Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 223 – Ocak 2024      Büyükada Anılarım

Büyükada Anılarım


Hıristos Tepesi’nde Hasan Uras, 2016 yazı

“Yeni bir ülke bulamazsın,

Başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir hep peşinden gelecektir

Gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,

Aynı evlerde kır düşecek saçlarına

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.”

Konstantinos Kavafis, “Şehir”, 1910

 

Ben de dönüp dolaşıp döndüm “Ada”ma. Büyükada yaşantımı üç ayrı kronolojik başlıkta anlatmak istedim: Çocukluk ve gençliğimi geçirdiğim dönem (1945-1960), Çocuklarımı yetiştirdiğim dönem (1974-1997) ve Büyükada’ya dönüş (2022).

1945-1960 dönemi:

Annem Melek ve babam Osman Derviş Uras, 1940’lı yılların başından itibaren yaz aylarını Büyükada’da geçirmeye başlamışlar. Türkoğlu’nda, Çamlık yakınında oturduğumuz iki kademeli büyük bir bahçe içerisindeki iki katlı ahşap köşk dün gibi aklımdadır. Alt bahçede otuz-kırk metrekare büyüklüğünde ve üç-dört metre derinliğindeki sarnıçta biriken yağmur suları bir motor yardımıyla çatıdaki depoya basılır ve köşkün su ihtiyacı bu şekilde karşılanırdı. Her sonbaharda merdivenle sarnıç içine girilip temizliği yapılırdı. Akrabamız olan Barutçu ailesine ait köşkün üst bahçesinin bir kısmı üzüm bağı, bir kısmıysa değişik sebze ve meyvelerin yetiştirildiği bostandı. Burada üzeri kapakla kapalı bir kuyu ve tulumba yer alırdı. Yemek konusunda çok meraklı olan Yusuf Barutçu, büyük toprak küplerde hazırladığı et ve sebzeleri, içi kor ateş dolu çukura gömer, bu şekilde üstü toprakla kapatılan yemek bir süre sonra topraktan çıkartılır ve servis edilirdi.

1940’larda, Saat Meydanı’nda annem Melek ve babam Osman Uras.Soldan sağa, Angela Leonardi, Atiye Şevki, (arkada) Ulisse Leonardi, Melek Uras ve Osman Uras.

İskeleden eşeklerle Taş Mektep’in yanındaki merdivenlerden çıkarak eve ulaşılırdı. Eşekçimiz, her daim tüm nazımızı çeken Topal Mahmut, favori eşeğim ise ufak tefek ama çok hızlı koşabilen Boncuk idi. Annem biraz kilolu olduğundan eşeğe bindiğinde eşek sıklıkla onu taşıyamaz ve yere çökerdi. Eşek yerinden kaldırılamazsa başka bir eşekte şans denenirdi. Üç dört yaşlarımda sünnetim Büyükada’da yapıldı. Ulaşım kolaylığı yüzünden teyzemin Kumsal’daki evinde sünnetçi Ahmet Temiz tarafından yapılan töreni iyi hatırlıyorum.

Çamlık oyun alanımdı. Evimizin üst arka bahçe kapısından çıkıp Çamlık’taki patika yoldan kısa bir yürüyüşle Hıristos Tepesi’ndeki küçük futbol sahamıza ulaşırdım. Bu ufak meydana Kadıyoran Caddesi’nden de ulaşılabilirdi. 1950’li yılların başında, Hıristos Manastırı’na yakın bu bölgedeki az sayıdaki evlerin hemen hemen tamamında Rumlar otururdu. Futbol arkadaşlarım Aleko ve Yorgo mahalledendi. Maçtan sonra su ve çay içmek için evlerine giderdim. Hıristos Tepesi’nden Türkoğlu’na ulaşmak için Aşıklar Yolu ya da Taş Ocakları’nın üstünden geçen ve daha dar olan Çamlık Yolu da kullanılabilirdi. Bu sonuncusu daha tenha olduğundan İstanbul’dan günübirlik gelen sevgililerin tercih ettiği yerdi.

Denize Yörükali Plajı’ndan girerdik. Taihsiz bir kazayı, plajın yanındaki set üzerinden balıklama atladığımda başımı dipteki kayaya vurmamla yaşadım. Günlerce başımı çevirememiştim.

Babamın arkadaşları ile sıklıkla çıktığım balık avlarında sabah altıda denize açılıp önce Sedef Adası arkasında çapari, istavrit, hani ve izmarit gibi küçük balıklar yakalanır, bunları yem yaparak büyük balıklara olta veya paraketa atılırdı. Viranbağ, Selvili Koy’da dipte, çift dolaşan kırlangıçlar çokça bulunurdu. Saat ona doğru keyifle eve dönerdik.

Büyükada’daki mutlu yazlar, babamı 1960 yılında çok genç yaşta kaybetmem ile bir süre için sona erdi. 1961’de liseyi bitirdim. Ardından üniversite ve master eğitimim, Hollanda’da mühendis olarak çalışmam ve on sekiz aylık yedek subay zorunlu hizmetimi tamamlamamın ardından İstanbul’da bir kimya fabrikasında çalışmaya başladım. Bu arada İstanbul’da aynı sokakta beraber büyüdüğümüz Betül ile evlendim. İlk çocuğumuz Onur 1971 yılında doğdu ve kısa süre sonra tekrar Büyükada’ya taşınma kararı aldık.

1974-1997 dönemi:

Arkadaşlarımızın önerisiyle Nizam’daki Seferoğlu Kulübü’ne yerleştik. Caddeden denize kadar uzanan geniş bir arsa içerisindeki köşk Osmanlı hariciyeci Azaryan için inşa edilmiş. 1924 yılında Seferoğlu ismindeki bir Rum tüccar tarafından satın alındıktan sonra da yeni sahibinin ismiyle anılır olmuş. Yer yer heykeller, süs havuzları ve sık bitki örtüsü ile kaplı geniş bahçesiyle köşk, 1972 yılında kurulan ve çoğunluk hissesi Orhan Pekin’e ait “Büyükada Tenis ve Su Sporları Kulübü” adıyla çeyrek yüzyıldan fazla hizmet verdi. Biz, kulubün pay sahiplerinden biri olan Muazzez Menemencioğlu’nun yüzme havuzunun yanındaki evinde 1974-1980 yılları arasında oturduk ve ikinci oğlumuz Büke, 1976’nın Eylül ayında burada doğdu sayılır.

Bizimle Seferoğlu Kulübü içinde yaşayan arkadaşlarla buradan denize girer, kulübün kırmızı toprak kortlarında tenis oynardık. Kortların yöneticisi ve hocası olan Filiz Peker çok sosyal ve sevilen biriydi. Her zaman değişik aktiviteler organize ederdi. Maçlar ve turnuvalar saatler sürer, akşamları kulübün açık hava tavernasında yemek yer, dans ederdik. Burada bazen Erol Esken’i dinler, şansımız varsa Vasil Baba’nın (Vasiliadis) sirtakilerini izlerdik.

Seferoğlu Kulübü’nde dostlarla. Ayaktakiler soldan sağa, Arto Tekyıldız, Hasan Uras, Ayhan Bermek, Levent Zaimoğlu, Emin Şenkal, Metin Kılıççı, Turan Gücüm, Tevfik Bayraktar ve Cumhur Çalık. Oturanlar, Erhan Cümbüşel ve Ardan Öktem. Yaklaşık 1980 senesi

Seferoğlu’nun giriş kapısındaki dondurmacı Yunus, grubumuzun çocuklarına hesap açar, bizler haftasonu hesapları kapatırdık. Bu ailenin üç nesildir aynı lezzeti koruyarak devam eden dondurması, Büyükada’nın az sayıdaki değişmeyenlerinden.

Aynı dönem satın aldığım tek kamaralı ufak ahşap teknemi, Kumsal’da, Horoz Reis’in balıkçı barınağında bırakırdım. Horoz Reis’le sık sık çay içer sohbet ederdim.

1980 yılında Seferoğlu’nun üç sokak üstünde, denize paralel uzanan Muratlı Sokak, 13 numarada yer alan iki katlı ve her katı, üç bağımsız daireye bölünmüş, yeşil boyalı güzel köşke taşındık. Dr. Ahmet Rasim, kalın bir taş duvarla çevrelediği, içerisinde badminton sahasının da yer aldığı iki dönümlük geniş bir bahçe içerisindeki yapıyı 1941 yılında satın alarak altı bağımsız birime bölecek şekilde yenilemiş. Alt katta Dr. Ahmet Rasim’in çocukları Dr. Teoman Onat, Dr. Altan Onat ve kız kardeşleri Selmin Özalp, üst katlara ise kiracı olarak bizler yerleşmiştik. Üst katın orta dairesi merdivenden bozma olduğundan, çocuklar her koştuğunda tüm ev titrerdi. Buradan Agassi Köşkü’nün kulesi üzerinden şahane bir Heybeliada manzarasıyla günbatımını izlerdik. Önümüzdeki boş arsa da ev sahiplerine aitti. Bakımlı, ortada yabani güllerle sarılı bir kameriyesi olan, çevresi köknar ağaçlarıyla çevrili bahçede sık sık müzik eşliğinde yemekli geceler düzenlerdik. Mehtapta tekne ile açılıp denize girilirdi.

Dolmabahçe, Paşabahçe, Fenerbahçe gibi vapurlarla her gün işe gitmek ayrı bir keyifti. Tanıdıklarla sohbet edilir, tombalacıların balık ve ıstakoz dolu tepsilerini kazanabilmek için şans denenirdi. Akşamları adaya dönüşte, genellikle eşler meydanda kocalarını karşılardı. Faytoncuların çoğu beyaz şapka giyerdi ve kibarlardı. Hacı Bekir’in özel koşumlu, bakımlı, simsiyah iki atın çektiği özel faytonunu, vapur çıkışında beklerken hatırlarım.

Eylül’e doğru, okullar açılmadan bir hafta önce şehre dönüş hazırlıkları başlardı. Her yaz sonunda, önümüzdeki Ziya Paşa Sokağı’nda, dostumuz ressam Tasula (Sofroniadis) tarafından organize edilen ve sokak boyunca kurulan uzun masalarda komşuların evlerinde hazırlayıp getirdikleri yemekler yenir, hep birlikte söylenen şarkılar eşliğinde bir sonraki sezon için vedalaşılırdı.

Çocuklarımız Büyükada’da büyüdü, eğitim ve hayata hazırlanma zamanı geldi. Büyük oğlum Amerika’da mühendislik, küçük oğlum İtalya’da mimarlık eğitimleri için uçup gidince bizler de Ada’dan ayrılmaya karar verdik. Geçen yirmi üç senenin ardından, pek çok güzel hatırayı yanımızda taşıyarak.

2022 Ada’ya dönüş:

Tam yirmi beş sene sonra, çocukluğumun ve gençliğimin mekânına geri döndüm. Anadolu Kulübü’nde, bu sefer üç torunumla da beraber keyifli haftalar geçirdik. Yurtdışında yaşayan torunlarıma da Büyükada sevgisini aşıladığımı zannediyorum. Bu aidiyet ve sevgi bağı, bizden sonra da devam etsin istiyorum.


Yayınlanma Tarihi: 08 Ocak 2024  /  Son Güncellenme: 09 Ocak 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.