Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 209 - Kasım 2022      İnat ve Adanmışlık

İnat ve Adanmışlık


Bazı insanlar vardır, tanıştığınızın ilk dakikalarında sizi enerjileriyle hemen etkilerler. Daha ilk cümlelerinden itibaren güven ve saygı duyarsınız. Kafaları hep nettir, sanki dünyaya sorun çözmek için gelmiş gibi projeler üretirler ve üretmekle kalmayıp gerçekleşene kadar da var güçleriyle çalışırlar. Toplumdaki değişim de temelde bu insanlar sayesinde olur çünkü olmaz deneni oldurmak için uğraşan, engelleri aşılır kılan da onlardır.

Pınar Satıoğlu işte tam da o insanlardan biri. Yukarıda yazdıklarımın eksiği var, fazlası yok Pınar Hanım’ı anlatmak için. Adalar’da bugün güzel şeyler oluyorsa, birçoğunda onun da emeği vardır. O yüzden de kendisini, yaptıklarını ve yapmak istediklerini konuşmak, bilmeyenlere onu tanıtmak istedim.

Söyleşi için buluşmamız 29 Ekim’e denk geldi. Kurulmasına ön ayak olduğu Adalar Çocuk ve Gençlik Orkestrası’nı Kaymakamlık ilk kez korteje katılması için davet etmişti. Tabii ki Pınar Hanım her zaman olduğu gibi çocuklarının yanında olacaktı. Ben de ona eşlik ettim.

Önce sizin çok önem verdiğiniz Adalar Çocuk ve Gençlik Orkestrası’ndan bahsedelim. 6 Kasım’da İstanbul Maratonu’nda koşacaksınız bağış toplamak için. Dolayısıyla bu proje nasıl başladı, bugün hangi noktada onu konuşalım isterseniz.

Barış İçin Müzik Vakfı’nı duymuştum ve altı, yedi yıl boyunca takip etmiştim yaptıklarını. Sonra bir gün Onuncu Yıl Konseri vereceklerini okudum gazetede. Tabii ki gittik eşimle. Muazzam, efsane bir konser oldu. Mükemmel bir atmosferde, harika bir konser izledik. İşte o konseri izleyince aklıma geldi bu fikir. Bu insanlar Edirnekapı’da bu kadar çok çocuğu birleştirmişler, buluşturmuşlar. Eşime dedim neden Adalar’da böyle bir orkestra kurmayalım? 15 Kasım 2015 tarihiydi bu konseri izlediğimizde. O dönem Adalar Kent Konseyi Yönetim Kurulu’ndaydım ve ilk olarak bu projeyi getirdim kurula. Sonra herkes bir ucundan tuttu, sivil toplum, resmi makamlar bir arada başardık orkestrayı kurmayı. Çok parçalı bir patchwork gibi aslında adalar çocuk orkestrası. Herkesin emeği var, herkes sahip çıktı. Olayın güzelliği ve başarısı da oradan geliyor.

Katılan çocuklar açısından gözlemleriniz ne oldu? Onların hayatını nasıl etkiledi orkestra ve oradaki birliktelik?

Bir kere paylaşmayı öğrendiler, okuldaki başarılar arttı. Bunları velilerden dinliyoruz. Orkestrada bir şeyi başarmış olmak aslında onlarda bir şeyleri çalışarak yaparak, başarma duygusunu tetikliyor ve okul hayatları başta olmak üzere tüm hayatlarını etkiliyor. Öğretmenler ve müdürlerden de bunu duyuyoruz. Öncesinde çok haşere olan çocuklar vardı, uyum sağlayamayan ama sonrasında çok değiştiler. Orkestrada ise tam uyum şart, çocuk uyum sağlayamazsa kalamaz, yol alamaz. Dolayısıyla çocuk orada sadece müzikal bir başarı kazanmıyor, aslında hayata uyum sağlamış oluyor. Bu durumu birçok çocukta gözlemledik.  Amacımız virtüöz yetiştirmek değil çocukların ortak bir faydada, müzik ortak paydasında o güzel atmosferi yaşamasını, birlikteliği ve hayat uyum sağlamalarını yakalamak. O yüzden biz hep “orkestra ailemiz” deriz. Bu yıl da yedinci yaşımıza basacağız.

Yedi yıldır çarklar nasıl döndü, maddi olarak nasıl karşılıyorsunuz ihtiyaçları?  

Dediğim gibi herkes sahip çıkıyor, Belediye konser günlerinde malzeme taşınmasına yardımcı oluyor. Çocuklar, Adalar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı okullarda ders görüyor. Adalar Halk Eğitim Müdürlüğü’nden iki tane eğitmenimiz var, onlar eğitim öğrenim desteği veriyorlar. Yani bir kısım bu şekilde karşılanıyor ama geri kalan her şeye biz Adalar Gelişim Derneği olarak çözüm buluyoruz..

İstanbul Maratonu’na katılmanızın nedeni de orkestra için bağış toplamak değil mi?  

Bu sene on sekiz tane keman, altı tane de çello öğrencisi aldık. Onların enstrüman giderleri tabii çok yüksek. Öncelikle o giderlere destek olmak için koşuyorum. Bir de tabii eğitmenlerimizin aylık bir gideri var. Orkestranın özelliği, onu da mutlaka vurgulamak lazım, kesinlikle ücretsiz, öğrencilerinden hiçbir ücret alınmayan tek eğitim organizasyonu neredeyse. Dolayısıyla bütün bu giderlerin bir kısmını da bu şekilde karşılayabiliriz diye düşündüm. Şöyle bir sistem: maratondan önce bağış kampanyanızı açıyorsunuz. Maratondan bir hafta, on gün sonra da kampanyanızı bitirmeniz gerekiyor. On gün süre zarfında vatandaşlar işte adalılar ya da dostlar bağış kampanyası yapabiliyor. Bunun güzelliği, direkt STK’ya bağış yapıyorsunuz. Direkt dernek hesabına, vakıf hesabına ya da koştuğunuz STK’nın resmi hesabına gidiyor. Her şey denetim altında. Ben daha önce Darüşşafaka için koştum, sakat kaldığım dönemde Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ne sandalye bağışı için koştum. Bu sene de üçüncü kez Adalar Gelişim Derneği yararına koşuyorum.

Sakat kaldığınız dönem mi?

Babamın hastalığı sırasında ona refakatçi olarak kaldığım dönemde yorgunluğa bağlı bilinç kaybı nedeniyle düştüm, kendime geldiğimde T14 omurum boydan boya kırılmıştı. Bayağı zor iki yıl geçirdim. Aylarca korse takmak zorunda kaldım, diş hekimliğimi yani mesleğimi yapamadım.  Çok sıkıntılı zamanlardı benim için ama çok iyi bir doktora denk geldim şansıma. Omura pin takmak yerine beni korse ile tedavi etti. Düşmeden önce İznik Ultra Maratonu’na hazırlanıyordum. Beni acile götürdüklerinde doktora ilk sorum maraton olmuştu, “Doktor bey yine adımlayabilecek miyim?” dedim. Onun da hoşuna gitti, “Korkmayın benim eşim de maratoncu” dedi. Ben iyileştikten sonra hep beraber Likya Maratonu’na katıldık.

Çok inatçı bir kişiliğiniz var değil mi? İnsanın beli kırılacak sonra yine maraton koşmaya başlayacak, bu hayat inadı olmadan yapılacak bir şey değil bana göre…

Çok inatçıyım evet. Adanmışlık ve inat daha doğrusu.

Kendiniz adadığınız başka çocuklarınız da var sizin, adaların sokaklarını dolduran tüylü çocuklarınız onlar. Sadece Adalar değil İstanbul genelinde de hayvan hakları ve acil çözümler için durmaksızın çalışıyorsunuz.

Benim garip bir hayatım var. Ömrümün ilk yirmi üç yılında kediden, köpekten hani “çek şu pis köpeğini” diyebilecek kadar korkan bir insandım çünkü ailem öyle yetiştirmişti. Şimdi çocukların eğitimine belki bu kadar çok önem vermemin temelimde bu var sanırım. O ilk yirmi üç yıl diş hekimliğinden mezun olduğum dönemime kadar hep kedi ve köpekten kaçtım, hiçbir zaman temasım olmadı. Sonra eşimle tanıştık, onun iki kedisi vardı ama beni hiç zorlamadı. Ve ben zamanla önce kedilere, sonra köpeklere alıştım. Baktım ki zaten onların apayrı bir dünyası var. Bambaşka bir duyguymuş bu, yani ömrümün bir yanını eksik yaşamışım. Şimdi herhalde o açığı kapatmaya çalışıyorum diye düşünüyor eşim de, arkadaşlarım da.

Hayvanların farkına varınca onların sorunlarına da çare bulmaya mı karar verdiniz?  

Eşim sokak hayvanlarının sorunlarıyla mücadele eden bir ekipteydi. Ben de onunla çalışmaya başladım ama dediğim gibi sorumluluk duygum çok fazla olduğu için işler biraz daha farklı boyuta geçti. Önce Kadıköy Belediyesi’nin barınağında başladım gönüllü çalışmaya. Bu arada sokaktaki hayvanlar için “kısırlat, aşılat, yaşat” kampanyaları yaptık, Ankara’ya Meclis’e defalarca gittik. O zamanlar çok fazla itlaf vardı. Büyük protestolar yapıyorduk ama buna rağmen hayvanlar öldürülüyordu maalesef. Barınaklar yeniydi, küpeleme sistemi yoktu. Dolayısıyla biz 2002-2003’e kadar “kısırlat, aşılat, yaşat” için uğraştık. 2001’de Kadıköy Belediyesi bir ilki başardı ve barınağa gelen gönüllüleri bir çatı altında toplamaya karar verdi. Bize bir teklifte bulundu. Bir yönerge yaptık. Sivil toplum-yerel yönetimin ilk ve devam eden tek iş birliği odur. Biz gururla şu anda halen Kadıköy Hayvan Dostları Platformu adı altında, 21. yılımızda Kadıköy Belediyesi Barınağı’nda gönüllü çalışıyoruz. Aslında tüm bizim gibi olan insanlarla iş birliğimizi arttırarak Türkiye çapında bir ağ oluşturduk. Şimdi ben Diyarbakır’daki hayvansever arkadaşımı da, Bitlis’teki hayvanseveri de tanıyorum. Çözüme yönelik katkı sunan, sadece besleme yapan değil aynı zamanda kısırlaştırıp aşılatıp yaşatıp, kamuyla projeler yapıp olan insanlarla hep birlikteyiz.

Bir de Sahiplen İstanbul projesi var sizin fikir annesi olduğunuz, ondan da kısaca bahseder misiniz?

Evet, Son üç yıldır fikir annesi olduğum “İBB bakımevlerinde kalan köpeklerin mizaç testinin yapılması ve temel tasma eğitimi sonrası sahiplendirilmesi” olarak özetlenebilen proje üzerinde İBB Veteriner işleri müdürlüğü, İstanbul Gönüllüleri ve SemtPati ile birlikte çok yoğun bir çalışma içindeyim. Buradan da herkesi SemtPati aplikasyonunu indirmeye, sahiplenecek köpekleri görmeye ve bakımevlerine sahiplenmeye davet ediyorum.

Adalar’da da büyük bir gönüllü ağı oldu değil mi? Sokakta bir hayvanın başına bir şey gelse koşturacak birçok gönüllü bir arada hareket ediyor şimdi.

Ben ve eşim bu sene adada 20. yılımıza bastık. Yani yirmi yıldır adanın taşına, toprağına katkı sağlıyoruz arkadaşlarımızla. 2003 yılında adaya ilk geldik, sonra da acaba buradaki barınak nasıl diye merak edip gittik. Manzara çok kötüydü, hep üzülerek anlatıyorum bunu ama yüzlerce köpek ölüsü bulduk. Çok bakımsızdı. Çok üzüldük. Sonra adada bu işle uğraşan insanları bulduk. O dönemde adadaki barınak kapatıldı. Bir buçuk yıl kapalı kaldı. Ardından da bir kısırlaştırma faaliyeti başlandı. Bu arada çabalarımız sonuç vermiş ve 5199 sayılı “kısırlat aşılat yaşat” yasası 2004’te yürürlüğe girmişti.  Kısırlaştırma faaliyetlerini tüm adalarda da organize etmeye başladık. Çok sayıda köpek kısırlaştırıldı bu çabalar sayesinde. Adalar Belediyesi’nin o zaman veteriner hekimi yoktu. Onlar bize nakliye desteği sağlıyorlardı. Biz dışarıdan bir veteriner tutuyorduk. 2009 yılında Belediye, bizim önerilerimizle ilk defa ameliyat ve kısırlaştırma yapan bir hekim aldı. Ondan sonra işler biraz daha kolaylaştı.  Ben biraz da arşiv tutarım, hangi köpek, hangi tarihte, hangi adada kısırlaştırıldı bu bilgilerin hepsini Belediye Başkanı’na sunduk. Aslında bu bizim görevimiz değildi ama aslında gönüllülük böyle olmalı diye düşünüyorum.

Gönüllü olma meselesi önemli gerçekten. Siz nasıl tarif ediyorsunuz gönüllülük kavramını?

Gönüllülük, “ne istersem yaparım” gibi bir şey olmamalı bence. Bir işi yapıyorsanız ciddi yapmanız lazım. O zaman sonuca gidip gerçekten bir şey başarmış gibi hissedebiliyorsunuz. Öbür türlü çok  sabun köpüğü gibi oluyor. Kalıcı bir eser bırakamamış oluyorsunuz.  Ben hayat felsefesi olarak böyle insanların birlikteliğine önem veriyorum aslında. Genelde herkes ismi öne çıksın derdinde, ben ise tam tersiyim. Birinci olmak değil, ikinci olayım ama mutfakta olayım o birliktelik sağlansın, ortak payda neyse. Hayvansa hayvan, orkestra ise orkestra, çocuksa çocuk ya da demokrasiyse demokrasi. O ortak paydada birleşenlerin ittifak içinde olması benim için önemli. Çünkü tek olarak kaldığımızda hem güçsüzüz hem zayıfız. Birliktelik çok güzel bir şey. Hem güçler birleşince sonuca ulaşıyorsunuz hem de insanın psikolojisine çok iyi gelen bir şey.

Peki bütün bu koşturma içinde sizi en çok mutlu eden ne oluyor. Bu kadar özverinin karşılığı ne sizde?

Geri dönüşler inanılmaz mutlu ediyor. Sahiplendirdiğiniz bir köpeğin, yedi yıl sonra size bir fotoğrafı, videosu geliyor. Ya da okuttuğum bir çocuk yıllar sonra ziyaretime geliyor ya da iyileştirdiğim bir hastam memnuniyetini paylaşıyor. Bütün bunlar beni çok mutlu ediyor. Bir de belki benim ruhumu besleyen o faydalı olma duygusu. Belim kırıldığında yine çok yoğun dönemlerden geçiyordum doktor bana belin kırıldı dediğinde böyle iki damla yaş geldi gözümden. Acaba mesleği mi yapabilecek miyim? Sokağa dönebilecek miyim? Çocuklarla ilgilenebilecek miyim, bir sürü soru kafamda. Sonra hemen toparladım, bunu aşacaksın dedim kendime. Eşim var, çok iyi arkadaşlarım var benim gibi emek sarf eden. Çok kıymetli o emek birlikteliği, çabuk vazgeçiyor çünkü insanlar ve verdikleri sözleri unutuyorlar. Ben onu hazmedemiyorum. Hani kendimle gurur duyuyorum demek kötü bir şey, bencilce bir şey belki ama gerçekten bir sürü insanın hayatına dokunabildiğim ve onların yapılacak işlerde ilk adımı atmasını sağladığım için gurur duyuyorum. Bizim birbirimizi cesaretlendirmemiz lazım. Bugün de adada bir şeyler yapabiliyorsak hep o cesaretli adımı atabilecek olan arkadaşlarım olduğu içindir.

Madem söz yine adaya geldi, söyleşiyi de “adalı olmak” meselesi ile bitirelim. Adalı olmak size göre nasıl bir duygu?

Tabii ki Adalılık çok güzel bir şey. Ben de adada yaşadığım için kendimi çok şanslı sayıyorum. En basiti mesela işime vapurla gidiyorum, vapurla dönüyorum, İstanbul trafiğine takılı kalmıyorum. Bu çok güzel bir şey ama ben kendimi daha çok dünyalı görüyorum. Evet, adaya emek veriyorum ama sonuçta ben yaşadığım dünyayı sevdiğim için bu emeği veriyorum. Öyle özel bir tırnak içinde “adalılık” duygum yok ama adanın yabani otundan, sokak hayvanına, çocuğuna, kuşuna, bitkisine kadar her şeyini çok seviyorum. İyi ki yirmi yıl önce yaşamak için burayı seçmişiz. İyi ki bir sürü güzel insanla tanışmışız ve onlar bizim burada kalmamıza sebep olmuş. Ancak adanın bana göre eksiği, az önce bahsettiğim birlikte iş yapma becerisi. İnsanlar aslında burayı halen romantik bir sayfiye yeri olarak görüyorlar. Pandemide değeri biraz daha anlaşıldı belki ama hâlâ o birliktelik duygusunu tam olarak göremiyorum burada. Elbette bir sürü şey yapıldı hâlâ da yapılıyor ama yine de burada Kadıköy’deki gibi bir bilinçlilik olduğunu düşünmüyorum. Birlikte bir şey yapmadığımız sürece başarıya ulaşma şansımız yok. Ada çatısı altında birleşmeyi henüz sağlayamadık ama ben umutsuz değilim; bunlar yol kazaları yapa yapa öğrenilecek şeyler. Bence temelde anlaşılması gereken, o birliktelik olursa ada kazanacak.

Adımlarım Adalar Çocuk ve Gençlik Orkestrası için…

https://fonzip.com/adalargelisimdernegi/kampanya/adimlarim-adalar-cocuk-ve-genclik-orkestrasi-icin—


Yayınlanma Tarihi: 05 Kasım 2022  /  Son Güncellenme: 05 Kasım 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.