Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 222 – Aralık 2023      Adalı Portreleri: Taner Öngür

Adalı Portreleri: Taner Öngür


Meraklı bir çocuk gibi…

Türkiye’de rock müzik, progresif müzik, Moğollar, Cem Karaca, Erkin Koray, Barış Manço, Barışa Rock ve müzikle ilişkili pek çok sözcük kullanıldığında Taner Öngür’ün adı mutlaka geçecektir. Kuşaklar boyu müzikseverler onu bas gitarı, elektro gitarı, şarkıları, besteleri, düzenlemeleri, organizasyonları ile tanıdılar, dinlediler, izlediler. Ben adalı Taner Öngür ile buluştuğumda müzik kariyerinin yanısıra, müthiş bir proje yaratıcısı, merakı tükenmeyen bir çocuk, çevre koruma bilinci zirvede bir aktivist, demokrat bir sosyalist ile karşılaştım. Bu denli büyük zenginliği olunca da insanın mütevaziliği de doruklara yerleşiyor. Merak duygusunun, akıl, vicdan, sanatçı duyarlılığıyla birleşince nasıl da güzellikler yarattığına tanık oldum sohbetimiz boyunca. Umarım sizler de okurken aynı heyecanı yaşar, aynı tadı alır ve merak edersiniz.

Beatles, işçi olmamı engelledi”

Taner Öngür, 1949 yılının Kasım ayında İstanbul Fatih’de dünyaya gelmiş. Anne babası da suyun ötesinden göç etmiş ailelerin, İstanbul’da doğmuş çocukları. Babası işçi. “Dönemin işçileri müzikle, kitapla ilgilenecek kadar şanslıydılar.” diyor.

1960 yılında Birleşik Krallık’da Beatles grubu kurulmamış olsaydı, belki o da babasının izinden yürüyecekti. Beatles hayranlığı ona siyah bir akustik gitar aldırdı ve Vefa Lisesi’nde okurken henüz on üç yaşında müziksever arkadaşlarıyla “Volkanlar” isimli bir grup kurdu. 1964 yılında Şehzadebaşı Kulüp Sineması’nda grup olarak sahne almaya başladılar. Sahneye çıktıkları her gün için adam başı on buçuk lira kazanıyorlardı, buçuğu da yol parası.

İstanbul’un 60’lı yıllarının güzelliğini yaşamış olmak hala onu mutlu ediyor:

“Televizyon öncesi dönemi sahnede yakalamış olduğum için çok şanslıyım. O zaman sinemalarda konserler verilebilir, cambaz ve sihirbaz gösterileri yapılırdı. İnsanların bir arada eğlenebildiği dönemde çocuk yaşımda sahnedeydim.”

Birkaç yıl içinde gruplar yenileniyor, isimleri değişiyor ve Taner Öngür bas gitarist olarak müzik camiasında tanınıyor. 1968 yılında Cem Karaca ve Erkin Koray’dan birlikte çalışma teklifi alıyor. Cem Karaca, iyi aile çocuğu, onun Fatih’teki mahallesine gıcır gıcır arabası ve havalı güneş gözlükleriyle gelince, bu görüntü onu ürkütüyor ve idolü olan Erkin Koray’la çalışmayı kabul ediyor.

“Tabii sonra Cem Karaca ile uzun süre birlikte çalıştık. Çok yakın olduk. Dünyaya yakın pencerelerden baktık. Ona bizim mahalleye geliş anısını, mahallelinin o arabayı görünce yaşadığı heyecanı anlattığımda birlikte güldük. Arada ‘ben proleter çocuğuyum, sen Robert Kolej’ diyerek onu kızdırırdım.”

Anadolu Pop doğuyor

Erkin Koray dörtlüsünden Londra’ya gitmek hevesiyle ayrılıyor, Londra dönüşü eski arkadaşlarının çağrısıyla Moğollar grubuna giriyor. Moğollar, zaman zaman kısa ya da uzun aralar verseler de hep ve hâlâ hayatında.

“Moğolların yolunu belirleyen 69 yılında çıktığımız Anadolu turnesi oldu. Rahmetli davulcu Engin Yörükoğlu konserleri organize etti. Konser görmemiş kasabalar… Elazığ’da bir kitapçı mesela folklor araştırmaları yapan birini anlatıyor, onun yazdığı nota kitabını buluyoruz. Harput’ta eski opera, operetlerle ilgili hikayeler dinliyor, araştırıyoruz. Turnenin sonunda biz Anadolu pop diye bir şey yapacağız dedik. Anadolu pop, adını ben önerdim.”

İstanbul’a dönüşlerinde manifestolarını açıklayıp, Anadolu pop türünün ilk örnekleri olan “Dağ ve Çocuk” ve “Garip Çoban” parçalarını kaydettiler.

“Moğollar olarak 71’de Fransa’ya gittik. Plak yapacağız. Enstrümanlarımız gitar, davul, bas falan yoktu. Halk enstrümanlarımızı kolayca bulduk ve kayıtta onları kullandık.  “Danses et Rthmeys de la Turquie” adıyla yayınladığımız bu plakla 71 Akademi Ödülü’nü kazandık.”

Moğollar, kendi yollarını çizerken Cem Karaca, Barış Manço, Ersen ve Selda Bağcan’ın arkasında da çalıyor.

Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca rock müziğin “baba” isimleri onda nasıl izler bıraktılar? Aslında işin biraz dedikodusu.

“Erkin Koray ile çalıştığımda henüz on sekiz yaşındaydım abim gibiydi. Kibar, saygılı, kimseye eyvallah demeyen biriydi. Ruhsal özgürlüğüne çok düşkündü, onu korumak için de çok sıkıntı çekti. Barış Manço çok yetenekli bir müzisyendi, titiz ve cimriydi. Siyasi olarak duruşunu milliyetçi olarak belirledi. Ama o yıllardan bakarak bugünleri de görebiliyordu.

Cem Karaca, içlerinde en yakın olduğumdu. Tiyatro içinde büyüdüğü, iyi eğitim aldığı için teatral şarkı söyleyebilen, artikülasyonu, prozodisi çok iyi olan bir solistti. Çok da iyi bir insandı. Sosyalistti. Şimdi oğlu Emrah ile de çalışmalar yapıyoruz. Emrah da babası gibi iyi bir insan.”

“Biz Türkiye’deydik o yüzden 15 Temmuz’un darbe olduğuna inanmadım”

Öngür, 78 yılında askerliğini Diyarbakır’da müzisyen-jandarma olarak yapıyor. Ve 1980 darbesine giden süreçte o da pek çok müzisyen gibi Almanya’ya gidiyor. On yıl işgal evlerinde yaşıyor. Müzik de yapıyor, dünyayı da izliyor. 68 kuşağı, müzisyen, hippi ruhu…

“O dönemde uçlara mistisizme kayanlarımız da çok oldu. Ben de kayabilirdim, ama ama Frank Zappa söyledikleriyle beni o kadar etkiledi ki gerçekçilikte kalabildim.”

Deneysel müziğin en önemli temsilcisi Zappa’nın yüzlerce aforizması, birbirinden etkili şarkı sözleri var:

”İyi şeyleri iletebilen tek din müziktir” gibi önermeleri Taner Öngür’e ışık olmuş.

71 darbesi sırasında Paris’te, 80 darbesi sırasında da Almanya’da olduğu için 15 Temmuz’un hakiki bir darbe olamayacağına ilk anda inanmış, “İlk duyduğum anda, baktım bizler yurt dışına çıkmamışız, ‘bu darbe girişimi süremez’ dedim.

Güneş enerjisi ile konser

91 yılında Türkiye’ye döndüğünde kafasında Dünya’nın çevre ile ilgili sorunları çok önem kazanmıştı. O yıllarda Türkiye’de küresel ısınmadan kısık sesle söz edilirken, o “Alarm” adlı şarkısıyla bu konuya dikkat çekmek isteyen ilk müzisyenlerden oldu. Sonra yalnızca müzik yapmakla da yetinmedi, “sürdürülebilir festivaller” yapmaya kafaya taktı, yaptı da.

Akkuyu nükleer santrali kurulmasına karşı olan Mimarlar Odası’nın bir toplantısına katıldı. “Ben de bu karşı duruşu bir müzik festivaliyle desteklerim” dedi. “Türkçe rock atom festivaline karşı” diye bir festival düzenledi. Dev festivallere, orada dumanlarla yapılan sahne şovlarına karşıydı. Bin, bin beşyüz kişilik doğaya zarar vermeyen festivaller olsun istiyordu. Bu festivalle ilgili katıldığı bir radyo programında,

“Keşke tüm yerel dillerde rock festivalleri yapılsa, Kürtçe, Lazca ve yereldeki tüm dillerde” demişti. Dinleyicilerden Mehmet Ali isimli biri aradı, “Söyledikleriniz bizi çok mutlu etti. Biz Lazca bir rock grubu kurduk,  Adı Zuğaşi Perepe, Denizin Çocukları dedi. İşte bu grup Kazım Koyuncu’nun solist olduğu gruptu. Koyuncu, bu ülkenin müzik alanında çok değerli, çok önemlidir.”

1993 yılında Moğollar grubunda yeniden bir araya geldiklerinde, “pop” kavramı değişmiş, deyim yerindeyse suyu çıkmıştı, isim babası olduğu  “Anadolu Pop”un adının artık “Anadolu Rock “ olması daha uygundu.

“Barışa Rock” festival fikrini gerçekleştirdi

Dev rock festivallerine karşı barışa ve çevreye katkısı olacak bir festival düşlüyordu. 2003-2008 yılları arasında her yıl Ağustos ayının son haftasında Sarıyer’de bir piknik alanında yapılan alternatif rock müzik festivali “Barışa Rock” da onun zihninde böyle doğdu.

Merakı onu yerinde durduramıyordu. 2009 yılında sosyal medyada “2. Türkiye Güneş Enerjileri Fuarı”nın duyurusunu gördü. Yıllardır sürdürülebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşabilmesi peşinde olduğundan hemen iletişime geçti. O zaman Enerji Bakanı şimdi Ordu Belediye Başkanı olan Hilmi Güler. Güler konuşmasında, “Türkiye’nin güneş haritasını çıkardık. Üç yüz seksen altı milyar kw/saat güneş enerjisi potansiyelimiz var. Türkiye’nin tümünün kullandığı doksan milyar kW/saat. Yalnızca güneş enerjisi Türkiye’yi idare edebilir.” diyor. Bakan’ın bu sözleri onu öyle heyecanlandırdı ki, bu fikrin yaygınlaşmasına hemen katkı sunmak istedi. Yalnızca güneş enerjisiyle beslenen bir sahnede “Güneş Şarkıları” konseri hazırlamak mesela..  Güneş şarkılarının sözlerini de hızla internette amatör şairlerin yer aldığı bir siteden seçiyor. İzinleri alıyor. On iki güneş şarkısını Serap Yağız ile birlikte hazırlayıp, yalnızca güneş enerjisiyle kurulan sahnede fuarın açılış konserini yapıyorlar. Daha sonra da “Güneş Şarkıları” albümünü.

O andan itibaren güneş enerjisi hep hayatında oluyor. Heybeliada’daki evinde sürdürülebilir bu kaynağı kullanıyor. Bakanın açıkladığı Türkiye’nin güneş haritasının umuduyla bu enerji yaygınlaştırabilmenin, sivil halka kullanabilecekleri bu kaynağı anlatabilmek için, yeni bir proje geliştiriyor. Güneş enerjisiyle çalışan bir konser aracı, Türkiye’yi adım adım dolaşabilecek gezici bir konser sahnesi. Fakat bu fikrine hiçbir firma destek olmuyor. “Bireysel kurulacak enerji kaynaklarının bağımsızlık ve demokratikleşmeye nasıl bir katkısı olacağını aktaramadım” diyor.

Heybeliada’da güneş enerjili yaşam

Heybeliada yaşamına tam da bu dönemde başlıyor. Ada’da doğayla içi çe ve ne kadar çok çalışılsa, hareket edilse de yavaşlayan bu hayatı çok seviyor. Stüdyosu artık evinde. Tüm kayıtlarını evinde yapıyor. Ada hayatını korumak istediği için de ada içi ulaşımda yalnızca bisiklet kullanıyor. Bisikletiyle komşu adalara gidip tur atmak da ona mutluluk veren eylemlerinden.

Yavaşlamış ada yaşamı desek de projeleri konserleri albüm çalışmaları durmuyor. Son dönemde 43,75 ekibi Haluk Önol (gitar), Arif Ortakmaç (bas), Bartu Özbatur (davul) ve Serap Yağız (vokal) ile pek çok konser ve kayıt gerçekleştiriyor. Anadolu pop-rock akımının öncüleri Moğollar ve Dervişhan ile de birlikte çalışmaları sürüyor.

Hedeflediği projeler arasında edebiyatımız iki dev ismi Nazım Hikmet ve Ahmet Hamdi Tanpınar şiirlerinden albüm yapmak var.

2013 yılında Burgazada’da “Progresif Müzik Festivali” düzenliyor. Küçük bir festival olması beklenirken beş bin kişi katılıyor. Burgazada Cennet Bahçesi işletmecisi Hikmet Bey de bu festivalin yaşamasına katkı sunmak için bahçe alanını onlara açıyor. Bu festival her yıl Ağustos ayının son haftası yapılıyor.

Uzun zamandır yarattığı tematik albümlere mutlaka yenilerini ekleyecek ve külliyatı genişletecek.

Bu yaratıcılığının ardında “umut insanı” olması var diye düşünüyorum. Umutlanmaktan hiç vazgeçmiyor ve genellikle herkes kendi alanında her şeyin kötüye gittiğini söylediği bu dönemde o genç müzisyenlere bayılıyor:

“Son yıllarda gençler şarkı yazarları kendi hikayelerini yazıp kendilerini anlatmaya başladılar ve çok gelişti bu. Şimdi bir anda tüm beğendiklerimi sayamam ama ilk aklıma gelenleri söyleyeyim.

Adamlar grubu Tolga çok güzel sözler yazıyor. Çok iyi şiirler hem de çok net söylüyor. Bugünü çok iyi anlatıyor. Böyle çok iyi müzisyenler var artık. Kadınlar var Kalben. Nil İpek, Seynan Şener, Birsen Tezel, Ceylan Ertem—çok güzel kadınların başarısı.

Genç gruplar Madrigal Adamlar, Büyük Ev Ablukada, Dolu Kadehi Ters Tut. Hepsini çok beğeniyorum ve hepsi kendi hedef kitlesine ulaşabiliyor. Ana akım medya darmadağın olduğu için şöhret olmuyorlar ama çok iyi müzik yapıyorlar”

Taner Öngür bize kendini birkaç sıfatla tanımlasa:

“Merakımı ve çocuksu bakış açısını korumaya çalışıyorum, bundan taviz vermemeye çalışıyorum. Merak öğrenmemi sağlıyor. Çocuksu kalabilmek de müzik ile oynayabilmemi. Bizim dilimizde enstrümanlar çalınır, ama İngilizce (play), Almanca’da (spielen) oynanır. İşte ben de bir çocuk gibi oynamayı seviyorum.”


Yayınlanma Tarihi: 08 Aralık 2023  /  Son Güncellenme: 08 Aralık 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.