Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 224 – Şubat 2024      Aya Nikola: Gömülü Bellek

Aya Nikola: Gömülü Bellek

Y. Mimar


İmar planlarında Aya Nikola bostanı depolama ve belediye hizmet alanı fonksiyonları verilerek yapılaşmaya açıldı. İtiraz ettik, dava açtık bekliyoruz. Büyükada tarihinin başladığı bu şirin koy ve bostan, bostanı çevreleyen orman, küçücük vadiyi izleyen beyaz manastır binaları ile hala güzelim demeye çalışan Aya Nikola.

Aya Nikola ile ilgili okumalardan yaptığım bazı alıntıları sunmak istiyorum sizlere. Üzerine depo yapalım, bina yapalım dedikleri bu güzel küçücük vadi neymiş hep birlikte anlamaya çalışalım. Buranın Büyükada’nın beşeri dünyasının rahmi olduğunu nasıl anlatalım?

AYA NİKOLA BOSTANI

Kitabın adı Büyükada Bir Ada Öyküsü, Semiha Akpınar.

Kitabının kapağında Aya Nikola Bostanı ve Koyu var.

Semiha Akpınar 2023 yılının Aralık ayında aramızdan ayrıldı ve sevgili adasının toprağında şimdi. Adaya geç geldiğim için kendisini bir kere bile görme fırsatı bulamadım. Onu bıraktığı yazılar, kitaplar ve Adalar Müzesi’ndeki izlerinden tanıyorum. Kütüphanemde kapağında Aya Nikola Bostanı’nın fotoğrafı olan Büyükada Bir Ada Öyküsü[1] kitabı bana bakıyor. Semiha hanımın hayatının geçtiği Ada. 1940’lı yıllardayız; onunla birlikte Büyükada’nın geçmişine ve aile anılarının geçtiği Aya Nikola’ya uzanıyoruz:

“…sahilin kenarında Aya Nikola bostanı vardı: suyu bol, ürünü boldu. Bütün bahçe yemyeşildi. Domatesler, biberler, kabaklar, kemer ve bostan patlıcanları, çalı fasulyesi, çardaklarda asma kabakları çok boldu. Gözleri kapalı bir atın döndürdüğü bir bostan dolabı kuyudan suyu yukarı çıkarıyor ve bostan sulanıyordu.”[2]

Semiha Akpınar, Büyükada Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları. 2014.

Akpınar bu kitabının tamamlayıcısı olarak düzenlediği “Harita ve Sokak Planlarında Büyükada”[3] isimli harita kataloğunda Aya Nikola bostanında yer alan  tam beş adet kuyu yeri işaretlemiş. Bugün o kuyular sadece işaretten ibaret. Bostanın hemen kuzey yamacında Semiha hanımların evleri var, babası Ali Akpınar 1946-1964 yılları arasında Aya Nikola bostanını ekip biçmiş. Devam ediyor:

“Bahçenin 2’si küçük, 2’si büyük 4 kuyusu vardı. Ormana ve tur yoluna kıyısı olan köşeye babam fide yetiştirmeye mahsus camekanlarımızı (bir çeşit sera da diyebiliriz) kurmuştu. Camekanların yanında bir küçük kuyu daha vardı. Diğer 2 küçük kuyunun birinden suyu bir atın döndürdüğü bostan dolabı çıkarırdı. …… Hepsi suyu çok bol olan damarlı kuyulardı.”[4] 

[1] Semiha Akpınar, Harita ve Sokak Planlarında Büyükada, Adalı Yayınları 2014

Adada tarımın yapıldığı bir yer Aya Nikola. Akpınar’ın anlatımı o kadar değerli ki, sanki bugün buraları nasıl kullanacağımızı işaret ediyor.

“O zamanlar Aya Nikola bahçesi çok ünlü idi.  Ada’nın her tarafından Adalılar faytonlarla gelir sebze alırlardı. Bahçenin toprağı çok verimliydi. Çok eski çağlardan beri Aya Nikola Kilisesi’nin ve Manastırı’nın papazları tarafından ekilip biçildiği anlaşılıyordu. Bu vadiyi ekip biçenler vadinin su rejimini de toprağa zarar vermesin diye düzenlemişlerdi. Benim çocukluğumda vadinin manastıra yakın olan tarafı iş adamı Ahmet ve Aziz Borovalı’nın, diğer tarafı yani bizim ekip biçtiğimiz tarafı ise yukarıda anlattığım gibi Ali Rıza Sertesen’indi. Biri bu iki bahçenin sınırından, diğeri de Ali Rıza Bey’in bahçesinin tam üzerinden olmak üzere 1-1,5m. Çapında iki su hendeği yukarılardan, ormanın eteğinden denize dik olarak iner, taş bir dehlizle asfalt Tur Yolu’nun altından geçip denize ulaşırdı. Böylece yağışlı mevsimin ardından araziye su oturması önlenmiş olurdu.”[5] 

Bugün çok iyi biliyoruz ki yağmurlar arkasından Aya Nikola ve yol su içinde kalır, kış günlerinin vazgeçilmez çamur rengi yağmur suyu yola dolar.

KARİYE KÖYÜ, AYA NİKOLA MANASTIRI VE KALE

Kariye Büyükada yerleşim hayatının başladığı yer. Adanın en korunaklı liman noktası, Marmara’nın lodosuna kapalı, hep sakin sulara sahip bir koy. Soğuk kuzey rüzgarlarına sırtını dönmüş en fazla 70 dönüm kadar verimli topraklara sahip bir vadi ve yerleşimciler için güneydoğuya bakan mükemmel bir köy alanı. Büyükada’da yerleşik bir hayatın kurulabileceği yegane coğrafya adanın Sedef’e bakan topraklarıdır. Aya Nikola koyu ve bostanı ise bu toprakların arasında en iyisidir. Ayrıca o dönemlerde İzmit yönüne uzanan deniz trafiğini izleyebilmek de güvenlik açısından önemliydi. Balık geçişlerinin olduğu bir noktadır ve bunun için yıllarca dalyan balıkçılığı yapılmıştır. Tarım arazisi yeterli ve verimli, deniz ulaşımı açısından doğal limanı olan ve ana karaya yakın, balığı bol bir köy yaşamı. Denizcilerin azizi olan Aya Nikola’nın da burada olması tesadüf değil.

Aya Nikola Manastırı bu ilk yerleşimin dini merkezi.

Manastır ilk yapıldığında bugünkü konumuna göre daha aşağıda sahile yakındı.

” …..Fakat sahildeki asıl manastır ve kilise denize doğru yıkılınca, XVI. yüzyılda, aynı isimle ve bugünkü yerinde tekrar inşa edilmiştir. Asıl manastıra ait su kuyusunun kalıntıları denize yaklaşık 1 metre kadar uzaklıkta bulunmuştur. Bu olay, manastırın Ada halkı arasında Batmış Manastır olarak tanınmasına vesile olmuştur.”[6]

Bu yapı yıllarca “Batmış Manastır” olarak anılmıştır.

“Manastırın isminin bu şekilde geçtiği başka belgeler de mevcuttur. Bunlardan biri 1889 yılında, Dahiliye Nezareti Evrak Müdürü Ali Haydar Bey tarafından Maarif Nezareti’ne yazılan bir dilekçedir. Dilekçeye göre Ali Haydar Bey, Batmış Manastır isimli mahalde arkeolojik kazı yapmak için izin istemektedir. Diğeri ise; Adalar’a ait 6 numaralı şer’iyye sicilinde bulunan bir hükümdür ve Ada sakinlerinden Mimko ile kardeşi Panayot çorbacıların, “Batmış Manastır civarında” bulunan iki kıt’a karanfil bahçesinin hüccetini istemeleri hakkındadır “[7]

1889 Ali Haydar Bey’in arkeolojik kazı istemesi gerçekten çok ilginç: Belli ki sonuçlanmamış bir talep ama insanı heyecanlandırıyor. Mimko ve Panayot’un da karanfil bahçesi için talepte bulunmaları ise burada ne güzel işlerin yapıldığını gösteriyor.

Akillas Milas’dan da dinlersek:

“Patrikhaneye bağlı Aya Nikola Manastırı aynı ismi taşıyan koyun yan tarafında ve biraz yukarısında , Sedef Adası’nın tam karşısında “enfes bir bölgede” inşa edilmiştir. Aya Yorgi ve Hristos Manastırlarının bol çam ağaçlı yamaçları o noktada birleşir. Bu yamaçlardan birincisi daha dik ve daha yüksektir ve Diaskelos’a (Lunapark) doğru uzanır.” Diaskelos, Aya Nikola’nın bulunduğu üçgen şeklindeki vadinin tepe noktasına denk gelir. Oradan eski bostana doğru inildiğinde, eskiden çakılla kaplı ve bugün ise toprak doldurulmuş, yarım daire şeklindeki rıhtımın ve eski dalyanın bulunduğu koy kısmına varılır. Denizin dibindeki eski limanın ve batmış Bizans manastırının kalıntıları körfez doldurulmadan önce görülmekte idi.”[8]

Geçen haftalarda yayınlanan, sevgili Büke Uras’ın yazdığı harika Büyükada Moris Danon Koleksiyonu kitabının 35. sayfasında Büyükada’nın fethini anlatılıyor.

“İstanbul’un fethinden yaklaşık 1,5 ay önce , Fatih sultan Mehmet’in kuşatmasının devam ettiği 17 Nisan 1453 günü, Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman bey, takımadayı kontrol altına alabilmiştir. Büyükada’nın zaptı Doğu Roma savunmasını kırmak üzere, Boğaz ve Karadeniz kıyısı gibi kaleleri ele geçirme stratejisinin bir parçasıdır. Baltaoğlu’nun Prens Adaları’na yönelik saldırısına sadece Büyükada’da direnç gösterilir. Otuz kadar muhafız tarafından savunulan kale teslim olmaya mecbur edilmiştir.

Doğu Roma İmparatorluğu’nun nihai çöküşüne tanıklık eden Mikhael Kritovulos (1410-1470) Osmanlıların yükselişini beş kitap halinde kaleme aldığı Tarih adlı eserinde, Büyükada’nın fethinde uygulanan askeri stratejiyi aktarır: “Orada adanın ana manastırının yanında bir tepenin üzerinde, keşişler tarafından korsanlara karşı bir sığınak olarak, büyük olasılıkla Katalan Bölüğü’nün İmparatorluğa baskın yaptığı dönemde inşa edilmiş sağlam bir kule vardı. Otuz kişilik küçük garnizon teslim olmayı reddediyordu. Baltaoğlu yanında top getirmişti ama gülleler kalın duvarlar üzerinde hiçbir etki yapmadı. Böylece rüzgar elverişli olur olmaz, duvarların yakınına yerleştirdiği çalıları topladı ve ateşe kükürt ve zift ekleyerek tutuşturdu. Alevler kısa sürede binayı sardı. Kuleyi savunanların bazıları surların içinde can verdi; alevlerden kaçanlar ise yakalanarak ölüme mahkum edildi. Baltaoğlu daha sonra adanın sivil sakinlerini toplayarak, topraklarında direnişe izin verdikleri için cezalandırmak üzere hepsini köle olarak sattı”[9]

Uras Bizanslı tarihçi Mikhael Kritovulos’un çalışmalarını kaynak göstererek adanın ana manastırının yanında bir tepenin üzerinde bir kulenin fethedildiğini yazıyor. Adanı ana manastırı daha eski olan Kadınlar Manastır’ı mıydı? Yoksa ondan daha eski olan Aya Nikola Manastır’ı mı bunu bilmek tabii ki daha fazla araştırma gerektiriyor ama gene de Kariye Köyü’ne çok yakın bir kale ya da kulenin fethedildiği kesin. Bu da bölgenin tarihsel önem ve değerini arttırıyor.

BU GÜZELLİK NASIL BOZULDU

Semiha Akpınar ile başladık. Onun iç yakan anlatımı ile sonlandıralım:

“…Önce koya inşaatlardan çıkan moloz ve hafriyat topraklarının yığılmasıyla hendeklerin önü tıkandı. Sonra bu yığılan moloz ve topraklar o kadar arttı ki tüm koy dolduruldu ve futbol sahası olarak yasal hale getirildi, sonunda da dolgu sahasını belediye sahiplendi. Oysa Büyükada’nın başka hiçbir yerinde deniz, yol ve yolun arkasındaki arazi böylesine birbirleriyle uyumlu ve aynı kotta değildir. Ada’ın başka hiçbir yerinde mehtap Aya Nikola Koyu’ndaki gibi güzel değildir. O mehtaplı gecelerde bir yandan gündüzden beri dönen bostan dolabının ve suyun ezgisini dinlerken, bir yandan da kuyunun başındaki erik ağacının dalları arasında ağabeyimin kurmuş olduğu çardakta veya ağaçların altında mandolinle okul şarkıları tangolar ve marşlar (bilhassa İstiklal Marşı, Harp Okulu Marşı ve İzmir Marşı çaldığımı, bazen de denize girdiğimizi hatırlıyorum. Bahçeye gelince üstüne 1984 yerel seçimlerinden sonra hafriyat toprağı, moloz ve çöp döküldü ve artık ekilip biçilmez oldu.”[10]

Sanki 1984 yılından bu yana gelen bütün belediye başkanları bu değeri yok etmek için yemin etmişlerdi.

Değindiğimiz her konu ayrı bir başlık ve buranın böylesine hor kullanılması karşısında bunları okumak canımızı çok acıtıyor. Bir de bu kötü kullanımın imar planları ile yasallaştırılması çok büyük tehlike. Bu gelişme hem doğal, hem tarihi, hem de kültürel mirası koruma ilkelerine hiçbir şekilde uymuyor.

Bu molozu hep birlikte kaldıralım. Zararı yok aynı alana ekskavatörle gömülen at dostlarımızın kemiklerine güzel bir anıt mezar yaparız, toprağımızı canlandırırız, seralarımızı kurar çiçeklerimizi yetiştiririz, bostan tarhlarımızı düzenleriz, örnek bir ekolojik restorasyon gerçekleştiririz. Bu arada bu alanda yaşamış kadim adalıların anıları, hikayeleri ve sesleri de ortaya çıkar.

Aya Nikola, Büyükada’nın hafızasının gömüldüğü yer.


[1] Semiha Akpınar, Büyükada Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları. 2014,

[2] Semiha Akpınar. a.g.e, s. 316

[3] Semiha Akpınar, Harita ve Sokak Planlarında Büyükada, Adalı Yayınları 2014

[4] Semiha Akpınar, Büyükada Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları. 2014, s. 317

[5] Semiha Akpınar, a.g.e.  s.319

[6] Duygu Saygın, XIX. Yüzyılda Büyükada (Sosyal ve Ekonomik Durumu), Libra Yayınları 2023, s.72

[7] Duygu Saygın, a.g.e. s. 72

[8] Akillas Milas, Hala Hatırlıyorum, Adalı Yayınları, 2013   s. 115

[9] Büke Uras, Büyükada Moris Danon Koleksiyonu, Yapı Kredi Yayınları, 2023 s.35

[10] Semiha Akpınar, Büyükada Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları. 2014, s. 319


Yayınlanma Tarihi: 08 Şubat 2024  /  Son Güncellenme: 08 Şubat 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.