Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 224 – Şubat 2024      Antakya

Antakya

ve


O büyük felaketten bir yıl sonra yine Antakya’dayım. Bir zamanlar cıvıl cıvıl, ışıl ışıl olan o şehir artık yok. Geceleri sokak lambaları olmasa derin bir karanlık kaplıyor her yeri. İnsanların ağlamaktan göz yaşı pınarları kurumuş artık, depremin yıkmadığı ocak, dokunmadığı insan kalmamış.

Adalı Dergisi için aradan geçen bu yıla dair bir yazı yazmaya hazırlanırken, burada yaşayan genç bir meslektaşım geldi aklıma, Burcu Özkaya Günaydın. Kendisi de depremzede, hala konteynırda kalıyor, buranın şartlarında hem hayatını hem de mesleğini devam ettirmeye çalışıyor. Bütün zorluklara rağmen geçen bir yılda Antakya hakkında yapılan haberlerin neredeyse tamamında onun da imzası var.

Dayanışma yaşatır derler ya, biz de hep bağlantıda kaldık. Şimdi de istedim ki dışardan biri olarak olan biteni ben anlatacağıma, bir sene boyunca Antakya’da neler yaşandı, bugün ne halde, yapılması gerekenler ve hala yapılmayanlar neler, bütün bunların birinci elden yaşayanı Burcu anlatsın. Aşağıdaki yazı ve fotoğraflar kendisinin geçen yıla dair şahitliğidir…

Antakya’nın bir senesi: Kimsesizlikten belirsizliğe uzanan bir yol

6 Şubat depremlerinde şehirle beraber anılar, hayatlar da gitti. Bir sene geçse de felaketin etkisi hala çok diri. Yerle bir olan Antakya’da bir sene, hayatta kalma mücadelesi, sevdiklerinin cenazesini arama ve her güne daha da derinleşen belirsizlikle geçti.

Portakal, bahhur, rihan (fesleğen), kokulu bir kent Antakya. Ölülerini de rihan ve bahhurlarla gömdü. Beş yıl önce yerleştim Antakya’ya. En çok haber için, bazen de sadece bu güzel şehirde bir yeri daha görebilmiş olmak için çokça gezdim. Havasından mı suyundan mı tarihinden mi insanından mı bilmiyorum ama gelenin bir daha gidemediği bir kent Antakya. Bunu bilir ve şehirleri ile gururlanır Antakyalılar. İnsan konuşturmaya dayalı bir iş bizimkisi. Konu ne olursa olsun Antakyalılar sohbet aralarında bu şehrin yedi defa yıkıldığını söylerlerdi, yedi defa yıkılmış ama bak, ne güzel bir yerdeyiz der gibi.

Aklımın ucundan bile geçmezdi sekizinci yıkımın şahidi olacağım. 6 Şubat gecesi bu şehir yerle bir oldu. Binlerce insan enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi, binlercesi de yaralandı. Yüzlerce insan ise hâlâ kayıp.

Seçim bitti, destek de insan da gitti

Bu büyük felaketin üzerinden bir sene geçti. İlk aylar bir taraftan ‘gitmeyeceğiz, gitsek bile geri döneceğiz’ umudu ile hayata tutunma telaşı, diğer taraftan ise çadır arama, temel yaşam ihtiyaçlarına ulaşma çabası ile geçti. İnsanın etrafı kalabalıkken, yoğun bir temponun içindeyken ne yaşadığını tam idrak edemiyor. Mayıs ayındaki genel seçimlerden sonra el ayak çekileceğini az çok tahmin ediyorduk ama bu kadar hızlı olacağını düşünmüyordum. Seçim bitti, destekler azaldı, insanlar gitti. Antakya insanını depremden sonra en çok yaralayan da bu gözden çıkarılmışlık hissiydi.

Yazı ayrı kışı ayrı zor bir yıldı. Enkazların neredeyse tamamı yaz boyunca kaldı. Şehrin en kimsesizleştiği zamanlardan biriydi yaz ayı. Kırk dereceye varan sıcaklıklarda konteyner ve çadırda yaşamak da iki kat zordu. İçme suyuna ulaşımın çok güç olduğu bu süreçte bazen dört adet beş litrelik su için saatlerce beklenen kuyruklar oluştu. Çadırda, konteynerde hijyenik olmayan koşullardan kaynaklı ben de dahil birçoğumuzun vücudunda yaralar çıktı. Yine uyuz vakaları çok görüldü. Okulların açıldığı ilk hafta Ovakent mahallesinde bir ortaokulda seksen öğrenci uyuz oldu. Sebep aileleriyle kalabalık bir şekilde yaşadıkları çadırların koşulları ve kişisel hijyene yetecek kadar dahi su bulamamaktı.

Bir senenin sonunda geldiğimiz noktada esasında değişen pek bir şey yok. Hala yıkılmayı bekleyen binalar var, hala konteyner ve çadırda yaşamını sürdürmek zorunda kalan binlerce insan var ve bu insanların her güne ‘ne olacağız’ belirsizliği ile uyanışı devam ediyor.

Konteyner kentlerin en büyük sorunu elektrik

Antakya’da AFAD’ın resmi çadır kentinde kalan depremzedelerin su, hijyen, gıda gibi yaşamsal çoğu ihtiyacı diğer yerlere göre daha fazla karşılansa da depremzedelerin hepsi resmi çadır kentlerinde yaşamıyor. Bir kısmı evlerinin yakınlarına, parklara, boş arazilere çadır ve konteynerlerini kurarak buralarda yaşamlarını idame ettiriyor. Çadırda kalanlar konteyner kente hem mahallelerinden uzak kalmamak için hem de rahat olmayacağını düşündükleri için gitmek istemiyordu ama depremin senesine iki ay kala park bahçelerdeki çadırlar toplandı, insanlar istemese de konteyner kente götürüldü.

Konteyner kentlerde yaşayanların anlatımına göre ise en büyük problemlerden biri alt yapı ve elektrik hattının sağlam döşenmemesi. Konteyner kentlerde ısınma, ocak her şeye elektrikle. Hal böyleyken elektrik gidince hayat duruyor. Elektrik hatları güçlü olmadığından dolayı sık sık kesinti olan konteyner kentte yaşamak hiç kolay değil. Elektrik kontağından kaynaklı da çok fazla yangın çıkıyor. Yangınlar, konteyner kentte yaşayanların en büyük sorunu ve korkusu. Konteynerde en çok bunalan kesim ise çocuklu aileler. Yirmi bir metrekare olan konteynerde yaşamak iki kişi için bile zorken birden fazla çocuğu olan aileler hem düzensizlikten hem de yeterli hareket alanı olmamasından dolayı epey zorlanıyor.

Antakyalı yarına nasıl uyanacağını bilmiyor

Dar alan, evsizlik, belirsizlik, kentin geleceği, işsizlik… Bunların hepsi kendi başına sorunken Antakyalı hepsini bir anda yaşıyor. Çoğu travma yeni yeni ortaya çıktı. Ben de dahil çoğu insan sağlam olan bir binaya girip yaşamaya hala hazır değiliz. Türk Tabipler Birliği’nde (TTB) saha çalışması yapan ve psikolojik destek sunan doktorlar, depremin üzerinden bir sene geçmesine rağmen kent ve evlerin inşasının bitmemesinin siyasi görüşü hiç fark etmeksizin tüm depremzedelerin psikolojisini derinden etkilediğini söylüyor. İlk aylarda kimsesizlik, depremin birinci senesinde belirsizlik hissiyatı tüm Antakyalı’nın psikolojisini bozdu.

Bunca olumsuzluğun içinde tek iyi yan ise okulların açıldığı Eylül ayından itibaren birçok soruna rağmen Antakyalılar’ın kente dönmesi. Bir kısmı Mersin, Ankara gibi şehirlerde yeni hayatlar kursa da çoğunluk çadırda, konteynerde ya da az hasarlı bir evde korku içinde yaşamayı göze alarak döndü. Dönemeyenlerin bir kısmı ise arafta kaldı; ayın yarısı gittiği şehirdeyse diğer yarısı Antakya’da.

Hazırlık yapılmadan okullar açıldı

Okulların açılmasıyla şehir hareketlendi ama sorunlar katlandı. Neredeyse hiçbir hazırlık yapılmadan okullar açıldı. Tadilatsız açılan okullar, binalara girmeye korkan öğretmen ve öğrenciler ve en büyük sorunlardan biri de ulaşım oldu. Okulun ilk bir ayı veliler de öğrenciler de okula yürüyerek ya da otostopla ulaşmaya çalıştı. Saat sabah 08:00’de derse başlayan öğrenci sabah 06:00’da yola çıkmak zorundayken, birçok veli günde geliş-gidiş olmak üzere iki saat yol yürüdü. Birinci senenin sonunda kentin belirli noktalarında saatte bir otobüs olsa ulaşım hala kentin en önemli sorunlarından.

Depremden önce de sanayinin neredeyse hiç olmadığı tarımın azaldığı kentte en büyük geçim kaynağı yurt dışı işçiliği, yemek-din turizmi ve Suriye savaşından önce ise sınır ticaretiydi. Depremle yerle bir olduktan sonra ekonomi neredeyse yok denecek seviyeye geldi. Mart- Nisan ayından beri konteyner çarşılar açıldı. Kentin Kapalı Çarşısı diyebileceğimiz tarihi Uzun Çarşı tadilata girmeden sağlam kalan dükkanlarıyla açıldı. Kısmen alışveriş olsa da kenti esnafı kalkındıracak bir hareketlilik hala yok. Altyapı problemi çözülmeyen Uzun Çarşı, aşırı yağış olduğunda defalarca su altında kaldı. İş insanları ve hayırseverlerin destekleriyle dükkanlarına mal alan birçok esnafın sermayesi su altında kaldı, satılamayacak duruma geldi. Yine de esnaf umutla her gün dükkanını açıyor.

En büyük geçim kaynağı enkazlardan toplanan demir

On bir aydır kentin en büyük geçim kaynağı ise enkazdan demir toplama. Önce bina yıkılıyor, inşaatı alan firmanın elemanları demiri ayıklıyor, kamyonlara dolduruyor. Kalanlar ise işsiz yüzlerce Antakyalı için geçim kapısı oluyor. Canını zor kurtardığı enkaz depremzedelerin aylardır ekmek teknesi.

Antakya’nın çözülmeyen sorunları kadar en çok konuşulan konulardan biri de yeniden inşası ve rezerv alanlar. Halkın, çok kültürlü, kimlikli demografisi, tarihi değişmeyecek bir Antakya talebi var. STK’ler ve mimarlar odasının da içinde olduğu birçok oluşum, Antakya’nın aslına uygun şekilde inşa edilmesi için çabalıyor. Hükümet, yerinde dönüşüm TOKİ yapmak için kent merkezinde en çok yıkımın olduğu yerleri rezerv alanı ilan etti. Antakyalılar rezerv alan ilan edilen yerlere kendilerinin yerleştirilmeyeceğini düşünüyor ve mallarının gideceğinin endişesini taşıyor. Hala birçok Antakyalı rezerv alan, riskli alan nedir bilmezken evlerinin ne zaman teslim edileceğine dair bilgisi de yok.

Yine depremin en başından beri konuşulan önemli bir konu da demografik yapının değişmesi. Hükümet ev ve çarşıların inşası da olmak üzere tüm Antakya’nın demografi düşünülerek inşa edileceğini söylese de insanların bu konuda ümidi ve güveni yok.

Terzi George olmazsa Antakya olur mu?

Demografi konusunda şunu söylemek istiyorum. İstanbul’un silüeti nasıl Tarihi Yarımada dediğimiz Fatih ise Antakya’nın silüeti ise tarihi cami, kilise, havrasıyla Affan’dır. Kilise inşa edilirken yanında Terzi George’un dükkânı, Barbara’nın evi olmazsa buraya Antakya diyemeyiz ve bu bir demografik değişim olur. Bir sene geçti kilise ve camilerin de içinde olduğu tarihi Antakya’da hiçbir restorasyon ya da yeniden inşa çalışması başlamadı. Bundan sonraki sürecin ne olacağına dair bilgi de yok. Geçtiğimiz ay sağlam kalan kiliseden iki tane org, Affan Cami’nin de kapısı çalındı. Antakya’nın depremden sonra dahi en çok ziyaret edilen bölgesinde bir ışıklandırma ve polis noktası olmamasını anlamak mümkün değil.

Antakya hala binlerce insanın kaybını aradığı yas evi. Bir senedir evlatlarının, anne-babalarının, sevdiklerinin bir kemiğini arayan insanlar, yıl boyunca huzurlu bir uyku uyumadı. Kayıp yakınları olarak dernek kurdular, Ankara’ya meclise giderek, Kayıp Komisyonu talep ettiler yine de bir kemiğe ulaşamadılar. 6 Şubat’ta yas tutacak olan Antakyalılar’ın, o günden itibaren kayıpları da nüfustan düşecek, ‘hiç olmamış’ gibi. Aileler, “Bir kemiği bile bize çok gördüler” diyor.

Bir seneyi çadırda, konteynerde geçiren Hataylılar, artık evlerine yerleşmek, normalleşmek istiyor. 5 Şubat’ı 6 Şubat’a bağlayacak gece 04:17’de Antakya’da hayat yine duracak. Bir sene biterken Antakya depremzedelerin bir tarafları sevdikleri için yas tutacak diğer yanları ise bir sene geçmesine rağmen şehrin ilk günkü gibi olmasının da hesabını soracak.













Yayınlanma Tarihi: 06 Şubat 2024  /  Son Güncellenme: 07 Şubat 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.