleri öğrenemesin? Neden ben İstos veya Gözlem yayınlarının kitaplarını satmayayım burada? Tabii ki satacağım, insanlar tarihte neler olmuş öğrensin.

Getirdiğiniz gazetelerin alıcısı ne kadar kaldı Büyükada’da?

Çok az. Maalesef çok çok az. Üzücü bir şey. Bizim zamanımızda her gazeteden 200-300 tane getiriyorduk, Şimdi ancak beş-on tane geliyor. Millet artık ne gazete ne de kitap okuyor. Üzücü bir şey.

Sizin Çelik Gülersoy ile bir anınız var değil mi? Buraya yeni bir isim bulmuş hatta isim levhası bile yaptırmış size.

Rahmetli Çelik Gülersoy, Dede Hrisafis öldükten sonra, bir gün dükkâna geldi. “Mihail, dükkâna isim buldum” dedi. Baktım elinde bir levha üzerinde “Melce-i Üdeba” yazıyor yani “Edebiyatçıların sığınağı” demek. Bence de çok güzel isimdi çünkü bütün edebi eserler geçmiş buradan. Dede tüm edebiyatçıların kitaplarını toplamaya çalışmış. O zamanın neredeyse bütün edebiyatçılara da uğramış buraya. Burada yaşayan da çok vardı çünkü ada daha sakindi. Faik Ali Ozansoy, Yakup Kadri, Ziya Paşa, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Yunus Nadi, Orhan Seyfi, Nurullah Ataç, hepsi bir şekilde gelmişler buraya.

Müthiş bir kadrodan bahsediyorsunuz. Siz hangi edebiyatçıların gelişine şahit oldunuz?

Hepsine yetişemedim tabii ki ama o isimlerin kendilerini değil belki ama aile fertleri ile tanıştım. Reşat Nuri’nin eşini tanıdım mesela. Nurullah Ataç’ın kızı Meral Hanım gelirdi. Hatta kendisi anlatmıştı; Meral Hanım babasının vapurunu beklemek için geldiğinde burada otururmuş, Dede Nikolas da her zaman Meral Hanım’a çikolata verirmiş. O zamanlar burada çikolata yok, sadece yurt dışından gelirmiş. Çok mutlu olurmuş Meral Hanım. Daha sonra Küçükhanım Meralika romanında bahseder buradan. Neyse ben Orhan Pamuk’u tanıdım. Ahmet Ümit var, Osman Balcıgil’i de tanıyorum. Yıllar önce Buket Uzuner de vardı. O da Ada’da yaşıyordu ama rahat bırakmadılar, rahatsız ettiler. O da gitti.

Gelelim sizin Ksidas Kitaevi’nin sahibi olmanız hikayesine. Nasıl devraldınız burayı?

Herkes ilk sahibi beni biliyor ama benim burayı devralmam 2012 yılında oldu. Ferruh (Ertürk) Bey vardı ben çalışmaya başladığımda. O da burada Nikolas Dede’ye yardımcı olurdu, çok akıllı olduğu için Dede de ona çok güvenirdi. Ancak askerlikten sonra Ferruh Bey bir şirkete müfettiş olarak işe girdi ve buradan ayrıldı. Dede vefat edince de kızı Vasiliki buranın sahibi oldu. Ancak o da 1937 doğumlu, yani giderek yaşlanıyordu. 2011 yılında buranın benim olmasını istedi. Bir şartları vardı, o da burada sadece kitap satılacaktı. 2012 Ocak ayında da ben devraldım. Daha sonra dükkânı ayakta tutabilmek için hediyelik eşya da satmak zorunda kaldık, onu da ancak Vasiliki Hanım’dan izin alarak yapabildim.

2017 yılında sizi buradan çıkarmak istemişler ama büyük bir tepki oluşmuş.  Sizi yalnız bırakmamışlar ve sonunda Belediye geri adım atmış.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından İBB Emlak Yönetimi Daire Başkanlığı Emlak Müdürlüğü aracılığı ve Emlak Müdürü Faruk Eren imzasıyla Büyükada Vapur İskelesi’ndeki dükkânlara 18 Eylül 2017 tarihinde bir tebligat geldi. Aynı kağıt bize de ulaştı; tebligatta iskelenin tadilatı yapılacağı için dükkanı boşaltmamız gerektiği yazıyordu. Dedemden aldığım bir tavsiye vardı. Haklı olduğun zaman konuş, susma. Susarsan suçlu duruma düşersin derdi. Ben o zamandan beri hep öyle yaptım. O zaman çok büyük bir destek oldu, her yerden, yurt dışından insanlar aradılar, gerekirse avukatlık desteği veririz dediler. Oral Çalışlar geldi, benim yanımdan Belediye Başkanı’nın makamını aradı ve Kadir Topbaş’ın sekreterine “Burada tek bir tarihi dükkân kaldı, ondan da elinizi çekin” dedi.  Millet çok direndi bizimle beraber sonunda kazandık.

Çok önemli bir şey bu değil mi? Bu kadar destek görmek sizi de çok mutlu etmiş olmalı. 

Etmez mi? Hem de nasıl mutlu oldum. Burası bir tarih, edebiyatçıların yeri. Türkiye’de çok az böyle yer var. Burası başka ülkede olsa devlet tarafından tarihi eser gibi korunur. Burada da buranın önemini anlayan, koruyanlar halk, buranın müşterileri yani. Öyle müşterilerimiz var ki, özellikle buraya geliyorlar ve kitaplarını buradan alıyorlar sırf destek olmak için. Bakırköy’den, Şişli’den, her yerden geliyorlar. Bu da beni çok duygulandırıyor.

107 yıllık bir tarihin kırk dört yılını geride bıraktınız siz de. Şimdi nasıl bir gelecek planlıyorsunuz. Sizden sonra devam edecek mi Ksidas?    

Elbette devam edecek. Benim iki çocuğum var, ikisi de burada büyüdü. Şimdi de torunum yanımda devam ediyor. Bundan sonra da onlara emanet edeceğim burayı. Nikolas Dede’nin, Hrisafis Dede’nin ve Vasiliki Hanım’ın vasiyetini devam ettireceğiz. Onlar olmasa da, ben olmasam da kitaplar burada olmaya devam edecek.

 

 


Yayınlanma Tarihi: 04 Temmuz 2022  /  Son Güncellenme: 05 Temmuz 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.