Ilık bir Ağustos akşamıydı, uzun uğraşlar sonucu bitirip okuyucuya ulaştırabildiğim “Ada’ya Yolculuk” adlı kitabımın ikinci imza günü için düşmüştüm yollara… Araçla merkezden yaklaşık yarım saatlik bir mesafede yer alan Asmalı (Aphtoni), Marmara Adası’nın en doğusunda yer alan ve Ege’ye inen yelkenlilerin kısa süreli de olsa konakladığı küçük, sakin bir balıkçı köyüydü. Asmalı Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği’nin organize ettiği ve Külah Büfe’nin ev sahipliğinde gerçekleşen imza etkinliğim için sahil bandında bana ayırılan masada, Asmalılı kitapseverlerle buluşmuş ve çok sıcak karşılanmıştım. Köye geleceğimi kuzeni Belma (Bıçakhan) Batı Hanım’dan öğrenen hikâyemin kahramanı Enis Bey’le de bu vesileyle tanışmış olduk.
Ada’ya Yolculuk’ta adı geçen ‘Engin Deniz’ yolcu motorunun ilk donatanı Enis Şolta’nın dedesiydi. Enis Bey’le o gün kitap ve ada üzerine uzunca sohbet etmiştik. Henüz on beş yaşındayken Marmaralı ağabeyim Mustafa Erbil’den emanet alarak okuduğum, Apostolos Domvros’un kaleme aldığı “Petrokarava’ya Dönüş” adlı eserin Türkçe tercümesinden bir kopyayı hediye ederek beni çok sevindirmişti. İstanbul’da bu konuyu etraflıca konuşmak üzere sözleşmiş ve Asmalı köyünde belki de tarihteki ilk imza gününü yapmış olmanın ve yeni dostlar kazanmanın mutluluğu ile zeytinliklerle çevrili tepeleri ardımda bırakarak evin yolunu tutmuştum. Üzerinden epey zaman geçmişti. Bir süredir Adalı Dergisi’nde ara verdiğim makalelerime yeniden başlamak istiyordum. Ada koleksiyonumu incelerken içimden bir ses “Petrokarava’ya Dönüş” adlı kitabı yeniden okumam gerektiğini söylemişti. İyi ki de öyle yapmışım…
Doğduğum yıl yayınlanan ve 1986’da ‘Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü’nü[1] alan kitap ve yazarı Apostolos Domvros’un gözden ırak kalmış bu hüzün yüklü hikâyesini yeniden dillendirmeye karar vermiştim. İlk iş Enis Bey’le sözleşerek Beyoğlu Öğretmenevinde üç saate yakın bir sohbet gerçekleştirmiş ve kitapla ilgili birçok ayrıntıyı ortaya çıkartmıştık. Domvros; 1937 yılında Atina’da doğmuştu. Almanya Münih Teknik Üniversitesi’nden mezun bir Elektrik Mühendisiydi ve Yunanistan’da faaliyet gösteren “Technoship” adlı gemi donatı malzemeleri satan köklü bir denizcilik firmasının kurucusuydu. Elimizdeki kitabın arka kapak yazısının aktardığına göre de; yazarlığa 1981 yılında başlamıştı. 20 adet kitabı olduğu, “bunlardan 14’ü hikâye, 2’si şiir, 1’i tiyatro, 1’i turizm rehberi ve 2 adedi romandı. Yazdığı kitaplar 8 kez ödül almıştı. Yunanistan Yazarlar Federasyonu üyesiydi ve şiirleri Almanca hatta İspanyolca basılmıştı.” Makaleme konu olan “Petrokarava’ya Dönüş” adlı eser, 1922 yılından önce aile büyüklerinin yaşamış olduğu anavatanı Marmara Adası’nın Aphtoni (Asmalı) köyüne 1984 yılında Apostolos ve eşi Ingrid Hanım’ın gerçekleştirdiği seyahati konu edinmektedir. Acı tatlı birçok sürprize gebe olan bu seyahatte yazarın karşılaştığı sahneler yıllar sonra bile okunduğunda yüreklere dokunmakta, empati kültürüne yaşadığımız coğrafyada ne kadar ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
1986 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü Enis Şolta arşivi.
Apostolos Domvros, Enis Şolta arşivi.
Yazarın annesi Alexandra Hanım, yirmiiki yaşında vatanından kopmak zorunda kalmış ve Marmara Adası’nda yaşayan diğer Rumlarla beraber 1922 yılında önce Pire’ye daha sonra da Atina’nın kuzeyindeki Nea Eritria’ya sığınmış, aklı ve kalbi ise altmış yıl boyunca babasının köyü Aphtoni’de kalmıştı. Fakat Alexandra Hanım’ın kendi deyimiyle “bizim yerlere” olan özlemi bu tarihten daha öncesine dayanıyordu. Çünkü babası Kaptan Apostolis Lekos ‘Draga’[2] kaptanıydı ve ailesi de onunla birlikte uzun müddet gurbette yaşamıştı. Alexandra’nın doğduğu yıllar Kaptan Apostolis’in çalıştığı Fransız Şirketi, Varna Limanı’nı inşa etmişti. Teyzesi Eleni doğduğunda ise, Bulgaristan’ın Pirgos Limanı’nı, son olarak da 1. Cihan Harbi’nin başlangıcında yine bir limanı inşası için Zonguldak’ta bulunuyorlardı. Savaş’ın patlak vermesiyle Uluslararası Deniz Harp Hukuku gereğince Fransız bayrağı taşıyan Draga’ya Osmanlı Devleti el koymuştu. Bunun üzerine Kaptan Apostolis ve ailesi adaya geri dönmüştü. Ancak bir süre sonra Çanakkale’ye dayanan Müttefik Donanma’nın boğazı zorlaması ve Marmara’ya gizlice sızan Müttefik denizaltılarıyla bazı adalı Rumların işbirliği ettiği ve edecekleri gerekçesiyle Osmanlı Devleti, Marmara Adaları’nda yaşayan Rum tebaayı Anadolu içlerine; Apolyont (Ulubat) gölü ovasına kadar zorunlu göçe tabi tutmuştu. Bu adalı Rumların ilk göçüydü. Kaptan Apostolis yolda bir yetkiliye rüşvet vererek ailesini İstanbul’a yerleştirmek için izin koparmayı başarmıştı. Bu sayede Kaptan ve ailesi, Anadolu Toprakları işgalci Yunan Ordusu’ndan kurtarılıncaya dek İstanbul’da yaşamıştı. Ancak 1922 yılı başları Kaptan Apostolis çok ağır bir hastalığa yakalanmış, İstanbul’un hastaneleri ve doktorlarından şifa bulamayan Kaptan için Anastasia Hanım, 20 Fransız altını harcamasına rağmen bir sonuç elde edememişti. Rahat bir şekilde ömrünün son günlerini köyünde geçirmek isteyen Kaptan, ailesini de alarak Aphtoni’ye geri dönmüş ikinci göçten kısa bir süre önce de çok sevdiği adasında vefat ederek oraya defnedilmişti.
Genç yaşta babası Apostolis’i ve memleketi Asmalı’yı ardında bırakmak zorunda kalan Alexandra ölene dek vatanının hasretiyle yaşamış, İstanbul ve Marmara Adası’na dair anlattığı tüm öyküler hafızasının derinliklerine kazınmıştı. Apostolos Domvros annesinin ölümünden kısa bir süre sonra vatanının öyküsü olan “Unutulmaz Petrokarava”yı yazmıştı. İşte o an kendi deyimiyle “bizim yerlere, cesur gemicileri, ünlü balıkçıları, sanatları kuşaktan kuşağa yayılıp Yunan tarihinin köklerine ulaşan maharetli mermer ustalarıyla Marmara Adası”na karşı duyduğu özlem doruğa ulaşmıştı.[3] Apostolos, annesinin hep düşlediği ama bir türlü gerçekleştiremediği bu yolculuğu yapmaya karar vermişti vermesine ama Türklerin onu nasıl karşılayacağını bilmiyordu ve içini kaplayan neşenin yanında biraz da endişe hissetmiyor değildi. 1982 yılında yayınlanan eserinde annesinin hatırında kalan ‘Marmara Adası’ hikâyelerini kaleme almış, dedesinin kaptanlığını yaptığı Fransız Draga’sının da bir fotoğrafını bu kitaba eklemişti. Teyzesi Eleni’nin aktardığına göre bu fotoğraf üzerindeki çizgiler; Anastasia Hanım tarafından mezarı yapacak olan ustaya kolaylık olması amacıyla çizilmişti. Dedesinin mezar taşındaki ‘Draga’ ve annesinin mezar taşındaki ‘Propontis’ (Marmara Denizi) haritası çizimlerinin paralel şeyler olduğunu düşünmüş bu ve benzeri birçok olay Marmara Adası seyahatine cesaret etmesi için itici güç olmuştu. Apostolos annesinin de etkisiyle içinde yükselen Türk korkusunu, Türk dostlar edinerek yenecekti. Şüphesiz bu dostluklardan onu en çok etkileyense; Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı döneminde omuz omuza mücadele verdiği en yakın silah arkadaşlarından ve TBMM Başkanlığı yapan Kazım Özalp’in oğlu Teoman Özalp’ti… İkili yurtdışında gerçekleştirilen bir fuarda tanışmış ve dost olmuşlardı.
Apostolos Domvros’un kaleme aldığı Petrokarava’ya Dönüş adlı eserin Yunanca baskısında yer alan Kaptan Apostolis’in Dragası, Apostolos Domvros arşivi.
18 Ocak 2017 tarihinde vefat eden Teoman Özalp, 1948 yılında İTÜ Makine Fakültesi’nden mezun olmuş, aynı Üniversitede asistan olarak çalışmış 1954 yılında doçent, 1962 yılında da profesör olmuştu. 1964-1965’te GMO Başkanlığına seçilmiş ve 6 yıl bu görevi sürdürmüştü. İTÜ Makine Fakültesi Dekanlığı ve Denizcilik Bankası’nda da 6 yıl yönetim kurulu üyeliği yapmış, 1971’de kurulan İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nde 10 yıl kadar Dekanlık görevlerinde bulunmuştu. Ayrıca 1978 yılında kurulan Türk Loydu Klas kuruluşunun 17 yıl yönetim kurulu başkanlığını yapmıştı.”[4] Özalp, Pendik Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi’nde okuduğum yıllar ilk mesleki kitabımız olan ‘Gemi Mühendisliğine Giriş’ adlı eserin de yazarıydı.
Teoman Özalp; Cumhuriyet ve Atatürk anılarını anlattığı “Tanıklık Ediyorum” adlı eserinde Apostolos Domvros’a da yer vermişti. “Birkaç yıl sonra Dombros, Türkiye’ye geldi. Bizim evde iyi eğitildiği için eski Yunancayı çok iyi bilen ve Yanyalı bir Türk aileden olan kayınvalidem ile tanıştı. Yunanistan’da bile eski Yunanca’yı bu kadar iyi konuşan azdır diyordu.”[5] Apostolos ise kendi kitabında onu çok etkileyen bir karakter olduğundan Özalp ve ailesinin “Omi” diye seslendiği kayınvalide hakkında epey ayrıntı vermekteydi. “Bu nineciğin üzerinde biraz daha fazla duracağım, çünkü çok sarsıcı bir karakter. Doksandört yaşında ve dokuz dil bilen eski bir aristokrat. Ben bir parça Rumca konuşurum dedi damadı tanıştırır tanıştırmaz ve kusursuz bir Yunanca ile devam etti.”[6] O gece altmışiki yıl sonra dedesinin mezarını aramaya giden Apostolos ve eşi Ingrid’in duygularını çok iyi anlayan ve kendi hikâyesini de bir çırpıda anlatan Omi ile doyumsuz bir sohbete dalmışlardı. Ertesi günün sabahı ise Domvroslar, Marmara-Avşa Sürat Postası seferini icra eden benim de defalarca seyahat etme olanağı bulduğum Haliç Tersanesi yapımı M/S Uludağ vapuru ile Karaköy rıhtımından Marmara (Petrokarava)’ya doğru yola koyulmuşlardı. Esas hikâye ise daha yeni başlıyordu…
M/S Uludağ vapuru Tophane Rıhtımı’nda. Ali Bozoğlu arşivi.
Beş saati aşkın bu yolculuk esnasında Apostolos mütemadiyen gözleriyle ufku tarıyor, annesinin anlattığı her ayrıntıyı düşünüyor heyecanı git gide artıyordu. Gemide şans eseri birileriyle tanışmış ve sohbet esnasında kendisine “kardeş-komşu” gibi sözler söylenmişti. Oysa ‘kardeş’ kelimesi Türkiye Seyahati boyunca onun çok sık karşılaşacağı bir niteleme olacaktı. Derken uzakta belli belirsiz görünen karaltının ada olduğu anlaşıldı ve babasının memleketi olan ‘Kapıdağ’ yarımadasını görmesiyle de aklındaki tüm soru işaretleri silinmişti. Sahilde göreceği ilk köy Asmalı olmalıydı. Fakat annesinin anlattığının aksine bu köy ‘çok büyük’ değil uzaktan bakıldığında adeta üç beş haneden oluşan unutulmuş bir köy gibi görünmüştü gözlerine. Hal bu ki burası gerçekten Aphtoni (Asmalı)köyü idi. 4 Ocak 1935’te Marmara Adalarını yerle bir eden şiddetli depremden sebep, köydeki birçok yapı yok olmuştu…[7]
Burunlar, koylar ve köyler ardı sıra gelirken sağında beliren Marmara’yı hemen tanımıştı. Çünkü annesinin anlattığı taş okul hâlâ bütün ihtişamı ile duruyordu. Domvros çifti, 30 Temmuz 1984’te Marmara İskelesine ayak basmış, bugün yerinde yeller esen asırlık çınar ağaçlarının gölgesindeki çay bahçelerini ve sahilde köy yolcularını bekleyen dolmuş teknelerini seyrederek ‘Mermer Otel’in yolunu tutmuştu. Otelin günümüzde de işletmecisi olan Bülent Kavrem’le Almanca anlaşan çift, Asmalı’ya gitmek istediklerini söylemişti. Tam o esnada Otelin esas kurucusu ve Bülent Bey’in annesi Melahat Hanım lobiye gelerek misafirlere ‘hoşgeldiniz’ demişti. Misafirlerin Asmalı köyüne gitmek istediklerini öğrenmesinin ardından da koşar adım otelden çıkan Melahat Hanım, biraz sonra yanında yaşlı bir adamla geri dönmüştü. Apostolos’un; beyaz bıyıkları, başında kasketi omzuna attığı ceketi ve belindeki yünden kuşağı ile Eritra’lı bağcılara benzettiği bu yaşlı adam Ayet Kaptan (Karatepe)’dan başkası değildi. Rahmetli Pervin Teyze (Özenç)’nin anlattığına göre babası Ayet Kaptan Üsküp’ten Marmara’ya 1917 dolaylarında göç etmiş bir muhacirdi. Rumlarla birlikte uzun süre adada yaşamış olduğundan Apostolos’un da aktardığı üzere çok iyi Yunanca konuşuyordu. Apostolos, Ayet’e hemen Asmalı’ya gitmek istediklerini, onları götürecek bir tekne bulmalarına yardımcı olmasını istemiş hatta tercümanlık yapıp yapamayacağını sormuştu. Ayet Kaptan tekliflerini kabul ederek yanlarından ayrılmış, biraz sonra da Girit Mübadili Necip Reis’le birlikte çıkagelmişti. Hep birlikte sahile indiklerinde binecekleri büyükçe bir teknenin bordasında ‘Necip Reis’ yazdığını görmüşlerdi. Necip Özaydın, yanındaki 3 kişiyi göstererek üçü de oğlum dedi. Bunlar; Bahri, Ali ve Mehmet Özaydın’dı. Sıcak bir tanışma faslından sonra muhacirlik üzerine epey sohbet etmişlerdi. “Siz de muhacir biz de muhacir” diyerek şaşkınlığını dile getiren Domvros, o an göçmenliğin sadece Rumlara has bir şey olmadığını kavrayacaktı. Oyalanmadan yola koyulmuşlardı. Tekne kamarasından Ada’nın dağlarını dik yamaçlarını seyre dalmıştı ki biraz sonra baş üstünde piposunu yakan Ayet Kaptan’ın yanına inmiş ve köye kadar koyu bir sohbete dalmışlardı…
Ayet Kaptan (Karatepe), Ümit ve Leyla Aydınlık. Ümit Aydınlık arşivi.
1924 yılında Girit’ten Marmara’ya gelen mübadillerin çektikleri zorluklara bizzat şahit olan Ayet Kaptan, Türk oldukları halde hiç Türkçe konuşamayan bu insanlara tercümanlık yapmış elinden geldiğince yardımcı olmuştu. Apostolos onları çok iyi anlıyordu. Libya çöllerinden esen sıcak rüzgârların etkisinde, Akdeniz’in ılık sularının vurduğu kıyılarda çiftçi iken, doğdukları topraklardan koparılıp çok daha soğuk yerlere balıkçı olmaları için getirilmişlerdi. Alman asıllı eşinin Rumcayı öğrenmiş olmasına çok şaşıran Necip Reis, “benimki bunca yıldır Türkçeyi öğrenemedi” demişti. Bu cümleden etkilenen Domvros göçmenlerin dramını tekrar düşünmeye başlamıştı. Girit olaylarında onca kan dökülmüş olmasına rağmen 1924’te göçe tabi tutulan bu insanların Girit’i hâlâ unutamadıklarına üzülerek şahit olmuştu. Kıyıya yaklaşmışlardı artık, uzaktan küçük görünen evler büyümüş ve tekne Asmalı rıhtımına aborda olmuştu. O an atalarının toprağına ayak basan Apostolos diz çömelerek yeri öptü. Ayet Kaptan yerden kalkmasına yardımcı oldu ve hep birlikte köy kahvesine doğru ilerlediler. Köylüler tarafından çok sıcak karşılanmışlardı. Apostolos yanında getirdiği ikramlıkları herkese uzatıyordu bu sırada Ingrid Hanım fotoğraf çekmekle meşguldü. Asmalılarsa buz gibi ayran servis etmişlerdi Yunanistan’dan gelen misafirlerine. Köydeki kaynaşmayı fark eden Enis Şolta, yanlarına yaklaşarak Domvrosları selamlamıştı. Şimdi sözü ona bırakıyorum;
Enis Şolta
Kahvede ayran ikram edilirken yanlarına yaklaşarak hoşgeldiniz dedim. El sıkıştık, Apostolos Alman dili Edebiyatı okuduğumu öğrenince çok memnun oldu. Eşinin Alman olduğunu söyledi. Dedesinin mezarını ve yaşadığı evini bulmaya geldiğini anlattı. O yıllarda daha birçok Rum evi ayaktaydı. Nasıl bulacağız diye sordum? “-Enis, evin merdivenlerinde Aslan resmi var” deyince hangi ev olduğunu hemen anladım. Hatta bir-iki yıl o evde ben de yaşadım dedim. Çok sevindiler ve hadi o zaman gidelim dedi büyük bir heyecanla… O tarihte Dedemin kız kardeşiyle evli olan Kadir (Bıçakhan) Amca ikamet ediyordu bu evde. Bu evin çok güzel bir girişi vardı, kapı girişinde ahşap oyma sanatıyla işlenmiş barışı simgeleyen güvercin figürleri bulunuyordu. Bir de kapının hemen sağındaki duvarda evin eski anahtarı asılıydı. Apostolos anahtarı eline aldı ve bunu ben alabilir miyim? Diye sordu. 30cm’lik büyük bir anahtardı. Tabi! dediler ve hediye ettiler. Üst kata çıktığımızda Aslan resimlerini gördü ve çok duygulandı. Diğer odadaki duvarda Dedesi’nin kaptanlığını yaptığı Draga’nın resmi, Yunan Bayrağı ve çift başlı Bizans kartalı vardı. Kadir amcalar evde yer softası kurmuşlardı. Hepbirlikte yemek yendi. Evin her yerini fotoğrafladılar. Apostolos evi görüp gezebildiği için çok memnun oldu. Merak edip eve gelen herkese ikramda bulundu. Ev iki katlıydı ve o yıllarda oturulabilir durumdaydı. Bu sayede her yerini dikkatlice inceleyebilmişti…
Kaptan Apostolis’in Asmalı’daki evi, kapı önünde Kadir Bıçakhan, Fatma Gazioğlu ve Apostolos Domvros. Belma Bıçakhan Batı Arşivi.
Apostolos Türkiye’ye gelmeye çok korkuyordu. Köyde iyi bir şekilde karşılanmak onu çok mutlu etmişti. Uzun yıllar mektuplaşmaya devam etmiştik bu tanışmamızdan sonra. Her defasında köyden ne kadar mutlu ayrıldığını anlatıyordu. Evi iyice gezdikten sonra mezarlığa doğru yola çıktık. Tam o esnada eyvah dedi! Olayın heyecanından fotoğraf makinesini evde unutmuştu. Kaybolduğu endişesine kapılmıştı ki, eve dönüp aradım ve kamerayı bulup getirdim. Çok sevinmişti. Sanıyorum bir an onu geri alamayacağını düşünmüştü. Kalabalık bir gurup bizimle birlikte yürüyorlardı. Rum mezarlığının olduğu yere yöneldik. İnanır mısın onca mezar taşından geriye bir tane kalmış, tümü kaybolmuştu. Köyün ortalarına gelmiştik, Asmalı sakini bir tanıdık evini yaparken kalan son mezar taşını bulunduğu yerden alarak evinin dış cephesindeki duvara yatay bir vaziyette üzerindeki yazılar dışarı gelecek şekilde çimentoyla monte etmişti. Taşın orada olduğunu biliyordum, Apostol’a bir göstereyim dedim bu taşı. Apostol taşa baktı, okudu, bir an ölecekmiş gibi oldu, rengi benzi attı üzülmüş adeta yıkılmıştı. Bir şeyler olduğunu hissettim o anda. Sordum Apostol’a ne oldu diye? Enis dedi “bu benim dedem Kaptan Apostolis’in mezar taşı!” Çantasından bir kitap çıkarttı ve sayfalarını çevirerek Enis bak, bu gemi resminden mezar taşında da var dedi ve beni muhtarla görüştürür müsün diye ekledi. Muhtara; Dedesine ait olduğu ortaya çıkan mezar taşını yerine taşıtarak mezarı yeniden oluşturabilir miyiz diye sordu? O esnada cebinden birkaç yüz dolar çıkararak ben ne gerekiyorsa yaparım, Cami’ye ve köye yardımda bulunurum dedi… Türk-Yunan Derneği’ne de yardımda bulunabileceğini anlattı. O tarihte Muhtar Cemil Balta idi. Cemil ağabey, biraz düşündükten sonra yaparız dedi ve gerçekten de hiç zorluk çıkarmadı. Elinden geleni yapacağına dair söz verdi ve el sıkıştılar.
Kaptan Apostolis’in Çınarlı’da bulunan mezar taşındaki Draga, H. Can Yücel arşivi.
Sonrasında kalabalık bir kafileyle eski Rum mezarlığının olduğu yere gidildi. Köyden bazı ihtiyarlar da yanımızda bulunuyordu. Taşın çıkarıldığı yer tespit edildi. Mektuplaşmalarımız esnasında mezarın baş kısmının dağ tarafına ayakucunun ise denize dönük olmasını rica etti. Anlattığı şekilde de mezar yeniden inşa edildi ve taş yerleştirildi. Meraklı bakışlara aldırmadan mezarın bulunduğu noktada cebinden çıkardığı bir poşete toprak doldurdu bir-iki avuç. Meğer ölmeden önce annesi Alexandra Hanım vasiyet etmişti. Asmalılar da Köy çeşmesinden 3 şişe su doldurarak onlara verdi. Karşılıklı adresler telefonlar alınıp verildi ve köyden buruk ama mutlu ayrıldı Apostolos. Atina’ya döndükten sonraki ilk mektubunda da; Marmara Adası halkını ve Türkleri bu kadar seveceğim aklıma gelmemişti. Diyerek ne kadar iyi karşılandıklarını ve adalıların yardımcı olmalarından duyduğu memnuniyetini ifade etmişti. Apostolos; “İyi bir müslüman, Katolik ya da Ortodoks olmak mühim değil, iyi insan olmak önemlidir” derdi daima…
Birkaç yıl sonra Tura Turizmin Phoenix Reisen ortaklığında gerçekleştirilen gezi programlarına tercüman olarak katılmıştım. Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin Akdeniz vapuruyla Alman turistleri gezdiriyorduk. 1990 yılında Pire limanında gemiden izin alıp, Domvros’u bulmak için karaya çıktım. Pire, aynı bizim Karaköy gibiydi. Tavla oynayanlar, simit satanlar… Domvros’un gemi teçhizi yapan büyük bir denizcilik firması vardı. Sora sora şirketi buldum. Kapıda kendimi tanıtarak; Apostolos’un arkadaşı olduğumu, Türkiye’den geldiğimi Almanca anlattım. Kapıdakiler inanmaz bir tavır takındılar ve şaşkınca, yadırgayan bakışlarla da olsa içeri haber verdiler. Apostolos’un oğlu Costas’da oradaydı. Derken kapıdan Apostolos belirdi ve Enis! Dedi ve yanıma gelerek sarıldı… “İşte benim Türkiye’deki en iyi arkadaşlarımdan biri” dedi ve tüm şirket çalışanlarını (40-50 kişiyi) bir araya toplayarak beni takdim etti. İşi gücü bırakmıştı… Beni arabasıyla gezdirerek bir limana götürdü. “Bak! Burası Turko limanı. Bizimkiler ne kadar istediyse de ismini değiştiremediler.” Dedi. Daha sonra limandaki kendi teknesini gösterdi. Yunanlıların Trihandria dedikleri bir yelkenlisi vardı ve arada sırada bununla gezdiğini anlattı. Oradan ayrıldıktan sonra bir başka limana vardık. Burasının ismi de ‘Paşalimanı’ dedi. Bu sırada kullandığımız birçok kelimenin iki dilde de aynı olduğunu anlattı. Çok şaşırmıştım. Güzel bir lokantada birlikte yemek yedik. O gün beni çok iyi ağırladılar. Apostolos’un 2007 yılında vefat eden oğlu Costas; 1999 Gölcük Depremi sonrasında Türkiye’ye gelmişti. Greenpeace aktivisti ve Beynelmilel bir yardım kuruluşu olan ‘Sınır Tanımayan Doktorlar’ gurubunun öncülerindendi. Deprem sonrası aylarca Türkiye’de kalarak çalışmalara bizzat katılmıştı. Apostolos’un bir de kızı vardı. Fakat oğlu Costas öldükten sonra adeta yıkılmıştı. Çok duygusal ve hayırsever bir insandı. Kenya’da bir okulu vardı. Bu sebeple Apostolos yılın yarısını Kenya’da, diğer yarısını Atina’da geçiriyordu. Ayrıca Domvros Kenya’da faaliyet gösteren kurucuları arasında yer aldığı bir hayır kuruluşuyla, su kuyuları açtırıyor, yemek dağıtımı yapıyor okulun tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu…
Bildiğimiz kadarıyla Rumlar zamanında, yani büyük deprem öncesi, Asmalı’da 450 kadar hane vardı. Köyün alt bölümü balıkçılıkla, üst kısımlar ise şarapçılık ve zeytincilikle geçinirdi. Bazı evlerin duvarlarında haç ve ikona resimleri vardı. Dinimize aykırıdır denilerek üzerleri kapatıldı veya badana yapıldı. Onlarca şarap fıçısı ve büyük lancalar benim çocukluğumda hâlâ duruyorlardı. Kaptan Apostolis’in yıkılan evinin hemen önünde mermerden bir kurna, tuz taşı ve kapı eşiğinde de iki-üç cilalı mermerden basamak bulunuyordu. Girişteki güvercin motiflerini ev yıkılırken alıp saklamıştım bir dahaki Atina’ya gidişimde Apostolos’a vermek için… Evin içine girildiğindeyse solda zeytin sarnıcı sağda ise ahşap merdivenler vardı. Apostolos Atina’ya döndükten sonra birkaç sefer daha adaya geldi. Paşalimanı-Ekinlik-Avşa ve Marmara’yı Yunanlı arkadaşlarına gezdirdi. Kaptan Apostolis’in mezar taşı ise birkaç yıl önce onarılan mezarından alınarak Çınarlı köyüne götürüldü. Rum mezarlığının olduğu yer ise günümüzde de boş olarak durmaktadır (Enis Şolta).
Kaptan Apostolis’in mezar taşı bulunduğu yerden alınarak zarar görmemesi ve diğer gayri müslim mezar taşları gibi kaybolmaması maksadıyla Marmara Müzesi kuruluncaya dek, Çınarlı Kültür ve Sanat Sevenler Derneği’nin bahçesine geçici süreyle muhafaza edilmek için taşınmıştı. 2016 yılında Çınarlı’ya yaptığım ziyarette Kaptan Apostolis’in ve Marmaralı Musevilerin mezar taşlarını yerinde incelemiştim. Elimizdeki iyi çevirilememiş kitabın 38’ci sayfasında aktarıldığı üzere Kaptan Apostolis’in mezar taşında eşi Anastasia Hanım’ın üzüntüsünü mısralara döktüğü şiiri yer almaktaydı.
“Ayaklarım durdu
Kanım dondu
Düşün bir kez; gömülmeden önce
Bende senin gibiydim
Tanınmış bir cesur denizciydim
Limanlar yapıyordum
Şimdi ise
Uzanmış yatıyorum”[8]
Apostolos Asmalı köyünden ayrılıp Marmara’ya dönmüştü. Ertesi gün Dedesinin Babası Kaptan Liontaris’in yeğenleri Pantelis Kardeşler’in bağışı olan ‘Pendelidia’ okulu olarak düşündüğü, Marmara köyünün hemen üzerinde dağın yamacına yaslı duran görkemli taş binayı gezmişti. Hal bu ki bu bina, Marmaralı bir başka Armatör olan Nicolaos Kyriakides tarafından inşa ettirilen Rum Erkek Okulu idi. Apostolos, dönüş yolculuğuna çıktığı vakit, Uludağ vapurunun güvertesinde bir zamanlar atalarının yaşadığı bu coğrafyayı izlerken gemiye eşlik eden Marmara yelkenlilerini ünlü denizcileri ve dedesinin gemisi Draga’yı düşlemişti. Ayet Kaptan ise gemi gözden kayboluncaya dek iskeleden el sallamıştı uzak diyarlardan gelen dostlarına…
Kitabın son sayfasında ise Apostolos Domvros’un dönüş yolculuğundaki duygu ve düşüncelerine yer verilmişti; “Bu yolculuk beni mutlu ettiği gibi üzdü de. Bunu yapmalıydım ve yapmakla da iyi ettim. Ama sonsuza dek Marmara’da dedemin evinde oturmak istemiyordum. Marmara atalarımın vatanıydı, benim değil! O anda Attika’nın konuksever topraklarına ne kadar kök saldığımı hissettim. Kardeşler, toprağınızda barış içinde yaşayın, biz de kendi toprağımızda yaşayalım. Her iki ülkenin de yeterince arazisi var. Bunu vatanlarından olmuşların çocukları olan bizler söylüyorsak, başkalarının dediklerine bakmayın siz.”[9]
Apostolos Domvros’un Marmara Adası hakkında kaleme aldığı anılar ve hikâyeler üç kitapta toplanmıştı. Bunlar; Unutulmaz Petrokarava (1982), Petrokarava’ya Dönüş (1985), Asmalı’da Barcobestia’lar Sandallar ve Kısa Öyküler’di (1988). Enis Bey ile bu eserlerin Türkçe’ye kazandırılması konusunda hem fikirdik. Dilerim Domvros çiftinden kitaplarla ilgili düşüncemize olumlu yanıt alabiliriz. Savaş, mübadele ve zorunlu göçler dolayısıyla her iki ülke topraklarında Domvros’un ailesi gibi daha kim bilir ne hazin insan öyküleri yaşanmıştı. Ege’nin iki yakasında birbirinin kültürlerinden çok etkilenen Türk ve Yunan halkları dilerim bir daha o acı günleri yaşamazlar. Bu vesileyle makalemi, 12 Aralık 2021’de kaybettiğimiz Girit Mübadili bir ailenin ferdi olan Hilmi Kırık’a ithaf ediyorum. Işıklar içinde olsun…
Apostolos Domvros’un dilimize kazandırılması gereken Marmara Adası ile ilgili kitapları. H. Can Yücel arşivi.
Kaynakça: Enis Şolta anlatımları ve kişisel arşivi, Apostolos Dombros Petrokarava’ya Dönüş (1985), Ali Bozoğlu arşivi, Teoman Özalp ‘Tanıklık Ediyorum’ Cumhuriyet ve Atatürk Anıları 2006, (sayfa 277-278). Ayet Kaptan fotoğrafı Ümit Aydınlık arşivi.
[1] Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü, Türkiye ve Yunanistan‘da Türk- Yunan dostluğunu geliştirmek üzere çaba gösterenlere 1979-2001 arasında Abdi İpekçi anısına iki yılda bir verilmiş ödül. www.wikipedia.org
[2] Draga: Dredger, Nehir,dere, göl, liman ve marinaların dip taramasını-temizliğini gerçekleştiren özel amaçla inşa edilmiş gemilerdir.
[3] A.D. Petrokarava’ya Dönüş 1985, (Syf.2)
[5] Teoman Özalp “Tanıklık Ediyorum” Cumhuriyet ve Atatürk Anıları (Syf. 277-278).
[6] A.D. Petrokarava’ya Dönüş 1985, (Syf. 12).
[7] H. Can Yücel, 4 Ocak 1935 Merkez Üssü Marmara Adası www.adalidergisi.com
[8] A.D. Petrokarava’ya Dönüş 1985, (Syf.38).
[9] A.D. Petrokarava’ya Dönüş 1985, (Syf.44).
[10] Belma Bıçakhan Batı arşivi.