Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 210 – Aralık 2022      Büyükada, Yılbaşı ve Hindi

Büyükada, Yılbaşı ve Hindi


Belki de kış aylarından birinde doğduğumdan, soğuğu, karı, karamsar ve kısa günleri oldum olası sevdim. Yazın kalabalıklaşan, sere serpe gezilen sayfiyelerin kış hallerini tercih ettim hep. El ayak çekilip de turist akını ile aşındırılan sokaklar o yörelerin yerlilerine kalınca tadına daha iyi varabildiğimden sanıyorum tercihim bu yönde. Yalnızlığın hüzünden ziyade huzur verici olması da cabası.

Büyükada için de benzer şeyler söyleyebilirim. “Yazlık” evin kış mekanına dönüşmesi benim için bir ritüel. Her yıl takvim 1 Aralık’ı gösterdiğinde ev birdenbire muazzam bir değişime uğruyor; çarşaf motiflerinden kırlentlere, mumlardan süslere ortam sayfiye evinden minik bir dağ kulübesine dönüşüyor.  Bunun doğal bir uzantısı olarak da -en azından son yedi-sekiz yıldır- her yılbaşını ailemle Büyükada’da geçiriyorum. Kimi zaman kar, kimi zaman lodosun azizliği ile dışarıda yemek yenecek kadar ılıman ve güneşli havalar gördük. Bana fark etmiyor. Meteopat olmadım hiçbir zaman; güneş ışığıyla dolmuyor pilim. Kızımı da alıştırdım bu ritüel merakına. Temmuz’dan başlıyor sormaya, “Ne kadar kaldı Aralık ayına?” diye.

Çocukluğuma dair Ada’da geçirilen tek bir yılbaşı hatıram var: 5-6 yaşlarındaydım. Annemlerin epey kalabalık arkadaş grubu ile şenlikli, yemekli, danslı, bol çocuklu bir yılbaşı kutlamıştık.  O zaman da evde kalorifer vardı ama tabi bu dediğim nereden baksanız kırk beş sene evvel; mazot kamyonu gelirdi, bir de şömine yakılırdı. Yine de nefesimin donup havada asılı kaldığını hayal-meyal de olsa hatırlıyorum. Şimdi işler değişti. Eskinin aksine mekanlar açık, farklı alanlarda yılbaşı kutlamaları düzenleniyor, otellere akın akın insanlar geliyor. Ne da olsa Ada rahat. Bu yaştan sonra kafamıza simli şapka geçirip ağzımızda düdük sokaklarda gezecek bile olsak, bunu -nispeten- trafiksiz, düz ayak bir ortamda yapmak daha kolay.

 

Bu ay da artık gelenekselleşmiş Büyükada hazırlıklarıma başladım. Ev yine kabuk değiştirdi; kırmızı-yeşil misafir havluları gün yüzüne çıktı, pijamalar kareli, terlikler ponponlu, ağacın ve çamların ışıkları hava erken karardığı için 6’dan itibaren yanıyor, Noel ekmeği ön hazırlıkları için portakal-limon kabukları şekerlenmeye başladı, envai çeşit kuru üzüm roma yatırıldı. Her yer mis gibi zencefilli kurabiye kokuyor. Bir hazırlık, bir tatlı telaş…

Bütün bunları yaparken insan kaçınılmaz olarak yılbaşı mönüsü de planlamaya başlıyor tabi. Geçenlerde şehirde yeni açılan bir balık lokantasının önünden geçerken “kestaneli hindi ve iç pilavlı yılbaşı menüsü” ilanı gözüme ilişti. “Balık lokantasında neden hindi yenir?” diye düşünürken, birdenbire annemin çocukluğuma denk gelen yılbaşlarında, o zamanlar Valikonağı Caddesi’nde bulunan bir kasabın vitrininde boyunlarında kırmızı papyonlarla baş aşağı asılı duran besili hindilerden birini kapıp eve geldiğini, kendi pişirmeye üşendiği zamanlarda da paraya kıyıp zamanın ünlü bir şarkütrisine “kestaneli hindi ve iç pilav” siparişi verdiğini hatırladım. Bunca yemek dururken neden ısrarla her yılbaşında hindi yendiğini, her yılbaşı menüsünde hindi sunulduğunu bugüne kadar hiç sorgulamak aklıma gelmemişti; Noel Baba, yeni yıl ağacı, kırmızı don, kapı eşiğinde nar kırma gibi bunun da başka kültürlerden Avrupaileşme sevdasındaki burjuvazinin arasına sızdığını ve sonra da yaygınlaştığını varsaydım hep. Yanıldığımı da sanmıyorum.

Yılbaşı kutlamalarında hindi yeme adetinin, bu kümes hayvanının Türkçe, Fransızca ve Hollandaca’da Hindistan’a, İngilizce’de ise Türkiye’ye işaret etmesiyle bağlantısı var kuşkusuz. Avrupalılar Amerika kıtasında ilk kez hindi ile karşılaştıklarında, bu kümes hayvanını bir tür Gine tavuğu (guineafowl) sanmış ve bu kuşu bir süre yanlışlıkla aynı adla tanımlamışlar. Oysa bu dönemde Gine tavuğu Hindistan’dan Orta Avrupa’ya Türkiye üzerinden ve Levantenler tarafından ihraç ediliyor, hatta turkey fowl olarak da anılıyordu. Hindiler İngiliz halkına İstanbul ile Avrupa arasında ticaret alışverişini sağlayan ve iştiraklerinden birinin de “Turkey Merchant” adını taşıdığı “The Levant Company” tarafından ulaştırılıyordu; bazı kaynaklara göre Levantenler bu yüzden İngilizce’de “Turkey merchants” (Hindi tüccarları) adıyla da tanınıyordu. Hâl böyle olunca, bu farklı kümes hayvanı da çok geçmeden halk arasında Turkey bird (Türk kuşu) veya Turkey cock (Türk horozu) diye bilindi.

16.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile sıkı ticaret ilişkileri içinde olan Fransızlar, hindinin Hindistan’dan ihraç edildiğinin farkındaydı, bu yüzden de hindiye Türk ismi vermemişlerdi! Bugün Fransızca’da dinde olarak bilinen hindi, aslında cocq de l’Inde’in (Hint horozu) kısaltılmış halidir. Hollandalılar ise hindinin Hindistan’dan ihraç edilen bir kuş olduğunu varsayarak, yoğun ticaret yaptıkları Kalküta liman şehrinin adını hindi için uygun görmüşler, zamanla “Kalikutse Haan” (Kalküta horozu) Tıpkı Fransızca’da olduğu gibi kısalmış ve kalkoen halini almıştır.

Yüzyıllar boyunca İngiliz aileler Noel’de kaz, kuğu, güvercin ya da yaban domuzu yediler. 1526’da Kızılderili tüccarlardan altı adet hindi satın alan William Strickland, bu kuşları İngiltere’ye getirmiş ve Bristol’da üç kuruşa satmıştı. Farklı lezzeti yüzünden hindi bu dönemde çok tutuldu ve Noel sofralarının vazgeçilmez ana yemeği haline geldi.  Oysa A.B.D. ve Kanada’da hindi, Noel ya da yılbaşından ziyade Şükran Günü (Thanksgiving) sofralarının baş misafiridir. Kuzey Amerika’da Şükran Günü, Avrupa ve Yerli geleneklerinin bir karışımından doğmuştu. Avrupa’da, hasat döngülerinden önce ve sonra, iyi bir hasat için Tanrı’ya şükretmek, çok çalıştıktan sonra topluluğun geri kalanıyla birlikte kutlamak için şenlikler düzenlenirdi. Kasım, mahsul ekmek için çok geçti. Amerika’ya o dönemde yerleşen birçok göçmen o korkunç ilk kış boyunca iskorbüt ve yetersiz beslenmeden öldü. Yüz iki Mayflower yolcusundan sadece kırk dördü hayatta kaldı. Amerikan Yerlileri’nin hoşgörüsü ve ev sahipliği sayesinde diğerleri kurtuldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde, şimdiki Şükran Günü geleneğinin kökenleri, günümüzde Massachusetts eyaletinde bulunan Plymouth’ta 1621 yılında yapılan hindili bir kutlamaya kadar uzanır. Ayrıca, 1565’te Florida’da İspanyol kaşifler tarafından kıtada daha erken bir hasat kutlamasının yanı sıra Virginia Kolonisi’nde Şükran Günü ziyafetleri yapıldığına dair kanıtlar da var.

Velhasıl, hindinin isim benzerliği dışında bizdeki yılbaşı sofralarının süslemesinin -hadi özenti demeyelim- etkileşim dışında pek de bir dayanağı yok gibi.

Ben mi? Ben yılbaşında hindi pişirmiyorum. Amerikan özentisi olduğumdan Kasım sonuna saklıyorum hevesimi. Eskiden zordu, şimdi kümes hayvanı üreticileri sağ olsunlar her daim bulunuyor hindi. Yirmi dört saat öncesinden tuzlu-şekerli-otlu-sarımsaklı-soğanlı-buzlu suda bekletiyorum. Yarı pişirme süresinde ilik gibi oluyor…

Bu yılbaşı yine Ada’dayım. İsteyene tarif veririm. Yanında da zencefilli kurabiye.

Zencefilli Kurabiye

Malzemeler:

  • 10 yemek kaşığı (2/3 su bardağı; 145g) oda sıcaklığında yumuşamış tereyağı
  • 3/4 su bardağı (150g) esmer toz şeker
  • 2/3 su bardağı (160ml) pekmez
  • 1 adet oda sıcaklığında büyük boy yumurta
  • 1 çay kaşığı vanilya esansı (sıvı yoksa 1 poşet toz da olur)
  • 3 1/2 su bardağı (438g) un—tepeleme değil, silme
  • 1 tatlı kaşığı karbonat
  • 1/2 tatlı kaşığı tuz
  • 1 tepeleme yemek kaşığı zencefil (toz)
  • 1 yemek kaşığı tarçın
  • 1/2 çay kaşığı yenibahar
  • 1 çay kaşığının ucuyla azıcık muskat (tercihe bağlı, şart değil)
  • Süslemek için glazür (Dr. Oetker’in tüpte mini kırmızı-beyaz-sarı-yeşil glazürleri var; çocuklar seviyor kullanması kolay ama evde kendiniz de kolaylıkla yapabilirsiniz)

Tarif:

  • Büyük bir kapta, el mikseri veya kürekli stand mikseri kullanarak tereyağını tamamen pürüzsüz ve kremamsı olana kadar orta hızda 1 dakika çırpın. Kahverengi şeker ve pekmezi ekleyin ve karışım krema kıvamını alana kadar orta-yüksek hızda çırpın. Kasenin kenarlarını ve dibini güzelce bir kanırtın plastik bir spatula yardımı ile ki dibe çökmesin. Daha sonra yumurta ve vanilyayı ekleyerek yüksek devirde 2 dakika daha çırpın. Kasenin kenarlarını ve dibini yine güzelce bir kanırtın. Tereyağı ayrışabilir, paniğe gerek yok 🙂
  • Ayrı bir kapta un, kabartma tozu, tuz, zencefil, tarçın, yenibahar ve kullanacaksanız muskatı güzelce birbirine karıştırın (çatal da olur tel çırpıcı da). Düşük hızda, hepsi karışana kadar ıslak malzemeleri kuru malzemeye yedirin. Kurabiye hamuru oldukça kalın ve hafif yapışkan olacak. Hamuru ikiye bölün ve her bir parçayı iki kat streç film üzerine koyarak bir disk ya da tabak oluşturacakmış gibi elinizle bastırarak düzleyin ve sıkıca sarın. Hamurları buzdolabına koyun ve en az 24 saat dinlenmeye bırakın.
  • Kurabiyeleri pişireceğiniz zaman fırını önceden 180 dereceye ısıtın. 2-3 fırın tepsisine yağlı kağıt (ya da silikon mat kullanıyorsanız o da olur) yerleştirip kenara alın.
  • Kurabiye paketlerinden birini buzdolabından çıkartın. Tezzgahı, ellerinizi ve merdaneyi güzelce unlayın. Hamuru streçten çıkartıp yaklaşık 6-7 mm kalınlığında açın. Dikkat! Bu esnada hamur çatlayabilir ya da ufalanabilir. Açtıkça kaldırıp çevirmek işinizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca kenarlarını parmak uçlarınız ile de birleştirebilirsiniz. Hamur çok sert olacağı için ilk seferde zorlanabilirsiniz ama artıkları topladıkça işiniz kolaylaşacak.  İstediğiniz şekiller halinde kurabiyelerinizi kesip fırın tepsisine 2-2.5 cm aralıklarla yerleştirin.
  • Kurabiyelerinizin büyüklüğüne göre pişirme süresi: kurabiyeler 10 cm’in altındaysa 8 dakika, daha büyükse 11 dakika. Ortalama 9-10 diyelim! Pişirme süresini uzatırsanız kurabiyeleriniz sert ve gevrek olur. Mis gibi yumuşak olsun, dişimi değdirince ağzımda dağılsın derseniz 8-9 dakikadan fazla pişirmeyin. Yumuşak görünseler de soğuduktan sonra kendilerini topluyorlar.
  • Ben her zaman 5-10 dakika tepside tezgahın üstünde beklettikten sonra sedye taşır gibi kağıdı bir ikinci el yardımıyla tepsiden alıp fırın teline (kağıdı ile) transfer ederek soğutuyorum. Bu esnada kurabiyeleri fazla oynatmamaya dikkat edin, dağılırlar. Tamamen soğuyup toparlanınca süsleme yapabilirisiniz.
  • Ağzı sıkıca kapalı bir kutu ya da kavanozda muhafaza ederseniz bir hafta tazeliğini korur!

Afiyet olsun 🙂


Yayınlanma Tarihi: 03 Aralık 2022  /  Son Güncellenme: 04 Aralık 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.