Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 225 - Mart 2024      Ada’nın Robensonları

Ada’nın Robensonları


Bundan yıllar önce Büyükada’nın en güney ucu olan Kurşunburnu’nda hakkında kimsenin bir şey bilmediği bir adam, kendi yaptığı derme çatma kulübede yaşamaya başladı. II. Dünya Savaşı’nda Nazilerden kaçtığına, karısı tarafından terk edildiğine ve hatta hazine avcısı olduğuna inanılan bu adam bu dünyadan göçtükten yıllar yıllar sonra kulübenin etrafında başka biri göründü…

Onu ilk kez kulübesinin kapısının önünde gördüğümde 17 yaşındaydım. 1978 yılıydı. Elleri, kolları havada, sesi titreyerek Adalı çocukların bahçesinden tavuklarını ve yumurtalarını çalıp güvercinlerini rahatsız ettiklerini, kulübesini taşladıklarını anlatıyordu. Heyecandan suratı kıpkırmızı olmuştu. Ben de heyecanlıydım. Büyükada’nın arkasında bir yabancının Robenson tarzı bir hayat yaşadığını duymuş, ilk fırsatta merak içinde arkadaşlarımla kapısında bitivermiştim.

Makilerin arasında bir insanın kolaylıkla geçemeyeceği dar bir patikadan, çalılıkların yüzümü yırttığı bir yolculuktan sonra yanına ulaşabilmiştik. Kimdi bu ıssız yerde yaşayan yabancı? Bir münzevi miydi? Bir kaçak mıydı? Böyle bir yaşam tarzını tercih etmesine ruhsal bir sıkıntı mı neden olmuştu?

Rumların Molyvofasa dediği Kurşunburnu, kışın soğuk olsa da Ada’nın en güney ucu olduğu için en sıcak bölgesi. Burada Robenson’un yaşadığı yerin hemen altındaysa denizden ulaşılabilen, sahili taşlık olan minik bir koy vardı. Bu noktanın tesadüfen değil özenle tespit edildiği ortadaydı.

Onu ilk gördüğüm gün derme çatma kulübesinden uzanan tahtaların üstünde, kuruması için bırakılmış bir pantolon asılıydı. Kulübesinin ve kümeslerin arasında tavukları dolaşıyordu. Bahçesine özel bir kaktüs türü; yüzyıl bitkisi ve sabır ağacı diye bilinen ve ömrü boyunca sadece bir kez çiçek açan Güney Amerika kökenli “Agave Amerikana” ekilmişti. Böyle karmakarışık bir alanda şikâyetlerini haykırıyordu Franz Fischer ya da Kamil Kaya mı demeliyim?

FRANZ FISCHER 1960’LI YILLARDA KULÜBESİNİN BAHÇESİNDE TAVUKLARINA YEM VERİRKEN FRANZ FISCHER 1960’LI YILLARDA KULÜBESİNİN BAHÇESİNDE TAVUKLARINA YEM VERİRKEN (FOTOĞRAF: AKİLLAS MİLLAS)

KİMDİ BU ROBENSON?

Franz Fischer hakkında her daim çelişkili anlatımlar oldu çünkü hakkında kayıtlı bir şey bulmak neredeyse imkânsızdı. Gizemi de buradan geliyordu. İnsanlardan kaçıyor ve bu nedenle hakkında değişik efsaneler dillendiriliyordu. Adalılar onun Alman ya da Avusturyalı olduğunu, sonradan Türk vatandaşlığına geçerek Kamil Kaya ismini aldığını biliyorlar. Bilinen adı Franz Fischer. 1900 ya da 1901 doğumlu. II. Dünya Savaşı’nda Nazilerden kaçarak İstanbul’a geldiği ve diğer Alman profesörlerle birlikte İstanbul Üniversitesi’nde ders verdiği, hatta bir gün onlarla çıktığı bir yat gezisi esnasında denizden gördüğü bu yeri beğenerek kulübesini inşa ettirdiği yönünde söylentiler mevcut.

Balıklı Rum Hastanesi eski doktorlarından Akillas Millas,1 Franz Fischer’le 1957 yılında Kurşunburnu’ndaki kulübesinde tanıştığını aktardı bana. Kurşunburnu’na sık sık pavurya avlamak için dalmaya gidermiş ve bu gezilerinde Fischer’e bazı yardımlarda bulunmuş. Ona ilk olarak balık tutması için paraketa2 vermiş ve kullanmayı öğretmiş sonra da onu martıların yumurtalarının yenebileceğine ikna etmiş. Millas, “Çünkü ben etrafında sadece kaplumbağa ve kirpi leşleri görüyordum. Onları yiyerek besleniyordu. Martı yumurtası ve balıktan sonra kendine geldi” diyor ve devam ediyor: “Suyu ve ekmeğini Aya Yorgi Manastırı başkeşişi Kleonikos sayesinde tedarik ediyordu. Ben ona et, yemek götürüyordum. O da bana karabaş çayı yapıyordu. Kulübesini kamufle etmek için etrafa kaktüsler dikmişti. En büyük derdi yağmur suyuydu. Yağmurun kulübesine girmesini önleyemiyordu. Yattığı yerin altında mantarlar üremişti.”

Millas’la tanıştığı zamanlarda iki kaya arasında muşamba altında bir kovukta yaşayan Fischer, Millas’ın “Yeni Yol’da bizim Kopsidas evi yıktırılmadan evvel kapı ve çerçeveleri sök, istediğini al, kulübeni genişlet” önerisini değerlendirmiş ve özellikle su küpleri, ahşap kapı, pencere ve doğramaları taşıyarak kulübesini yapmış. Kulübenin hemen yanına da tavuk kümesleri yaparak tavukların yumurtalarını Ada’da kapı kapı dolaşarak satmaya başlamış.

Bir zaman sonra 35 tavuğunun büyük bölümünü yabani kediler yemiş.

Millas, Fischer’in buna çok sinirlendiğini ve uzun süre yumurta satamadığını anlatıyor: “Ada’nın arkasında o zamanlar yabani kediler vardı. Bir gece kümese gizlenmiş ve beklemiş. Gece yarısı olduğunda bir yabani kedi kümese gelmiş. Kamil Kaya karanlıkta kediyi yakalamaya çalışmış. Aralarında boğuşma başlamış. Kamil, boğuşma esnasında ellerinde, yüzünde, vücudunda derin yaralar açan kediyi elleriyle boğmuş. Ertesi gün benim hastaneye geldi. Yaralarını temizledim ve diktim, akşamına tekrar Ada’ya, kulübesine döndü.”

FRANZ FISCHER, ADİL BALİ’YE ŞİKÂYETLERİNİ ANLATIRKEN, 1978 FRANZ FISCHER ADA’DA KULÜBESİNİN ÖNÜNDE, 1978 (FOTOĞRAF: ATİLLA GÜNER)

HAZİNE PEŞİNDE MİYDİ?

Peki neden böyle bir yaşantıyı seçmişti? Millas, Molyvofasa’nın (Kurşunburnu) eski zamanlarda birçok haydut ve kaçakçının barınağı olduğunu, hatta sultanların zamanında Lefter isminde nam salmış bir eşkıyanın bütün altınlarını ve hazinesini burada sakladığını belirtiyor. Eski Adalılar hazinenin kayalıklardan biraz ileride, hâlâ izleri görülen Bizans kalıntılarının civarında gömülü olduğuna inanıyorlarmış. Hazine peşinde koşan pek çok kimsenin bu yörede kaçak kazı yapılmasına neden olduğunu da ekliyor. Millas’a göre o yıllarda hazinenin varlığına inananlardan biri de Franz Fischer’di ve hatta bulmuş olduğu işlemeli mermer parçalarını kulübesine taşımıştı: “Aramızdaki ‘dostluk’ kuvvetlenmişti. Hitler rejiminden nasıl kaçtığını, eşiyle Türkiye’ye 1945 yılında sığındıklarını, karısının onu sonradan ortağıyla terk ettiğini, beş parasız, umutsuz ve düş kırıklığıyla Ada’nın bu ıssız yöresine sığındığını anlatmıştı bana. Not defterindeki Almanca gazetelere yazdığı ve hapis cezası almasına neden olan politik yazıları göstermişti.”

2009 ila 2016 yılları arasında da Büyükada’da yaşayan Alman müzik insanı Stefan Pohlit, Franz Fischer’in yaşadığı kulübeden yola çıkarak Münzevi Adası adlı bir roman yazdı. Pohlit, bu romanı yazarken hem yazılı kaynaklardan faydalandı hem de birçok kişiyle konuştu ve Fischer hakkındaki bazı iddiaları kaleme aldı. Buna göre Fischer, 3 Şubat 1901’de Viyana’da evlilik dışı bir ilişkiden doğmuştu. 16 yaşında İtalya’ya gönderilmiş, İsonzo Muharebeleri’nde4 ateş etmeyi reddettiği için hapse atılmış, serbest bırakıldığı gün Viyana Garı’ndan trene atladığı gibi Normandiya’ya gidip transatlantiğe binerek Amerika’ya gitmişti.5

Franz Fischer’in Amerika’daki yaşamı hakkında da birçok söylenti var. Lokanta işlettiği, bahçıvanlık üzerine eğitim aldığı, bir otelde barmen olarak çalışırken Ambrosia bitkisinden bir karışım icat ettiği yönünde söylentiler bunlar. Amborosse adını verdiği bu karışımın formülünü Amerikalılar hiçbir ücret ödemeden elinden almışlar üstelik ve USA Wilky adıyla satışa çıkararak milyonlar kazanmışlar. Fischer’e ise hiç para ödememişler. Kendisine ait bu formülün çalındığını gazetecilere anlatmıştır da.6 Amerika’dayken New York’ta bir Viyana Kahvesi açmayı hedeflediği lakin Wall Street’e yaptığı yatırımlar borsa iflas ettiğinde kaybolunca tekrar memleketine, Avusturya’ya döndüğü de hakkındaki söylentiler arasında.

1946 yılında İran Devlet Demiryolları’na iş için başvurduğu, Budapeşte üzerinden İstanbul’a geldiği, Cumhurbaşkanı’nın özel isteğiyle İstanbul Belediyesi’nde göreve başladığı da anlatılanlar arasında.7 Fischer hakkındaki bu tarz anlatımlar ne kadar doğrudur, bilinmez. Ünü arttıkça gazeteciler de kapısına dayanmış, o da 13 Ağustos 1978’de Milliyet gazetesine şöyle bir açıklamada bulunmuştu: “Benim hakkımda çok şey söylendi. Oysa ben ne bir casusum ne de bir aşk macerası sonucu burada tek başıma yaşamaya devam ediyorum. Sadece politik olayların kurbanıyım.”

FRANZ FISCHER ADA’DA KULÜBESİNİN ÖNÜNDE, 1978 (FOTOĞRAF: ATİLLA GÜNER)

BU GAZLAR DÜNYAYI BİTİRECEK

Söylentiler, efsaneler bir yana Ada’nın arkasındaki kulübesinde zor yıllar geçirdiği bir gerçek. Bunu gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Çarşıya indiğinde üzerine birkaç beden büyük gelen paltosu, elindeki sopası, kollarındaki heybeleri, beyaz dik saçları, garip ayakkabılarıyla çok dikkat çektiği, yaşadığı yer keşfedilince ziyaretçilerinin çoğaldığı ve ziyaretçilerden hiç hoşlanmadığı da gerçektir.

Yanına ne zaman gitsem en çok taş atan çocukları şikâyet ederdi. Ada’da bazı çocuklar durmadan kulübesini taşlayıp tavuklarını, kuşlarını çalıyormuş. Büyük bir öfkeyle, “Benden ne istiyorlar? Beni rahat bıraksınlar” derdi. Hatta bir gün, taş atan çocuklardan birini okuluna kadar giderek müdüre şikâyet etmiş. Müdürle tek tek sınıfları dolaşıp sonunda çocuğu bulmuş. Utanıp özür dileyen çocuk daha sonra kulübesine gidip Fischer’e yumurtalarını iade etmiş.8 Çevreye zarar verilmesine de çok kızar ve bu konuda çok konuşurdu. Gereksiz tüketime karşıydı. 1970’li yılların sonunda, üzerimizden geçen her uçağı eliyle işaret edip jetlerin arkasından çıkan atık gazı gösterir ve “İşte bu gazlar dünyayı bitirecek” derdi.

13 AĞUSTOS 1978, MİLLİYET

AVUSTURYA KONSOLOSU’NDAN AÇIKLAMA

Gazetelerde röportajlarının çıkmaya başlaması ve Adalıların ilgisinin de artmasıyla, Fischer’in kulübesinin bulunduğu 1. derece sit alanı olan bölgeye bir gün belediye yetkilileri gelir. Kulübenin eksik malzemeleri tamamlanır. Bu olay, 7 Temmuz 1980 tarihinde gazetelere “40 yıldır Büyükada’da tavukçuluk yapan Alman’a belediye ev yapıyor” şeklinde haber olur. Fischer bu iyiliğe “Ramazan’da bedava yumurta dağıtacağım” şeklinde karşılık verir.

Derme çatma kulübe hayatı onu 84 yaşında artık zorlamaya başlamıştı. 1984’ün kışında hasta oldu. Günlerce kulübesinde hasta hâlde yattı. Ziyaretçilerden biri tarafından fark edilince önce Adalar Dispanseri’ne götürüldü. Orada bir süre misafir edildikten sonra Darülaceze’ye yatırıldı.

Avusturya Konsolosu Herbert Naglich, 1985 yılında Franz Fischer’i Darülaceze’de ziyaret etti. Bu ziyaret esnasında Fischer’in Türk vatandaşlığına geçtiği yönündeki iddiaları yalanladı. Her beş yılda bir konsolosluğa gelip pasaportunun süresini uzattığını, ayrıca onlara garson olduğunu söylediğini açıkladı.9 Oysaki Fischer, Türk vatandaşlığına geçtiğini, adını da Kamil Kaya olarak değiştirdiğini her yerde söylemişti…

Bir süre sonra Darülaceze’deki ortam onu sıktı. Etrafındaki yaşlılarla hiç geçinemedi.

1985 yılında onun ziyaretine gittim. Beni görünce çok sevindi. Hemen koluma girip fısıldayarak “Beni buradan götür. Beni Ada’ya götür” diye yalvarmaya başladı. “Belediye başkanına söyle beni buradan alsın” diye yalvarıyordu.

Çünkü yıllar önce verdiği bir röportajda “Hayatta tek umudum öldükten sonra üzerinde yıllarca yaşadığım, yıllar yılı beni soğuktan, kardan koruyan bu barakanın olduğu yere gömülmek sadece” demişti.10 Maalesef istediği olmadı. Franz Fischer ya da Kamil Kaya, 1985 yılında Darülaceze’de hayatını kaybetti ve Kilyos Kimsesizler Mezarlığı’na gömüldü. Hakkında bir başka kayda rastlanmadı.

MİLLİYET’İN ERGÜDER YOLDAŞ’LA İLGİLİ HABERİ, 30 OCAK 1995

ADA’DAKİ KULÜBENİN YENİ SAKİNİ: ERGÜDER YOLDAŞ 

Fischer’in kulübesi ve o bölge 1984-1994 yılları arasında boş kaldı. Sonra bir başkası kulübenin etrafında dolaşmaya ve orada yatıp kalkmaya başladı. Bu kişi, “Sultan-ı Yegâh”, “Elde Var Hüzün” gibi klasikleşmiş bestelere imza atan Ergüder Yoldaş’tan başkası değildi.

1991 yılında Büyükada’ya gelen Yoldaş’a önce çok eski bir Adalı olan rahmetli tiyatro sanatçısı Ayla Algan sahip çıktı. Onu kendi yaşadığı Reşat Nuri Güntekin’in eski evinde bir süre ağırladı. Yoldaş oradan ayrılınca bu kez Adalar Belediye Başkanı Recep Koç onu evinde misafir etti.

Recep Koç, 19 Şubat 1994 tarihinde Büyükada’da öldürülünce ortada kalan Ergüder Yoldaş, Fischer’in kulübesini kullanmaya başladı. Kulübe eskisine göre daha da perişan hâldeydi. Yoldaş burada birkaç battaniye, kitap ve kurduğu bir sobayla yaşamını sürdürdü. 1990’lı yılların sonunda Ergüder Yoldaş’ı da o kulübede ziyaret ettim. Franz Fischer gibi üretim içinde değildi. Tavukları, kuşları, yumurtaları yoktu. Saçı sakalı uzamış, Robenson hayatına pek alışamamıştı. Kendisine yapılan yardımlarla yaşamını sürdürüyordu. Sorularımıza, “Neden bunu sordunuz?”, “Psişik anlamda mı soruyorsunuz?” gibi karşılıklar veriyordu.

Bir dönem müzik yaparak para kazanmak amacıyla Polonezköy’e gitti. Daha sonra yine Ada’ya döndü. Barakası sevenleri tarafından onarıldı, içine masa kondu. Uyku tulumu alındı. Dostlarından Cemal Tufan Sezer’in “Neden Ada’da yaşamaya karar verdin?” sorusunu “Oğlum işsiz kaldım, parasız kaldım, bütün kapılarımı kapattılar ve beni burada yaşamaya mahkûm ettiler. Ben de bana madem böyle bir yaşamı layık görüyorsunuz, ben onurumla burada da yaşayabilirim diye göstermek istedim”11 diye cevaplayacaktı.

On yıl boyunca Ada’da o kulübede yaşamaya çalıştı Ergüder Yoldaş. 2002 yılında Çengelköy’de bir eve taşındı. Ev sahibi bir süre sonra kirasını ödemediği için onu evden çıkardı. “Sokakta kaldı” iddiaları üzerine ailesi gelip onu alıp İzmir’e götürdü. Alzheimer belirtileri de gösteriyordu. İzmir’de tedavi gördüğü hastanede 25 Ocak 2016’da hayata gözlerini yumdu.

ROBINSON YA DA ROBENSON

İngiliz yazar Daniel Defoe, 1719’da yayımlanan ilk romanı Robinson Crusoe’da romanla aynı adı taşıyan ölümsüz karakterine hayat verdi. Roman, bir gemi kazası sonucu ıssız bir adaya düşen Robinson Crusoe’nun hayatta kalma mücadelesini anlatır ve zamanın üstünde bir eserdir. “Robinson” ismi ülkemizde eskiden beri Robenson olarak da telaffuz edilmiştir. Yazımızdaki “Robenson” da bu telaffuzdan nasibini alır.

Bu yazı daha önce : https://www.istdergi.com/sehir/yasam/adanin-robensonlari adresinde yayınlanmıştır!

DİPNOT

1 Şimdilerde Atina’da yaşıyor, Türkiye, İstanbul ve Adalar hakkında topladığı değerli koleksiyonuyla İngilizce, Yunanca ve Türkçe kitaplar hazırlıyor.
2 Üzerinde birçok iğneli köstek bulunan uzun balık oltası.
3 Adil Bali ile Akillas Millas arasında yapılan görüşme (5 Ocak 2023).
4 I. Dünya Savaşı sırasında İtalya Cephesi’nde Isonzo Irmağı boyunca İtalya ile Avusturya-Macaristan orduları arasında yapılan on iki muharebe (Haziran 1915-Kasım 1917). https://tr.wikipedia.org/wiki/Isonzo_ Muharebeleri.
5 Stefan Pohlit/İrfan (Temmuz 2021): Münzevi Adası, Heyomala Yayınları, s. 272.
Milliyet gazetesi, “Büyükadalı Robenson Politikanın Kurbanı”, Hasan Cemali, 13.08.1978.
7 Stefan Pohlit/İrfan, age., s. 272, 273.
8 Necati Önel (Halıcı). Stefan Pohlit’le 5 Ocak 2023’te yapılan görüşme.
9 “Büyükada’nın Avusturyalı Robensonu Darülaceze’de”, Kadir Can, Cumhuriyet, 25 Mart 1985, s. 12.
10 Garbis Özatay, “Marmara Denizi’nin Uygar Robinson’u”, THA için yapılmış yayınlanmamış röportaj, 1970, s. 3.
11 http://www.dusunuyorumdergisi. com/erguder-yoldasin-nefes-ve-sesteknikleri- metodolojisini-devrettigi-sanarmoni- kompozisyon-tiyatro-dallarindaogrencisi- asistani-olmus-kizim-dedigi- dostu-devlet-sanatcisi-ilknur-acikel/ (Erişim Tarihi: 5.12.2023).


Yayınlanma Tarihi: 06 Mart 2024  /  Son Güncellenme: 07 Mart 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.