Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 209 - Kasım 2022      Garip Şehir İstanbul

Garip Şehir İstanbul


Düşünüyorum da kim bilir kaç yazı yazmışımdır İstanbul için. Kimi duygusal, kimi nostaljik, kimi sevgi, kimi öfke, kimi isyan dolu… Neredeyse bir o kadar daha yazsam bitmez. Ben severim İstanbul’u, nereye gitsem özlem duyarım. Doğup büyüdüğüm şehir olması bir yana, hayranlık uyandıran bir kimliği, bir karakteri olduğuna inanırım. Son yıllardaki uyduruk eklentilere, yıkıp yok etmelere içim sızlar. Gençlik yıllarımda bir ara nüfusunun bir milyonu bulmasına nasıl şaşırdığımızı hatırlıyorum. Şimdi on beş  milyonu geçmiş durumda. Karman çorman ve kişiliksiz… Yaşayanlar adeta her babadan bir çocuk halinde. Ve herkes rahat, herkes kendini asıl sahibi sanıyor ve her kafadan bir ses çıkıyor.

Bu pandemi süreci, zaten ev kedisi olan yapımı iyice pekiştirdi. Pek mecbur kalmazsam çıkmıyorum biliyorsunuz, yalnızlığı iyice sindirdim, oturup yazıyorum çiziyorum. Her dışarı çıkışımda, şoklar yaşatan olaylar, karşılaşmalar günlerce düşündürüyor. Evim öyle bir yerde ki pencereden baksam zaten dilime dolayacak, yazılar yazacak neler yakalarım. Denize nazır, sessiz sakin bir yer olsa insanın ömrü uzar. Öyle değil ne yazık. Diyelim ki aldırmamaya alıştım. Eh iletişimim de var, gelenim gidenim de var, hani derler ya özlediklerim bir telefon kadar uzakta. Kes sesini otur değil mi? Ama gel gör ki o sokaktaki karmaşa, o kuru gürültü, o trafik, o yürek sızlatan siren sesleri deli eder insanı. Yani istediğin kadar aldırma. Öyle bir şey olur ki ister istemez göz atmaktan geri duramazsın. Anladınız değil mi? Öyle bir ilginçlik yaşadım ki anlatmadan duramayacağım.

Günlerden bir gün, sessiz sakin televizyona dalmışken, birdenbire gümbür gümbür bir davul sesiyle irkildim. Hani Ramazan ertesi bayramda davulcular bahşiş toplamak için kapınızın önünde dikilip, tepenize vurur gibi gümletirler ya öyle. Derken şenlikli bir zurna sesi ve tef şıngırtısı seçildi aradan, artık aldırmamak mümkün değil. Ne oluyordu yahu? Açtım pencereyi baktım ki trafik ta Şişli meydanına kadar uzanan yekpare bir kilit, karşı sırada sağa doğru bir garip kalabalık, şık şıkıdım ışıltılı, pırıltılı ama başları sıkı sıkı sarılı hatunlar, papyonlu takım elbiseli oğlanlar caddenin ortasına kadar yayılmışlar… Amanın! O da ne?

İspanyol dansı eteği gibi güllü dallı fırfırlı birer etek giymiş iki adam orta yerde kıvırtıp duruyorlar kiii ne kıvırtma… Ay bildim, köçek bunlar. Derken karşı köşedeki düğün arabasını gördüm ve de iyice anladım. Kastamonu düğünü bu: oğlan evi, birazdan kız almaya gidecek. Bu detayları bizim apartman görevlisinin oğlunun düğününden biliyorum. Onlar da böyle kapının önünde köçek oynatmışlardı. Bizim apartman köşede olduğu için kapısı sokak içinde. O zaman onlar cadde tarafına kurdele çekmiş sokak girişini kapatmışlardı. Eh en azından caddedeki trafik yürüyordu. Bunlar ise gayet fütursuz, otobüsleri bile saatlerce beklettiler. Caddenin orta yerine paralar mı saçılmadı köçeklere, toplu göbekler mi atılmadı… En hayret edilecek şeyse kimsenin itiraz etmemesiydi. Arka arkaya duran iki otobüs dolusu yolcu inip telefon ellerinde göbek attılar. Karşı köşedeki otelin bütün Arap turistleri, kimi pencereden yarı beline kadar sarkarak, kimi kafasında saç ektirme bandajıyla, hop bidi hop bidi oynayanlara katılarak çekim yapıp durdular tam iki buçuk saat.

Bütün bunlar olurken duvarın dibine dizilmiş koltuklarda kurulmuş, evin yaşlıları el öptürüp bahşiş dağıttılar. İnanılır gibi değil Bomonti’nin göbeği köy meydanı olmuştu sanki. Ne yazık ki istediğim gibi fotoğraf çekemiyordum, pencereden yanlamasına uzanmak kolay değildi ve de bu yıl hasbel kader budanmaktan kurtulmuş ağaçlar görüşümü engelliyordu. Eh dışarı çıkıp yakın plan uygun açıdan  fotoğraf çekmeye de cesaret edemedim doğrusu. Kimse ummaz ama ben çekingenim aslında. Neyse, artık gidip gelini alma saati geldiğinde, işini bitirmiş parasını almış olan köçek takımı, çalgılarını toplayıp, eteklerini sıvayıp köşede bekleyen kamyonet tipi arabalarına binip gittiler. Düğün alayı ise onca zaman cadde boyunca karşılıklı her iki kaldırım boyunca park edilmiş arabalarına tıklım tıkış doluşarak nihayet yolu boşalttılar.

Neydi bu yahu? Şehrin en işlek caddelerinden birini o kadar saat evlerinin bahçesiymiş gibi işgal etmek ne biçim bir rahatlıktı? Eee… İstanbul artık öyle bir şehir oldu. Yani her yıl artarak sürmekte olan ve asıl sakinlerini çileden çıkaran adalardaki işgal durumu artık tüm İstanbul’a yayıldı. Hani dayanamayıp isyankâr yazılar yazmış ve de ayrımcılıkla suçlanmıştık ya… Hatta bir bayram ertesi yazdığım, günden güne çoğalan Araplar’dan ve Suriyeliler’den yakındığım “Şehrin yabancısı olduk” adlı yazım yüzünden on beş yıl çok okunan bir köşe yazarı olduğum Agos gazetesi işime son vermişti.

Merak ederseniz bir göz atıverin, internette var. Bütün söylediklerim çıktı, Beyoğlu’nda bir tur atın bakın bakalım Türkçe konuşan bir kişi var mı sokaklarda. Tabii onların yaptığı taşkınlıkların yanında bizim Anadolu insanının  köy alışkanlıklarını şehre taşıması masum kalır. Bunları yazınca köy alışkanlıklarını küçümsüyorum sanmıyorsunuz değil mi? Ben biliyorum, o Kastamonulu komşular apartman görevlisi değil de zengin bir aile olup o köçekleri lüks bir otelin salonunda oynatsalar ben bunu görmeyecek ve dilime dolamayacaktım. Tamam. Tamam da eskiden olur muydu böyle caddeleri kapatıp göbek falan atmalar?

Bu tarz özel adetler ada gibi herkesin birbirini tanıdığı ortamlarda hep beraber keyifle yerine getirilirdi. Mesela ben küçükken Burgaz’da Rumlar’ın ateşin üstünden atlama adetine hepimiz de katılırdık. Ki bence olabilir ama bunun Hıdırellez’le bir bağlantısı olup olmadığını bilmiyorum. Hadi bakalım İstanbul’da bir caddenin orta yerinde ateş yak da üstünden atla istersen.

Neyse, söyledim rahatladım. Bu arada şu ‘köçek’ kavramı neymiş diye biraz araştırdım. Anadolu’da ritüel haline gelmeden çok önce Yunan, Pers, Güney Amerika ve Afrika ritüelleri arasındaymış. Ama en aklıma yatan Şamanizm’le olan bağlantısı. Şaman, kavram olarak kadın olmalıymış, o yüzden erkek Şamanlar kadın kılığına girmek zorundaymış. Oradan da bize gelmiş olabilir.


Yayınlanma Tarihi: 04 Kasım 2022  /  Son Güncellenme: 05 Kasım 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.