Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 210 – Aralık 2022      Umutla Yeni Yılı Bekliyoruz: “Güle Güle 2022”

Umutla Yeni Yılı Bekliyoruz: “Güle Güle 2022”


Edip Cansever “Umuş” adlı şiirinde “Her başlangıçta yeni bir anlam vardır” der :

Parmağını sürsen dünyaya, rengini anlarsın
gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır
nedensiz bir çocuk ağlaması bile
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.

Biz Adalı’lar, çok sonraki gülüşlerin başlangıcına inanır, umut eder, direnmeyi severiz. Yoksa lodos fırtınalarına nasıl dayanacağız? Geçtiğimiz ay bölgede yaşayanlar için “pastırma yazı” bizim için de bolca lodos fırtınasıydı da, diğer zorlukların önüne geçiverdi. Farkındalık işte…

Ne kadar klişe gibi görünse de – ki klişe çoğu zaman candır- 1 Ocak gününe neşe içinde, umut dolu, sevdiklerimizle girmek isteriz.

ADADA YILBAŞI NASIL KUTLANIR?

Son yirmi yılda, turizmin Adalar’a yönelmesiyle turistik otel ve restoranlarda canlı müzikli kutlamalar yapılıyor. Her geçen yıl Adalar’ın “yılbaşı kutlama” seçeneği olması artıyor. Bunda gece vapur seferlerinin olması, deniz taksiler de etkili oldu tabii. Bu adalılardan çok ziyaretçilerin tercih ettiği bir seçenek. Dileriz ki buralara gelen ziyaretçiler kuşları ürküten, öldüren, atmosferi zehirleyen, korkutucu bir gürültü kirliliği yaratan havai fişeklere meraklı değillerdir ve o kadar coşkulu(!) kutlamalara tanıklık etmeyiz.

Bilinen tarihi boyunca Adalılar’ın yılbaşı ve Noel kutlamaları birlikteliğe, dostluğa dayalı neşeli ve heyecanlı günlermiş. Balolar, lokantalarda müzikli şık yemekler değil de, sokaklarda, evlerde süregiden kutlamalarmış. Rum, Ermeni ve Yahudi nüfus azaldıkça bu kutlamalar da giderek yok olmuş. 60’lı 70’li yıllarda Heybeliada’nın da kış nüfusu azalınca, yeni yılın gelişi Deniz Harp Okulu’nda da kutlanmaya başlamış. Komutanlar, askerler, öğretmenler ve bazı adalı ailelerden oluşan kalabalıklar askeri mahfelde (gazino) eğlenerek yeni yıla girerlermiş.

Adalı Yayınları ve Adalar Müzesi arşivine baktığımızda, Noel ve yılbaşı ile ilgili bugün özlem, biraz kıskançlık çokça imrenme ile okuyacağımız şu notlara ulaşıyoruz:

(Küçük bir bilgi notu: Katolik ve Protestanların Noel’i 24 Aralığı 25 Aralığa bağlayan gece, Ortodoksların Noel’i 6 Ocağı 7 Ocağa bağlayan gecedir. 6 Ocak günü denizden haç atma töreni yapılır, bu tören hemen hemen her yıl adalarımızdan birinde gerçekleştiriliyor. Yahudilerin yeni yılı Roş Aşana’nın günü ise Yahudi takvimine göre belirlenmekte ve 5 Eylül ile 5 Ekim tarihleri arasında her yıl değişen bir güne rastlamaktadır.)

Biz sizi birbirinden güzel anılarla baş başa bırakırken, 1 Ocak 2023’ü esas alarak gönlünüzce bir yılın başlangıcı olmasını dileyelim.

Akillas Millas – Heybeliada

Not: Yazıda geçen “Kalanda” noel ilahisi.

Sıkça tekrarlanan “Na ta pume” ise “haydi birlikte söyleyelim” anlamında.

Kalanda

Bak! Çocuklar kalandaları söylüyor!
Neşeli sesleri mahalleyi kapladı.
Evlerden pide kokuları geliyor.
Geldi yine yeni bir yılın başı

Biz, artık İstanbullu Rumlar için geçmişte kalmış, her Noel ve Yılbaşı ada çocuklarının dünyasını neşeyle, gülüşlerle dolduran, en eski geleneklerden biri olarak Heybeli’nin sade ve yalın hayatını güzelleştiren o küçük mutluluk ve alışkanlıkları anımsamaya devam edelim.

Adada çocuklar yılbaşı arefesinde, akşamın ilk saatlerinden itibaren evleri ve mahalleleri dolaşarak kalandalarını söylemeye başlarlardı. Ve gecenin karanlığı içinde, adanın ara sokakları ellerindeki fenerlerin rengarenk ışıklarıyla canlanır neşelenir, kapı kapı gezen çocukların tatlı sesleriyle yankılanırdı: “Na ta pume?” Söyleyelim mi?

Biraz daha gerilere gidecek olursak, on dokuzuncu yüzyılın başlarında adanın delikanlıları, deniz insanları, kayıkçı ve balıkçı esnafı, keman ve lavtalarıyla ev ev, kapı kapı, dolaşır, şarkılarını söylerlerdi. Gelin biz de, yokuşlu kaldırımlarda onları en canlı bir şekilde Skarlatos Vizantios’un satırlarından takip edelim.

“Ben çocuk yaştayken, karanlık çöktükten iki saat sonra, Halki kürekçilerinin keman ve lavtalarının eşliğinde, baba evimin kapısına gelip gizemli, kasvetli, içkiden hafif kısık, boğuklaşmış sesleriyle sormalarını anımsarım; na ta pume? Ve onayı aldıklarında, o yüz yıllardır hiç değişmeden, tekrarlanan Kalandaların tatlı nameleri duyulurdu.

Ayın başı, yılın başı
Mutlu, ferah bir yılın başlangıcı
Kesaria’dan Ayo-Vasili geliyor!

“Hele evin sahibesi ve kızlarına atfedilen mısralar işitildiğinde nasıl da duygulanırdı, nasıl yürek çarpıntılarına sebebi olurdu küçük mademoiselle’lerin.

Efendimize söyledik, evin hanımına da söyleyelim
Narin bedenli, kara gözlü, kara kaşlı güzel hanım
Yüzünde güneş parlar, göğsünde mehtap,
Kargaların kanatları, güzel mağrur kaşlarında.389

“Skarlatos’un bize aktardığı dönem, Halki’nin yaklaşık 1800’lü yıllarına denk gelmektedir. Rumlar Kalandalar’ı varisleri oldukları Bizanslılar’dan, onlar ise bu kutlamaları halefleri oldukları eski Romalılar’ın ‘Saturnalia’ şenliklerini benimseyerek, Konstantiniyye’de ananevi bir şekilde asırlarca sürdürmüşlerdir. Mihail Psellos, onuncu asırda, ‘Konstantinupolis, kalendaslar’ı [Romalılar’dan] öğrenmiş oldu’ diye yazmaktadır.”390

Rumların son kuşağı olan ve kalandaları unutmuş olan bizler, sözü bizi geçen asrın başlarındaki bir yılbaşı gecesine götürecek olan Dimitri Manos’un kalemine devredelim:

“Biz Halki’nin çocukları günler ve haftalar öncesinden Noel ve Kutsal Yılbaşı gecesi için, heyecanla çalışır, hazırlanırdık. İlk olarak, kırmızı, sarı, mavi, renklerde kağıtlar alır, onları ince ince kurdeleler gibi keser, el fenerlerimizi süslerdik. Tüm o hazırlık günleri boyunca ev hiç sakin olmazdı. Kağıtlar, mumlar, yapıştırıcı olarak kullanılacak un, dağınıklık, pasak, patırdı gürültü. Bu arada eşlik edecek takımı oluşturacak kişiler de seçilir ve en mühimi alınacak bahşişler belirlenirdi. Herkes, müşteri saydığı, tanıdık, eş dostunu belirler, söyleyeceği şarkıyı ezberler, sesi ve darbukasını, yaşça daha büyükler de, belki lazım olur diye, yumruklarını bile hazırlarlardı. Takımın dışında kalanın vay haline! Bütün yıl boyunca evinden ağlamalar ve bağırışlar eksik olmazdı..!

“Ve o unutulmaz günler yaklaştıkça sabırsızlığımız da bir o kadar artmaktaydı. Ta ki, arefe günü gelene kadar. Ne heyecandı o Tanrı’m! Hiç kimse, güneşin doğuşunu bizim kadar özleyip, o günün gelişini bizim kadar sabırsızlıkla can atarak beklememiştir. Tutku ve heyecanla gözlerimizi sabaha kadar kırpmadan, uykusuz beklerdik. Nihayet zamanı geldiğinde güneş de doğardı. Uykusuz geçen gecenin ardından gelen günün akşamı da bir türlü bitmek bilmezdi. Saatler geçmezdi bir türlü. Ufuk çizgisinde o çok özlenen güneş batışının akşam ateşi hiç yanmayacaktı sanki. Ancak en nihayetinde, akşam da olurdu. Ve biz, serbest bırakılmış şahinler gibi, Glyfa’dan yukarı mahallelere doğru koşardık. Hepimizin bildik müşterileri vardı. Hepsini uzun yıllar süren ilişkilerimiz sebebiyle o kadar iyi tanırdık ki. Kimin bize bahşiş olarak ne ve ne kadar vereceğini bilirdik. Teyzem Eleni on Kuruş, Teyzem Vasiliki bir çeyrek, mahallemizin bakkalı İgnatios Efendi ise çekmecesindeki bekletilmekten odunlaşmış ve kurtçuklar tarafından kemirilmiş keçi boynuzlarıyla darbukanın içini ve ceplerimizi dolduracaktı. Tüm o iyi bahşiş verenlerin kim olduklarını bildiğimiz için, onlar için en iyi, en beğeni ve övgü dolu şarkılarımızı tekrar tekrar söylerdik;

– Söyleyelim mi?
‘Söyleyin’, demeleriyle biz şarkılarımıza başlardık. Hem de en içten şekilde.

Fazlasıyla söyledik, yeniden söyleyelim
İgnatios Efendi’ye en güzel şarkımızı!
Altın gibi sapsarı, sırtına inen saçların var,
Meleklerin elmas taraklarla taradıkları!

“Ve o zaman, yetmiş yaşını çoktan doldurmuş Barba İgnatios, bir eli tezgahına dayalı, diğeri kel kafasını kaşır halde bizi dinler, duyduğu hoşnutluğu ifade eden saf bir tavırla gülümserdi. Buna benzer kulağa hoş gelen, iltifat dolu şarkıları, saçları bembeyaz, iki büklüm, eli ayağı yamulmuş, seksen yaşındaki Marigo için de söylerdik. Onun dualarıyla beraber bahşişimizi vermek için neredeyse sürünerek kapıyı açmaya geldiğini duyardık. ‘Seneye de kısmet olsun çocuklarım, uzun olsun ömrünüz, çok çok güzel söylediniz…’.”

Öte yandan adanın namlı, kimliği herkesçe bilinen cimrileri de vardı. Ceplerinde akrep olanları, kirli çıkınları, hepsini tek tek bilirdik. Evlerinin eşiğinde, cumbalarının altında şarkılarımızı söylememize ses çıkarmazlar, biz üst üste, tekrar tekrar kalandaları söylerdik, ancak gelip de kapıyı bile açmazlardı. Boşu boşuna hatırlatırdık onlara: “Horozu yedik, tavuğu bıraktık, verin artık bahşişimizi başka kapıya da gidelim.” Nafile! Ne kapıyı açarlar, ne bahşiş verirler, ne de ses çıkarırlardı. Nedense, bu gibi mübarek günlerde, onlar gibi insanlar Kalanda dinlemek bile istemezlerdi. Ancak neticede, isteseler de istemeseler de, bizlere kulak kabartmalarını sağlamayı başarırdık. Var gücümüzle, hep birlikte, onlara hadlerini bildirecek şarkımızı söylemeye başlardık:

Beylerbeyi gibi iner, çıkarsın merdivenleri
Azgın, vahşi köpekbalığı gibi girersin odana
O evlenmemiş güzel kızını koy bir zebile
As duvara yüksekçe bir yere, güveler yemesin onu!

Ve etraf bir anda canlanır, ev sarsılır, tahta merdivenler gıcırdar, basamakları üçer üçer inerken savurduğu küfürleri ta uzaklardan duyulurdu. Ancak o kapıyı açana kadar, biz çoktan Barba İgnatios’un keçi boynuzlarını kemirerek başka bir mahalleye geçmiş olurduk.

Akşamın iyi çöktüğü adada, çocukların sesleri yankılanır, karanlıklar içindeki dar sokaklarda kağıt fenerlerin ışıkları bir nisan ayının mucizesi gibi olan ateş böcekleri gibi üşüşürlerdi.391

Yılbaşı

Yılın ilk günü, Heybeliada’da neredeyse Rumların yaşadığı her yerde kutlandığı gibi kutlanırdı. Her ne kadar farklı bir kutlamada çok büyük farklılıklar olmasa da biz yine de eski Heybeliadalılar’dan Pandeli Hasanakis’in yılbaşı kutlamalarının adada nasıl yapıldığına dair anlattıklarına bakalım.

“Yılın ilk günü, ada sakinleri kilisedeki ayine katılır ve ardından evlerine geçip, azizlerle ailenin tüm fertlerinin, hatta evlerinin paylarını ayırarak yılbaşı için özel yapılmış pideyi keserler. Ardından ailece oturulacak olan zengin ve çeşitli mezelerle yiyeceklerin yer aldığı sofra hazırlanır. Sofranın baş tacı, bir iki ay boyunca kilo alsın diye ceviz ve palamutlarla besledikleri hindi dolmasıdır. Devamında, öğle vakti akrabaların, eş – dostun, komşuların ziyaretleri başlar. Ancak bayram dolayısıyla ziyaretçiler arasındaki ‘haraççıları’ da unutmayalım. Kilisenin zangocu, mezarcılar, aldıkları bahşişe karşılık verdikleri bir hasır sepet dolusu fulyayla gezinen çalgıcılar, kemençeleriyle bayramlık geleneksel potur ve sırma işli yelekleriyle her an horona hazır Lazlar ve bunların yanında geçen yıl boyunca, ev halkına yardımlarını esirgememiş her meslekten insanlar ziyarete gelirlerdi.”392

Heybeliada, Halki, Adalı yayınları

Akillas Millas – Büyükada

Eski Adalılar Noel’den birkaç gün önce kilisenin (San Pasifico Kilisesi, Büyükada) narteksine kurulan Meryem Ana, Bebek İsa, Hazreti Yusuf ve Üç Kahin tasvirleri ve ziyaretçi çiftçilerin, binek hayvanlarının ve kuzuların maketleriyle süslenmiş, İsa’nin doğduğu samanlığın canlandırıldığı creche’in sergilenişini hatırlarlar. Çocukluğumuzda bu sergiyi Ada’nın tanınmış kalfalarından Pepo Angelu her sene büyük bir özenle kurardı. Rum Katolik cemaatinin azalması, hatta zamanla tamamen yok olması sonucu bu gelenek artık tarihe karışmıştır.

Büyükada, Prinkipo, Ada-i Kebir, Adalı Yayınları

Akillas Millas – Burgaz

Barba Vasil’in fırınına adanın kadınları fırınlık yemeklerini, büyük yortularda ise hazırladıkları yılbaşı pideleri, börek ve paskalya çöreklerini getirirlerdi. O kutsal günlerde özellikle de Paskalya haftasının büyük Perşembe günü, Adalı kadınların çöreklerinin hamurunu kendi elleri ile yoğurması adetten sayılırdı. O mübarek günlerde bütün sokaklar, hatta neredeyse adanın tamamı mis gibi kokardı. Mihal Mihailidis’e ait olan daha yukarıdaki fırın ise tatlıları, poğaçaları ve kurabiyeleri ile meşhurdu.

Burgaz, Antigoni, Panormos, Adalı Yayınları

NeJat Gülen – Heybeliada

Eskiden Heybeliada nüfusunun çoğunluğu Hıristiyan olduğu için dinî törenlerin ağırlığı da Hıristiyan bayramlarındaydı.

Hıristiyanlığın en önemli günlerinden biri olan Noel’de yılbaşı çamı süsleme göreneği pek yoktu, buna karşın Rum çocukları geceleri ellerinde fenerler kapı önlerinde toplaşır,

“- Aya Vasili Erkete”(*) diye başlayan bir ilâhi okurlardı. Bitince de,

“- Ketuhronu”(**) diye bağırırlar, kapı açılıp para verilmezse al baştan, yine bir ağızdan “Aya Valisi Erkete” ye başlarlardı.

Zengin evlerin kapısından bir gurup giderken bir başkası gelirdi. Geç vakitlere kadar sürerdi bu. İçeride sofralar kurulur, içkiler içilir, dışarda elde fener, çocuklar bekleşir, “Aya Valisi Erkete” diye çığrışıp dururlar, sonunda kapı açılır, kapı önüne bozuk paralar saçılırdı,

(*)­Aziz­Vasil­geliyor. (**)­Çok­senelere.

Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı yayınları

Viktor Albukrek

Yaz sıcağını arkada bıraktığımız serin günlerde başlayan Roş Aşana Musevilerin Yılbaşı günü için büyüklerimiz, akrabalarımıza saygı ve sevgi ifadesi olan ziyaretimizi, gereken günde yapmamızda ısrarlı olurdu. Çeşitli bahanelerle geciktirip, bayram ziyaretini “Şehre indikten sonra kışlık evlerinde yaparız,” dediğimizde babamız, bayramdan sonra yapılacak ziyaretleri ayıplar ve Birinci Dünya Savaşı gereği askerlik yaptığı Halep şehrinin Musevi cemaatinden anımsadığı Arapça bir atasözü söylerdi: “El Me bi hubbek, el me bi yi- ridek, biji bizirek, baad neher eleiyde.” “Eğer seversen, eğer sayarsan; bayram ziyaretini, bayramdan sonra yapma”. Özetle: Bayramdan sonra bayramlaşmak, sevgi ve saygıdan yoksundur.

Bir Zamanlar Büyükada, Adalı Yayınları

Bercuhi Berberyan

O zamanlar herkes her âdeti bilirdi.

Hiç garip gelmezdi bize, böyle ritüellerin karışması. Hiç şaşırmazdık, Kurtuluş’ta otururken Noeller’de, Müslüman çocukların da bizimle, ellerinde konserve kutusundan yapılma kandiller, kapı kapı dolaşarak, “Hisus dzınav yev haydnetsav aavedis… aavedis” (İsa doğdu ve belirdi, müjdeler olsun) tekerlemesini melodisiyle söylemelerine… Ve sonunda “…Haampaveli çıkar papeli” diye bağırarak bahşiş toplamalarına.

Burgazada Sevgilim, Adalı Yayınları

Niko Katakuzinos

Biz Ada’da bunları gördük ve yaşadık. Yeni jenerasyon bunları bilmiyor. Efendime söyleyeyim: Karnavallar, maske giymeler, o güzel elbiseler ve güzelce eğlenilirdi. Ev sahipleri maske giyip kapıya gelenlerin kim olduğunu çıkarmaya uğraşırdı. Bunlar hep Büyükada’daki Rum Cemaati’nin gelenekleridir. Yılbaşında 31 Aralık’ta yeni yıla girdiğimiz zaman “Aya Vasili erkete” (Aya Vasili geldi) şarkısını söylerlerdi. Davullarla gezer bu şarkıyı söylerlerdi ve evleri ziyaret ederlerdi yeni yıla girerken…

Semiha Akpınar, Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları

Ediz Hun

1960’ı 1961’e bağlayan yılbaşı gecesini biz tüm Adalılar, Rumlar, Türkler hep birlikte akordeonlarla, gitarlarla, mandolinlerle İskele’de eğlenceler içinde geçirdik. O zamanlar II. Dünya Savaşı sonrası olduğu için belki tüm dünyada ve tabii Adalılar arasında da sevgi, saygı ve tam bir kaynaşma vardı. Şimdiki dünya o günlerden çok farklı bir dünya…

Semiha Akpınar, Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları

Semiha Akpınar

Yine çarşı esnafından bir manav Mihal Frangopulos vardı ki her yılbaşında bizlere Finike portakalı, Bodrum mandalinası, Amasya elması, ferik elması, Ankara armudu, keçi boynuzu ve kestaneden oluşan bir sepet dolusu meyve göndermeyi hiç ihmal etmezdi. Zaten babam çarşıdaki beş manavla alış-veriş yapardı:

1) Mihal Frangopulos,
2) Onbaşı Yorgo Yapışıkoğlu,
3) Muhsin Görgün,
4) İbrahim Girgin,
5) Hasan Durak.

Biz Aya Nikola’da iken bir de”yoğurtçu”muz vardı, şişmanca iri yarı biriydi.

Semiha Akpınar, Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları

Erica Buch

Ve onlar da benim bayramlarıma katıldılar. Her yılbaşına doğru benim için Noel ağacı yapayım diye çam dalları getirdiler, üzerini parlak alüminyum toplar, renkli kâğıtlarla süsleyip minik ampullerle ışıklandırdılar. Bana kendi elleriyle ördükleri süveterler, yün çoraplar armağan ettiler. Ev sahibemin böyle ayrıcalıklı günlerde benim için pişirdiği beş yıldızlı Türk yemekleri ve böreklerinin tadı hep damağımda kalacak.

Semiha Akpınar, Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları


Yayınlanma Tarihi: 03 Aralık 2022  /  Son Güncellenme: 07 Aralık 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.