1939 yılının Mayıs ayında Avrupa’da hava giderek kızışıyor. Siyasetçiler, gazeteler artık savaşın ne zaman çıkacağına dair tahminler yürütüyor. Faşist ülkeler ittifakının karşısında durmak ve saldırganlığı önlemek üzere bir başka cephe oluşturmak niyetiyle ülkeler arasında görüşmeler hızlanıyor.
Türkiye ise esas olarak barışı korumak arzusuyla saldırgan politikalardan vazgeçilmesi yönünde çağrılar yapıyor. Bu çabalar çerçevesinde çeşitli ülkelerle işbirliği anlaşmalarına varmak için görüşmeler yürütüyor.
Bu çabaların ve Ankara’daki yöneticilerin temkinli tavırlarının bir yansıması olarak ülke içinde Avrupa’nın tamamına hakim olan savaş ortamının aksine bir hava esiyor. Gazetelerde ülkesel ve yerel sorunlarla ilgili haberler ön plana çıkıyor.
Her yıl olduğu gibi, yaz başlangıcında Adalar’da konuşulanlar gene aynı konular. Su sorunu, Adalar’a ulaşım, sayfiyelerde düzenin sağlanması gazetelerin hepsinde benzer başlıklarla yer alıyor.
1939 Mayıs ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…
Heybeliadanın gezilebilecek sahili İstanbul tarafına, Burgazadasına nazır olan kısmıdır. Bu da Abbaspaşa iskelesinden Burgazadası karşısına tesadüf eden buruna kadardır. Gerek Heybeli ahalisi ve gerek İstanbuldan gelen halk, – diğer sahiller müsaid olmadığı için – bütün bu zümrüd gibi sahillere, çamlıklara yayılırlar. Halbuki bu sahillerin hemen birçok yerleri bir takım eşhasa satılmıştır. Evler inşa edilmektedir. Halkın gezebileceği sahiller her gün halka kapanmaya başlamıştır.
Bu vaziyet Heybeliada için pek elim olacaktır. Yaz günlerinde, bilhassa pazar günleri, yalnız Heybeli için köprü kişelerinde (30,000) bilet satılmaktadır. Heybeli sahilleri ve çamlıkları yalnız Heybelilerin değil, İstanbul halkının da istirahat ve huzur mahalleridir. Bugün İstanbul (7) yüz bin nüfus iken, bir pazar gününde Heybeliye (30,000) kişi gelirse, yarın (1) buçuk, (2) milyon nüfusu olunca kimbilir nekadar çok ve kalabalık insan bu çamlıklı sahillere dökülecektir?
İstanbulun müstakbel kesafetini de nazarı dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bütün dünya şehirleri, geleceğln ihtiyaçlarına göre tanzim edilmektedir. Bugün bile halka ancak yetişebilen bu sahiller, yarın nüfusun kesreti karşısında ne olacaktır?
Halka lüzumlu olan sahaları satamayız, buralarda inşaata müsaade edemeyiz. Görülüyor ki, bir taraftan imar için bir kısım devair, müspet çalışırken, diğer bir kısımda birbirinden haberi olmadan ayni mesele üzerinde menfi olarak uğraşıyor ve güzelliği bozuyor. Meselâ; vilayet, şehrin imarını, halkın istirahat ve huzuru için lâzım gelen yerleri ihzara çalışır ve bu maksadla milyonlar sarfederken bir banka da halkın asırlardanberi hava ve güneş aldığı en kıymetli yerleri satıyor ve esas vazifesi imar olan Belediye de halkın hayat ve istirahati için lâzım olan bu yerlerde bina inşasına müsaade ediyor!
Yapılacak şey, iyice tetkik ettikten sonra derhal bu inşaatı tatil ve bu araziyi istimlâk ederek tekrar halkın istifadesine arzetmektir. Bundan sonra satılacak mahaller, imar komisyonunun tetkikinden geçmedikçe ve müsaadesi olmadıkça satılmamalıdır.
Yoksa bu şerait dahilinde yavaş yavaş, bütün Ada çamları ve çamlıkları, kısa zamanda satılıp gidecektir; diyoruz:
Doğru değil mi?
Cumhuriyet, 22 Mayıs 1939, Pazartesi
Dün İstanbul halkı, yaz mevsimi başında hayli sıcak bir Pazar günü geçirmiştir.
Sayfiye yerlerine işleyen bütün kara ve deniz vasıtaları dün tatil gününü kırlarda geçirmek isteyen halkla dolup boşalmış, bilhassa Florya trenleri ile Boğaziçi ve Ada vapurları çok kalabalık olmuştur.
Halkın mühim bir kısmı Şirketihayriyenin ilk tenzilatlı vapurlarile Boğaziçine akın etmiş, fazla tehacüm yüzünden şirket sabah mevcud tarife haricinde üç fazla vapur kaldırmıştır.
Öğleden sonra da 1.30, 2.30 ve 3.30 da üç zuhurat postası yapılmıştır.
Dün Boğaziçine giden halkın sayısı 35 bini bulmuştur.
Dün Adalar, Kalamış. Bostancı da çok kalabalık olmuş, halk geç vakte kadar kırlarda eğlenceler tertib etmişlerdir.
Son Posta, 22 Mayıs 1939, Pazartesi
Sıcaklar şu günlerde hatırı sayılır bir hal aldı. Herkes soğuk şeyler içmek için sabırsızlanıyor. Köprü üstünde, kovalar içinde buzlu gazoz satanlar bile meydana çıktı. Şimdi, bütün gazetelerde yaza mahsus havadisler tefrika halinde başlar. Bunlar sonbahara kadar devam eder. Bu havadislerden bir kısmı şunlardır:
Buz pahalı satılıyor, her yerde bulunamıyor.
Plajlar çok pahalı. Halk istifade edemiyor.
Yollarda fazla toz var. Sulanmıyor.
Tifo vak’aları görüldüğü söyleniyor.
Fazla sıcaklardan köprü üstünde bayılanlar oldu.
Sıcaklardan dairelerde çalışma saatlerinin değiştirilmesi düşünülüyor.
Bayanlar sıcaklardan çorapsız gezmeğe başladılar.
Güneşten gözleri muhafaza için vapur dumanı gözlük kullananlar çoğaldı.
Ada vapurları çok ağır gidiyor. Yarı ömür yolda geçiyor.
Sebze bahçelerinin pis sularla sulanmaması için tetkikler yapılıyor.
Karışık su, şerbet satan hilekârlarla esaslı bir mücadele başladı.
Belediye bu sene festival için daha geniş bir program hazırlıyor. Maamafih hiç yapılmaması ihtimali de vardır.
İşte sayın okuyucular, şimdilik hatırıma gelen yazlık havadisler bu kadardır. Fakat, bir bu kadar daha, siz hatırlıyabilirsiniz.
AHMED RAUF
Son Telgraf, 10 Mayıs 1939, Çarşamba
Bu sene sıcakların erken başlamasından dolayı sayfiyelere gidenlerin sayısı şimdiden artmıştır. Bilhassa Kısıklı, Çamlıca, Paşabahçe ve Beykozla Büyükdereye göç edenler fazladır. Adalara gidenler bu yerlere nazaran daha azdır.
Şirketihayriye idaresi bu münasebetle her yıl temmuzda tatbik etmeğe başladığı yazlık tarifesini bu sene 15 hazirandan itibaren tatbik edecektir.
Son Telgraf, 17 Mayıs 1939, Çarşamba
Tahta kurusu, Sivrisinek, Pire Hiç Aramayın. Kuyumuz, Sarnıcımız Var
Yazan: REŞAD FEYZİ
Sayfiyeye gidiyor musunuz? Gidiyorsanız, sizin başınızda da ayni derd vardır.
Tıklım tıklım vapura bindik.. Fıstıki makam gidiyoruz. Moda, Kınalı, Burgaz, Heybeli, nihayet Büyükadadayız. Köprüden hareket edeli bir buçuk saati geçmiş.. İndiık. İskele meydanı kalabalık.. İki yandaki gazinoların önü hıncahınç.. Belli ki, kalabalığın çoğu henüz Adaya gelmiş, yerleşmiş insanlar değil.. Böyle olmadığı kıyafetlerinden belli..
Sıcak bir pazar günü.. Rıhtım boyunda sıra gazinoların önünde tahta iskemlelere oturanlar soğuk bira içiyorlar, yahud, dondurma yiyorlar.. Bu sırada meşhur bir gazino vardı. Daha açılmamış bile..
Ada mevsimi erken.. Ev arayacağız, bulacağız ve tutacağız.. Şöyle kendimize, kesemize münasib bir şey.. Bir tellala baş vursak, o, kendi ahbablarının evine götürecek, bizi, dağ, bayır, sokak, dolaştıracak.. Yorgun düşeceğiz.. Her evi de metedecek ..
En iyisi, dedik, kendimiz arayalım. Kapısının üzerinde “kiralık” yaftası bulunan gözümüze kestirdiğimiz her evin kapısını bir kere çalarız. Beğendik, uyuştuk, ne âlâ.. Beğenmedik, yine ne âlâ!. Ev sahibinin bir evi, kiracının bin evi vardır. derler..
Maden tarafına doğru yürüyoruz.
Bizim gibi, ev arıyan daha bir kaç kafile, sağlarına sollarına baka baka dolaşıyorlar.. Birisi, şöyle söylüyor:
– Ben evi satacak, zannettim.. Meğer kiraya veriyormuş.. Ahşab bir ev.. Öyle evleri İstanbulda bu Paraya satın almak kabil..
Az daha yürüdük.. Sağımızda bir ev gözümüze ilişti: Üzerinde kiralık damgası var.
– Girelim bakalım, dedik.
Girdik .. Geziyoruz. Ev sahibi anlatıyor:
– Suyumuz boldur. Hem kuyu, hem sarnıç var. Bir kat üzerinde üç oda.. Şu sofaya bakınız .. Koca meydan.. Halâsı şuradadır. Temiz.. Koku yapmaz. Evde tahtakurusu, sivrisinek, pire aramayın.. Bu taraf poyraz.. Şurası lodos.. En sıcak günlerde evin içi serindir. Tam size göre, rahat edeceğiniz bir yer. Her yıl ayni kiracılara verirdim. Bu sene onlar, Boğaziçi’ne gidiyorlar. Onlar bizden, biz onlardan çok memnunduk. Allah için söylemeli, doğrusu. Yarın iki elim yanıma gelecek.
Şu mutfağımıza bakın.. Az evde bulunur bu genişlikte.. Bu evin arsası İstanbulda olsa üzerine yedişer katlı üç apartıman kurarlar.. Evimiz ferahtır, doğrusu.. Siz kalabalık değilsiniz.. Fakat lâzım olur.. Savfiyeye misafir çok gelir.. Geçen senekiler sağ olsunlar, misafirden başlarını alamazlardı.. Buraya başlarını dinlemeğe gelmişlerdi.. Misafirin biri gider biri gelirdi. Çoluk çocuk.. Gecelerce, haftalarca kalırlardı.. Evi otele çevirdiler. Ta mutfağa kadar yatak sererlerdi. Sarnıçta su bırakmadılar.. Fakat, aklınıza bir şey Evimizin suyu boldur. Mevsim sonuna kadar yetişir, bitmez .. Elektriğimiz de var. İşte kapımızın önünde lüks lambası.. Gece, evin içi gündüz gibi olur. Deniz önümüzde.. Şu balkonun güzelliğine bakın. Akşamları burada oturup bir kahve içmek, bir ömre bedeldir. İnsanda ne yorgunluk kalır, ne üzüntü. Gördüğünüz eşyalar, olduğu gibi sizin. Bırakıyoruz. . İhtiyacınız olduğu, misafiriniz fazla geldiği zamanlar, karyola verebiliriz. İskeleye yakın beş dakika .. Vapurun geldiği balkondan görünür. Çarşı pazar burnunuzun dibinde.. Yani yakın demek istiyorum. Bahçemiz büyükçedir.. Ağaçları görüyorsunuz. Akşamları oturulabilir. Fazla poyrazda bu tarafa geçersiniz. Eğer rüzgârdan kaçıyorsanız .. Üst katta, sizden iyi olmasın.. Bir başka aile var.. Fakat, tamamen ayrıdır. İşte bahçedeki şu merdivenden inip çıkarlar.. Kapısı, penceresi, her şeyi ayrıdır. Sizinle hiçbir münasebeti yoktur. Bir ana, iki kız.. İyi insanlardır. Görüşürsünüz.. Her gün baş dinlenmez, insan komşu arar.. Kızları öğleden sonra pokere giderler.. Malûm ya, şimdi, kadınlarda poker modadır. Siz de arzu ederseniz, oynarsınız..
Efendim, her halde çok memnun kalacaksınız. Her sene buraya geleceksiniz.. Bu kadar anlattıktan sonra evin kirasını soracaksınız tabii.. Bakın, bizde pazarlık yoktur. Ne kendimiz üzülelim, ne de sizi üzelim.. Sizi iyi insanlar gördük.. Biz de böyle kibar kimseler isteriz. Fazla kalabalık, fazla çocuk hangi ev sahibi arzu eder?. Bu sene Adaya rağbet çoktur. Hele 15 – 20 gün sonra, ilaç için arasanız ev bulamazsınız.. Çünkü, Ankaradan o zaman gelirler.. Mektebler o zaman tatil olur.. İstanbuldan gelenler de öyle.. Aileler, çocuklarının imtihanlarının neticesini beklerler.. Bu sene hem Adaya rağbet fazla, hem de ev kiraları geçen seneden biraz fazlaca.. Çünkü, evlerin vergileri arttı. (Bu, ev sahibinin ifadesi) bu kadar kullanışlı eve bir fiat söyliyeceğim.. gözünüzü kapatıp vereceksiniz.. Çok ucuz.. O da sizin için.. Bir kere size içimiz ısındı. Tabii kiracımızın iyi insanlar olmasını isteriz.. Efendim, kirayı peşin alırız.
Ev sahibi, uzun konferansına ilk defa fasıla verdi. Gözünü denize çevirdi. Birkaç saniye düşündükten sonra, önüne bakarak:
– İki yüz lira vereceksiniz, dedi.
Sonra, bu fiatın üzerimizdeki tesirini anlamak ister gibi, başını kaldırdı. Yüzümüze bakıyordu. Biraz evvelki hitabet, belagat ve natıkasını tekrar takınarak devam etti:
– Bu kadar güzel, kullanışlı ev başka tarafta bulamıyacaksınız . Hepsinin mutlaka bir eksiği vardır. Biz bu eve avuç dolusu masraf ettik.. Böyle apartıman haline koyduk..
Gülümsiyerek:
– Ki sırf, sizin gibi iyi kiracılarımız rahat etsinler, diyerek..
Ben susmuştum.. O, cevab bekliyordu. Nihayet:
– Düşünelim, madam dedim. Evden çıktı.. Günler geçiyor, hâla düşünüyoruz.
REŞAD FEYZİ
Son Telgraf, 23 Mayıs 1939, Salı
Masamızın üzerinde İstanbulda çıkan iki gazeteden birer nüsha duruyor. Birincisinde sayfiye mevsiminin başladığını anlatan bir fıkra arasında şu satırları görüyoruz:
– Bu sene en fazla rağbet Adalara müteveccihtir. Bu arada Büyükadada tutulmamış ev kalmamış gibidir.
İkinci gazetede ise gene sayfiye mevsiminden bahis bir yaz arasında şu cümle gözümüze çarpıyor:
-Bu yıl bütün rağbet Boğaza akmaktadır. Bebek – İstinye asfalt yolu bitince müteakib senelerde bu rağbetin daha ziyadeleşeceği anlaşılmaktadır.
Bu iki haberden ikisinin de doğru olabileceğine:
İSTER İNAN İSTER İNANMA
Son Posta, 16 Mayıs 1939, Salı
Belediye İstanbulluların sayfiye ihtiyacını da gözönünde bulundurmaktadır. Bu maksadla bugün Belediyede bir toplantı yapılacaktır. Bu toplantıda sayfiye yerlerindeki otel, gazino, pansiyon ve kır kahvesi gibi yerlerin tarifelerinin ehemmiyetli bir surette indirilerek halkın en ucuz bir şekilde eğlenip dinlenmesi imkânları tetkik olunacaktır. Ayrıca, Büyükada, Heybeliada, Büyükdere, Suadiye, Erenköy, Bostancı, Fenerbahçe gibi sayfiye yerlerindeki yazlık ev kiralarının da çok yüksek olduğu görülmüştür. Toplantıda; bu kabil evlerin mevki, oda ve kat adedi, manzara, yenilik ve eskilik, konfor gibi bakımlardan birkaç sınıfa ayrılarak her sınıf için azami bir kira miktarı tesbit edilmesi işi de görülecektir.
Bundan başka sayfiye yerlerinin daimi temizliği ve güzelliği için de bazı yeni tedbirler alınacaktır.
Son Telgraf, 24 Mayıs 1939, Çarşamba
Büyükadada Maden tarafındaki kumsalda deniz banyosu için tesisat yapılması hakkında belediyeye müracaat edilmiştir.
Plaj, belediyeye aid sahilde yapılacaktır. Fakat saha geniş olmadığından burasının ancak üçyüz kişilik bir deniz hamamı haline getirilmesi muvafık görülmektedir.
İmar müdürlüğü, bu mahallin sıhhi vaziyetini tayin etmek üzere keyfiyeti belediye hıfzıssıhha mütehassıslığından sormuştur.
Hıfzıssıhha mütehassısı da burada bir deniz banyosu tesisinde bir mahzur görmezse belediye burasını kiraya verecek ve tesisatın bu sene yetiştirilmesine çalışılacaktır.
Akşam, 29 Mayıs 1939, Pazartesi
Merkebciler Eski Zamanların Kazancını Hasretle Anıyorlar
Nerde O Eski Günler?
Yazan: MEHMED HİCRET
Yirmi senedir bu adada oturuyorum ve aşağı yukarı on beş senedenberi de merkepçilik yapıyorum. Eskiden, yani bundan iki üç sene evveline kadar bu işten bir hayli para kazanırdık. Elimize dokuz on lira geçtiği günler olurdu. Halbuki şimdi bu parayı bir haftada kazanabiliyoruz. Bir zamanlar yalnız bu işten kazandığımız para ile evimizi idare ederdik. Bugün ise, elimize geçen para ile ihtiyaçlarımızı temin etmek imkânı olmadığı için kışın da balık avına gitmek mecburiyetinde kalıyoruz.
Adalarda merkeble gezinenler nisanın bidayetinde başlar. Ve nisan ayı içindeki müşterilerimizin büyük bir kısmını mektebliler teşkil eder. Bununla beraber, bütün akşama kadar ancak üç beş kuruş elde edebiliriz.
Yüzümüzü biraz güldüren mayıs, haziran ve temmuz aylarıdır. Ne kazanırsak, işte bu aylarda kazanırız. Adi günlerde elimize geçen para yüz kuruştan aşağı düşmediği gibi, Pazar günleri de iki, iki buçuk lira kadar bir para cebimize girer.
Ağustostan sonra, Adaya yazı geçirmek için gelenler, artık akın akın İstanbula dönmeğe başlarlar. Tabii bu sıralarda da merkeble gezintiler nihayet bulur. Hayvanları ahırlara çekeriz. Sonra biz de balık avına çıkarız.
Bunları bana geçen hafta Heybeliadada, kendisile konuştuğum ihtiyar bir merkepçi anlattı.
O sırada iskeleye İstanbuldan gelen bir vapur yanaştı. Biraz sonra vapurdan çıkan yolculardan iki genç bizden birkaç metre ötede bulunan merkeblere doğru yürüdüler. İhtiyar onları görür görmez:
***
Akşam, geç vakit, bir merkeble Çam limanından dönüyordum. Üzerinde bulunduğum merkebin sahibi; henüz on beş, on altı yaşında uzun boylu, sarı kıvırcık saçlı, mavi gözlü, sevimli bir çocuktu.
Merkebin yanısıra koşarak geliyordu.
Bir ara hayvanı yavaşlattım ve gülümsiyerek merkepçiye:
Sarışın delikanlı, deniz mavisi gözlerile yüzüme baktı ve çok tatlı bir sesle:
İskeleye yakın bir yerde hayvandan indim. Genç merkepçi, kendisine verdiğim parayı ceketinin sağ cebine koyduktan sonra, merkebine atladı ve hayvanın boynunu okşıyarak:
– Haydi Şimendifer, haydi evlâdım, doğru eve..
Dedi yanımdan ayrıldı, gitti.
Son Telgraf, 1 Mayıs 1939, Pazartesi
20 Mayıs 1939 tarihinden itibaren ikinci bir ilâna kadar Cumartesi, Pazartesi, Çarşamba günleri Köprüden saat 11,30 da, Modadan 12 de bir vapur kalkacak tekmil Adalara gidecektir. Göç seferile naklolunan eşya yüzde 50 tenzilâta tâbidir.
Akşam, 19 Mayıs 1939, Cuma
Denizyolları umum müdürlüğü şehir hatlarında göç tarifesini tatbike bugünden itibaren başlamıştır. Bu sabah birçok kimseler göç eşyalarını Adalara nakletmişlerdir.
Yüzde elli tenzilâtlı olan göç tarifesi pazar, salı, perşembe olmak üzere haftada üç gün tatbik edilecektir.
Şirketi Hayriye, göç eşyalarını araba vapurile parasız naklettiği için, ücret tarifesi yoktur. Bu sene Boğaziçine rağbetin biraz daha arttığı görülmektedir. Dün ve bugün sabahleyin tatilden istifade ile birçok kimselerde Boğaziçine göç etmişlerdir.
Akşam, 21 Mayıs 1939, Pazar
Eski idare zamanında Seyrisefain vapurları siyahtı. Akay kurulunca beyaza boyandı. Şimdi yeni teşkilât neticesinde gene siyah olacakmış.
Bukalemun gibi bu isim, alâmeti farika, bahusus renk değiştirmenin mânası ne olabilir? Sözde en mantıki esbabı mucibe şu imiş:
– Halk beyazı kirletir!
Sayfiye yerlerinin vapurlarına beyaz yakışır. Her zevkli memlekette bu böyledir. Bizim halkın beyaza, temize ve güzele her hangi bir medeni memleketten daha az lâyık olduğunu bir an bile kabul etmek istemiyoruz.
Akşam, 23 Mayıs 1939, Salı
Denizbank bu yıl da Adalar arasında seferler yapacaktır. Haziran başında başlıyacak olan bu seferlerde vapurları Heybeliada plâjına da uğrıyacaklardır. Bunun için burada yakında bir iskele inşasına başlanacaktır.
Adalar arası seferlerini geçen sene İzmir körfezinden alınan Suvak vapuru yapacaktır. Vapur tamir edilmekte ve hazırlanmaktadır.
İkdam, 2 Mayıs 1939, Salı
Adalar ve Anadolu yakasına yazlık için göç edeceklere bir kolaylık olmak üzere Denizbank ayın 20 sinden itibaren bir göç seferi tertip etmiştir. Her hafta cumartesi, pazartesi ve çarşamba günleri saat 11.30 da Köprüden kalkacak vapurlar Modadan itibaren bütün Anadolu iskelelerine uğrıyacaklar ve oradan da Adalara geçeceklerdir. Bu hususi seferlerde gidecek göç eşyalarından yüzde elli tenzilatlı ücret alınacaktır.
İkdam, 19 Mayıs1939, Cuma
Denizbankın şehir hattı, Adalar ve Yalova hatları için hazırlanan ilkbahar tarifelerinin tatbikine dünden itibaren başlanmıştır. Yeni tarifede Yalova hattı seferleri günde birden ikiye çıkarılmıştır. Sabahları Yalovaya kalkan vapur akşamları kış tarifesinden daha geç kalkarak Yalovadan dönecektir. Akşamları Adalar direkt postasını yapacak olan vapurlar Yalovaya gidecek ve ertesi sabah Adalara uğrayarak Köprüye gelecektir. Bu suretle Yalovaya hem sabah gidip akşam dönmek, hem de akşam gidip bir gece kalmak mümkün olacaktır.
Akşamları Büyükadadan son vapur saat 19.30 da kalkacaktır.
Gelecek ay başından itibaren ilkbahar tarifesine bazı ilâveler yapılacak ve 18.30 da Köprüden bütün Adalara ve sabahları 7 de Büyükadadan kalkarak Heybeli ve köprüye bir vapur kaldırılacaktır.
İlkbahar tarifesinde Pazar günleri için birçok ilâveler yapılmıştır. Köprüden 7.30 da tekmil Adalara sefer olduğu gibi ayrıca 8.30, 9.30, 10.15, 11.15, ve öğleden sonra 13.40 da doğru seferler konulmuştur. Adalardan akşam 15.45 den 20.30 a kadar yedi sefer vardır. Bunların üçü Büyükada-Heybeli-Köprüdür. Pazar günleri Adalarla Büyükada – Maltepe – Bostancı arasında bir vapur sefer yapacaktır.
Son Posta, 1 Mayıs 1939, Pazartesi
Ege ve Marmara denizlerinde fırtına dün de şiddetle devam etmiştir. Fırtına tesirile bu denizlerde bazı kazalar vukuu muhtemel görülmekle beraber, dün .geç vakte kadar limana bir haber gelmemiştir.
Dün öğleden sonra limanımızda da şiddetli bir cenub fırtınası çıkmış ve akşama kadar devam etmiştir. Fırtına sırasında şirket ve Denizbank vapurları Adalar ve Boğaziçi seferlerini güçlükle yapabilmişlerdir. Fırtına başlar başlamaz iskelelerde bulunan küçük deniz vasıtaları da derhal karaya bağlanmış ve bir kaza olmasına meydan verilmemiştir.
Son Posta, 8 Mayıs 1939, Pazartesi
Pazar günleri halkımızın sayfiye ve mesire yerlerine yaptığı büyük akın dolayısile bilhassa sabahları köprüden kalkan vapurlarda müthiş bir izdiham hasıl olduğu görülmektedir.
Bu münasebetle Boğaz ve yakın sahillerde bir veya iki, hattâ üç vapur kaldırılmakta ise de akşam dönüşlerde vapurlar yine tıklım tıklım dolu olmaktadır.
Bu vaziyet karşısında deniz ticaret müdürlüğü halkın emniyetini düşünerek bazı tedbirler almıştır.
Ezcümle her pazar ve resmi tatil gününde köprüdeki iskelelerde bulunarak vapurları kontrol eden memurların adedi fazlalaştırılacak ve bu memurlar, yalnız köprüde değil akşamları halkın kalabalık bulunduğu iskelelerde de vazife göreceklerdir.
Ayrıca her vapurdaki tahlisiye yelekleri de ziyadeleştirilecektir.
Bu maksadla yeni ısmarlanan yüzlerce tahlisiye yeleği pek yakında vapurlara dağıtılacaktır.
Halkın iskelelerde bekletilmemesi için sabahleyin gişeler erken açılacak ve ihtiyat vapurlar da iskelelerde hazır bulundurulacaklardır.
Son Telgraf, 15 Mayıs 1939, Pazartesi
“Pazar günü Büyükadaya gittim. Bir sucudan Defneli suyu sordum. Yoktu. Taşdelen istedim. Vardı. İçinden tam iki bardak su çıkan bir küçük şişe açtı. İçtim. Fakat, havanın hayli sıcak olmasına rağmen buzsuzdu. Para verecektim. Beş kuruş uzattım. Bir kuruş daha istedi. Tabii onu da verdim.
Buzsuz, hamam suyu gibi bir şişe su altı kuruş pahalı değil mi?. Buzlu olsa yine pahalı… Lokantalarda bu şişeleri beş kuruşa vermiyorlar. Sesimizi çıkarmıyoruz. Fakat, ayaküstü, bir sucudan içerken, neden yine baş, hattâ. Ada olduğu gibi altı kuruştur?. Bardağı 3 kuruşa geliyor. Memba suyu da olsa bunun sermayesi, maliyet fiatı bu kadar fazla mıdır? Halka iyi su içirmek, halkın sıhhatini korumak içiniyi sular ucuz olmalıdır.”
Son Telgraf, 16 Mayıs 1939, Salı
Bir okuyucumuz yazıyor:
“Pazar günü Adaya gittim. Akşam üzeri de şehre döndüm. Fakat, dönüş bir facia idi. Vapurlar tıklım tıklım dolu.. Tıpkı tramvaylar gibi… Geç vakit vapur Büyükadadan dolu kalktı. Birçok kimseler ayakta idi. Bir de Heybeliye uğradı. İstif oldu. Yol, köprüye kadar yakın değil ki, ayakta gidelim.. Tam bir buçuk saat işkence çektik. Vapur Heybeliden ayrıldıktan biraz sonra, vapurun bütün elektrikleri de sönmez mi?. Bu sefer de dakikalarca karanlık ta kaldık. Zaten tıklım tıklım dolu olan vapurda bu karanlıkta kalış epeyce heyecan uyandırdı.
Birkaç dakika sonra elektrikler yandı.
Hulâsa Adada hava aldık. Eğlendik, derken, burnumuzdan geldi. Alâkadarlar, bu vapurların haline biraz baksınlar.”
Son Telgraf, 17 Mayıs 1939, Çarşamba
Adaların suyunu sayın Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar temin etti. Yalnız, Adalarda bir mesele daha vardır. Mesela Büyükadayı misal alabiliriz:
Coğrafi tarife göre, Ada, dört tarafı denizle çevrili olan kara parçasıdır. Böyle olduğu halde, Büyükadada denize girmek, banyo almak istiyenler müthiş zorlukla, imkânsızlıklarla karşılaşırlar.
Adaya, sayfiyeye, dinlenmeğe veya tedaviye giden bir insan, her sabah denize girmek istemez mi?. Fakat bu arzunun is’afı çok zordur. Büyükadada bir Yürükali plajı vardır. Evlerin bulunduğu mıntakaya uzaktır. Evvelce, Maden tarafında bir deniz hamamı vardı. Galiba, artık burada hamam kurulmuyormuş.. Neden? Bilmiyoruz.
Adada denize girecek yer bulunamaması çok hazin değil mi?.
BÜRHAN CEVAT
Son Telgraf, 23 Mayıs 1939, Salı
Büyükadalılar yıllardanberi bekledikleri suya nihayet kavuşuyorlar. İki gündenberi Büyükadada iskeleden başlıyarak Nizam caddesine doğru boru döşenmektedir. Bu iş bir aya kadar bitecektir. Bu müddet zarfında Maden cihetindeki muvakkat iskele ve depo da yapılacaktır. Vapurlarla getirilecek su buradaki depoya boşaltılacak, oradan yükseğe çıkarılarak her tarafa tevzi edilecektir. Nihayet haziranın sonunda her tarafa su verilecektir.
Vali ve Belediye reisi doktor Lütfi Kırdar müzmin bir şekil almış olan bu meseleyi halletmekleşehre yeni bir hizmette bulunmuştur.
Akşam, 22 Mayıs 1939, Pazartesi
Belediyenin Büyükadaya biran evvel su verilmesi için hararetle çalıştığını, bu arada Nizam caddesine doğru boru döşenme işine başlandığını dün yazmıştık.
Haber aldığımıza göre Büyükada halkı İstanbul Valisi B. Lütfi Kırdara bir telgraf çekerek Adanın su derdine karşı gösterdiği bu yakın alâkadan dolayı teşekkürlerini bildirmiştir.
Akşam, 23 Mayıs 1939, Salı
Adaların su tesisatı haziran ayının on beşinde bitecektir. Su tanklarının yanaşması için yapılacak iskeleye lüzumu olan çimento Felemenkten getirilecekti. Fakat bu çimentonun getirilmesi için uzun zamana ihtiyaç olduğundan şimdilik muvakkat bir iskele inşasına başlanılmıştır. İskelenin ilerisinde bir havuz yapılacak, buraya bir tazyik makinesi konacak, su buradan borularla tepedeki Kazoglu deposuna gidecek ve oradan evlere sevkedilecektir. Buradan evlere kadar boru döşenmesine de başlanılmıştır. Belediye, suyun metre mikâbını 35 kuruşa verecektir. Bu suretle bir teneke su otuz paraya verilmiş olacaktır. Halbuki şimdiki halde halk bir teneke suyu altı kuruşa almaktadır. Bu tesisatın yapılmasından son derece memnun kalan Ada halkı, evlere su tevzi edildiği gün, Vali ve Belediye Reisini Adaya çağıracak ve kendisini tezahüratla karşılayacaktır. Umumi tesisattan evlere yapılacak tesisatın bedelini malsahibleri ödeyeceklerdir.
Gelecek sene de Maltepeden Elmalı suyunu denizaltından boru tefrişi suretile Adalara nakil için tetkikat yapılacaktır. Belediyenin Büyükadada yapmakta olduğu tesisat 250,000 liraya mal olacaktır.
Son Telgraf, 15 Mayıs 1939, Pazartesi
Goç mevsiminin gelmiş olması dolayısile belediye bu yıl Adalara vereceği su meselesini ehemmiyetle takip etmeğe başlamıştır. Maden tarafında yapılması kararlaşmış olan beton su iskelesinin malzemesi Hollandadan geleceği için belediye bir senelik muvakkat bir iskele yaptırmaktadır. Bu iskelenin inşasına başlanmıştır. Bir taraftan da Kazoğlu tepesine büyük bir depo inşa olunmaktadır. Ada sokaklarına su boruları döşenmeğe başlanmıştır. Her evin kapısına kadar boru götürülecektir. Her ev sahibi kendi evinin tesisatını kendisi yapacaktır. Belediye ayrıca büyük bir havuz yaptırmaktadır. Suyun metre mikâbı 35 kuruşa verilecektir ki tenekesi 30 paraya düşmektedir. Halbuki Ada halkı bundan evvel tenekesini 6 kuruştan almaktaydı.
Bu itibarla Ada halkı Valiye karşı minnet duymaktadır. Suyun küşadı sırasında Adalılar Vali Kırdarı davet etmeğe karar vermişlerdir. Bütün bu tesisat 15 Haziranda bitmiş olacaktır. Bu iş için 250 bin lira sarfedilecektir. Gelecek sene Maltepeden Adaya denizaltından boru uzatılmak suretile Elmalı suyu verilecektir.
İkdam, 18 Mayıs1939, Perşembe
Amerikanın kâşifi olduğu iddia edilen “Kristof Kolomb”un cümlece malum bir yumurta hikâyesi vardır. Birdenbire hatırlıyamıyanların zihinlerini tazelemiş olmak için onu burada tekrar ediyorum:
İspanya kralının huzurunda Kolombun keşfini kıskanan başka bir gemiciesasen mevcud bulunan bir bölgeyi keşfetmenin büyük bir marifet sayılamıyacağını söylemesi üzerine, Kolomb herife sorar:
– Sen bir yumurtayı dik durdurabilir misin?
– Hayır. Bu, mümkün değildir.
– Emin misin?
– Elbette eminim.
– Ben durdururum, işte!
– Kabil değil!
– Getirsinler bir yumurta da, gör.
Yumurtayı getirirler; Kolomb onu eline alıp ortadaki masanın üzerine hızla vurur, kabuğunun bir ucunu çökertir ve yumurta dimdik durur. Müteakiben de:
– İşte, der, gördüğün gibi, bu da katiyen zor bir iş değildir amma düşünmek lâzımdı.
İspanyol gemicinin burada ilave etmeyi unuttuğu bir şey daha vardı. Bir işi başarmak için onu düşünmek kâfi değildir. Ayni zamanda hüsnüniyet ve azim göstermek lâzımdır ki o iş olsun.
Adaların suyu da Kristof Kolombun yumurtası gibi başarılması zor bir iş değildi. İstanbulda kaç gazete ve her gazetede ne kadar muharrir, ressam karikatürist varsa, yıllarca, sesimizi biçareAda sakinlerinin seslerile âyar ederek, yırtıldık. Lâkin bu feryadımızı, irşadlarımızı kös dinlemiş kulaklara bir türlü duyuramadık.
Vakta ki bu iki kıymetli meziyeti nefsinde birleştiren biri geldi. Bizim yazmamıza, söylememize bile hacet bırakmadan işte şıpınişi Ada, suyuna kavuşuyor.
Bu, ne sihirdir, ne keramet: Mahza azimle hüsnü niyet!
Bizde, eskimiyen bir söz temsili vardır: o da: Ricalin himmeti dağları devirir, sözüdür.
Bu sözün doğruluğunu bize belediye reisimiz doktor Lütfi Kırdar bir kere daha isbat ediyor.
Anacığımın mezarından başka hiç bir ilişiğim bulunmıyan Ada sakinleri namına, kendisini dilim döndüğü kadar şükranla, tebcil ile anmak isterim. Lâkin o kadar memnunum ki, söyliyecek kelime bulamıyorum. Ve dilimin ucuna ancak şu güzel temenni geliyor:
İlâhi, muhterem doktor! Su gibi aziz ol! E. Talu
Cumhuriyet, 18 Mayıs 1939, Perşembe
Adalara on beş hazirandan itibaren su verilebilecektir. Büyükadaya yapılacak olan su iskelesinin inşaatı biraz gecikeceği için şimdilik muvakkat bir iskele inşası takarrür etmiştir. Bu iskele yapıldıktan sonra bunun yanına bir de havuz kurulacak ve buraya konacak olan bir tazyik makinesi ile su bu havuzdan tepedeki Kazoğlu deposuna sevkedilecek, buradan evlere dağılacaktır. Adada su borusu döşenmesi işine başlanılmıştır. Yalnız evlerin dahili boru tefrişatı ev sahipleri tarafından yapılacaktır.
Adalarda su, halka, metre mikâbı 35 kuruşa ve tenekesi 30 paraya mal olacaktır. Şimdiki halde tenekesine altı kuruş verilmektedir.
Malûm olduğu üzere Adalara su Denizbankın su tanklarile verilecektir. Ancak bu da muvakkattir. Gelecek mayıstan itibaren Adaların suyu Maltepeden temin edilecektir. Bunun için de denizin altından tesisat yapılacak ve buradan Elmalı suyu verilecektir. Bu işin keşif bedeli 250 bin liradır.
Tan, 18 Mayıs 1939, Perşembe
Son hafta içinde şehrimizin Üsküdar, Beykoz, Kandilli ve Baltalimanı gibi muhtelif yerlerinde tetkikler yapan Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar dün de Büyükadaya giderek bazı tetkiklerde bulunmuştur.
Lütfi Kırdar yanında Adalar kaymakamı Şevket ve kaza mühendisleri bulunduğu halde kaymakamlık ve belediye dairesile parti merkezini ziyaret etmiş; iskele meydanını ve rıhtımı tetkik etmiştir.
Mumaileyh bunu takiben araba ile dolaşarak asfalt kısımları ve Ada yollarını gezmiş, Yürükali plajını, çamlıkları görmüştür.
Bu meyanda “Maden”e de gidilmiş, Adaları susuzluktan kurtarmak için deniz tankları ile İstanbuldan getirilecek suları çıkarmak üzere yapılacak iskele mahalli tetkik olunmuştur.
Vali ve Belediye Reisi dün tetkikleri esnasında Adalarda otel ve eğlence derdlerinin de halli için icab eden etüdlerde bulunmuş ve bazı hususlar hakkında direktifler vermiştir.
Son Posta, 26 Mayıs 1939, Cuma
Büyükadada yapılacak olan su tesisatı için lâzım gelen demir borular, dün bir motörle Adaya nakledilmiştir. Adada yük arabacılığı eden Salih; yüz seksen kilo ağırlığındaki bir boruyu motörden arabaya yüklemekte iken muvazenesini temin edememiş ve boru ile beraber yuvarlanmıştır.
Boru altında kalan arabacı muhtelif yerlerinden zedelenmiş, işe el koyan polis tarafından tedavi altına aldırılmıştır.
Akşam, 19 Mayıs 1939, Cuma
Adalara verilecek Elmalı suyu için su tanklarının yanaşması için yapılan iskelenin inşaatı başlamıştır.
Diğer taraftan su borularının tefrişine de başlanmış ve süratle devam olunmaktadır.
İskele civarında bir su havuzu da yapılacak ve buraya bir tazyik motörü konularak su Adada mevcut Kazoğlu deposuna çıkarılacaktır. Adada satılacak suyun metre mikâbı 35 kuruşa satılacak ve bu suretle tenekesi 30 paraya gelecektir.
Yeni Sabah, 18 Mayıs 1939, Perşembe
Belediyenin Adalar halkına yapacağı su tevziatı için Büyükadada inşa edilmesine karar verilen iskelenin inşasına başlanmıştır. İskelenin iskeleti Topanede yeni yolcu salonunun önünde yapılmaktadır. Buradaki yapı nihayetlendikten sonra parçalar vapurla Adaya nakledilecek ve orada yalnız montajı yapılacaktır.
Yeni Sabah, 20 Mayıs 1939, Perşembe
Deniz lisesini bitiren talebelerin diploma alma ve meç takmaları münasebetile dün Heybeliadadaki Deniz Harb okulunda çok parlak bir merasim yapılmıştır.
Merasime Milli Müdafaa Hava müşaviri kurmay albay Şefik, Askeri liseler Müfettişi Adil Törer, Harb Akademisi Yüksek Kumanda kursundan albay BiIâl ve Cevad, askeri liseler komutanları, Hamidiye mekteb gemisi komutanı Saimle mektebin eski ve yeni mezunları, yüzlerce talebe velisi iştirak etmiştir.
Saat 13 te mezun talebeler birkaç sene evvel vefat eden deniz harb tarihi muallimi Hayri Arotun Heybeliadadaki kabrini ziyaret etmişlerdir. Burada mekteb komutanı Ruhi Develioğlu, talebelere merhumun yüksek şahsiyetini, ilim uğruna feragatkâr çalışmalarını tebarüz ettiren sözler söyliyerek hatırasını anmıştır.
Diploma tevzii
Saat 15,45 te Amiral Şükrü Okan merasimle karşılanmıştır. Hürmetle dinlenen İstiklâl marşından sonra Amiral Şükrü Okan mezunların herbirine ayrı ayrı diplomalarını vererek tebrik ettikten sonra yarının deniz subaylarına şu hitabede bulunmuştur:
«- Sevimli çocuklarım,
Türk donanmasında vazife görmüş ve gören hepimizin feyiz aldığımız bu sevimli okulumuzda sizlerin de nurlanarak, filizlenerek, en gürbüz ve zinde çağlarınızda, temiz ve kâmil ahlâklarınızla donanmaya ayak basmak üzere bulunduğunuzu göğsüm kabararak ve iftiharla görüyorum. Bu tahsil devresindeki muvaffakiyetinizden dolayı büyük sevinçlerinize iştirak eder, hepinizi kutlularım.»
Amiral, sade bilginin kâfi gelmediğini, ayni zamanda enerjik karakterle yüksek bir ahlâk ve terbiye sahibi olmak da icab ettiğini söylemiş ve sözlerini şöyle bitirmiştir:
«- Şerefli Cumhuriyet donanmasında bugün başlıyan deniz hayatınızın bütün millete ve mesleğe verimliliklerle dolu ve başarılı olarak geçmesini ve mutlu olmasını bütün gönlümle dilerim. Şu fırsatla da mensub bulunduğunuz çok temiz aileleriniz vasıtasile büyük milletimizden tevarüs ettiğiniz temiz mevcudiyetlerinizi en titiz kıskançlıklarla en iyi terbiye eden yüksek komutan ve idare heyetinize ve kıymetli mevcudiyetlerinize nur ve feyiz dolduran bilgili ve kıymetli öğretmenlerinize minnettar takdirlerimi arzeder, hepinize ayrı ayrı teşekkürümü de sunarım.»
«Sağ ol» seslerile biten bu nutuktan sonra mektebi birincilikle bitiren Nusret (Fatih) e bir altın saat, ikinci ve üçüncü gelen Şeref (Kazan) la Nejad (Fatih)e birer altın kalem verilmiştir.
Müteakiben, geçid resmi başlamış, genç denizciler davetliler tarafından coşkunlukla alkışlanmıştır.
Merasim bittikten sonra, denizciler misafirlerini hazırladıkları zengin çay sofrasına davet ederek ikramda bulunmuşlardır.
Gemiye hareket zamanına yakın lise birinci sınıf talebelerinden Turgud, ağabeylerine aralarından ayrılmaları münasebetile tahassüslerini ifade eden sözler söylemiş, mezunlardan Nuha Dürener de cevab vermiştir.
Verilen emir üzerine mezun talebeler mektebin rıhtımına yanaşan motörlerde yer alarak açıkta demirli bulunan Hamidiye mekteb gemisine hareket etmişler, mektebde kalan talebeler tarafından hararetle uğurlanmışlardır. Mekteb komutanı Ruhi Develioğlu, gençleri Hamidiyeye teslim ederek onlara bir hitabede bulunmuş ve kendilerine veda etmiştir.
Mezunların sınıfları
Bu devrede mezun olan 33 talebeden 15 i güverte, 16 sı makine, 2 si de harita kısmına ayrılmıştır. Güverteye ayrılanlar şunlardır:
Orhan Özaltan, Cudi Denizok, Namık Saatçi, Kadri Balkan, Celal Özgör, Reşad Tiner, Nuha Duruker, Hasan Tözer, Bürhan Yalçın, Necmeddin Sönmez, Mehmed Gökengin, Nihad Özarar, Kenan Udeger, İhsan Önduygu, Avni Volkan.
Makineye tefrik edilenler, Vahid Bayramoğlu, Sabahaddin Kalyoncu, Nejad Esengiin, Serefeddin Özkan, Reha Ekiten, Vecdi Demirkol, Orhan Akyüz, Faruk Yener, Fikret Saracoğlu, Melih Gökay, Hüsnü Çubukçu, Adnan T arlan, Cafer Akhud, Ali Rıza Dinç, Niyazi Ersoy ve Tayyare Hepgül, Nâzım Eclâldir.
Haritaya ayrılanlar şunlardır:
Rasim Güçsav, İsmail Oztüren.
Hamidiye mekteb gemisi bugün Gölcüğe giderek makine kısmına ayrılan talebeleri bırakacaktır. Ondan sonra Karadenize çıkarak muhtelif limanlarımıza uğrıyacaktır. Ayın 26 sına kadar devam edecek olan bu seyahatte gençlerin Romanyayı ziyaret etmeleri de muhtemeldir.
Cumhuriyet, 10 Mayıs 1939, Çarşamba
Köprüden saat 14.15 te hareket eden vapur, hemen bütün yolcularını Heybeliadaya boşalttı. Denilebilir ki, yeni yapılmış olan Heybeli iskelesine ayak basan ilk büyük kalabalık buydu.
Yüksek rütbeli hava, kara ve deniz zabitanından, bir çok tanınmış zevattan, bir çok şık ve kibar bayanlardan müteşekkil olan bu güzide kalabalık, Heybeli Deniz lisesinin ve Harp okulunun geniş ve temiz bahçesinde, samimi bir nezaket ve saygı ile karşılandı. Mektebin güleryüzlü, sevimli ve genç talebeleri, bütün misafirleri, olgun birer salon adamı vekarı ve nezaketile istikbal ediyorlar, yerlerine kadar götürüp yerleştiriyorlardı.
Biraz sonra liseyi bitiren gençlere diplomaları verilecekti.
Sahilden beş, altı yüz metre uzakta demirlemiş bulunan ve şanlı sancağını nazlı nazlı dalgalandıran “Hamidiye” kuyruğunu keyifli keyifli oynatan çelik bir arslanı andırıyordu ve O, biraz sonra güvertesine ayak basacak olan genç misafirlerini beklemekten, âdeta sabırsızlanmış görünüyordu.
Avlunun merasim köşesini dolduran kalabalığın teşkil ettiği canlı murabbaın ortasında, üzeri yeşil çuha kaplı müstakil bir masa duruyordu: Masanın üzeri, sedef saplı meçlerle ve biraz sonra sahiplerinin mesut ellerine verilecek olan diplomalarla doluydu.
Merasimin başlaması için, Amiralin gelmesi bekleniyordu.
Yüksek kumanda kursundan Albay Cevat, Yüksek kumanda kursundan Albay Bilâl Talug, Askeri okullar müfettişi kurmay Albay Adil Törey, Hamidiye kumandanı Albay Ruhi Develilioğlu, 80 lik deniz kurdu Bay Salimin etrafını çevirmişler, onun anlattığı zarif hatıraları, büyük bir neşe ile dinliyorlardı. O:
“- Bay Tevfik, benden kıdemli ve yaşlıdır!” diyordu. Fakat, maalesef, bütün arzusuna rağmen, bu gün buraya gelebilmek mecalini bulamadı!”
Bütün gözleri üzerine toplayan bu neşeli grupun birdenbire ihtiram vaziyeti alıverişinden, değerli Amiral Şükrü Okanın geldiği anlaşıldı. Misafirlere ayrı ayrı iltifatta bulunan Amiralin yerini alışından sonra, tam zamanında, yani saat 15.45 te, merasim başladı!
Mektep bandosunun çaldığı ve talebelerin hep bir ağızdan okudukları İstiklâl marşı, sahili okşayan mavi suların heyecanlı çırpınışını bile arttırmış gibi idi.
İstiklâl marşından sonra, okul komutanının sesini duyduk:
– 621!
Bu davete, Orhan Uzaltanın gür sesi cevap verdi:
– Buyur!
İki saniye sonra yerinden bir ok gibi fırlayan genç mezunu, yeşil çuhalı masanın önünde heykelleşmiş gördük. Genç bir yüzbaşı, onun beline, sedef saplı meçini elile taktı. Sonra Amiral, ona, on bir yıllık ömrünün en kıymetli mükâfatını, hediyesini, yani şerefli diplomasını uzattı ve masum bir heyecanla titriyen genç eli, bir baba şefkatile sıktı.
Diplomasını alan genç bahriyeli, yeniden heykel kesilip yüksek muhatabını selamladı ve gürledi:
– Sağ ol!
Sonra yine, duyuldu: – 713..
Cudi Denizok ta, ondan sonra, diğer mezunlar da diplomalarını ayni sade merasimle aldılar!
Son mezunlar diplomalarını alırlarken bir deniz binbaşısı bana izahat veriyordu:
“- Mezunlar buradan Hamidiyeye gidecekler. Gemide altı ay staj gördükten sonra, tekrar buraya dönecekler .. Ve yüksek tahsillerini tamamlayıp zabit çıkacaklar!
Mektep. bu sene, 33 mezun verdi. Bunlardan on yedisi güverte sınıfına 16 sı da makine harp sınıfına ayrıldılar. Talebelerin isimlerini ister misiniz?
– Lütfedersiniz?
– Güverteye ayrılanları söylüyorum. Orhan Uzaltan, Cudi Denizok, Namık Saatçi, Kadri Kalkan, Celâl Özgür, Reşat Tiner, Nuha Duruker, Hasan Tüzer, Burhan Yalçın, Necmettin Sönmez, Mehmet Gökengin, Nahit Özarar, Kenan Ündeğer, İhsan Önduygu, Avni Valkan, Rasim Güçsav ve İsmail Öztüren.
Makineye ayrılanlar da, Vahit Bayramoğlu, Sabahattin Kalyuncu, Nejat Eşgün, Şerafettin Özkan, Reha Ekitmen, Vecdi Demirkol, Orhan Akyüz, Faruk Yener, Fikret Saracoğlu, Melih Kökay, Hüsnü Çubukçu, Nusret Hepgül, Cafer Akhun, Ali Rıza Dinç, Tayyar Hepgül, ve Nâzım Elaldır.
Muhatabım isimleri tamamladığı zaman, Amiral, liseyi birincilikle bitiren Tayyar Hepgüle altın saatini hediye ediyordu. İkinciliği kazanan Faruk Yenere, ve Orhana da birer altın mürekkepli kalem verildi ve ondan sonra, donanma komutanı Amiral Şükrü Okanın özlü nutkunu, büyük bir zevkle dinledik.
Nutuk tamamlanınca, talebeler, tek bir ağız gibi gürlediler:
– Sağ ol! …
Yapılan resmi geçit seyredilirken, gözleri heyecanla yaşarmıyan ve göğsü iftiharla kabarmıyan tek vatandaş yoktu diyebilirim.
Resmi geçitten sonra, mektebin büyük salonlarında hazırlanmış olan zengin büfenin etrafında toplandık.. Genç bahriyelilerın danslarını seyrederken bir defa daha gördük ki cephede kahraman kesilen Türk zabitleri salona girdikleri zaman, İngiliz asilzadelerini imrendirebilecek kadar ince ve zariftirler.
O neşe içinde, davetlilerin, gönül rızasile bir kaç vapur kaçırdıklarının bile farkına varamadım.
Heybeliye akşam çökerken, mektepte kalan talebeler, mezun arkadaşlarını uğurladılar. İki motörle sahilden Hamidiyeye doğru uzaklaşan genç bahriyelilerin gözlerindeki nemliliği, deniz kadar engin istikbal ümidinin ateşi kurutuyordu.
Mektep Komutanının nutku:
“Genç silah arkadaşlarım… Dedi … Askerliğin gayesi yenmektir. Bu gayeyi mutlaka elde etmek için çalışmak lâzımdır. Ne gibi mânialar tasavvur edilirse edilsin, onlar sizleri, bu gayeye ulaştırmak için bir set teşkil etmemelidir. Yenmek için üç esasın vücuduna ihtiyaç vardır: Blrincisi damarlarda akan kanın büyüklüğünü ve kıymetini unutmayıp onu daima göz önünde bulundurmak. İkincisi ölümü istihkar etmektir. Bu iki unsura, üçüncüsünü mutlaka ilâve etmek lâzımdır: O da bilgidir!
Bunların hepsine birden sahip olan sizlere, denizler kadar sonsuz muvaffakıyetler dilerim!,,
Genç mezunlar, kendilerine veda eden kumandanın sözlerine de, ayni gür sesle cevap verdiler:
“- Sağ olun!”
Genç Türk denizcisinin iman dolu göğsünden mesut bir heyecanla çırpınan sulara yayılan bu gür sesin aksi, bütün milletin cevabı gibi geri geldi:
“- Sağ olun!”
Selim Tevfik
Tan, 10 Mayıs 1939, Çarşamba
Burgaz adasındaki sanatoryomda ahçı Hüseyinin karısı Vasfiye, kocasının aynı yerde çalışan Semiha ile münasebet peyda ettiği zannına kapılarak dün sanatoryoma gidip kocasının yastığının altından tabancasını almış ve kavgaya tutuşmuştur. Hüseyin karısının elinden tabancayı almak isterken silah ateş almış ve çıkan kurşun kendisini elinden yaralamıştır.
Bundan sonra Vasfiye, Semihayı da tabakla başından yaralamıştır. Bu iki yaralama vakası etrafında tahkikat yapılıyor.
Akşam, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Burgaz adasında, dün saat on beş buçukta bir kadın, kocasile başka bir kadını yaralamıştır.
Doktor Medeninin sanatoryomunda ahçı Hüsnünün karısı Vasfiye, kocasını hastabakıcı Semihadan ötedenberi kıskanmaktadır. Topkapıda oturan Vasfiye, dün Adaya gitmiş, kocasının sanatoryomdaki yatak odasına girmiş, öteyi beriyi karıştırdıktan sonra yastık altında kocasına aid tabancayı bulmuştur.
Tabanca elinde, kocasının karşısına çıkan kadın, kıskançlık buhranı geçirerek tehdidler savurmuş, ahçı Hüsnü de, “sen boşuna kıskanıyorsun, Semiha bu sanatoryomda hastabakıcıdır. Ben de ahçıyım. Seviştiğimizin filan aslı, faslı yok demiştir. Lâkin, Vasfiyeyi bir türlü yatıştıramamış, Vasfiye, “sen beni kandıramazsın, ya o, ya ben” diye tabancayı kocasına çevirmiştir. Hüsnü, bu aralık telâşla karısının üzerine atılmış, bileğine yapışmış, tabancayı almak istemiştir. Bir aralık tabancayı tutan Hüsnünün parmağı tetiğe değmiş, Hüsnü, çıkan bir kurşunla elinden yaralanmıştır. İş bu kadarla da kalmamış, Vasfiye, kocasının elinden sıyrılınca, oraya gelen hastabakıcı Semihanın başına tabak fırlatmış, Semiha da başından yaralandıktan sonra etraftan yetişilmiştir.
Yaralıların tedavisi yapılmış, tahkikata başlanılmıştır.
Cumhuriyet, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Dün saat 15,30 da Burgaz adasındaki Dr. Medeninin sanatoryomunda bir kadının kıskançlığı yüzünden bir hadise olmuştur.
Sanatoryomda yatan aşçı Hüsnünün karısı Vasfiye, kocasının sanatoryom hasta bakıcılarından Semiha ile seviştiğinden şüphelenmiş ve Hüsnünün sanatoryomdaki yatak odasına girerek münazaaya başlamıştır.
Bu esnada Vasfiyenin gözüne, kocası Hüsnünün yastığının altında duran tabancası ilişmiş, kadın, tehdid maksadile rüvelveri yakalıyarak Hüsnüye tevcih etmiştir.
Hüsnü, karısı Vasfiyenin elinden tabancayı almak istemiş bu sırada tabanca ateşı alarak elinden yaralanmıştır.
Tabanca sesini duyarak Hüsnünün odasına koşan Semiha, Vasfiye ile karşılaşır karşılaşmaz ne yapacağını şaşırmış:
– Hüsnüyü vurdular, diye feryada başlamıştır.
Semihanın bu hareketi karşısında büsbütün asbileşen Vasfiye, odada bulduğu bir tabağı Semihanın yüzüne doğru fırlatarak onu da başından yaralamıştır.
Keyfiyetten zabıta haberdar edilmiş, suçlu kadın yakalanmıştır.
Tahkikat devam etmektedir.
Son Posta, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Burgaz adasında sanatoryomda çalışan Hüsnünün karısı Vasfiye, kocasının Semiha adında bir kadınla münasebet peyda etmesinden hiddetlenerek tabanca ile kocasını elinden yaralamıştı.
Vasfiye dün adliyeye verllmiş ve Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme edilmiştir.
Mahkemede kocası Hüsnü ile Semiha adındaki kadın Vasfiyeden davacı olmadıklarını söylemişlerdir. Vasfiye de:
– Ben kocamı veya başka bir kimseyi vurmak istemiyordum. Kocamın bazı hareketleri beni kıskandırıyordu. Fakat onu öldürmek arzusunda değildim. Hiddetle kocamın yastığının altından tabancasını alıp odama girdim ve kapıyı kapadım. Bu sırada kocam Hüsnü de arka taraftaki banyo odasının kapısından odaya girdi ve elimde tabancayı görünce üzerime atıldı. Ben kendisine tabanca ile bir şey, yapmıyacağımı, ilk hiddetle tabancayı aldığımı söyledim. Fakat o tabancayı elimden almak için uğraşmağa başladı. Bu sırada silah kazaen patladı ve kocam Hüsnü elinden yaralandı. Bunda benim kabahatim yoktur.
Demiştir. Şahid olarak dinlenen kocası Hüsnü de aynı ifadeyi vermiş, kazada Vasfiyenin alâkası görülemediğinden beraetine karar verilmiştir.
Akşam, 21 Mayıs 1939, Pazar
Büyükadada sarhoş olarak gürültü, patırtı ettiği iddiasile İstanbula getirilen Muharrem, meşhud suç nöbetçisi Sultanahmed ikinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme edilmiş, hakim Salâhaddin Demirelli, Muharremin beş gün hapsine karar vermiştir.
Cumhuriyet, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Evvelki gece, gece yarısı balık tutmak üzere Heybeliadaya gitmiş olan Remzi Kocabalıkla tayfası Bayram, bir hırsızlık olması yüzünden biribirlerile kavga etmişler ve biribirlerini yaralamışlardır.
İkdam, 8 Mayıs 1939, Pazartesi
Muharrem adında biri dün Büyükadada sarhoş olarak bağırıp çağırırken yakalanarak Sultanahmed ikinci sulh ceza mahkemesine verilmiştir. Muhakeme neticesinde suçu sabit olan Muharremin beş gün hapsine karar verilmiştir.
Akşam, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Dün akşam üzeri Heybeliadada Çamlıklar arasında bir cesed bulunmuştur.
Belediye hekimi tarafından yapılan muayenede, ölümün zâfiyetten tevellüd ettiği anlaşılmıştır. Zabıtaca, ölünün hüviyeti tahkik edilmektedir.
Son Posta, 12 Mayıs 1939, Cuma
1334 doğumlu Kervansarayda oturan Hüseyin ile Serkis ve bir kaç arkadaşı pazar günü yanlarına birer kadın alarak Heybeliadaya Ruzıhızır safası yapmağa gitmişler ve hepsi sarhoş olmuşlardır. Hüseyin kendisini idare edemiyecek bir hale gelmiş yanındaki kadının koluna girmiş, caddeden geçerken Ali isminde bir gençle yanındaki bir kaç Rum çocuğuna çatmış, ağızlar dolusu küfür etmiş, bununla da kalmıyarak saldırmasını çektiği gibi üstlerine hücum etmiş ve:
– Ulan demiş. Siz yanımızdaki kadınlara mı göz koydunuz, onları mı elimizden alacaksınız..
Polis yetişmiş Hüseyini yakalamış, elinden kamasını almış ve meşhut suçlar müddeiumumiliğine göndermiştir. Sultanahmet sulh üçüncü ceza mahkemesi dün duruşmasını yaptı. Hüseyin:
– Ben çok sarhoştum. Ne yaptığımı bilmiyorum. Diyordu.
Hâkim suçu sabit gördü kendisine üç gün hapis 250 kuruş para cezası verdi.
Tan, 9 Mayıs 1939, Salı
Büyükadada bir iş yüzünden çıkan kavga neticesinde Vasil adında biri arkadaşı Yaninin sol kulağını ısırmıştır.
Son Telgraf, 15 Mayıs 1939, Pazartesi
Kasımpaşada oturan ve ev boyamak için Büyükadaya giden Hasan oğlu 318 doğumlu Muharrem, dün saat yarımda kendini bilmiyecek derecede sarhoş bir vaziyette Çarşı caddesinde gezmekte iken Büyükada sakinlerinden Ahmet oğlu idris Çetintaşa sarkıntılık etmiş ve yakalanmıştır.
Suçlu mahkemeye verilmiştir.
Yeni Sabah, 20 Mayıs 1939, Cumartesi
Ziraat Vekâleti İstanbulun ziraat işlerile yakından meşgul olmaktadır. Yeniden tohum ilâçlama makineleri gönderilmiş, Kartal ve Büyükadada yabani ağaçlara Antep fıstığı aşısı yapılmıştır. Kartalda ayrıca mandalina bahçeleri tesis olunacaktır. Halka 42.230 fidan dağıtılmıştır.
Son Posta, 11 Mayıs 1939, Perşembe
Tahmini bedeli İlk teminatı
Tepebaşında Meşrutiyet caddesinde 12 numaralı dükkân. 278,00 20,85
Tepebaşında Meşrutiyet caddesinde 10 numaralı dükkân. 250,00 18,75
Galatada Karaköy caddesinde 4/4 numaralı dükkân. 1035,00 77,63
Galatada Fermeneciler sokağında 159/1 numaralı dükkân. 400,00 30,00
Galatada Karaköy caddesinde 6/8 numaralı dükkân. 1500,00 112,50
Heybeliadada çamlık mahallesinde (İsmet İnönü)
caddesinde gazino ve dans mahalli barakasile beraber. 100,00 7,50
Yukarda semti ve senelik muhammen kiraları yazılı olan mahaller teslim tarihinden itibaren birer sene müddetle kiraya verilmek üzere ayrı ayrı açık artırmaya konulmuştur. Şartnameleri Levazım müdürlüğünde görülebilir. İstekliler hizalarında yazılı ilk teminat makbuz veya mektubile birlikte 11/5/ 939 perşembe günü saat 14,30 da Daimi Encümende bulunmalıdırlar. (B.) (2852)
Akşam, 2 Mayıs 1939, Salı
– 5 oda, elektrik, tatlı suyu, meyvalı bahçesi, manzarası fevkalâde kullanışlı ve su taksimatı mükemmel. Büyükada Cami üstü Hacı Necip mahallesi Çarkıfelek sokak 23 numara. İçindekilere müracaat.
Akşam, 21 Mayıs 1939, Pazar
Tarih No. Adı Sanatı Adresi Tarih No.
25 İhsan Gazinocu Büyükada 26/5/939 1/9 14.81 Kazanç 935
Gülistan 2.96 Buhran
No. 42/46 2.67 % 15
20.44 Yekun
176 Rüştü Kahveci Altınordu 2 26/5/939 3/9 26.70 Kazanç
5.34 Buhran
4.81 % 15
36.85 Yekun 935
Yukarıda isimleri ve işleri yazılı iki mükellef yeni adreslerini bildirmemiş ve yapılan araştırmalarda da bulunamadığından hizalarında gösterilen senelere aid kazanç ve buhran vergilerile zammına aid ihbarnameler tebliğ edilememiştir. Hukuku usul mahkemeleri kanunun 141, 142 inci maddeleri hükümlerine tevfikan tebliğ makamına kaim olmak üzere tebliğ olunur. (3833)
Akşam, 31 Mayıs 1939, Çarşamba
Mahallesi Sokağı Kapı No. Cinsi Borçlunun adı
Heybeliada Çınar aralığı 5 Ev tamamı Berber Süleyman
Heybeliada Uluğbey 29/30 Ev hisse Pavlina ve Koralya
Yukarıda cins ve evsafı yazılı iki tane gayrimenkul vergi borcundan dolayı ikinci artırması yapılacağından istiyenlerin 11/5/939 Perşembe günü saat 15 de Adalar İdare Heyetine gelmeleri. (3155).
İkdam, 11 Mayıs 1939, Perşembe
Yayınlanma Tarihi: 10 Mayıs 2024 / Son Güncellenme: 10 Mayıs 2024
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.