Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 212 – Şubat 2023      “Adalar ve Marmara Denizi Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı”nın Dayanakları Ne Kadar Sağlam?

“Adalar ve Marmara Denizi Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı”nın Dayanakları Ne Kadar Sağlam?


Sevgili Nevin Sungur’un geçen son iki sayımız için hazırlamış olduğu yazıların devamı olarak sunuyorum:

Biliyorsunuz 4 Kasım 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile “Adalar ve Marmara Denizi” Özel Çevre Koruma bölgesi ilan edildi. Bu karar müsilajın varlığını en ağır şekilde hissettirdiği dönemin sonunda, Marmara Denizi’nin bir kurtuluşu olarak sunuldu. Bu karardan dolayı yapılan işlerin ne olduğunu biliyor musun? diye sorarsanız; Evet, biliyorum!

* Marmara’nın kirliliğine çözüm olacak bir şey yapılmadı. Koruma yapılmıyor, bu konuda her şey aynı.

*Sadece tamamlanmış ve askıya çıkmak üzere olan Adalar İmar planı, onu Adalılar’la        birlikte hazırlayan “İBB Şehir Planlama Bürosu”nun elinden alındı ve hala ilgili koruma kurulunda bekliyor. 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planların ikisinin bir arada çıkacağı yolunda duyumlar alıyoruz. Çevre Şehircilik ve İklim değişikliği Bakanlığı, her iki belediyeden de aldığı planları ilan edecek. Bekliyoruz. Oysa şimdiye kadar planlar çıkmış olacaktı ve ne çıkacağı konusunda da Adalılar olarak hem bilgimiz vardı hem de takibimiz. Gelelim davamız ile ilgili son gelişmelere.

DANIŞTAY 6. DAİRESİ SAVCISI GÖRÜŞLERİ:

“Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilanı ile ilgili olarak, adalıların, Adalar Vakfı’nın, Mimarlar Odası’nın, Adalar Belediyesi’nin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Danıştay 6. Dairesi nezdinde açmış olduğu yürütmeyi durdurma ve iptal davaları sürüyor. Gelişmeler oldukça buradan paylaşmayı sürdürüyoruz.

Adalar Vakfı ve Mimarlar Odası’nın açmış olduğu dava ile ilgili gelişmeler sırasıyla şöyle:

*Danıştay 6. Dairesi, Aralık 2022 tarihinde beş üyeden birinin muhalefet şerhi ile 21/06/2022tarihinde yürütmeyi durdurma talebimizi reddetti.

*İdari Dava Daireleri Kurulu’na yapılan itiraz da on üç üyeden dördünün muhalefet şerhine rağmen dokuz oyla reddedildi (06.10.2022).

* Kararın iptali istemli davamız sürüyor. Sürerken Danıştay Savcısı’nın görüşü geldi. Bu tür davalarda Danıştay Savcısının görüşü kamu adına konunun nasıl değerlendirildiği açısından önemli ama bağlayıcı değil. Mahkeme heyetinin değerlendirmesine sunuluyor.

Bugüne kadar 6. Dairenin ve İDDK’nun verdiği kararlarda bize umut veren, savunmamıza destek olan ve kararlara karşı oy veren beş hâkimin ve Danıştay savcısının görüşleri. Bu görüşler ÖÇKB ilanının hukuksal dayanaklarının yetersizliği konusunda birleşiyor.

Hukukçu olmadan hukuk metinlerini anlamaya çalışmak zor oluyor. Cesur davranıp bu metinleri daha açık nasıl anlatırım diye biraz çalıştım. Sizlere sunuyorum

ÖZEL KORUMA BÖLGESİ İÇİN HASSAS ZON (Bölge) BELİRLENMESİ

  1. Özel koruma Bölgesi’nin ayırt edici özelliği, 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de tanımlanan hassas zondur.
  2. Hassas zon, doğal sit alanlarının kentleşme, sanayi, turizm gibi sektörlerin tehdidi ve baskısından kurtarılmasında ve korunmasında daha hassas olunmasını gerektiren önemli doğal rezerv alanıdır.
  3. Hassas zon planlarda özel işaretlerle gösterilir.
  4. Bu bölgelerde zaman, mekân ve faaliyet türleri açısından çok kısıtlı kullanımlara izin verilir.
  5. Hassas zon nitelikli ve yeterli personel ile kontrol edilir.
  6. Bu alanları etkileyen çevresi de “özel çevre koruma bölgesi” sınırları içindedir ve “korunacak alan”  statüsüne alınması gerekir.

MARMARA DENİZİ VE ADALAR ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ İÇİN HASSAS ZON NERESİDİR?

Evet, Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi ilanının yapılması için de

  1. Bir hassas zonun tespit edilmesi;
  2. Ardından, bu alanın ve bu alanı etkileyecek çevresinin kentleşme, sanayi ve turizm gibi sektörlerin baskısından korunması amacıyla, “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul Ve Esaslara Dair Yönetmelik”in 5. maddesindeki korunan alanlara ilişkin genel ilkelere uyularak gerekli çalışmaların yapılması;
  3. Anılan yönetmeliğin 13. maddesinin 1. fıkrasında sayılan özeliklerden bir ya da birkaçını ihtiva ettiğinin saptanması halinde, bu niteliklere sahip olduğu tespit edilen hassas zon ile çevresinin, sınırlarının belirlenerek “özel çevre koruma bölgesi” olarak ilan edilmesi gerekmektedir.

Oysa davalı idareler yaptıkları savunmada:

1.Marmara Denizi ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarının önemini ve  biyolojik koridor olma görevini  vurgulamışlardır.

2.Böylece Marmara Denizi’ndeki kirlilik gerekçe gösterilmiş ve  Marmara Denizi ve boğazlar  hassas zon olarak değerlendirilmiştir.

3.Marmara Denizinin kirliliğinin nedeni için de “Karadeniz  etkisi altında olması ve gemi trafiği ve gemi kazalarından kaynaklanan kirliliğin  bulunması” denmiştir.

Bu ifadelerde mevzuatın çerçevelediği “hassas zon” tanımını bulmak sağlam bir bilimsel veriye dayanmamaktadır. Hassas zon belirlenmemiştir

PEKİ ÖÇKB KARARI NASIL ALINDI?

Yine davalı idarelerce yapılan savunmada değinildiği şekilde kirliliğin çevredeki  ilçelerdeki yapılaşmalar ya da faaliyetlerden kaynaklandığından söz edilmemektedir. Müsilajın etkisi ile Marmara Denizi Koruma Eylem Planı kapsamında, “kirliliğin sektörel etkilerinin Marmara Belediyeler Birliği ile işbirliği içerisinde Marmara Denizi Havzası Bütünleşik Stratejik Planı hazırlanmıştır” denilmektedir.  Bu plan ile alınan kararlar ile özel çevre bölgesi ilan edilmesinin öngörüldüğü anlatılmış ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nun çalışmalarının başlandığı söylenmiştir. Bu kadar kısa bir zamanda ÖÇKB kararının alınması, mevzuatın getirdiği usul ve kurallara göre yapılması istenen tespit ve tescil işlemleri ile bilimsel raporların hazırlanması mümkün değildir ve zaten bu raporlar da yoktur. Anlaşılıyor ki karar ÖÇKB kararı Cumhurbaşkanlığınca alınmıştır ama raporları karar sonrası hazırlanmaktadır.

Biliyoruz ki özel çevre koruma bölgesi ilanı öncesinde:

  1. Yönetmelik kuralları uyarınca ve bilimsel çalışmalar yapılarak hazırlanan, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanı niteliğinde hassas zonların tespit edilmesi;
  2. Çevre ilçelerin turizm, sanayi ve kentleşme gibi baskılar altında olduğunun bilinmesinin ve alınan doğal sit kararlarının bu ilçeleri ve dolayısıyla Marmara Denizi’ni koruyamadığını ortaya koyan, gerekçeli raporlar da bulunması lazımdır.

Bu raporlar yoktur, sunulmamıştır Davalı idareler özel çevre koruma bölgesi ilanı öncesi hazırlanması gereken bu raporların ilandan sonra hazırlanmakta olduğundan bahsetmektedir.

Ayrıca davalı idareler savunmalarında “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul Ve Esaslara Dair Yönetmeliği”nin, özel çevre koruma bölgeleri için net olarak talep ettiği tespit raporunun ve tespit fişlerinin hazırlanmadığını ve hazırlanmayacağını da beyan etmektedirler. Bu da hukuka uymamaktadır.

SINIRLARIN BELİRLENMESİ – KIYI KENAR ÇİZGİSİNİN ESAS ALINMASI

Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız hassas zon belirlemek ve buna göre özel çevre koruma bölgesinin sınırlarını ilan etmek için belirlenmiş yasal süreç ile ilgili olmayan bir yol tutulmuştur. Coğrafi sınır esas alınmıştır. “Kıyı kenar çizgisi”. Sınırlar bölgenin ekolojik sorunlarına göre değil keyfi bir sınır kabulüne göre belirlenmiştir. Bu da uygunsuz ve hukuksuzdur.

Danıştay Savcılığı:

“Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan bu alandan (kıyılardan) yararlanmada herkes eşit ve serbest olup bu alan yapılaşmaya konu edilemez. Bu nedenle turizm, sanayi ve kentleşme gibi sektörlerin baskısı altında olmayan kıyı alanının, Marmara Denizi’ni kirletmesi ve biyolojik çeşitliliğini ve doğal kaynaklarını yok etmesi mümkün değildir” diyerek, zaten yapılaşmaya kapalı olan kıyıların Marmara Denizi’ni kirletmesinin mümkün olmadığına vurgu yapmış, bu nedenle kıyı kenar çizgisini esas alan ÖÇKB sınırının da hukuka uygun olmadığını belirtmiştir.

Kıyı kenar çizgisi ile mevcut kıyı oluşumu arasında kalan alanlar ve Marmara Denizi bu ÖÇKB sınırları olarak belirlenmiştir. Bu sınırlar içinde tanımlanmış, esas olarak denizin kendisi, sahilleri kuşatan dar bir şerit ve Marmara’da yer alan bütün adalar ile Erdek Yarımadası’dır ve bu alanlar içinde, yönetmelik çerçevesinde belirlenmiş çalışılmış  bir hassas zon yoktur.

Danıştay Savcılığı görüşünde de söylendiği gibi

“Deniz kirliliğinin bu ilçelerdeki yapılaşmalar ya da faaliyetlerden kaynaklandığını ileri sürmemektedirler. Öte yandan özel çevre koruma bölgesi ilanı öncesinde davalı Bakanlık tarafından yukarıda içeriği yazılı Yönetmelik kuralları uyarınca ve bilimsel çalışmalar yapılarak hazırlanan, ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanı niteliğinde hassas zonların tespit edildiği, anılan ilçelerin turizm, sanayi ve kentleşme gibi baskılar altında olduğu, alınan doğal sit kararlarının bu ilçeleri ve dolayısıyla Marmara Denizini koruyamadığını ortaya koyan, gerekçeli raporlar da bulunmamaktadır.”  

Bu tespitler yapılmadan ve hassas zon da belirlenmeden hangi gerekçe ile özel çevre koruma bölgesi kararı verilebilmiştir.

Gene savcılığın görüşünde belirtildiği üzere,

Öte yandan, Adalar ilçesi ile Erdek ve Marmara ilçelerinde ya da Marmara Denizinde anılan nitelikte hassas zonların bulunduğunun tespit edilmesi halinde, deniz alanını ve/veya kara alanını içerecek şekilde, anılan alanlarla sınırlı olmak üzere özel çevre koruma bölgesi belirlenmesinin davalı idarelerin görev ve yetkisinde olduğu tabidir. “

Başka türlü ifade etmek gerekirse, eğer bu alanlarda deniz alanını ve/veya kara alanını içerecek şekilde  hassas zon tespiti yapılabiliyorsa, anılan alanlarla sınırlı olmak üzere çevre koruma bölgesi belirlenmesinin Cumhurbaşkanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca Danıştay Savcısı’nın görüşünde yer alan iki hususa da metinden alıntılarla değinelim.

USUL VE EHLİYET BAKIMINDAN DAVALI İDARENİN İTİRAZINA KARŞILIK OLARAK SAVCILIK,

“Davalı idarelerin dava açma ehliyetine ilişkin iddiaları yerinde görülmemiştir.”  demiştir.

ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGESİ’NDE UYGULAMA YASAĞI İÇİN İSE:

“Ayrıca bir alanın özel çevre koruma bölgesi ilan edilmesi üzerine planların, plan notlarının, projelerin ve uygulamaların duracağı konusunda yasal bir düzenleme olmamasına ve bu konularda yetkili makamlarca işlem tesis edilebilecek olmasına rağmen dava konusu işlemin eki kararın 2. maddesinde, bu konularda mezkur Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre yapılacak değerlendirme sonuçlanıncaya kadar herhangi bir uygulama yapılamaz, kuralı getirilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.”  demiştir.

Bu görüş de çok önemlidir. Buna dayanarak imar planları vb gibi temel uygulamalar sekteye uğratılmıştır. Bunlar da yürütmeyi durdurma talebinde sözü edilen geriye dönük zararlarla ilgili endişelere işaret etmektedir.

Dava ile ilgili gelişmeleri bekliyoruz, paylaşacağız.


Yayınlanma Tarihi: 06 Şubat 2023  /  Son Güncellenme: 07 Şubat 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.