Paylaş
Tüm Sayılar      2023      Sayı 221 – Kasım 2023      Adriano Celentano Tribute Show ve Ben

Adriano Celentano Tribute Show ve Ben


Bir ay kadar önce, bir gün kardeşim büyük bir müjde verir gibi TİM Center’da Adriano Celentano konseri olacağını ve gitmek isteyebileceğimi düşündüğünü söyleyince kulaklarıma inanamadım. İstemez miydiiim?!… O benim gençlik aşkımdı. Gençlik diyorsam çok gençlik, yani lise çağı. Ki aynı aşk, Adamo ve Alain Delon için de geçerliydi. Odamın duvarları, annemin tüm zorbalığına rağmen onların resimleriyle kaplıydı. Tabii o yıllarda ancak dergilerde falan görebilirdik, televizyon, internet ne gezer… Radyo var sırf. Hadi biraz nostalji yapayım önce.

Büyük bir lüks olarak minik bir transistörlü radyom vardı ve de gün boyu çantamda, gece de koynumda olurdu. Gece geç vakte kadar, ekstra lüks olarak sahip olduğum kulaklıkla bütün müzik programlarını dinlerdim. Bazen bunu okulda ders sırasında da yapardım. Her bir şarkıyı bilirdim, eh bir orkestrada şarkı da söylerdim. Dernek ortamında ve sonradan ünlenen kimi şarkıcılarla. Bana sahneler yasaklanmadan önce… Alain Delon’un hiçbir filmini kaçırmaz, Adamo’nun resimlerini çizer, Adriano’nun da tüm fotoğraflarının koleksiyonunu yapardım. Bunun için gizlice, harçlıklarımı biriktirerek o yıllarda ülkemizde bulunmayan Sorrisi e Canzoni adlı bir dergiye abone olmuştum. Her ay İtalya’den gelirdi. Teyzemin adresine tabii, annem gestapo. Teyzem bana biraz daha tolerans gösterir, küçük çapta aşk meşk ilişkilerime de göz yumardı. Böylece, kendimi özgür sanarak kontrol altında olurdum.

Hatta özel müzik ilgimi de bildiğinden bir de büyük kıyak yapmıştı bana lise III’teyken. O yıl Adamo ilk kez bir konser için İstanbul’a gelmişti ve de teyzem yılbaşı hediyesi olarak bilet almıştı. Dönem tam rahmetli Fecri Ebcioğlu’nun Adamo’nun Tombe la Neige şarkısına ‘Her Yerde Kar Var’ olarak Türkçe sözler yazdığı dönem. Yerimiz balkonun en ön sırasında, tam ortada. Ben zevkten dört köşeyken Adamo o şarkıyı söyledi. Sonra da seyirci korkunç bir alkış tufanıyla bis yapmasını istedi. Bense ona ait tüm şarkıları ezbere bildiğimden herkes tarafından daha az bilinen bir şarkısını pek istiyorum. Bir ara Adamo ellerini kaldırıp seyirciyi susturdu, tam o anda ben de bütün cesaretimi toplayarak; ‘J’aime une fleur’ diye bağırıverdim. Yani sesim ortada kaldı. Ve ne oldu dersiniz…? Adamocum, bana doğru bakıp bir öpücük göndererek; “Oui, j’aime une fleur!” diye bağırmaz mı…? Gerisi kopuk. Ağlamaktan helak oldum. Bir bayılmadığım kaldı. Ya işte böyle. Unutulur mu?

Gelelim Adriano Celentano’ya. Lise I’de, kırmızı kaplı bir dosyam vardı, ta İtalya’lardan gelen, adeta bir koleksiyoncu gibi  biriktirdiğim onlarca fotoğrafı her gün özenle toparlar, dosyayı kolumun altına sıkıştırıp öyle giderdim okula. O yıllarda sınıftaki sıralarımız üstten kapaklıydı ki çantalarımızı koyalım. Bense her sabah üşenmeden, çok özel Adriano fotoğraflarımla sıramın içini donatır, çantamı da yere koyardım. Arada bir kapağı kaldırır, kafamı içine sokar düşlere dalardım. Arkadaşlar bana “Sinyorina Celentano” derlerdi. O derece yani. Bir gün Fransızca dersinde, tam ders zili çalmak üzereyken, ben kafam sıranın içinde mayışık bir havadayken, diğer hocalara göre epey genç olan rahmetli Seta öğretmen, tepeme dikilip şak diye kapağı açmaz mı… Halimi gözünüzün önüne getirin. Ters ters yüzüme baktı ve hiçbir şey söylemeden büyük bir sabırla tüm fotoğrafları toplayıp malum kırmızı dosyama koydu ve kolunun altına alarak çıktı gitti. Ben bittim. Teneffüs, ikinci ders, perperişan salya sümük dünyadan koptum. Üçüncü dersin başında, hoca beni çağırdı. Gittim. Bitikim. Yalvaracağım…

Hiç ummadığım bir şekilde; “Bu kadar ceza sana yeter” dedi ve dosyamı verdi, “Bir daha görürsem hepsini parçalarım” diye bitirdi. Nasıl ama? Valla yaşlı hocalardan biri olsaydı zaten kafadan hepsini parçalardı. Bir gün de tam ‘Preghero’ şarkısı yeni çıkmış, her çalınışını kolluyorum. Ağır bir grip oldum, ateşler içinde yanıyor ve sayıklıyorum. Sayıklamalarım ille de ‘Preghero’ ve de durmadan ağlıyorum. Zavallı annem ne dediğimi bir türlü anlayamıyor. Ben ağladıkça ateşim yükseliyor, sonunda elime bir kağıt tutuşturup “Şunu yaz bari” diyor. Tir tir titreyerek yazıyorum. Anlamıyor. Kardeşim görünce, uyanıyor, “Haa şarkı bu” diyor. Ve annem çaresiz, plakçı plakçı dolaşıp, yeni piyasaya çıkmış 45’liği bulup getiriyor da ancak yatışıyorum.

Bir anım da lise III’ten. Tesadüf bu ya yine Fransızca dersindeyiz. Ama bu kez, okulun en yaşlı öğretmeni, rahmetli Madam Sarafyan. Malum radyom yanımda ve hiç kaçırmadığım ‘Dinleyici istekleri’ programı saati. Eh kulaklığım var, çaktırmadan dinliyorum. Adriano Celentano’nun ‘Furore’  şarkısı çalıyor. Hoca birden yerinden kalktı, anlamlı anlamlı bakarak bana doğru yürümeye başladı. Yapılacak şey çok basit, yavaşça kulaklığı çekip çıkaracaksın. Gel gör ki panikleyip, kulağımdakini çekecekken, radyoya giren ucu çekiveriyorum. Ve de Adrianocum avaz avaz ‘Furooooore!’ diye bağırıveriyor. Tabii hemen kapatıyorum ama durum vahim. Hoca gelip sınıfın ortasında duruyor. Şaşkın. Ne olup bittiğine aklı ermiyor. Pek o taraklarda bezi yok. Pencereden dışarı bakıyor… Ha haaa anlamadı. Bütün sınıf şahit: “Hocam dışarıdan geldi.” Oh yırttım. Yırttım ama unutmadım.

İşte tüm bunlar geri geldi, konser haberini duyunca. Biletler acaip pahalı, kardeşim benim hatırım için gidecek, öyle ki onun parasını da ben üstlendim, bana jest yapıyor ya…  Arka sıralar olsun dedim fark etmez, yeter ki gençlikte yaşayamadığım keyfi yaşayayım. Zaten ön sıralar fırt diye bitmiş, parası olanın hep var valla, istediği kadar pahalılık olsun. Neyse efendim, internetten biletler alındı, derken kardeşim bir ‘tribute’ meselesinden söz etti nihayet. Ki o da sonradan öğrenmiş. Neymiş bu diye araştırdım tabii, daha önce duymamıştım. Meğer adamın kendisi değil de kopyası geliyormuş, iyi mi? Belli bir yaşın üzerindeki sanatçılar, özellikle şarkıcılar kendilerine çok benzeyen ve çok iyi taklit edebilen biriyle anlaşıp böyle ‘tribute’ler yapıyorlarmış. Böylece unutulmuyorlarmış. Tabii albüm falan yaparlar ama böyle uzun süreli performanslar sergilemek kolay mı? Ne de olsa 80’i epey geçti kimi. Vay be, neler göreceğiz daha… Sevgilinin bir kopyasını bul, tak koluna gez gibi.

“İstersen vazgeçelim” dedi kardeşim, “veririz biletleri meraklısına”. Olur mu? Hiç vazgeçer miyim? Taklit maklit razıyım ben. Bu arada tabii o yerine geçen adamı merak edip araştırdım. Şimdi her şey kolay. Soruver, ‘Google amca’ya söylesin. Adamın adı; Adolfo Sebastiani. Celentano’nun bire bir kopyası. Sanki klonlamışlar. Merak ederseniz bakıverin sesi de aynı, tipi de, boyu posu da, konuşması da… Doğrusunu isterseniz için için yine de bir düş kırıklığı bekliyordum aslında, razı olsan da aslı gibi olur muydu? Valla neredeyse her şeyiyle aslı gibiydi diyeceğim. Kimse benim kadar detaya dikkat etmez inanın. Yalnızca, Adriano oldukça sempatik olan bu adamdan daha suratsız, ama kesinlikle daha karizmatik. Ne? “Hadi canım” mı dediniz? Hah, benden iyi mi bileceksiniz?


Yayınlanma Tarihi: 06 Kasım 2023  /  Son Güncellenme: 07 Kasım 2023


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.