Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 223 – Ocak 2024      Adalı Portreleri: Kemal İnan

Adalı Portreleri: Kemal İnan


Ada’ya sürgün bir bilim insanı

Profesör Kemal İnan Hoca’nın Büyükada’ya yerleştiğini duyunca heyecanlandım, Yazlıkçı olarak da değil basbayağı adalı nüfusuna karışmak için bir yıl önce gelmiş Büyükada’ya.  Teknoloji, elektronik, bilgisayar alanında akademik çalışma, araştırma  yapanlar onu mutlaka tanır. Ama onu “emeritus”[1] olduğu bu alanla sınırlamak büyük haksızlık olur. Siyasetten sosyolojiye, müzikten antropolojiye geniş bir yelpaze içinde tanımak ise heyecan hatta umut verici olacaktır. Ben de bu derin aydını Adalı Dergisi okurlarıyla tanıştırabilmek için kapısını çaldım.

“Hocam hoş geldiniz, hangi rüzgâr size Ada’ya getirdi, nasıl karar verdiniz buraya yerleşmeye?”

“Çok kötü koşullarda geldim; kendi isteğimle değil, sürgün gibi geldim buraya. Geçtiğimiz yıl Ocak ayının 8’inde eşim Gülten aniden kalp krizinden vefat etti. Hayatımın en mutlu yirmi beş yılında yoldaşımdı. Öyle arkadaşlarıyla dışarıya çıkan, içki içen bir adam değilim ben. Erkek arkadaş gruplarım falan da yoktur. Dağıldım, kalakaldım. İkinci eşim Huricihan İslamoğlu’dan bir kızım var, Feride; annesi Huricihan’la Büyükada’da yaşar. Feride beni aldı adaya getirdi, toparlanmam için. Bu evi gördüm âşık oldum, Sahibi de çok hoş bir insan hemen tuttum, iki gün içinde yerleştim. Ocak ayının ortasına gelmeden bir baktım burada yaşıyorum.”

 

Sabancı Üniversitesi’nde öğrencileriyle


Namık Kemal’in torununun torunu

Büyük bir acıyla geldiği Büyükada’nın aslında yabancısı değil. Yüzmeyi, balıklama atlamayı, bisiklete binmeyi burada öğrenmiş. Ailesiyle birlikte yazlarını Anadolu Kulübü’nde geçirirlermiş. Çocukluğundan lisenin son sınıfına kadar hep ailesine eşlik etmiş. Kulüpteki maskeli baloları, kız peşinde koşmalarını sıcak bir gülümsemeyle hatırlıyor.

Lise sonda ailesiyle buraya gelememe nedeni Ankara Koleji’nde sınıf arkadaşına âşık olması. “Ben kendimi annemin kucağından lise son sınıfta evliliğin kucağına atmış bir adamım. Hayatıma giren yoldaşlık ettiğim kadınların hepsine âşık oldum.”

Aşk ve evlilik ya da yol arkadaşlığı konusunda tutkulu, alışılmışın dışında bir erkek.

Kemal İnan 1942 İzmir doğumlu. Babası Cumhuriyet’in ilk kuşak bankacılarından Merkez Bankası İzmir şubesi kurucularından Nazif İnan. Annesi Celile Hanım ise anne tarafından Namık Kemal, baba tarafından ise Rıfat Menemencioğlu ailesinden geliyor. Kemal İnan, Namık Kemal’in torunun torunu.

İlk evliliğiyle birlikte yol alacağı eğitim hayatı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde başlıyor. Lisans ve yüksek lisansını Elektrik Mühendisliği bölümünde tamamlıyor. Bu dönemde ilk aşkı ve ilk evliliği de bitiyor. 66-67 yıllarında İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde “otomatik kontrol” alanında ikinci bir yüksek lisans derecesi alıyor. Lise aşkı Ayşe Hanım’dan Mehmet adında bir oğlu oluyor. Mehmet İnan şimdi sinema alanında, ağırlıklı olarak senaryo yazım eğitmenliğiyle uğraşıyor.

Doktora yapmak üzere Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’ne ikinci eşi, bugün tarih alanında akademisyen olan Huricihan İslamoğlu’yla gidiyor. Kemal İnan Hoca’nın şimdilerde önemli bir iktisatçı olan kızı Feride de bu evliliğinden.

1970 yılında Berkley’den doktora derecesini alıyor. ODTÜ’de öğretim üyesi olarak çalışmak üzere dönüyor. Öğretim üyeliğinin yanı sıra bu dönemde makro ölçekte çeşitli projelerin hazırlanmasında aktif rol alıyor. Bunların arasında TEK: Elektrik Tarifeleri Sistemi ve RP. “Türkiye Tarım Modeli”ni sayabiliriz.

1980 darbesinin ardından, üniversiteden istifa edip yeni kurulan Sosyal Demokrat Parti (SODEP)’in kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Erdal İnönü ile birlikte kurucu üye olmaları Milli Güvenlik Kurulu tarafından veto edilen yirmi kişiden biri. Vetolar yüzünden SODEP 1983 seçimlerine katılamıyor ama, 1984 yereı-l seçimlerine katılıyor ve ikinci büyük parti oluyor.  Kemal İnan da 1985 yılında Halkçı Parti ve SODEP birleşmesine dek partinin Merkez Karar Yönetimi’nde görev alıyor. İki partinin birleşme fikrini destekliyor, siyasetten ayrılma nedenini şöyle açıklıyor:

“Param bitti. İnsanın parası olmazsa siyasette birilerinin güdümüne girebilir. O yüzden yine Berkeley’e gittim. Sağolsunlar, ne zaman istesem benimle çalışmayı kabul ederler.”

1998 yılında Sabancı Üniversitesi rektörü olan Tosun Terzioğlu, onu davet edip Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nin kurucu dekanı olmasını istiyor. Kabul ediyor ve hayatının en güzel çeyrek asrı bu dönemde başlıyor. Huricihan İslamoğlu ile ilişkisi bitmiş olan Kemal İnan, yeni durumunu radikal kararlarla kurduğunu düşünüyor; teyze kızı olan Gülten Hanıml’a yaşamını bütünleştiriyor, ilk kez uzun dönem İstanbul’a yerleşiyor, ve akademide ilk kez yüksek idari bir görevi üstleniyor. Radikallik mutluluğu da beraberinde getiriyor. 2007 yılında dekanlık görevinden ayrılıyor ancak Sabancı Üniversitesi’nde ders vermeye hala devam ediyor.

Kızı Feride İnan Odtü Vakıf İlkokulu Mezuniyeti, baba kız Bach çalarken


Gürer Aykal şefliğinde konser

Çok yönlü kişiliği, doğup büyüdüğü evle, daha çok da annesiyle ilintili. Çok okuyan, çok düşünen, sanatın her alanına ilgi duyan Kemal İnan, çocukluğunda izlediği bir filmin etkisiyle keman çalmak istiyor. “Çok beyaz Türk bir aileydik. Annem sürekli klasik müzik dinlerdi. Ulvi Yücelen (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın unutulmaz baş kemancısı ve yöneticisi) keman öğretmenim oldu. Sanırım onun tek özel öğrencisi de ben oldum. Beş yıl keman dersi aldım. Delikanlı olunca kemanı bırakıp gitara geçtim. Çünkü kızlar gitarla daha çok ilgileniyordu. Ankara’da pop-rock müzik yapan bir grup kurduk.”

Dekanlıktan ayrılınca yine kemanı geliyor aklına, Gürer Aykal ona bir hocayla çalışmasını öğütlüyor ve Aida Pulake Altınbüken’den dersler alıyor. O derslere devam ederken 2010 yılında Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Senfoni’nin bir konserinde solo keman olarak sahne alıyor. Bach konçertolarını seslendiriyor.

Sürgünlükten mutluluğa yol alış

Büyükada iskelesinden yukarı doğru çıkarken sağ tarafta Nizam mahallesi sol tarafınızda ise Maden Mahallesi başlar. Kemal Hoca’nın evi Nizan mahallesinin sonunda, Ada ormanlarının başlangıç noktasında. Bu sessiz sakin, doğa ile iç içe bölgeye yerleşince kendisi gibi Ada’ya zorunlu sürgün gelenleri araştırıyor. Ve hemen Troçki’nin ada yıllarını anlatan kitabı alıp okuyor. Siyaset dünyasında çok önemli bir kişilik olarak gördüğü Troçki’nin balıkçılık günleriyle burada mutlu bir hayat sürmesi onu da rahatlatıyor.

“Zorunlu sürgün gibi geldiğim adada şimdi içim açılıyor. Taşındıktan beş ay sonra Hicran ile tanıştım. Tiyatrocu, çocuk tiyatrosu üzerine çalışmalar yapıyor. Ondan çok şeyler öğreniyorum ve şimdi onunla hayata devam ediyorum. Her gün bir ada turu atıyorum. Çarşıda mola veriyor, tanıdıklarımla sohbet ediyorum. Yürürken etrafımı saran doğa ve mimari güzellikleri hayranlıkla izliyorum. Sürgünden keyfe geçtim artık”

Ama henüz kendini adanın sorunları ya da geleceği ile ilgilenecek kadar Adalı hissetmiyor. Hatta Türkiye üzerine konuşmak da istemiyor artık. Pek çok konuya el atıp düşüncelerini yazıp söylediği için yanlış anlaşıldığını düşünüyor: “Karakoyun gibiyim. Sıradan birtakım kalıplara uymayan görüşlerim olabilir. Galiba şu an görüşlerini en yakın hissettiğim kişi tarihçi ve siyaset bilimci Cemil Koçak.” Bir de dilbilimci, filozof, bilişsel bilimci, tarihçi, sosyal eleştirmen ve politik activist olan Amerikalı Noam Chomsky’e hayran.

Hicran Çalı ile Büyükada’da yeni bir hayaya adım atmanın mutluluğu ile…

Bilim insanı Kemal İnan:

Mühendislik alanına kontrol teorisi, otomasyon olarak başlıyor, oradan telekomünikasyona geçiyor ve şu anda tümüyle bilgisayar sistemleri ile ilgileniyor.

Kemal İnan’ın 2012 yılında yazdığı ve 2019 yılında yeniden basılan kitabı

Teknolojik İşlevsizlik-İşsizlik onun bilimsel çalışmalarında da nasıl bir yaklaşımı olduğuna ışık tutuyor. Ekonomi, tarih, bilim felsefesi, sosyoloji, antropoloji, şehircilik gibi çok sayıda ve farklı disiplinlerde güvendiği bilim insanların kitaplarının içine giriyor. Kendisinin de ekonomi ile uğraştığı uzun bir dönemi var. Bu kitapta amacı “teknoloji ve insan ilişkisini inceleyerek, teknolojinin yararları kadar insanın başına açtığı sorunları da tüm boyutlarıyla irdelemek. İşin özüne çok kısaca değinmek gerekirse, üretilen bir metanın değerindeki paylar teknoloji ile birlikte altüst oluyor tam tersi bir yöne evriliyor. 1920’lerin başında değerin yüzde sekse beşini emek ve sermaye oluştururken, bugün emek ve sermaye değeri yüzde onbeşe düşmüş durumda yüzde seksek beşi ise nitelikli emek oluşturuyor. Yani tasarım, fikir gibi nitelikler. Ve artık aynı işi daha aza sayıda insan yapabiliyor.  Bu süreci ve sonrasını tüm boyutlarıyla anlatan kitabının kapağında bir yanda usta çırak atölyesi, tepede Maxwell denklemleri var. (Maxwell denklemleri, elektrik ve manyetik alanların birbirlerini yükler ve akımlar tarafından nasıl değiştirip enerji ürettiğini açıklar. Modern elektrik ve haberleşmenin temelidir. Bu açıklamayı buraya ekledim, çünkü aşağıda Kemal Hoca’nın anlatacağı süreçte Newton’un çaresizliğini göreceksiniz. Bu denklemler ise onun tezinin kanıtları olarak görülebilir. Benim de üniversite eğitimim bu alanda ve çok sevdiğimiz hocamız Prof. Dr. Mithat İdemen’in bize şart koştuğu şey Maxwell denklemlerini anlamamız ve ezbere bilmemizdi.)

 

Buradan itibaren Kemal Hoca ile teknolojinin gelişimi üzerine anlattıklarını madde madde yazacağım. Anlattıklarını daha derin kavramak isteyenler için de internette “Kemal İnan ile Bilgiye Yolculuk” isimli bir video serisini öneririm.

—- Thomas Kuhn çok beğendiğim bir tarihçi fizikçi, bilim felsefecisi. Kuhn’un bile farkına varmadığı bir ikilem var. Aristo dünyasında, Kopernick’e hatta Newton’a gelinceye kadar. Bir gökyüzü var, sistematik inceleme var. Bilimin bir numaralı özelliği açıklamaktan çok öngörebilmektir. Yunanlar geometri kullanmışlar. Gökteki hareketleri geometriyi kullanarak dairesel hareketlere indirgemişler.

Peki yeryüzünde ne oluyor? Hiçbir şey. Binalar yükseliyor, makinalar çalışıyor. Aristo fiziğine göre, dünya evrenin merkezinde, her şey evrenin merkezine doğru kımıldar, ağır şeyler hızlı, hafifler daha yavaş düşer. Bunu tersini de daha sonra Galileo ispat etti. Yer yüzündeki hareketleri açıklayan hiç bir şey yok.

—-Newton, “iki gök cismi birbirlerini aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı çeker” dediği anda, bu yasayı söylediği anda, bilim dünyasında ona çok kızıyorlar, saldırıyorlar. Çünkü Descartes, “bir şeye değmeden kımıldamazsın” demişti. Bilimin ilk büyük bunalımı budur. Anlaşılacak bir açıklama yok uzaktan cisimlerin birbirlerini çekmesini. Ama matematiksel modeli kurunca teoriyi açıklayabiliyoruz. Doğa yasalarının ortaya çıkması Newton sonrası da yalnızca Avrupa merkezlidir.  Ne Uzak Doğu, ne yakın Doğu bu konularda yaratıcı olmuşlardır. Newton vardığı sonuç dünya evrenin merkezindeyse bu bardağı bırakınca niye yere düşüyor. Niye havaya uçmuyor. Cisimler birbirini çekiyor. Gravity’i açıkladıktan sonra fizik doğuyor.

—-Sanayi toplumunun asıl olayı “bilgi” de olan birikimdir. Sermaye birikimi ve diğerleri ikincil nedenlerdir. Sosyal bilimciler bu noktada yanılgı yaşarlar. Tarım toplumunda olmayan bir yeni güç oluşmuştur. İlk madencilikle kullanılan pompalarla başlar. Suyu kaynatıp buhar tribünlerini kullanarak orada enerjiyi oluşturmak. Ardından demir yolları, bunlar müthiş zenginlik yaratır.

Ve sanayi toplumuna geçtikten sora en önemli keşif ilkokuldur. Bu iş için öyle bir ordu lazım ki eğitilsin ama çok eğitilmesin. Üretimde ve savunmada sadakati olacak kadar eğitilsin. Sanayi toplumu öncesi milliyetçilik diye bir kavram yok. Sanayi toplumuyla milliyetçilik el ele gidiyor.

—Ekonomik görüşlerim bir yere kadar Marx’a çok yakındır. Finans bir paylaşım sorunudur. Onunla ilgilenmiyorum. Mühim olan değerin nerede ve nasıl üretildiğidir. Marx haklı olarak buraya bakar. Artı değer teorisi.

Göremediği bir şey var, 19.yüzyılda da göremezdi. Bilgi toplumuna geçiş ile değeri oluşturan emek, sermeyesinin değersizleşmesi.

Nitelikli emek işin içine girdiğinde çok tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor, bilgi işin içine girdiğinde en iyi, iyiyi yiyor. Bütün olayı değiştiren büyük devrim mikroelektronik. İnternet, otomasyon. Tasarım, düşünce, yaratıcılık ekonomik bir değer kazanıyor.

Özgürlük de bununla ilişkili. Önceki durumda özgürlük çok istenen bir şey. Özgürlük eski Yunan’dan beri çok istenen bir şey ve özgürlük bir ekonomik değere sahip değil. Bu kez özgürlük yaratıcılıktan dolayı ekonomik bir değer kazanmaya başlıyor. O zaman eşitlik ve kardeşlik bir yanda, özgürlük ve yaratıcılık diğer yanda oluyor. Şimdi dünyanın en önemli sorunu bu. Çözülmesi çok zor bir çelişki. Artık sermaye sahibi değil nitelikli emek eşitsizliği yaratıyor. Fikir sermayeyi buluyor, akıllı ve yaratıcı insanlar bu zenginliğe sahip oluyor ve ister istemez farklı uluslarda iş birliği yapıyor. Uluslararası eşitsizlik azaldı. Ulus içi eşitsizlik arttı.

—Sovyetler Birliği eşitliğe önem verdiği için çöktü. Bir silah atılmadan çöktü. Mikroelektronik temelli sanayi sıçramasına erişemedi, önem vermedi. Ağır, büyük aletlerle sanayisini sürdürüyordu.

ABD ise eşitliğe hiç önem vermedi, yaratıcılığa verdi, ama şimdi O da patladı patlayacak.

Türkiye’de teknolojiye dayalı bir üretim o düzeyde söz konusu değil. Yeni yeni başladı savunma sanayiinde. Orada ilk defa Aselsan’ın rolüyle büyük bir gelişme yaşandı.

—Kitabım esas olarak Türkiye için değil ABD ve Uzak Doğu için.


[1] Emeritus, profesörlük unvanı, emeklilik yaşına gelmiş ancak bilgisi, birikimi, uluslararası saygınlığı ve ilişkileriyle daha çok uzun yıllar hem akademisyen, hem öğrencilere yol göstermesi bir kazanım olacak hocalara verilen bir statüdür. 81 yılında YÖK’ün kurulmasıyla kaldırılan ordinaryüs unvanı yerine bugün kullanılmaktadır.


Yayınlanma Tarihi: 08 Ocak 2024  /  Son Güncellenme: 09 Ocak 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.