En temel gıdalar arasında önemle sayılan balık her dönemde üzerinde en çok konuşulan konulardan birisi oldu. 1938 yılının Şubat ayında da konu gazete yazılarını dolduruyor. Tan gazetesinde “Balıkçı” imzasıyla yayınlanan bir dizi yazıda balık ve balıkçılık oldukça ayrıntılı olarak ele alınıyor. Bu yazılardan Adalar’ı da ilgilendiren birisinde balıkçılığın başta gelen sorunlarından birisi olan “gırgır” balıkçılığı ele alınmış. İlginç olan gırgır balıkçılığının yarattığı sorunların bugün de hala güncel olması.
1938 Ocak ayının gazetelerindeki gezimize buyurun.
Balık Servetimiz Ne Şekilde İmha Ediliyor?
Yazan: Balıkçı
Geçen makalede (TAN: 26 – 1 – Çarşamba) denizlerimizden, balıklarımızdan bahsettim. Bugün avcılığımızın kötü taraflarını izaha çalışacağım. Mevzua girmeden birkaç sözle balıkların hicret kaidelerini, balıkçılığımızın etki tarzını da anlatayım ki, dava her yandan aydınlansın :
Balıklar ekseriyetle sahil sularını takip ederek yol alırlar. Sefer kaideleri: Düşmandan sakınmak; yem peşini bırakmamaktır. Karadenizden evvela kılıçlar, lüferler; müteakıben izmaritler, istavritler, daha sonra palamutlar, uskumrular, hamsiler akmıya başlar. Hicret tarihleri de hiç şaşmaz; her balık kendi mevsiminde yol alır .
Eski balıkçılarımız iki sınıftılar: Mahalli avcılar, seyyar avcılar.
Mahalli avcılar: (Dalyan) cılar, (Voli) cilerdi. Dalyanlar malûm… Geçit yerlerine sabit ve taksimatlı ağlar kurulur, akan balıklar dalyanın havuz kısmında birikir. Sabah akşam veyahut giren balığın cinsine, mikdarına göre (şire) edilir; toplanmış balıklar alınır.
(Voli) ye gelince; Boğazın Rumeli ve Anadolu yakalannda kanala yakın, dibi temiz ve balık uğrağı yerler vardır. Bu aralarda (Iğrıp), (Manyat) tabir edilen büyük ve torbalı ağlarla denizin muayyen bir kısmını kuşatırlar; ağın her iki kolundan karaya çekerler
Şu hale göre dalyanlara: “intizar avı” ve volilere “tesadüf avı” dersek, daha vazıh bir ünvan vermiş oluruz.
Seyyar avcılar ise ufak ağcı ve alamanacılar, sepetçiler, voltacılardı… Ufak ağcılar; ığrıp ve manyat ağlarının işliyemiyecekleri ârızalı yerlere ağ uzatmak veya fena sularda ağ yeldirmek, yahut ta kıyılarda ve ârızalı yerlerde dolaşan balıkları çevirmek suretile balık avlarlar. Voltacılar da ağ ile tutulamıyan veya ağlara vurmıyan balıkları tutarlar. “Voltacı!,, deyip geçmeyiniz. Şehrimizi balıksız bırakmıyan, bilhassa en nadide. en nefis balıklarla mide şenlendirmemize medar olan asıl onlardır.
Eski zamanda av mevsimi yaklaşınca dalyanlar kurulur; voli kayıkları hazırlanır; her voli kendi derecesine göre yirmiden yüz, yüz elliye kadar tayfa yazarak kadrosunu tamamlardı. Seyyar ağcılar da birden on ikiye kadar yardımcı peyliyerek faaliyete geçerlerdi. Bu yüzden Boğaziçinin büyük bir kısım halkı, refaha kavuşurdu. Çoluk çocuklarını rahat rahat geçindirdikten başka kendilerine göre ev bark kuracak para bile kazanırlardı. Bu refah, yalnız Boğaziçi halkına münhasır kalmazdı; balık akınını takiben (Kumkapı) dan (Gelibolu) ya; beri taraftan da Anadolu kıyısı ve Adalar İzmit, Gemlik, Bandırma, Erdek körfezlerine kadar her sınıf esnafın ve balıkçıların yüzlerini güldürürdü.
Akın, tabii revişini takip ettiği için İstanbulun balıksız kaldığı hiç vaki olmamıştır. Bulgaristana, Romanyaya, Sırbistana, Yunanistana taze ve tuzlu balık ihracatımız da dikkate şayan bir derecede bulunuyordu. Büyük kırgınları istisna edersek, mazi kayıtlarında şimdiki gibi motörler dolusu balığın denize atıldığını ve bütün Boğaziçi ve Marmara balıkçılarının elleri böğürlerinde mahrum ve muhtaç bir halde kaldıklarını göremeyiz.
Uğursuz harptenberi eski, zemin ve mekâna uygun balıkçılığa ilave olarak soysuz bir bombacılık türedi. Bir de (gırgır) cılık taammüm etti. Balıkçılığın refahı, ahengi bozuldu. Balıklar da, balıkçılık ta kepaze oldu. Çünkü:
(Bomba) cılık, deniz avcılığının en tahripkar şeklidir. Sebebi de şu: Bomba ile ancak kıyı ve sığ sularda gezinen balıklar avlanılabilir. Halbuki, bir kısım balıklar sığ sulara yemlenmek ve yumurtalarını bırakmak için yaklaşırlar. Bomba patlayınca hem ana balık. hem bırakacağı yumurta mahvolduktan başka o mıntakada diğer cins balıkların yumurtaları, düşmandan korunmak için kıyılara ve yosunlar arasına gizlenmiş birçok yavrular da mahvolur gider. Nitekim bir aralık karagöz, levrek, kefal gibi balıklarımız hemen hemen münkariz olmak derecesine gelmişlerdi.
Bereket versin hükumet tedbir aldı. Bu avcılık hakkındaki eski yasağı teyit etti. Fakat teessürle haber vereceğim ki, sahillerimizde hâlâ bombacılık eden muzır avcılar eksik değildir!.
Gelelim gırgırcılara: Bunlar da akış mevsimi henüz başlamadan Karadenize çıkıyorlar. Havaların müsaadesine reislerinin cesaretlerine göre Anadolu, Rume li yakalarında pek uzak yerlere kadar uzanıyorlar. Yemlerini koruyarak, havaya uyarak sahillerimize yavaş yavaş sokulup birikmeye başlıyan balıkları karşılıyorlar. Rastgeldikleri sürüleri kuşatıyorlar. Vakıa biraz balık tutuyorlar; tutuyorlar amma bu tarz avcılıktan da şu netice hasıl oluyor:
Evvelâ: tuttukları balık para etmiyor. Çünkü, mevsim hasebile tutulan ya henüz tekamül etmemiş yavru, yahut henüz çiroz halini tamamile geçirememiş zayıf balıklardır. Taze olarak ağız tadiyle yenilemez; yavan olur. Salamuraya gelmez; çabuk bozulur. Hele sıcak havada tutulan balıklar çok kere mezat yerine bile nakledilmeden patlar ve kokarlar. Nitekim bu sene Boğaziçi kıyıları palamut leşlerile dolmuş, her taraf pis pis kokmıya başlamıştı!
Sonra, kıyılarda beslenerek sularımıza toplanan sürüler bu yüzden infisaha uğruyorlar; hayvanlar korkudan deli gibi bir hal alıyorlar. Kendilerini ya açıklara atıyor; yahut yollarını şaşırıp gerisin geri dönüyorlar. Bundan şu netice hasıl oluyor:
Bir iki kuşatılmak vartasından kurtulan palamutlar şuursuz bir halde gerisin geri dönünce marya sürülerine, uskumrulara tesadüf ediyorlar; biribirine düşman bu muhtelif anasır arasında dehşetli bir cidal ve perişanlık başlıyor; darmadağın oluyorlar. Nihayet büyük bir kısmı enginde kayboluyor; bir tutamı da zuhur eden ilk fırtınada tıpkı bir çığ yuvarlanışı mahiyetinde ve karmakarışık bir halde Boğaziçinden tekerlenip geçiyor. Ne dalyanlar, voliler, ne voltacılar ve küçük ağcılar istifade edemiyorlar.
Bu sene (hamsi, istavrit, uskumru, palamut) ların çorba halinde kıyılara vuruşlarının sebebi işte budur.
Boğaz ağzında, yani balık methalinde yapılan bu avcılığın mazarratını anlıyabilmek için uzun uzadıya tetkikata lüzum yok. Şöyle basit bir misal davayı mükemmelen aydınlatabilir:
Bir ağıl farzediniz ki, kapısının önünde sürülerle kurt biriksin; meralardan süzülüp gelen koyunlar bu manzara karşısında ne olur? Hele korkunç bir hücuma da uğrarlarsa ne hal kesbederler?
Miniminicik Karadenizden beklediğimiz balıklar da ayni âkıbete uğruyorlar. Yani herşeyden evvel ağılımıza çekip kendimize mal etmemiz icap eden balıkları ürkütüp gerisin geri püskürtüyoruz. İçeri girenlerden de hayır göremiyoruz.
Geçen makalede balıkların avdet seferlerini anlatırken yavru kümerlere dikkatinizi rica etmiştim. Düşman önünde balığın yavrusu ne ise kendisi de ayni şeydir. Torik, palamut sürülerile sarılmış uskumru alayından hayır beklemeyiniz. Birkaç hücumda koskoca kümeden ancak sayılabilecek nisbette az bir can kurtulur. Bu ciheti de hesaba katarsanız, gerisin geri döndürülen palamutlardan diğer ufak cins ve daha faydalı balıkların görecekleri zararı tahmin, sizin için sansar hücumuna uğramış kümesinizin hesabını yapmak kadar kolaylaşır!.
Gırgırlann verdikleri zarar, bundan da ibaret değildir. Çığ halinde yuvarlanan balığın peşine düşüyorlar, nefes alıp yerleşmesine meydan vermiyorlar. Biçare hayvan çılgına dönüyor. Oradan oraya başvuruyor. İzmit, Gemlik, Bandırma körfezlerini bulamaz da Çanakkaleye doğru yol alırsa Akdenize kaçıyor. Artık o bizim elimizden kâmilen çıkmış balık demektir. Avdetini beklemek çok beyhude bir intizar olur.
Geçen sene balıkçılığı da bir başka türlü facia idi: Karadenizd en gelen torikler lehimize istikamet alarak Adalar civarına yayılmıştı; gırgırlar tepelerine bindiler. Diledikleri kadar tuttular. Ne yazık ki bir istifade edemedik. İtalyanların, Yunanlıların ekmeklerine yağ ve bal sürdük. Güzelim balıklarımızı yok pahasına aldılar, memleketlerine taşıdılar. Onların bulunmadıkları zamanlarda tutulan balığın satılamıyacağını bile bile gırgırcılar avı devam ettirdiler. Tuttukları balıkların çoğunu denize döktüler. Bu döküş şuursuzca tutuştan daha çok muzırdı. Çünkü, denize dökülen ölmüş balıklar dibe çöküyorlar, dipte kokarak follukların sıhhi şartlarını bozmakla beraber yumurtlayacak muhtelif balıkları da ürkütüp yerlerinden tedirgin ediyorlardı. Bu kadar insafsızca imha avcılığı yetişmemiş gibi çamura yatan, yeni lohusalığa hazırlanan balıklara da rahat ve aman verilmedi. Ağ dolaşmıyan derin sulara elektrik lambaları indirmek suretile sükûn devresine girmiş balıkları da havalandırıp tutmak çaresine başvururlar. Bu suretle, ana balığa cidden gaddarlıkla ithama lâyık bir tarzda imhakâr bir tırpan daha attılar.
Bu yürekler acısı hali bazı gazeteler maalesef alkışlıyorlardı. “Şu kadar balık daha satıldı!” diye sütun sütun müjde veriyorlardı. Fakat hiç kimse tetkik ve hesap etmiyordu ki, bin liralık mal kırılıyor, topu topu bir liralık alışveriş oluyor! Hele büyük gazetelerden birinin elektrik usülünü yeni bir şey farzederek “balıkçılarımızda dâhiyane bir icat!” serlevhalı teprişatı yüz kızartıcı bir gaflet idi. Alkışlanan usül dâhiyane bir icat değildi. Çoktan batı balıkçılığında tatbik edilmiş ve mazarratı anlaşılarak tard ve defedilmiş bir usüldü. Alkışlamak şöyle dursun işitilir işitilmez mütecasirlerinin cezalandırılmaları iktiza ederdi.
Sebebine gelince: havalar kışlayınca ve yumurtaları, tekâmül çağına erişince balıklar hem üşür, hem sancılanırlar. Bu yüzden derin sulara çekilir, sıcak çamura yatarlar. Bu gayri tabii hâdise yüzünden heyecan ve dehşetle apansız soğuk tabakalara fırlıyan balıklar ya derhâl donar, ölebilir: yahut yumurtalarını ziyan ederler. Nitekim büyük kırgınların yarısı da aynı şeydir. Bir şiddetli fırtına kanalı bozar. Balıklar sıcaktan, apansız soğuk bir cereyana tutulurlar. Teneffüslerini temin eden galsemeleri donar. Kırılırlar. Bu tarz balık avlamanın bir hastahanede müthiş bir yangın ika edip hastaları paniğe vermekten hiç farkı yoktur. Ve o cahilâne avcılığın neticesidir ki, bu sene torik pek az tutulmuştur. Şimdi de aynı âkıbete zavallı palamutlar maruz bulunuyorlar. Hüner balığı tutmakta değil, tam bahasına satmaktadır.
Şunu da ilâve edeyim ki gırgırcıların keyfi hareketlerinden hâsıl olan zarar yalnız balıklara münhasır kalmıyor. Bütün dalyancılar, voliciler, ağcılar, voltacılar zarar görüyorlar.
Meselâ, bir merada yatan balık, o meraya sahip köyün hakkı iken gırgırcılar üşüşüyorlar. Balığın yatağını bozuyorlar. Köy volilerini körletiyorlar. Voltacıların keşfettikleri balıkları sarıp yüzlerce, yerine ve zamanına göre binlerce esnafın ekmek parasını çıkarmalarına mâni oluyorlar. Halbuki, gırgırcı sahil değil, açık deniz ve seyyar balık avcısıdır. Bugünkü avcılığı da avcılık değil; ziyankârlıktır.
İlk tedbir olarak Karadeniz boğazı hariç ve dahilinde gırgır avcılığını menetmek iktiza eder. Gırgırın yeri fennen mantıkan Boğazağzı, yani balık methali olamaz. Birçok erkâna, hukuka riayetkâr olmak şartile ancak Marmara ve Akdeniz mahreci olabilir.
Avrupa balıklarını Okyanuslar gibi azametli denizlerden ve o denizlerle mütenasip gmrah kaynaklardan beklerler. Buna rağmen “nesilleri azalıyor!” diye bir kısım balıklarla istakozları hususi havuzlarda yetiştirip üretmiye çalışıyorlar. Biz ise miniminicik bir Karadenizden topu topu bir tutam balık bekliyoruz. Onu da anlattığım tarzda karşılar, mahvedersek ayıp ve günah olmaz mı?
Meseleyi yakından tetkik ettiğim için birinci makalede bu anarşinin önüne geçilmesini; deniz avcılığının inzibat altına alınmasını tavsiye etmiştim son söz olarak bu lüzumu bir daha tekrar edeceğim.
Evvelâ korumak, sonra avlamak, istismar etmek lâzım. Uzun müddet ve muntazam istifade ancak bu suretle temin edilebilir.
Tan, 7 Şubat 1938, Pazartesi
OKUYUCU Mektupları
Balıkçılara Kolaylık Gösterelim
İstanbulun başlıca deniz sanayiinden biri olan balıkçılık, bilhassa kışın kötü havalarda Boğaz dışında veya Adalar açıklarında yapılan çetin bir iştir.
Bir yerde balık çıkmıya başladığını işiten veya çıkacağını tahmin eden balık kayıkları reis ve tayfalarile oraya giderler ve en yakın köyde gecelerler. Gazetemize bir okuyucumuz tarafından verilen bir habere göre, Marmarada balık tutmak için Adalara giden ve şüphesiz otelde kalamıyacağı için kahvelerde gecelemiye mecbur olan balıkçılar bazı yerlerde müşkülâta uğramakta ve kahvelerde yatmalarına müsaade edilmemektedir.
Memlekette hayat ucuzluğuna yardımı olmaktan sarfı nazar, hazineye büyük bir varidat temin eden balıkçılarımızı müşkülâta uğratmaktan ziyade himaye etmek gerektir. Zaten pek güç şartlar altında çalışan bu adamlara güçlük çıkarılmaması hususuna Adalar kaymakamlığının dikkatini çekeriz.
Tan, 10 Şubat 1938, Perşembe
ZİRAAT:
Mimozalar Bozuldu
Son günlerde havaların bazan lodos, bazan poyraz esmesi yüzünden Adaların en güzel ve turfanda çiçekleri olan mimozalar müteessir olmuş tur. Lodoslarla kabaran çiçek tomurcukları açılmıya vakit bulamadan poyraz ve soğuk bir hava dalgasına maruz kalarak bozulmuştur. Bu yüzden mimoza ağaçlarından mahsul alınamıyacaktır.
Tan, 11 Şubat 1938, Cuma
ADLİYEDE
Metresini ve annesini yaralıyan adamın muhakemesi
Burgaz adasında metresi Makbule ile metreslnin anası Fatmayı yaralıyan Avninin muhakemesine dün Ağırcezada devam edilmiştir.
Asliye ikinci cezada başlıyan bu muhakeme, yaralama hadisesinde kasid görülmesi üzerine Ağırcezaya havale edilmişti. Dünkü celsede iddia makamı, hadisede öldürme kasdi olmadığını ve bir çakı ile insan öldürmenin müşkül olduğunu ve bilhassa suçlunun vurduğu yerler de nazarı dikkate alınırsa öldürme kasdi olmadığının tebeyyün edeceğini söylemiş ve Makbuleyi yaralamaktan ceza kanununun 457 nci maddesinin ikinci fıkrası, Fatmayı yaralamaktan da gene ayni maddenin dördüncü fıkrası mucibince Avninin cezalandırılmasını istemiştir. Muhakeme müdafaa için başka bir güne bırakılmıştır.
Cumhuriyet, 1 Şubat 1938, Salı
Yaralama Suçlusu Mahkûm
Dün ağır ceza mahkemesinde dört ay evvel Burgazadasında metresi Makbule ile anası Fatmayı çakı ile yaralıyan polislikten çıkarılan Avninin muhakemesi neticelendirilmiştir.
Mahkeme, suçu sabit gördüğü için Avniye bir sene 3 ay 9 gün hapis cezası vermiştir.
Tan, 24 Şubat 1938, Perşembe
DENİZ İŞLERİ
Akay için iki vapur daha yaptırılacak
Öğrendiğimize göre, Akay idaresi için halen Almanyada inşa edilmekte olan iki vapurdan başka iki yeni vapurun da Denizbankın Halicdeki fabrika ve havuzlarında inşası takarrür etmiştir. Bu iki vapur Akay için evvelki sene Şirketi Hayriyeden satın alınan Erenköy ve Göztepe vapurlarının tipinde olacaktır.
Cumhuriyet, 22 Şubat 1938, Salı
DENİZ VE LİMAN
Vapur Tarifeleri İçin Komisyon Toplanıyor
Akay, Şirketi Hayriye ve Haliç vapurlarının bilet ücreti tarifelerini tespit eden komisyon, önümüzdeki hafta toplanacaktır.
Komisyon, bu üç idareye ait vapur ücretlerini de bir miktar indirecektir. Bilhassa Adalar hattı için mühim tenzilât yapılacağı anlaşılmaktadır. Kadıköy, Haydarpaşa hattında da bilet başına bir kuruş indirilebileceği tahmin ediliyor.
Tan, 5 Şubat 1938, Cumartesi
ATLETİZM:
Heybelide Dün Yapılan Kır Koşusu
Beyoğlu Halkevi tarafından tertip edilen senelik kır koşularının üçüncüsü dün Heybeliada ümidin fevkinde güzel ve heyecanlı olmuştur. Bu müsabaka için İzmitten gelen Akyeşil Klübü atletleri şayanı dikkat bir muvaffakıyet gösterdikleri gibi yarışı da güzel bir sayı elde ederek kazanmışlardır. Kır koşularının en muvaffakiyetli atleti İbrahim yarış esnasında bir kaza neticesi ayağına basıldığından bir müddet duraklamıya mecbur kalmıştır.
Müsabakaya Galatasaray, Fenerbahçe, Kasımpaşa, Akyeşil, Beyoğlu Halkevi, Beyoğluspor takımları iştirak etmiştir.
Neticede Akyeşilden Galip 21,17 dakikada birinci, Galatasaraydan İbrahim ikinci, Galatasaraydan Sokrat üçüncü olmuştur.
Sayı hesabiyle Akyeşil 11 puvanla birinci. Galatasaray 16 puvanla ikinci, Kasımpaşa 34 puvanla üçüncü olmuşlardır.
Tan, 7 Şubat 1938, Pazartesi
Yayınlanma Tarihi: 02 Şubat 2023 / Son Güncellenme: 02 Şubat 2023
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.