Sandalla İskenderun ekibi Marmara Adası’nda (TÜRKEV Perihan Balcı Koleksiyonu).
Her şey bir fotoğraf karesiyle başlamıştı… 2021 yılı Haziran ayında okuyucuyla buluşan Ada’ya Yolculuk adlı ilk Marmara Adası kitabımda kullanmak üzere gün yüzüne çıkmamış tekne-gemi fotoğrafları arıyordum. Bu sırada Didem Erol Hanımefendi’nin sosyal medyada paylaştığı birbirinden güzel onlarca siyah-beyaz ada fotoğrafıyla karşılaşmıştım. İçlerinden bazıları kitap içeriği ile öyle güzel örtüşüyordu ki hemen peşine düşmüştüm. Fotoğrafların asıl sahibine ulaşarak bazılarını kitapta kullanmış ve bu vesileyle de Şubat 2022’de Adalı Dergisi okurlarına Perihan Balcı ve TÜRKEV derneğini dilim döndüğünce anlatmıştım. Perihan Hanım’ın 1974 yılında yaptığı ada ziyaretinde çektiği onlarca fotoğraf içinden biri vardı ki beni çok meraklandırmıştı… Marmara Sahil bandında görünen kürekli bir sandal sanki uzak mesafeler kat etmek için donatılmıştı. Ve adalılar karşılamaya gelmişti merakla. Tahminlerimde yanılmamıştım. Duayen Foto-muhabiri Kadir Can’la Büyükada’da yaptığımız kısa bir sohbet esnasında Ahmet Mukbil Yazman isminden ve seyahatlerinden bahsetmişti. Marmara’ya geldiğini ve fotoğraflarını çektiğini aktarmıştı. Amatör denizcilik tarihimiz açısından öylesine büyük ve unutulmuş bir hikâye barındırıyordu ki bu fotoğraf karesi, ipuçları peşi sıra gelmişti hatırlanmayı istermişçesine…
Biraz daha geriye gidip sizlere bu konuyla ilgili enteresan bir tesadüften daha bahsetmek istiyorum. Pandemi henüz başlamamıştı. Yelken Dünyası Dergisi’nin emektarlarından değerli büyüğüm Sait Keresteci Ağabey bir akşamüzeri beni arayarak, Av. Ahmet Mukbil Yazman’ın tüm arşivinin tereke yoluyla satıldığını söylemiş, “İlgilenir misin?” diye sormuştu. Yekûnu bütçemi aştığı ve önceliğim Ada ilgileri olduğu için pek sıcak bakmamıştım doğrusu. Fakat nereden bilebilirdim ki böyle bir hikâyeyi içinde barındırabileceğini? Geçtiğimiz yaz sonu “Mermer Otel” makalesini yazmaya karar verdiğim vakit bilgi toplamak maksadıyla Kavrem ailesiyle röportaj yapmıştım. Bu sırada otelin şeref defterine de bir göz atmıştım. Makaleyi yazarken çektiğim fotoğraflara tekrar baktığımda Şeref Defterindeki Ahmet Mukbil Yazman imzasını görmemle birlikte bir kez daha şaşırmıştım ama bu sefer tüm taşlar da yerine oturmuştu. Perihan Balcı Hanımefendi’nin o gün adada olması ve deklanşöre basması tam bir tesadüftü. Tıpkı benim Mermer Otel’in Şeref Defterinde Yazman ve arkadaşlarına rastlamam gibi. Bilmeyerek ayağıma kadar gelen unutulmuş bir hikâyeyi elimin tersiyle itmiştim… Ne yapıp edip yazmalıydım bu öyküyü…
Vakit kaybetmeden hatamı telafi etmek için araştırmaya başlamıştım. Şansa kısa bir aramadan sonra bazı materyallerin açık arttırma yoluyla satıldığını öğrendim. Açık arttırmaya katılarak üç arkadaşın sandalla Marmaris’e gidişlerini konu edinen seyahat jurnalini ve Yacht Mecmuası’ndaki yazı dizisinin ciltlenmiş halini satın almış, fakat ikinci seyir jurnalini (İskenderun Seyahati) kıl payı kaçırmıştım. Bugün kim bilir kimin arşivindedir? Sağ olsun Sait Ağabey yıllar içinde biriktirdiği o müthiş denizcilik arşivinin kapılarını bana açarak, İskenderun seyahatinin Marmara Adası’yla ilgili sayılarını gönderme jestinde bulundu. Huzurlarınızda kendisine tekrar teşekkür ederim.
Makalenin ve bahsi geçen seyahatlerin ana karakteri İstanbul Güreş İhtisas Kulübü’nü Koruma Vakfı kurucularından Av. Ahmet Mukbil Yazman’dı. Yazman; 1913 yılında istanbul’da doğmuştu. İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak Avukatlık ve hukuk danışmanlığı yapmıştı. Ayrıca Türk Medeni Kanunu konusunda araştırma ve bildirileri bulunmaktaydı. İstanbul Yelken Kulübü’nün kurucularındandı ve her türlü davada kulübün gönüllü savunuculuğunu yapmıştı. 1951 yılında İstanbul Güreş Kulübü Genel Kurulu’nda Mazhar Akifoğlu başkanlığında oluşan yönetimde genel sekreterlik görevini yürütmüştü. Kulübün adının 1960 sonrası çıkan ihtisas kulüpleri yönetmeliğine uygun düzenlemesi ile ‘İstanbul Güreş İhtisas Kulübü’nün son şeklini almasını sağlamıştı. 1970 yılında yapılan kongrede başkanlığa seçildi. İGİK’in 1938 yılından beri faaliyet gösterdiği Vakıflar’a ait Tabhane Medresesi’ndeki salondan, kulübün kendi tesisleri olacak olan Aksaray’daki modern tesisin edinilmesinde ve taşınmasında büyük çabası ve emeği vardı. Yine 1986 yılında, dönemin kulüp başkanı Sadettin Tantan’ın da talep ve teşviki ile kulübe hami olmasını, kulüp geleceğinin maddi olarak teminat altına alınmasını amaçlayan bir vakfın kurulmasının ilk hukuksal düzenlemelerini Av. Muhlis Arvas, Asım Özgözükara ile beraber yapmıştı. İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Koruma Vakfı’nın ilk kurucu başkanı olmuştu. Dostlarının tarifiyle spora âşık, son derece pozitif düşünebilen, karizmatik ve sevilen bir insandı. İGİK’in Tüzüğü’nün hazırlanmasını, muhtelif yıllarda gereken hukuksal düzenlemelerin hayata geçirilmesini sağlayan Ahmet Mukbil Yazman, 1987 yılında geçirdiği bir ameliyat sırasında vefat etmişti.[1]
Ahmet Mukbil Yazman arkadaşları Hikmet İkbal ve Selçuk Yeşilli ile birlikte, 27 Temmuz 1973 günü saat 23.00’da Moda Kayıkhanesi’nden ‘Selçuk’ adında 5.85m. boyunda, 1.59m. eninde içinde Köhler marka 6.5 beygirlik bir su motoru bulunan küçük bir gezinti sandalıyla yola çıkarak ‘Marmaris Seyahati’ne başlamışlardı. İnşaat Müteahhidi Selçuk Yeşilli kendi adını taşıyan sandalı bir yıl önce Ayvansaray’da yaptırmıştı. Sandalın üstü tamamen açıktı ve bir de latin arma yelkeni bulunmaktaydı. Müh. Hikmet İkbal ise ‘Hokomoko’ adlı teknesiyle dönemin tanınan bir simasıydı ve Hokomoko adının önüne geçerek adeta lakabı haline gelmişti. Üç maceraperest ve yelken tutkunu arkadaş saatte 4mil sürat yapabilen bu sandal ile harita üzerinde kabataslak rotlar çizerek hesaplar yapmış, türlü zorluklarla dolu bu seyahati 12 günde tamamlamayı tasarlamışlardı. Gece yola koyulmuşlardı ve yaklaşık 12 saat sonra Yazman şu satırlarla ilk mola verecekleri limanı müjdeliyordu.
Ahmet Mukbil Yazman ‘Sandalla Marmaris’ seferinde Marmara Adası’nın ufukta beliren siluetini seyir defterine resmetmişti (H. Can Yücel arşivi).
“…Saat 11.50. Selçuk sevinçle bağırıyor: ‘Marmara Adası tam pruvamızda göründü’. İlerledikçe belirsiz olan silüet şekil almaya başlıyor.”
14.45’te Asmalı Feneri’ni geçerek ilk elverişli koyda biraz dinlenmiş, uykusuzluk ve kâbus olarak niteledikleri sıcağı 5 dakika da olsa yüzerek atlatmaya çalışmışlardı. Saat tam 17’de Marmara kasabasının Kole Burnunda eski milli güreşçi Bekir Yolcu’nun sahibi olduğu ‘Yolcu Motel’ önünde demirleyerek gece teknede kalmak suretiyle Bekir Bey ve ailesinin konukseverliğinde geçirip ertesi gün 06.35’te tekrar yola koyulmuşlardı. Kıyı ve burunları takip ederek pusla ve harita ile seyir yapan bu üç arkadaş İstanbul’da yola çıkmadan önce tasarladıkları gün ve saatte Marmaris Limanı’na vasıl olmuşlardı. Takvimler 8 Ağustos 1973’ü göstermekteydi. Ahmet Bey seyahat faslında yanlarında taşıdıkları teybe tüm konuşmaları kaydetmişti. Daha sonra, bu ses kayıtlarının deşifrelerinden ve seyir defterinden de yararlanarak kaleme alınmış ve Faruk Birgen’in yakından ilgilenmesiyle Yacht Mecmuası’nda tefrika edilmişti.
Sandalı Marmaris’ten Deniz Yolları’nın Akdeniz seferini icra eden yolcu gemisine yükletmiş, kendileri de otobüsle İstanbul’a geri dönmüştü. Hedefine ulaşan Selçuk sandalının yol arkadaşları daha büyük bir seyahatin planlarını yapmaya başlamışlardı bile. A. Mukbil Yazman, duygu ve düşüncelerini yazı dizisinin sonunda şu şekilde ifade etmekteydi; “Yolculuk sona erdi. Hem de İstanbul’da hareketten evvel tahmin ettiğimiz gün ve saatte. Başarılması çok zor gibi görünen bu iş, her biri başlı başına bir güç ve cesaret kalesi olan değerli arkadaşlarım Hikmet İkbal ve Selçuk Yeşilli sayesinde başarıldı. Kusurlarımızı gördük, yeteneklerimizi sınavdan geçirdik. Yapılamayacak şey olmadığına inandık. Her güç işin insana kuvvet veren tatlı ve güzel tarafları olduğuna bir kere daha şahit olduk. Gözümüz daha uzak hedeflere çevrildi. Beethoven’in dediği gibi: İnsanlar ulaşamayacak ulaşılması imkânsız görünen amaçlar için mücadele etmelidir.”[2]
Yazman ve arkadaşları Marmaris Seyahatinden edindikleri tecrübe ve birikimle büyük bir hazırlık içerisine girmiş ve öngördükleri bazı şeyleri tam olarak sandala tatbik edemedilerse de yeni seyahat planı daha çok ilgi görmüştü. Artık amatör denizcilik camiası, soğuk kış gecelerinde üç arkadaşın hayallerini süsleyen İskenderun seyahatine kilitlenmişlerdi. Günaydın Gazetesi’nden Necati Zincirkıran’ın yakından ilgilenmesiyle, duayen foto muhabirler Kadir Can ve Ergin Konuksever, Yazman ve arkadaşlarının çıkacakları seyahatte varış limanları Marmara Adası, Çanakkale, Çeşme, Altın Yunus, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Alanya, Anamur, Mersin ve İskenderun’da hazır bulunacak, fotoğraflarını çekerek yolculuk hazırlıklarını ve yaşadıklarını yakından takip edeceklerdi.
Ekip yolculuk öncesi sandalda gördükleri bazı noksanları tamamlamışlar, iskele ve sancak oturakların altına eşyaların konacağı kapalı dolaplar yaptırmışlardı. Direk gergisinin ön ve arka kısımlarına yerleştirilecek eşyanın dalga serpintilerinden ve yağmurdan daha az zarar görmesini temin etmek için üzerine çekilmek üzere kenarlarından bağlanacak bir branda örtü diktirmiş, kalın branda ile vardasilo (parampet) yenilenenerek takıldığı pirinç çubuklar da daha kalınlarıyla değiştirilmişti. Tekne boyası ve motor revizyonu da halledilerek adam başı bir can yeleğine ilaveten üç kişinin ihtiyaç anında kullanabileceği şişme bir bot temin etmişlerdi. Kadıköy Moda’da maceracıları uğurlamaya gelen kalabalık bir topluluğun son hazırlıklarına kadar yardım ettiği ‘Sandalla İskenderun’ ekibi, 10 Temmuz 1974 saat 18’de Moda çekek yerinden alkışlar ve tezahüratlar eşliğinde hareket etmişti.
Yolculuğun ilk saatleri sakin geçmiş, lâtin yelkeni dolduran rüzgârla emin bir seyir yapmışlardı. Lakin Marmara Denizi kötü bir sürpriz hazırlıyordu usta denizcilere. Selçuk sandalı Silivri’nin 10-12 mil kadar açığında orta şiddette Yıldız-karayel yönde bindiren rüzgâr ve havanın kararmasıyla zorlu bir gece geçirecekti. Yazman zorlu geçen saatleri şu şekilde aktarmıştı; “Küçük teknemizin ölçü ve niteliklerine göre çok büyük ve tepelerinin köpürüp kıvrıldığını karanlıkta seçebildiğimiz tehlikeli dalgalarla amansız bir mücadele sürüp gidiyor. Dalgaların yönünü ve yüksekliğini gecenin karanlık fonu üzerinde köpüklerin seçilebilen beyazlıklarının yükseklik ve genişliğine göre değerlendiriyoruz. Gözlerimiz karanlığı delmeye çalışıyor. Dalgaların savrulan üst kısımları gözümüze, ağzımıza doluyor. Deniz ceketlerinin yakasından içimize kadar işliyor. Saat 5.30 ortalık aydınlandı. Etrafımız çepeçevre köpüklü dalgalar. Karalardan eser yok. Evvelki iki yolculuğumuzda kolayca bulduğumuz Marmara Adası’nı bu sefer kaybettik.” Bu şekilde 2,5 saatlik seyrin ardından kara görünmüş, iskele baş omuzlukta dumanlar
arkasında konik bir dağ silueti belirmişti. Burası Kapıdağ Yarımadası’ydı. Fırtına sebebiyle fazla Doğu’ya düşmüşlerdi. Yüksek dağı bordalayarak Batı’ya yönelmişler ve saat 9 sularında ‘Hokomoko’ Marmara Adası’nın Asmalı sahillerindeki kayalıkları seçmişti. İlerledikçe de Marmara iyice seçilmeye başlamıştı. Dalgaları ve rüzgârı kıran Adanın rüzgâraltı kesimine girdiklerinde de daha rahat seyrediyorlardı. Bu sayede güneşin sıcaklığını duymaya başlamışlardı. Islak elbiseleri kurumaları için sermiş, mayolarını giymişlerdi. Ada’ya yaklaştıkça rüzgâr ve dalgaların şiddeti azalmıştı. Asmalı’yı geçtikten sonra elverişli bir koyda demir atıp, sintinede biriken suları boşaltmış, traş olmuş, yemek yemiş ve biraz yüzmüşlerdi.
Buradan hareketle saat 15.30 civarı Marmara İskelesi önlerine gelmişlerdi. Ekip Marmara Adası sakinleri tarafından sevgi gösterileriyle karşılanmıştı. Belediye Başkanı Ahmet Enön, Nahiye Müdürü ve diğer ilgililer deniz yorgunlarını çiçekler eşliğinde karşılamışlardı. Akşam şereflerine Başkan Enön tarafından tertiplenen kokteylde beldenin ileri gelenleriyle tanışmışlardı. Eski milli güreşçi arkadaşları Bekir Yolcu’nun Motelinde denize girip yemek yedikten sonra Balıkçı barınağında bağlı sandallarında şişme yatakları üzerinde deliksiz bir uykuya dalmışlardı. 12 Temmuz 1974 günü saat 5.10 sularında da yelkenlerini şişirip Marmara Adası’nın göz alıcı ve muhteşem siluetini seyrederek Ekinlik Adası Batı burnu doğrultusunda adadan uzaklaşmışlardı.
Mermer Otel’in sahibesi Melahat (Kavrem) Hanım büyük ihtimalle yelken tutkunları şerefine tertiplenen kokteylde bulunmaktaydı ve bir anı kalması maksadıyla Mermer Otel Şeref Defteri’ne duygu ve düşüncelerini yazmalarını ekipten rica etmiş olmalıydı. Zira sandalda yatmış olmalarına rağmen Mukbil Yazman aşağıdaki metni büyük bir alçak gönüllülükle kaleme almıştı;
“Sayın Melahat Kavrem Hanımefendi’nin, Sayın Belediye Başkanı’nın nazik davetlerine katılarak, önemsiz yolculuğumuz vesilesiyle göstermiş oldukları yakın ilgiye minnet ve şükranlarımızı arz eder, layık olmadığımız bu iltifat ve yakınlığın yolculuğumuzda bizlere en büyük moral destek olacağını ifade eder, ‘Sandalla İskenderun’ekibi arkadaşlarım namına şükranlarımızı arz eylerim. 11 Temmuz 1974
Sandalla İskenderun ekibi adına Av. Ahmet Mukbil Yazman”
İskenderun seyahatinde vardıkları liman ve kentler hakkında daha sonra kendilerine ve başka amatör denizcilere faydalı olabileceğini düşündükleri kısa bilgiler vermişlerdi. Yazman, Marmara Adası için ise şu notları tutmuştu:
İstanbul Moda-Marmara Adası Etabı (Sait Keresteci arşivi).
Uzun ve meşakkatli bir seyrin ardından rotaya sadık kalarak 2 Ağustos 1974 Perşembe günü saat 13.45’te İskenderun İskelesinde coşkuyla karşılanan ‘Sandalla İskenderun’ ekibi maceralarla dolu bir seyahatin daha sonuna gelmişti.
Üç arkadaşın küçük bir sandalla kâh yelken açarak kâh kürek çekerek İstanbul’dan İskenderun’a varmasının zorluğu bir yana amatör denizcilik camiasına yapılamaz denen bir seyrin şartlar ne kadar zor olursa olsun yapılabilir olduğunu gösterirken, kendi deyimleriyle “Gençliğe, denize yönelme, denizi sevme, denizlerimize sahip çıkma” çağrısında bulunmuşlardı. Bu çağrıların hedefine ulaştığını da büyük bir keyif ve gururla izlemişlerdi. Zira 1975 yılında 3 Yüksek Denizcilik Okulu öğrencisi 6,5 metre uzunluğunda, 1.80m. genişliğinde lâtin ve flok yelken donanımına sahip bir sandal ile İstanbul’dan Akdeniz’in ötesine, ta Libya’ya kadar uzanan bir seyahat yapmışlardı. Tuncay Saral, Hüseyin Kolluoğlu ve Ömer Salcı’nın Libya Seyahatini ben de 2019 yılı Temmuz ayında Adalı Dergisi okurlarıyla paylaşmıştım.[3]
Günümüzden 48 yıl önce Ahmet Mukbil Yazman, Selçuk Yeşilli ve Hikmet İkbal’i ufkun ötesine götüren şeyin salt deniz ve yelken tutkusuyla açıklanamayacağını düşünüyorum. Onlar, Cumhuriyetimiz’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylevinde yer verdiği gibi, “Denizciliği Türk’ün büyük milli ülküsü” olarak görmüş ve onu 60’lı yaşlarında dahi olsalar gerçekleştirebilmenin azmiyle gençlere örnek olmuşlardı. Böylece birçoğumuza parmak ısırtacak bir serüveni birlikte başarmışlardı. Yacht Mecmuası’nın ilgili nüshasının son sayfasından bir şiirle seslenmektedir bize usta denizci, ışıklar içinde olsun…
ÖZLEYİŞ
Yanık derimizi bir tül gibi sar
Kamçınla ürpersin mavi dalgalar
Seninle Mutluyuz sensizken üzgün
Adanmış sana fani ömrümüz
Önünde sonsuzluk, arkanda kara
Bizi de al götür sonsuzluklara
Çarmıkta ıslak ve yelkende hız
Bir mavi yolculuk artık Dünyamız.
Av. Ahmet Mukbil Yazman
Kaynakça:1973 Sandalla Marmaris’e Mavi Yolculuk (H. Can Yücel arşivi). Yacht Mecmuası 1973-1974 Sayı: 103-112 (H. Can Yücel arşivi). Sait Keresteci arşivi, Hüsnü Turan Kavrem arşivi, Kpt. Ömer Salcı anlatımları.
Kaptan Ömer Salcı ve Sait Keresteci’ye teşekkürler…
[1] İstanbul Güreş İhtisas Kulübü Tarihçesi, Hamit Turhan (2017).
[2] Yacht Mecmuası Haziran 1974, Sayı:112 Syf.26
[3] Adalı Dergisi Sayı:169 (2019) Genç Turgutlar Marmara’da, H. Can Yücel https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2019/sayi-169-temmuz-2019/makale/2700/genc-turgutlar-marmara-da
Yayınlanma Tarihi: 04 Ağustos 2022 / Son Güncellenme: 05 Ağustos 2022
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.