Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 210 – Aralık 2022      Yıllar Önce Basında Adalar: Aralık 1937

Yıllar Önce Basında Adalar: Aralık 1937


1937 yılının sonuna geldik.

1937 Aralık ayında Tan gazetesinde Heybeliada Sanatoryumu ile ilgili bir yazı dizisi dikkat çekiyor. 1924 yılında kurulan Sanatoryum 2005 yılında kapatılmıştı. O tarihten bu yana da bu tesisin ne yapılacağı tartışmalara neden oluyor. En son Diyanet İşleri Başkanlığına devredilen tesisin devir kararının yürütmesini Danıştay durdurmuştu.

Sanatoryum ile ilgili yazı dizisi Faik Berçmen imzasıyla yayınlanıyor. Faik Berçmen, aslında A. Faik Bercavi’nin takma ismidir. Bercavi, Nazım Hikmet ile yakın arkadaşlığı ile tanıştığı yayın dünyasında gazete yazılarının yanında esas olarak çevirileriyle bilinmektedir.

Yazı dizisinde Sanatoryumun o yıllardaki işlevi, işleyişi ve konumuna ilişkin önemli ipuçları veriliyor. Bu nedenle de ilgilenenlere ilginç geleceği kanısındayız.

Gazetelerde Adalar ile ilgili haberleri düzenli olarak takip edenler geçtiğimiz aylarda Adalar’ın su sorununun çözümü için Almanya’dan bir uzman getirtildiğini ve bu uzmanın tavsiyeleri doğrultusunda Büyükada ve Heybeliada’da artezyen kuyuları açılması için çalışmalara başlandığını hatırlayacaklardır. 1937 yılının sonunda bu çalışmalardan umut verici sonuç alınamadığına ilişkin haberlere rastlıyoruz  gazetelerde.

1937 Aralık ayının gazetelerindeki gezimize buyurun.


Bir Veremlinin Hatıraları:

Beni Sanatoryoma Götüren Çamlı Yol Üstünde Gidip Gelirken…

Yazan: Faik Berçmen

 

Beklemek bitmişti. Kalkıp Heybellnin yolunu tutmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. İlk gençlik çağlarımın birçok tatlı hatıralarını saklıyan  o yollar şimdi bana pek mânasız ve kuru geliyordu. Çamların hışıltısı bir mezar havasile kulaklarıma doluyordu. Baharın renklerini kokularını göremiyor duyamıyordum.

Sanatoryoma giderken şöyleydim:

Boy: 176 santimetre

Siklet: 56 kilogram

Yani sipsivri bir şeydim. Yüzümde renk, gözlerimde fer yoktu. Ve ben tam bir veremli idim.

Sanatoryom kaleminde elime bir kırmızı kâğıt tutuşturan kâtlp:

– Muayeneye gidin. Doktor buraya şerh yazacak ondan sonra kabul edilip edilmiyeceğiniz anlaşılacak, diyince tepem attı.

Ya şimdi doktor boyumu, boşumu, yüzümü ilâh… Beğenmezde kâğıdın arkasına “elcevap: olmaz diye yazarsa felâket.

İçim tltriye tltrlye muayene dairesine yollandım.

Orada, demlr sandalyelerin  üzerine, halsiz vücudumu bırakıvermiş daha birkaç kişi vardı. Onların da  elinde kırmızı ferman duruyordu.

Sıra bana gelince soyundum. Kendimi kuvvetli göstermek kaygusile göğsümü gere gere dik bir halde doktorun karşısına çıktım. Ne kadar gerilsem sıskalığımı örtecek değildim ya.. Kuruntu işte.

Doktor beni görünce:

– Ne haber, dedi. Yatacak mısın?

Bereket onu tanıyordu:

  • Müsaade ederseniz evet..

Güldü, sonra kulaklarını arkama dayadı.

– Öksür! Nefes al!.

– Öksür! Nefes al!.

Boyuna öksürüp geniş nefes almak kolay bir iş değil hani!. .

Öksürüp nefes almak faslından sonra doktor:

  • Kırk, kırk bir, kırk iki diye saymıya başla! diyince şaşırdım.
  • Say! diye tekrarladı ve bu iş te bitti.

O vakit korka korka doktorun yüzüne baktım ve sordum:

– Yatacak mıyım?

Ağzından çıkacak kelimeyi. ilâmımın okunmasını bekliyen bir mücrim gibi adamakıllı duymak için kulaklarımı kabarttım. Doktorun dudakları kımıldadı ve:

– Tabii! kellmesi en tatlı bir musiki gibi kulaklarıma aksederek içimi serinletiverdi.

Elimde kırmızı kâğıt tekrar kaleme döndüm. Kâtip kâğıdı ve beni süzdükten sonra bu sefer başka bir kâğıt uzattı. İçim titredi:

– Bir daha mı muayene!

– Yok efendim. Bu kâğıtta yazılı eşyayı alacaksınız; bunlar olmayınca kabul edllemezsiniz!

– Şimdi yatırmıyacak mısınız?

– Hayır. Siz bu eşyaları alın; bir sizi birkaç gün sonra çağırırız.

Eyvah.. Demek hâlâ beklemek var.

– Kaç gün sonra çağıracaksınız!

Kâtip canım sıkılmış bir kalem efendlsi tavrlle:

– Ne kadar sabırsızsınız? diye bana çıkıştı.

Doğru.. Ben de nekadar sabırsızdım. Sekiz ay beklemekle sabrım tükeniverdi. Kâtip haklı idi: bu kadar mükemmel bir yere girmek kolay değil elbet! ..

Sanatoryom kapısından çıkınca ümitsiz etrafıma bakındım. Hava berraktı, çamlar yemyeşildi ve deniz durgun ve sesizdl. Dekor güzel.. Fakat insanın içi ferah olmalı ki, bu güzelliğin tadına varabilsin.

Dalgın dalgın dönüş caddesini tuttum.

Yoida aklıma kâğıt geldi. Çıkarıpbir göz attım:

Tükürük hokkası, ağız termometresi, friksiyon eldiveni, kolonya, terlik. diş macunu fırça.

Ve iki film 40X30 ebadında..

Şöyle bir hesap ettim altı yedi liranın içinde alınacak şeyler. İnsanın ya parası yoksa.. Diye düşündüm. Yoksa yaşamak zahmetine niye katlansın! Mantıkla bu neticeye varınca para bulup yaşamak lâzım geldiğini blr daha şu kalın kafam idrak eyledi. Parası olmıyan. bedava sanatoryoma bile giremiyor.

Listede eksik bir şeyler var gibi geldi bana.. Pijama, çamaşır filan yazılmamış. Acaba Unuttular mı onları? Herhalde unutmamışlardır. Pijamasız, çamaşırsız insan olur mu hiç? Evet doğru! . Nitekim benim çamaşırım da pijamam da vardı..

Asfalt Yumuşacık.. İnsan ne rahat yürüyor.. Tramvay otomobil korkusu da yok.. Yürümesini bilmivenlere de çarpmıyorsunuz. Oh ! Birden kendimi diri ve sağlam buluyorum. Çamların altında tatlı fısıltılar kulağıma geli yor. Kırmızı bir etek .. Mevsimlik bir şapka. İnce bir kahkaha. Sesler bazı uzaklaşıyor, bazı yakınlaşıyor.

Kendi kendime mırıldanıyorum. Bahar gelmiş.. Bahar; aşk mevsimi:gençlik neşe çağı..

Yaşım yirmi üç. E ihtiyar sayılmazdım amma, ihtiyarlık yaşla olmuyor. Safalı ve ıstıraplı ömür geçirenler tez ihtiyarlarlar.

Etrafımdaki huzuru bozmamak bahanesile gayet yavaş yürüyordum. Başım önüme eğildi. Daha doğrusu içindeki acı ve tortulu yüklerin ağırlığile öne zorla eğilmişti.

Yürüyorum.

İçimde birçok tahassüslerin filizlendiğini duyuyordum. Hüzünle karışık ümitsizlikle, bedbinlikle yoğrulmuş bir tahassüs. Biz, veremliler hakikaten bedbaht mıyız? “Bu da geçer ve yahu!”

Bu cümleyi birçok ıztıraphanelerde gördüğümü hatırlıyorum. Bu da geçer ..

İskele kalabalık .. Kıştan kurtulan halk âdeta bayram yapıyor.

Aradan birkaç gün geçti. İçimdeki sabırsızlık dinmedi. Nihayet dördüncü gün postacı bir zarf getirdi. Sanatoryomdan beni çağırıyorlardı.

 

Tan, 21 İlkkânun (Aralık) 1937, Salı


BİR VEREMLİNİN HATIRALARI:

Aylardan Sonra Girebildiğim Sanatoryomda İlk Günler

Yazan: Faik Berçmen

 

Kırklık, şişman bir hademe beni tepeden aşağı şöyle süzdükten sonra bir kapı açtı ve:

– Yatağınız işte! diyerek pencerenin yanında bir karyola gösterdi.

Valizimi karyolanın yanına koydum, oracıkta bulunan bir sandalyeye oturarak etrafıma göz gezdirdim. Odada beyaz, temiz, üstü peykeli dört karyola, bir de her karyolanın baş ucunda beyaz, temiz, üstü mermer birer komodin vardı. Duvarların içinde de küçücük birer dolap..

Odanın tabanı muşambalı … Heyeti umumiyesiyle bu dört karyolalık yer temiz, derlitoplu idi; ve insana ürkeklik hissi aşılamıyordu.

Denize bakan pencere açıktı. Ve bu pencere yaz, kış, gece gündüz hep böyle açık durmaktadır.

Solumdaki karyolada ellilik kıranta bir adam yatıyordu. Mavi gözlerinde bir canlılık ve çelebilik okunuyordu. Bana yumuşak yumuşak bakarak:

– Geçmiş olsun efendim! dedi.

Bu “geçmiş olsun”  bütün yeni gelenlere söylenen bir “hoşamed” mahiyetindedir.

Karşı taraf ta yatan hemen hemen yirmi yaşlarında bir delikanlı idi. Yüzü kıpkırmızı.. Görünüşte doksan yüz kilo vardı. Onun veremli olduğuna yüz şahit isterdi amma bu hastalığa tutulanlar, halk arasında sanıldığı gibi, hep öyle sapsarı, cılız ve halsiz olmuyorlar. Çoban Mehmet heybetinde hastalar az değildir. Umumi hayatta, dışarıda gezinenler arasında nice veremliler bilirim, ki bir çok adı sıhhatli adamlardan daha gürbüz, daha enerjik ve daha -tabiri mazur görün – sıhhatlidir. ·

Dördüncü hasta da bir delikanlı idi: onun yüzü kıpkırmızı ve vücudu yerindeydi. Beş dakika sonra hepsiyle canciğer ahbap olmuştum. Artık hastalara ünsiyet peydahlamıştım. Daha doğrusu kendi zümreme yabancılık göstermek elimden gelmiyordu.

On dakika sonra şişman kırklık hademe tekrar sallanarak içeri girdi. Benim hâlâ soyunmamış olduğumu görünce:

-Pijaman yoksa getireyim, dedi.

Demek pijama veriyorlardı. Hademe bir sual daha sordu:

– Çamaşırın var mı? Demek çamaşır da veriliyor. Alâ.. Biraz düşündüm ve nedense oranın pijamasına ve çamaşırına el sürmemeyi daha münasip buldum.

– Hepsi var, birşey getirmeyin!

Hademe şöyle bir baktı:

– Pekalâ, sen bilirsin!

Kapıdan girerken gözüme ilişen ve biraz da bana dokunan bu vaziyeti işaretliyeceğim:

Burada herkes yani bütün müstahdemler. hemşireler vesaire -doktorlar müstesna- hastalara ve yeni gelenlere tuhaf bir nazarla bakıyorlardı. Karşılarındakinin hemen insanlık hüviyetlerine bile acemi imişler gibi… Maamafih hakları yok değil.. Verem denilen bu lânet hastalık, tutulandan, en aziz dostlarını, sevdiklerini hatta kardeşleri bile uzaklaştırıyor.. Kendim bunun çok acı misallerini gördüm.. Bu vaziyet, tabii ve hayati bir kanun gibidir. Umumiyetle hastalık sefalet getiriyor; fakir üstelik sari ve meşum bir hastalığa müptelâ bir adama kim yaklaşır? Elbetteki herkes ondan uzaklaşır.

Sanatoryomda birinci gün:

Burada da hastane gibi mütemadiyen kür yapmak mecburi. Fakat kürler verandalarda dar ve katı şezlonklarda yapılmakta.. Sağa, sola dönmek yasak. Ciğerlerin tam bir şekilde rahat etmeleri ve tenefüsün güçlüksüz yapılması için her zaman arka üstü yatmak lazım.

Kür şezlonguna uzandım. Heybeli ile Büyükada arasındaki denizin güzelliği, çamların şirinliği insanın yüreğini, içini dışını tertemiz ediyor. Nefes aldıkça, ve ciğerlerinizin temiz hava ile âdeta yıkandığını, tathir olunduğunu hissediyorsunuz.. Bu şeffaf hava iştihayı da müthiş açıyor.

İlk gün akşam yemeğini zor bekledim.

Yemek masası uzun ve geniş… Üstünde çiçekler var.. Örtüler temiz. Sandalyeler geniş ve rahat.. Hem yemek yiyor, hem de radyo dinliyor ve hem de çam limanının güzelliğini doya doya seyrediyorsunuz.

Yemekler fena değil.. Fakat methedilecek kadar da güzel ve mükemmel sayılmaz. Yağlar, ıs!aha muhtaç … Belki masraf fazla oluyor; lâkin nefasetin temini zaruridir. Sonra kalori üzerinden edildiği için bütün yemekleri yemek lâzım. Öyle, ki insan bir öğünde verilen üç tabak yemeğin bir ikisini çok zaman yiyemiyor. Bu, şahsi bir kabahat.. Hoşa gitmiyen yemeği yememek mesuliyeti insanın kendi şahsına aittir. Maamafih yemeklere biraz daha dikkat edilse pek hayırlı bir iş yapılmış olur.

Geçenlerde, yani on beş gün evvel sanatoryoma gitmiştim yine. Hastalara sordum, hepsi de yemekler hakkında benim fikrimde… Bununla beraber iki yüz kişilik bir kazanda pişen yemekte fazla nefaset ve lezzet aramak haksızlık olur. Şuna da kaniim ki .. zamanla bu nefaset meselesi de halledilir elbette.

Yeni gelen hasta, geldikten bir kaç gün sonra muayeneye çağrılıyor; evvela mütehassıs uzun uzadıya muayene ediyor; ve müşahedelerini, yapılması lâzım gelen tedaviyi yazıyor.

Mütehassıs şefin muayenesinden sonra hasta bir defa da, yine çok hazik ve mahir bir mütehassıs olan, sertabip tarafından uzun uzadıya muayene ediliyor. Sertabip te tedavi hakkındaki kanaatini kaydediyor.

Bu vaziyet çok şayanı memnuniyettir. Gerek mütehassısların, gerek sertabibin hastalar üzerindeki dikkat ve şefkatleri sonsuz şükrana ve takdire değer.. Hastanın sıhhi vaziyeti daimi bir kontrol altında bulunduruluyor.

Bundan başka bir de asistan müşahede ve muayenesi var.

Üçüncü, günü hemşire geldi ve:

– Sizi asistan istiyor, dedi.

Vakit akşam üzeri idi. Asistan hoş sohpet bir genç hükûmet tabipliği yapmış ve bu memuriyetinde oldukça dehrin germü serdini görmüş ..

Karşısına oturttu beni. Ve önündeki matbu kocaman kağıda bakarak müşahedesine başladı:

– Ne zaman hastalandınız?

– Kan geldi mi?

– Ateşiniz en çok ne kadara yükselmiştir?

– Çok kraşe çıkarıyor musunuz? .

Hastalığın başlangıcına ve seyrine ait suallerden sonra şöyle bir fasıl geliyor:

– Anneniz veya babanızda hastalık var mıydı?

– Kardeşlerinizin, akrabalarınızın içinde veremli var mı?

– Kaç yaşında ana sütünden kesildiniz?

(Bu sual pek garipti yalnız .. Hiç kimse hakkiyle ana sütünden kesildiği yaşı hatırlamaz veyahut ta bilmez. Maamafih zannediyorum ki bu tarzda müşahede almak usulü bize Alman sanatoryomlarından geçmiş.)

– Kac kişilik evde oturdunuz?

– Bir odada âzami kaç kişi yattınız? İlâh..

Sualler çok … Bu uzun tahkikattan ne netice hasıl olduğunu bilmiyorum. Asistan bundan müşteki idi. Yani bu müstantiklik  işinden birşey çıkmadığı kanaatinde .. Mesele kâğıt doldurmak diyordu. Belki haklı, belki haksız …  Erbabı bilir.

 

Tan, 26 İlkkânun (Aralık) 1937, Pazar


BİR VEREMLİNİN HATIRALARI:

Sanatoryomda Tedavi Günlerim

Yazan: Faik Berçmen

 

Sanatoryomda ilk hafta: Her hafta sonunda hastalar tartılıyor. Burada mühim meselelerden biri de kilo alıp vermektir. Kilo almak insanın oldukça manevi kuvvetini çoğaltıyor ve ümitsizliği azaltıyor.

Bir hafta içinde iştiham mükemmel bir surette açıldı. O suretle ki verilen yemekler beni doyurmuyordu. Bazı günler aç bile kalkıyordum. İstihkakımdan fazla da yemek istemiye cesaretim yoktu. Cesaretten ziyade hakkım yoktu.

Bütün gayem, maksadım sanatoryomda kalacağım bu dört ay içinde azami istifadeyi temin etmek ve çıktığım vakit te çalışabilecek bir vaziyete gelmekti. Bana tatbik olunan tedavinin çok faydasını görüyordum. Fakat buna mukabil göğsümde – plevrede _ toplanan su ümitlerimi kırıyordu. Şimdiye kadar beş altı litre su çektikleri halde bu uğursuz mayi tükenmemiş bilakis yeniden çoğalmıştı.

Gezdikçe, kımıldadıkça, eğildikçe, dolaştıkça göğsümdeki suyun Iakur lukur etmesi içimi hoplatıyor beni müthiş korkutuyordu. Çünkü bu yüzden yanıbaşımda birkaç kişinin çırpınarak öldüğünü ve doktorların hiçbir şey yapamadıklarını görmüştüm. Ölüm korkusu zaten hiçbir an beni bırakmıyordu.

Bir hafta zarfında aşağı yukarı hergün bir başka muayene faslı var. Sertabip muayenesi, mütehassıs muayenesi asistan muayenesi, bu umumi muayenelerden başka Iaboratuar muayeneleri geliyor:

1 – Balgam muayenesi – (Bal gamda verem mikrobu taharrisi)

2 – Kan çökmesi – (Bu muayene çok mühimdir. Sıfıra ne kadar yakın olursa bünyenin -daha doğrusu kanın o kadar kuvvetli bulunduğuna delildir. Kan çökmesi adeta hastanın iyilik ve fenalık grafiği gibi bir şeydir.)

3) _ Küreyvat muayenesi – (kanda mevcut küreyvatı hamranın ve beyzanın adedi ..)

4) Sıtma muayenesi –

5) İdrar muayenesi – (Yani şeker ve albomin  mevcut olup olmadığı)

Hulâsa hasta gayet dikkatli bir surette süzgeçten geçiriliyor. Bütün bu muayenelerden maksat, yapılacak tedavinin şeklini tayin etmektir. Vücuttaki marazi haller malûm olunca doktor artık tereddütsüz bir halde hareket edebiliyor.

İlk hafta iştiamla beraber manevi kuvvetim de arttı. Sebebi balgam muayenesinin neticesini hemşireden sorunca:

– Balgamınızda mikrop yok, dedi.

Bu haber beni fazlasile sevindirdi. Çok iyileşmiştimı. Yani mikrop çıkarmıyordum. Fakat fazla Sevinmiye gelmez.. bu hastalık pek alçak ve haindir. İnsanı arkadan vuran takımındandır…

Teşekkür ederim hemşire…. Peki. kanım nasıl? ..

– Dört.. yani fevkalade kuvvetli sıhhatli bir adamın kanı da ancak bu kadar olabilir.

– Yine teşekkürler hemşire ..

Alâ… Demek ki vaziyetim mükemmel ..

  • Yeni bir ricam kaldı hemşire.. albomin falan.. . .
  • Yok yok .. bir şeyiniz yok maşallah yakında sapsağlam çıkarsınız.

Laboratuar hemşiresi birden bana bir melek, bir peygamber gibi görünmiye başladı. Ne nurani ne müşfik bir yüzü vardı. Onu bir müjdeci, hayırperver doğrusu bır iyilik mabudesi gibi görüyordum şimdi.

Anlaşılan yoksulluk ve ıstırap bana yaramış, evde bakımsız kaldığım yedi sekiz ay içinde demek fevkalâde iyileşmişim .. Ne garip tecelli! Şu halde Azrailin sempatisini kazanamamışım. lyi .. zaten o da benim sempatimi kazanmış değildir.

Laboratuar hemşiresinden bu havadisi alınca sevinçle odama döndüm. Kendimde bir hafiflik bir çeviklik, sonsuz bir haz duyuyordum. Hele tartı günü bir buçuk kiloda artmış olduğumu görünce bu sevincim büsbütün arttı.

Artık hergün durduğum yerde kollarımı, göğsümü, yanaklarımı yokluyor ve kendi kendime:

– Eh, şişmanlıyorum. Buradan şöyle iriyarı bir delikanlı olarak çıksam hiçbir şeyden korkmam, diyordum.

Bu suretle bütün gün hiç kımıldamadan, konuşmadan yatıyordum.. Maksadım çabuk kilo almak şişmanlamak gürbüzleşmekti.

Bir kilo artabilmek için neler yapmıyordum. Bunları yaparken de, beri tarafta bir dirhem et kaybetmek için bin lira kaybetmiye teşne modern ve şık bayan ve bayları düşünüyor ve hangimize acımak lazım geldiğini kestiremiyordum.

Yedi sekiz gün zarfında muhiti, öğrenmiye ve tanımıya çalışmıştım. Sanatoryomda yarısı kadın diğer yarısı erkek olmak üzere yüz elli hasta vardı.

Bulunduğum katta on dört kişi yatıyordu. Hemen hastaların hepsi ayakta mükemmel bir şekilde geziyor, dolaşıyor, konuşuyor okuyor ve yazıyor bir vaziyetteydiler. Ağır hasta hiç yoktu. Zaten prensip itibarile sanatoryoma ağır hasta alınmıyordu. Dört ay zarfında ölecek hastalar kabul edilmiyordu. Böyle müracaatlara karşı:

– Buranın havası yaramaz! ..

Ve yahut:

– Bu hasta için tedavimiz yok, gibi nazikane red cevapları veriliyor..

Bu usul çok mantıki ve yerindedir. Hem iyi olmak istidadındaki hastaların maneviyatı sarsılmıyor ve hem de boşuna yatak işgal edilmiyor .. Maamafih bu kaidenin de istisnası olmuyor değil. Bunu itiraf etmek gerek ..

Sanatoryoma sedye ile getirilip te üç gün sonra ölen hasta gördüm. Maamafih bu istisnalar kırk yılda bir olan çeşidinden; bu itibarla “lâşey” hükmündedir.

Seviye itibarile sanatoryomdaki hastalar hastaneye nazaran daha yukarıdadır. Mesela bizim kattaki on dört kişiyi gözden geçirelim. İki Harbiye talebesi, bir harbiye mezunu, üç lise mezunu, bir hakim, iki tüccarzade, bir terzi, iki lise talebesi, bir köylü .. Bir de ben.

Grafik oldukça münevverlik irtifaına doğru yükseliyor.

Diğer katlarda da vaziyet aşağı yukarı böyle .. Ekseriyeti ilkmektep muallimlerile talebeler, işçiler teşkil ediyor.

Fakat burada, kim olursa olsun doktorların muamelesi herkese birdir. Hiç kimseyi tefrik etmiyorlar. Bu demokrat hareket doğrusu benim çok hoşuma gitti Zaten buranın adı “Halk sanatoryomu”dur.

İlk hafta üzerimde çok müspet ve iyi intibalar bıraktı. Yavaş yavaş burada sıhhatimi kazanacağıma kanaat beslemiye başladım.

 

Tan, 29 İlkkânun (Aralık) 1937, Çarşamba


Terkos İçin Yeni Makine Getiriliyor

Belediye Sular İdaresi, şehre verilen su miktarını artırmak için İngiltereye yeni makineler ısmarlamıştır. Sular Müdürü Ziya, Ankaraya yaptığı son seyahatte makineler hakkındaki projeyi götürmüştür. Ve proje Nafıa Vekâleti tarafından tasdik edilmiştir. Bu suretle gümrük muafiyeti de temin olunan makineler için 170 bin lira verilecektir.

Makineler şubat ayından itibaren getirilmiye başlanacak ve Terkos gölü yanındaki sevk kısmına kurulacaktır. Halen burada bulunan sevk makineleri şehre bir günde (37.500) metre mikâbı su temin etmektedir. Yeni sevk makineleri geldikten sonra 24 bin metre mikâbı su daha verilebilecek ve günlük istihlak miktarı bu suretle 61.500 metre mikâbına çıkarılmış olacaktır. Makinelerin montajı ve yeni binaların inşaatı altı ay kadar sürecektir. Gelecek eylülden itibaren şehrin su vaziyeti. esaslı bir şekilde düzelmiş olacaktır.

Heybelideki sondajlar

Heybeliadada su bulmak üzere yapılan sondaj ameliyesi ilerlemektedir. 105 metreye kadar inildiği halde henüz su bulunamamış ve ihtimaller azalmıştır. Buradaki çalışmalar bitirildikten sonra Bakırköyünde işe başlanacaktır.

 

Tan, 26 İlkkânun (Aralık) 1937, Pazar


En eski bahriyelimiz dün vefat etti

Yüksek Deniz Ticaret mektebinin banisi ve Deniz Harb okulumuzun en kıdemli mezunlarından Hamid Naci vefat etmiştir.

82 yaşında hayata gözlerini kapıyan merhum 1876 tarihinde bahriye mektebini bitirerek mülâzim çıkmış ve 93 Hamid Naci harbine Necmişevket zırhlısında topçu zabiti muavini olarak iştirak etmiş, bu harbdeki yararlığına binaen yüzbaşılığa terfi ederek bahriye mektebine topçu hocası tayin olunmuştur.

Meşrutiyetin ilanına kadar gerek bu mektebde gerek ona merbut Deniz Ticaret mektebinde topçuluk ve hukuku düvel muallimliği yapan Hamid Naci bugünkü denizcilerin büyük bir ekseriyetinin hocasıdır.

1909 senesinde şahsi teşebbüsile kurduğu ve 18 sene başında bulunduğu kaptan ve çarkçı mektebinde de ticaret filomuza Aziz ve Süreyya kaptanlar gibi birçok güzide elemanlar yetiştirmiş olan merhum bu mektebin 928 de devlete geçmesi üzerine esasen yaşı da ilerlemiş olduğundan artık istirahate çekilmiş bulunuyordu. Merhumun deniz topçuluğuna ve hukuku düvele aid birçok kıymetli eserleri de vardır.

Türk denizcilerinin kalbinde derin bir acı bırakarak hayattan uzaklaşan Hamid Naciye mağfiret ile ailesile bütün onu sevenlere taziyetlerimizi sunarız.

Cenaze bugün saat 1,15 de Heybelideki evinden kaldırılarak Heybeli mezarlığına defnedilecektir.

 

Cumhuriyet, 23 Birincikânun (Aralık) 1937, Perşembe


ŞEHIR İŞLERİ

Adalar paftası hazırlandı

Şehir haritalarının Adalara aid olan paftaları ikmal edilmiştir. Yakında tabı işine başlanacaktır.

 

Cumhuriyet, 28 Birincikânun (Aralık) 1937, Salı


Şirketi Hayriye ve devir haberleri

Henüz resmi hiçbir teşebbüs yapılmamıştır

Bir akşam gazetesi, Akay ve Şirketi Hayriyenin Belediyeye devrinin mukarrer bulunduğunu, iki idarenin ilkbahara kadar devrolunarak ilkbahar tarifelerinin Belediye tarafından hazırlanacağını yazmıştır.

Dün bu hususta her iki idare ile de temasta bulunduk. Şirketi Hayriyenin Belediyeye devri meselesi hakkında şimdiye kadar şirketle hükümet veya Belediye arasında hiçbir fikir teatisi dahi yapılmamıştır. Şirketi Hayriyenin daha 14 senelik imtiyaz müddeti vardır. Şirketin imtiyazının bu müddetten evvel feshi muhtemel görülmemektedir.

Akayın ve Halic şirketinin vaziyetleri

Akaya gelince, idarenin Deniz Banka raptı hakkında şimdilik tekemmül etmiş bulunan kanun layihasında esaslar mevcuddur.

Halic şirketinin büsbütün Belediyece alınması işi, oldukça müsbet bir mesafededir. Halic şirketi Belediyenin böyle icrai bir hareket yapacağını kestirdiğinden heyeti umumiyesini fevkalade bir toplantıya çağırmıştır. Bu toplantıda meclisi idare, heyeti umumiyeye icab ederse şirketin feshini teklif edecektir.

 

Cumhuriyet, 10 Birincikânun (Aralık) 1937, Cuma


Akay İdaresi Belediyeye geçiyor

Akay idaresinden başka İstanbul elektrik ve tramvay şirketleile şirketi Hayriyenin de belediyeye devredileceği hakkında gazetelerde zaman zaman tahmini neşriyata rastlanıyor. Bizim bu mesele üzerinde yaptığımız tahkikata göre, vaziyet şundan ibarettir:

Hükûmetin yeni programı ile belediyelere bazı vazifeler yüklenmektedir. Belediyelerin bu ağır imar ve inşa işlerini başarabilmeleri için de varidatlarını artıracak tedbirler alınacaktır. Bu arada İstanbul belediyesinin gelirini artırmak için şehre ait nakliyat müesseselerinin belediyeye devri mukarrerdir. Hükûmet bu karar icabı ilk olarak Akay idaresini belediyeye verecektir.

Diğer şirketlere gelince, içlerinde en küçük sermayelisi Şirketi Hayriyedir. Bugün Şirketi Hayriyenin (3) milyon liradan fazla tutan hisselerini satın almadan bu şirketin belediyeye devri mevzuubahis olamaz. Belediyenin de bugünkü mali vaziyeti ile şirketi satın alamıyacağı meydandadır. Diğer şirketlerin vaziyetleri de aynile böyledir. Bu itibarla, İstanbuldaki imtiyazlı nakliyat şirketlerinin belediyeye intikali işi, bir zaman ve para meselesidir. Alâkadarlar, bugün için bunun düşünülmediğini söylemektedirler.

 

Tan, 12 İlkkânun (Aralık) 1937, Pazar


Yalova İlâve Postası

Akay İşletme Müdürlüğünden:

Fırtına sebebile dün sefer yapılamamasından dolayı gecikmiş olan yolculara bir kolaylık olmak üzere “Hava sükûnet bulduğu takdirde” bugün tarifede mevcud 12,10 seferine ilaveten saat 9 da Köprüden yalnız Büyükadaya uğramak üzere Yalovaya bir vapur hareket edecek ve bu vapur Yalovadan saat 12,30 da kalkıp gene Büyükadaya uğrıyarak Köprüye gelecektir.

 

Cumhuriyet, 8 Birincikânun (Aralık) 1937, Çarşamba


Adalar Sulh Mahkemesinden:

TEREKE SATIŞI

Heybeliada sanatoryomunda ölen Miho kızı Belkis, Sait kızı Havva, Hasan oğlu Hakkı, Kemal kızı Cavidan, Hüseyin oğlu Nihat, İsmail oğlu Ratip, Mehmet oğlu Sadık, Hüseyin kızı Zeynep, Recep kızı Feride, Emim oğlu Nuri, Zeki Sobar, Salih kızı Melâhat, Hasan kızı Nurinnisa, Süleyman kızı Zeynep, Hasan Ali oğlu Cemal, Mehmet kızı Saniyenin terekesine vaziyet edilmiş olduğundan veraset iddiasında bulunanların üç ay ve alacak iddiasında bulunanların da bir ay zarfında vesakalarile ve eşyaya talip olanlarında 10-1-938 tarihine müsadif pazartesi  günü saat on birden itibaren satış yeri olan Heybeliada çarşısında hazır bulunacak alâkadar memurlara müracaatları ilan olunur. (3317)

Tan, 28 İlkkânun (Aralık) 1937, Salı


Yayınlanma Tarihi: 03 Aralık 2022  /  Son Güncellenme: 04 Aralık 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.