Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 228 – Haziran 2024      Nejat Amca’ya Veda

Nejat Amca’ya Veda


Yiğit Bener ve Nejat Gülen, Heybeliada İnönü Evi'nde 90. yaş günü buluşmasında 2017

18 Mayıs’ta doksan yedi yaşında vefat eden Nejat Gülen’in aramızdan ayrılması, sadece yakınları ve sevenleri için değil, aslında tüm Adalılar ve İstanbullular için bir kayıp: Nejat Gülen, kentin ve Adalar’ın -özellikle de Heybeliada’nın- yüz yıllık tarihinin eşsiz bir tanığı ve çok özel bir anlatıcısıydı.

Bu konuda, geride bıraktığı kitaplar bir teselli kuşkusuz.

Heybeliada başlıklı kapsamlı monografisi (ve onun genişletilmiş versiyonu olan Resimlerle Heybeliada) uzun yıllar Heybeliada ve genel anlamda ada yaşamı konusunda temel bir başvuru kaynağı olmaya devam edecektir kuşkusuz. Buna ek olarak Heybeliada, Dünya Savaşının Ortasında Bir Vaha başlıklı incelemesi ve anılarıyla Nejat Gülen ada ve İstanbul tarihinin özel bir dönemine de ışık tuttu; ayrıca, içerikleri kısmen örtüşen Anılarımda Yazarlar ve Yatırımcılar ve Nejat Gülen’le Adalı Sohbetler adlı kitaplarında ise, adada yaşamış birçok yazar, sanatçı ve iş insanıyla ilgili gözlemlerini, anılarını aktardı. Adayla ilgili diğer önemli incelemeleri bahriye üzerine yazdığı iki kitapta yer alır: Dünden Bugüne Bahriyemiz ve Şanlı Bahriye.

Ülke tarihinin ve sosyolojisinin belli kesitlerine ışık tutan, ama daha az bilenen metinleri ise, masonluğu anlattığı Kısa Masonluk Tarihi ve Dünya’da ve Türkiye’de Mason Aleyhtarlığı (kendi de masondu) ve doğrudan tanık olduğu 27 Mayıs darbesi ve Yassıada duruşmalarını ele aldığı Anılarımda 27 Mayıs ve Yassıada adlı kitaplarında yer alır.

Öte yandan, bunların hepsinin ötesinde, doğma büyüme bir Heybeliadalı olarak yüz yıl ve hatta ötesine uzanan ada yaşantısının, kozmopolit yaşam tarzının ve özgün geleneklerinin anlatıcısıydı Nejat Gülen. Hem de ne anlatıcı! Bu renkli yaşamın kesitlerini Biz Heybelide Her Gece…; Leylak Kokusu; Üsküdardaki Ev; Son Uskumru adlı öykü kitaplarında ve Heybelide Yaz Sonu adlı romanında kendine özgü canlı ve mizahi üslubuyla aktarmıştı Nejat Gülen.

Nejat Gülen klasik anlamda edebiyatçı sayılmazdı aslında. Öyle bir iddiası da yoktu zaten. O daha çok bir anlatıcıydı: Kitaplarında yer alanlara benzer adayla ilgili yüzlerce öyküsü vardı heybesinde. Yaşanmışlıkla okuduklarını/duyduklarını harmanlayıp daldan dala atlayarak, ayrıntılı betimlemelerle süsleyerek gözünüzün önünde canlandırdığı bu hikayelerini karşısına geçip hiç sıkılmadan saatlerce dinleyebilirdiniz. Öykü metinlerinin dili, üslubu da aslında sözlü anlatıma yakındı; konuşurcasına yazılmış metinlerdi bunlar, ama pekâlâ edebi bir tat da bırakıyordu damakta.

Neşecan, Yiğit ve Nejat Gülen 1960’lar Paris

Bir kısmını kendi bastırdığı, bir kısmı da sürekliliği olmayan küçük yayınevlerinde dağınık, bölük pörçük çıkmış bu öyküleri son yıllarda Adalı Yayınları derleyip toparlayarak yeniden bastı: Uzun öyküleri (ya da kısa romanları denebilir) Duvar Delisi’nde, kısa öyküleri ise Heybeliada Öyküleri’nde yayımlandı. Sırada romanı var.

Yeri gelmişken, Nejat Gülen’in tanıklıklarının ve incelemelerinin ürünü olan bu zengin anlatı mirasına sahip çıkan, değerlendiren ve özenli baskılarıyla değer katarak günümüz okurlarına ulaştıran ve kitaplarını yayımlamaya devam edeceğini bildiğim Adalı Yayınları’na ve sevgili dostum Halim Bulutoğlu’na, Nejat Gülen’in ailesi ve yakınları adına teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Adalar için yıllar boyu verdiği bu yoğun emeğin genç kuşaklar tarafından sahiplenilmesinin ve yayıncısı Halim’in yaklaşımının onu ne kadar sevindirdiğinin doğrudan tanığıyım.

Aynı şekilde, Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Derneği’nin 2017 yılında Nejat Gülen’in doksanıncı yaş gününde, İnönü Müzesi’nin bahçesinde düzenlediği eşsiz etkinliğin de onu çok ama çok mutlu ettiğini birebir gözlemleyebilmiştim. Koca bir ömrün takdiri ve ödülü olarak görülebilecek bu kadirşinaslık için tüm dernek üyelerine ve bu etkinliğin mimarı sevgili dostum Ayşe Sarısayın’a teşekkürü de aynı şekilde ailesi ve yakınları adına borç bilirim. Bir içten teşekkür de Nejat Gülen’in eserlerini Cumhuriyet Kitap Eki’nin kapağına taşıyarak tanıtan sevgili dostum Turhan Günay’a.

“Nejat Gülen’in ailesi ve yakınları” adına bu teşekkürleri iletme yetkisini nereden aldığım sorgulanabilir gerçi. Doğrudur, aramızda kan bağı yoktu… Ama fazlası var. Nejat Gülen’le Adalı Sohbetler adlı kitabında “Hayattaki en yakın arkadaşım” olarak tanımladığı babam Erhan Bener’le dostlukları 1951’de başlamış. Sonrasını Nejat Amca’nın kendi kaleminden aktarıyorum: “Ben, karım Nüzhet, onun karısı Neşecan, çocukları Yiğit, Yaprak, benim kızım Gülgün, torunum Deniz, hep bir aile gibi olduk: Birbirimizin evine gittik, geldik, yurt içinde, yurt dışında; birbirimizin evlerinde yattık, kalktık. Hep birbirimize yakın olduk, ama arkadaştan ileri olduk. (…) Bizler, çocuklarımız, çocuklarımızın aileleri de akrabalıktan öte, dostluğa devam etti ve ediyorlar, ediyoruz, hep beraber olduk… iyi günde, kötü günde.” Sonuçta evet, Nejat Gülen, benim kan bağı olmayan öz amcamdı; tüm yaşantımda en önemli yer tutan yetişkinlerden biriydi. Ben de onun “çok ama çok yaramaz” yeğeniydim.

Nejat Amca vefat ettiğinde yurt dışındaydım, cenazesine yetişemedim. Bu yeni kötü günün sonrasında torunu Deniz’le buluştuğumuzda, ikimizin de ağzından aynı cümle dökülüverdi: “Aileden bir biz kaldık…”  Öyle ya… Geçen yüzyılın ortalarında başlayan bir dostluğun buluşturduğu bu “karma aile” fertlerinden önce babamı, sonra annemi, derken sırayı bozan Gülgün’ü, ardından Nüzhet Teyze’yi ve şimdi de Nejat Amca’yı kaybettik, geriye Deniz, ben ve kız kardeşim Yaprak kaldı.

Çocukluğumdan itibaren Nejat Amca’yla, Nüzhet Teyze’yle ve Gülgün’le yaşadıklarımızın bir kısmını Öteki Düşler kitabımda yer alan “Güllerin Getirdiği” öykümde, ayrıca Nejat Amca’nın kitaplarına yazdığım önsözlerde dile getirmiştim. Bugün, kayıp bu kadar tazeyken, daha fazlasını ya da iyisini yazabilecek bir ruh halinde değilim açıkçası. Belki daha sonra.

Kaldı ki torunu Deniz Yazgan’ın bu özel dosyada yer alan ve dedeye bireysel vedanın ötesine geçerek edebi demekte bir sakınca görmediğim bir zenginliğe, derinliğe ulaşan yazısı, Nejat Gülen’in kimliğini, kişiliğini ve bireysel özelliklerini benim yazabileceğimden çok daha güçlü bir anlatımla dile getirmiş.

Nejat Gülen ve Yiğit Bener, Paris, 1960’lar

Çocukluğumun ve gençlik yıllarımın nirengi noktası, 2006’dan itibaren de yaklaşık on beş yılımı geçirdiğim Heybeliada, benim için daima “Nejat Amca’nın” adası oldu. Yaz aylarında, Çiçekli Dağ sokağının merdivenlerinden inerken evlerinin hizasına gelip başımı eğdiğimde, onu cam kenarında, eprimiş koltuğuna kurulmuş, gazete ya da kitap okurken bulacağımı bilirdim. Derken, biz adadan ayrıldıktan bir yıl sonra, Nejat Amca’nın da artık sağlık sorunları nedeniyle pek gidemediği evlerini satıp o taparcasına sevdiği adasından ayrıldığını duyduğumda içim cız etmişti: “İşte Heybeliada benim için asıl şimdi bitti!” dediğimi anımsıyorum.

Ölüm haberi ise beni başka yerden vurdu: “Çocukluğum da işte asıl şimdi bitti…” dedim içimden ve o sırada aynaya baktığımda, ne zaman yaşlandığını fark edemediğim ağlamaklı bir ihtiyarla göz göze geliverdik. Yaramazlık yapasım kalmadı.


Yayınlanma Tarihi: 09 Haziran 2024  /  Son Güncellenme: 11 Haziran 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.