Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 224 – Şubat 2024      Bir 19 Ocak Daha Geçti

Bir 19 Ocak Daha Geçti


Meşum 19 Ocak’tan bir yıl sonra, sevgili Hrant’ın düştüğü yerde kalan, boz bulanık kan lekesiyle ilgili bir yazı yazmıştım. Üzerine basmamaya çalışarak binaya girip çıktığımdan söz etmişim o yazıda ve de vahşetle, utançla yoğrulmuş, is, mum, yağ, kan karışımı olan o lekenin, belediyenin gösteriş için zırt pırt kaldırım yenileme karambolüne kurban gitmemesini dilemişim. Cinayet filmlerinde olduğu gibi o lekenin etrafına, bedenin düştüğü şeklin silüetinin çizilmesini hayal etmişim. “Ben olsam onu hep orada bırakırım hatta posterini yaptırıp her tarafa astırırım, ‘Buyurun! Görün! Böyleydi işte!’ diyebilmek için” demişim. Ülke olarak bu tarz olayları görmezden gelerek, savsaklayarak, yaşanan acıları zaman aşımına uğratmakta pek usta olduğumuzdan yakınmışım.

“Sonunda ne yapar eder, hiç yaşanmamış gibi yok saymayı beceririz. İnsanlık suçlarına bile hafifletici nedenler bulur, kılıflar uydurur hatta zaman içinde ‘yalan’ sıfatını yapıştırır, yok sayarız” demişim. Bir yılın ne çabuk geçtiğine şaşırmış bir arpa boyu bile yol alınmadığı için sitem etmişim. Düşünebiliyor musunuz, bir yıl uzun gelmiş… Ya sonra ne olmuş?

İşte bir 19 Ocak daha geldi geçti dostlar. Tam 17 yıldır geliyooor geçiyor böyle. İnsanlar toplanıyor, protestolar yapılıyor, herkes Ermeni oluyor, herkes Hrant oluyor. Bu böyle daha kaç yıl sürer, bilinmez… İlk günü, bu günmüş gibi aklımda. O yıllarda ben de Agos gazetesi yazarıydım. Üstelik korkunç olaydan bir saat önce oradaydım. Olaya tanık olmaktan kıl payı yırtmıştım. Yoksa yıllarca en büyük kâbusum olurdu. Evim oraya çok yakın. Vedalaşıp çıktım. Eve geldim soyunup dökünüp yayıldım, derken telefonum çaldı.

Bir dostum “Hrant’ı vurdular” dedi. İnanmadım. “Hadi canım ne kötü bir şaka bu” dedim. “Televizyonu aç” dedi. Açtım. Aman Allah’ım! Orada, yerde, yüzüstü yatıyordu. Sonrası kopuk. Çığlık attığımı hatırlıyorum ve  anında orada olma arzusu duyduğumu. Paltomu giyip terliklerle fırlamışım. Kapıyı açtığımda, kardeşim ve oyun ekibimizden birkaç kişi karşımdaydı. “Ben demedim mi size” diyordu kardeşim “bu şimdi fırlar gider” diye… Zor zapt ettiler beni. Diyeceksiniz ki gitseydin ne yapacaktın? Ne bileyim, insan öyle şok edici acılı durumlarda karmaşık şeyler hissediyor. Şok edici acılı durum… Doğru laf değil mi? Birçok acı ve acılı durum vardır. Bu, şok edici olanı… Siz olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini biliyor musunuz?

O yakalanıp da sözde hapsedilen velet –af buyurun, daha uygun bir kelime bulamadım- önce kapıyı çalıp Hrant’la görüşmek istediğini söylüyor. Ve de o sırada Hrant toplantıda. Kapıyı açan, daha sonra gelmesini söylüyor. O da dışarı çıkıp, oralarda oyalanıyor. Derken Hrant toplantı bitince sokağa çıkıyor, galiba köşedeki bankaya uğrayacak. Bizim ufaklık da –küçücüktü o günlerde- ‘fırsat bu fırsat’ deyip, patlatıveriyor, eline kimin tutuşturduğu meçhul silahı. İşte bu kadar. Yazarken ne kolay… Ama ya dehşetin boyu?

Peki, ya toplantı olmasaydı ne olacaktı? Söyleyeyim. O velet kibar kibar kapıyı tıklatıp odasına girecekti, sırtından değil, alnından vuracaktı, silah sesine herkes koridora fırlayacaktı, o da kapıya varana kadar her önüne çıkanı pat pat yere serecekti. Katliam olacaktı. Ona o emri verenler de tek seferde birçok tu kaka Ermeni’den kurtulacaktı. Nasıl senaryo? Ah benim bu zaptedilmez hayal gücüm…

Sonra, o çocuğu yakalayıp hapse tıktılar, sanki tek başına aklına esip gitmiş tanımadığı bir adamı vuruvermiş gibi. Hatta yanlış hatırlamıyorsam babası ihbar etmişti. Ha hapsettiler de ne oldu? Boy boy posterleri çıktı, aslan vuran sadist avcılar gibi… Hani hayvanı yere yatırıp, üstüne basar, elde silah poz verirler ya öyle. Bunun elinde bayrak da vardı. Sonra, büyüdü, sıskacıktı, semirdi, hatta evlendi. Ooh keyfe bak… Yıllarca süren mahkemeler bir türlü sonuçlanmadı. Bizde, böyle netameli işlerde kesin sonuçlar zor elde edilir. Hatta genelde hiç sonuç alınmaz. Şimdi de artık serbest. Yakında hayatını film ya da dizi bile yaparlar, o da zengin olur. Buyurun. Olan oldu, giden gitti. Bir zamanlar bir reklam vardı hatırlar mısınız? ‘İş bitti, fiş gitti’. Hepsi bu.

 


Yayınlanma Tarihi: 06 Şubat 2024  /  Son Güncellenme: 07 Şubat 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.