Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 208 – Ekim 2022      Benim Bitki Dostlarım

Benim Bitki Dostlarım


“Bu koca evde yalnız mı yaşıyorsun?” sorusu en sık karşılaştığım sorudur. Cevabımsa daima şaşkınlık uyandırır. “Hayır, bitkilerimle.” Nasıl? Siz de şaşırdınız değil mi? Vallahi o kadar çoklar ki neredeyse ben onların yanında sığıntıymış gibi hissedeceğim. Diyeceksiniz ki neden bu kadar çoğalttın? Ben çoğaltmadım. Onlar kendi kendilerine çoğaldılar. Hepsini birden sulamaya kalksam, küçük çapta bir yürüyüş yapmış kadar oluyorum. Üstelik inanılmaz ama domatesim ve nanelerim hariç hiçbiri yeni değil. Yıllanmış bitkiler çoğu, hatta bir insan ömründen uzun yaşamış olanlar var aralarında; benden yaşlılar. Düşündüm ki ölüp gidersem kimse bakamaz onlara, bölünürler, ayrılırlar, kimi dayanır belki yeni koşullara, kimi de ölür gider. O halde bir yazı döşeyeyim bari dedim onlar için ve sonsuzluğa emanet edeyim, birçok sevdiğim gibi. Malum söz uçar yazı kalır. İnsan ölür bir kâğıt parçası bile yüzyıllar aşar kimi zaman. Hem zaten şimdi artık sonsuz bir dijital dünya var. Taa ne zamanlara varır kim bilir yazdıklarımız…

Önce benden yaşlı olanlarla başlayayım. Mesela bir sarmaşığım, bir de şimdilerde epey demode olan devetabanım var, evlendiğimde zaten oradaydılar yani 1979’da. Rahmetli kayınvalidem bir gün, kütüphanenin tepesinde duran ve bana sulama eziyeti çektiren sarmaşık için “Bunu bana hediye eden öleli otuz beş yılı geçti, bitki hâlâ yaşıyor” demişti. Bilseydi ki kendisi öldükten sonra da bir o kadar yaşayacak… Yani yaratık benden yaşlı ve de yavruları daha kimlerin evinde yaşıyor. Demode devetabanının ise ne zamandır burada olduğunu bilmiyorum ama yaşama azmi vallahi yazılası bir şey.

80’li yıllardı, eşimin ofisinin bulunduğu bina yıkıldı. O da kendine uygun bir yer bulup yeni bir düzen kurana kadar bir süre evden çalıştı. Ofisten getirdiği tüm eşyaları da arka odaya getirip yığdı. Öyle bir yığındı ki bu, odanın kapısı açıldığında karşına bir dağ çıkıyordu sanki. Bizim gariban devetabanı da o dağın arkasında kalmış. Ben o yıllarda daha çalışıyordum, öyle ki eve geldiğimde olan olmuştu çoktan, bitkiyi kim düşünecek… Birkaç ay süreceği düşünülen durum iki yıl sürdü ve de bitki gözden çıkarıldı, zaten aralıklara gözümü uydurup bakınca, kupkuru olduğunu görebiliyordum. Sonunda nihayet oda boşaldı ve kupkuru bitki dışarı çıkarıldı. Fakat o da ne? Ta dipte bir yerde, mini minnacık canlı bir yaprakcık vardı. Kendi gövdesinden ancak o kadar beslenebilmiş ve de gül yaprağı kadar kalmış ki koca devetabanıyla kıyaslarsan esamisi bile okunmaz.

Eh tabii buna benden başka kimse aldırmadı. Bomboş kalmış kupkuru saksı bir köşeye atılırken ben o minik yaprağı alıp suya koydum. Madem bu kadar direnmiş belki yaşar diye düşündüm. Nitekim kısa zamanda köklendi ve diktim. Şimdi o bitki, o ısrarla direndiği köşede, tavana ulaştı. Demode demişken kesin bir de kauçuk olduğunu tahmin edersiniz. Eskiden alt katımda Y.K. Bankası vardı, taşınınca o garibanı orada bırakmışlardı, döndü dolaştı bana geldi. Yarım metreydi, şimdi o da tavana erdi.

Tavana ulaşmış dev ötesi bir de kaktüsüm var, beş on yılda geldi o boya; diktiğimde parmağım kadardı. Azman kesildi, yerinden kıpırdatmak mümkün değil, tavana bir karış kaldı, sonra ne olacak bilmiyorum. Madem başına buyruk, kendi bilir artık ya mecburen eğilir ya da mecburen keserim. Orkidelerim var, birini ilk kitabımın imza gününde bir öğrencim hediye etti, hâlâ yaşıyor. Yılda birkaç kez açıyor her biri. Menekşelerim de öyle ki pembe olanı rahmetli Suna Pekuysal’ın hediyesi. Bir minik çamım var ki sanırım artık pek minik sayılmaz, kardeşimin evini sevmedi, bana geldi, yıllardır pek mutlu. Aloevera’m var dev gibi ki bazen bir yaprak keser, yarıp içindeki sıvıyı orama burama sürerim. Alerjiğim ben, iyi geliyor, deneyin göreceksiniz. O da en az otuz yıllık. İkide bir uygun bir dalını koparır eşe dosta veririm. Bordo yapraklı, minik pembe çiçekler açan bir bitkim var, adını bilmiyorum. Çok sevdiğim bir arkadaşımın çoktan rahmetli olan annesi vermişti. Tam bir karıştı, ne kadar çoğaldığını tahmin bile edemem çünkü uğradığım her okulda bir yavrusu var. Her iklime dayanıklı; hem evin içinde hem penceremin önünde hem kocamın mezarında var. Demek ki ben de ölürsem üzerimde olacak. Bir saksı da akşam sefası var, bilirsiniz onlar kışın ölür, yaz gelince toprağa düşen tohumlardan yine yeşerir. Benimki içeride durur, kendini hep yaz mevsiminde sanıyor, hiç bitmiyor. Yaz kış çiçekleniyor.

1991’de bir oyun sonrası gelen bir bitkim var, ortasında sarı bir ibik olan orkideye benzer beyaz çiçekler açıyor. Adını bile bilmiyordum, merak edip baktım ‘Spathiphillum’muş. Nasıl da tumturaklı değil mi? Hediye edenin aklından bile geçmez hâlâ yaşıyor olduğu… Bu arada elim değmişken o dev kaktüse de baktım; ‘Euphorbia’ymış. Öyle iri cüsseli bir saksı da ‘Benjamin’im var, son oyunumuzda bir dostum göndermişti. Şimdiki halinin resmini çekip gönderdim bir gün, gözlerine inanamadı. Onun da ilginç bir öyküsü var. Geldiği gün pek şiddetli bir yağmur vardı, salonumuzun orta yerindeki seyircinin tepesine denk gelen bir yerden şıp şıp damlıyordu. Tam o noktadaki sandalyeyi kaldırdım, yerine saksıyı koydum, üstüne de “Ben yağmuru çok severim” yazan bir kart iliştirdim. Eh leğen koyacak halim yoktu. Espri konusu oldu, günlerce güldük.

Böyle girişince, bir dolanıp göz attım bitkilerime. Vay canına, daha neler var neler, buradaki sayfalar yetmeyecek. Acaba hayvanlarla ilgilisini yazdığım gibi bir kitap da bitkilerle ilgili mi yazsam? Ne dersiniz? Bir gün gerçekleşirse bu yazımı hatırlayın. Şimdi artık kesmek zorundayım ama esas sona sakladığım ve de böyle bir yazıya girişmeme neden olan olayı yazayım da bitirivereyim bari. Bir de bitki insan iletişimine girersem sonu gelmez. Küçücük bir örnek: bildiğimiz kurdeleye benzer yaprakları olan bir bitkim var, daha koyu renk ve de kenarları dikenli, adını bilmiyorum. O da otuz küsur yıldır aynı yerde durur. Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum telefonda, birden bir çığlık attım. Aman Allahım!

Tam orta yerinde kıpkırmızı, hayatımda görmediğim bir çiçek vardı. O kadar güzel o kadar inanılmazdı ki gözlerim doldu. Onca yıl sonra ne olmuştu? Nasıl olmuştu da birdenbire çiçeklenivermişti böyle? Bir haftadan fazla kaldı, goncaydı, büyüdü açtı, poz poz resmini çektim. Bir daha nereden bulacam? Nasıl anlatacam? Bilirsiniz anlatmayı severim. Ve de sonunda böyle bir yazı yazdırdı bana, hatta bir kitaplık konum olduğunu gösterdi. Düşündükçe de sebebini buldum ve bir kez daha emin oldum ki bitkiler varlığımızdan ve duygularımızdan etkileniyorlar. Ben pandemi süresince hep evdeydim. Genelde bilgisayar başında, yazı falan yazıyorum malum. Bu bitki de tam bilgisayarımın bulunduğu masanın yanında duruyor, öyle yakın ki bazen yaprakları koluma değer. İşte bu yüzden, benim yakınlığım yüzünden… Kestim. Ama bitti sanmadınız değil mi?


Yayınlanma Tarihi: 05 Ekim 2022  /  Son Güncellenme: 05 Ekim 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.