Paylaş
Tüm Sayılar      2022      Sayı 199 - Ocak 2022      Beyaz Ruslar Adalarda

Beyaz Ruslar Adalarda

and


1917 Ekim (Miladi Kasım) Rus ihtilâlinden sonra Bolşevikler Ukrayna’ya da girip Kırım dahil tüm bölgeyi ele geçirince Çar yanlısı Beyaz Ordu’yu destekleyen asker ve sivil Rusyalılar yüzlerce gemiyle İstanbul ve çevresine doğru demir aldılar.[1] Bu arada hemen hatırlatalım bu Rusyalılar Beyaz Ordu’yu destekledikleri veya bizzat mensubu oldukları için Beyaz Ruslar olarak anıla gelmişlerdir.

Neden İstanbul?

Tabi yola çıktıkları tek yer İstanbul değil ama sığınmak istedikleri yerler arasında neden İstanbul da bulunuyordu?

Rusya’dan Türkiye’ye ilticâ edenlerin bir kısmının İstanbul ve çevresini seçmelerinin birkaç sebebi vardı: İlki Avrupa’ya ulaşabilmek için rahat rotalardan birinin burası olmasıdır. Diğer sebep Osmanlı topraklarının her zaman mültecilere kucak açmasıdır. Ama İstanbul işgal altındadır ve İtilâf Devletleri temsilcileri Beyaz Rusların İstanbul’a ilticâ etmelerini istemezler.[2] Çünkü bu mevcut sorunlara yenilerinin eklenmesi demektir. Buna rağmen “insaniyet” namına ilticayı kabullenmek zorunda kalırlar. Sonuçta onlarca iltica dalgasıyla İstanbul’a gelen Rusyalıların bir kısmı yerli nüfusunun niteliği sebebiyle Adalara yerleştirilir.

Adalarda ikâmete başlayan Rusyalı mülteciler İtilâf Devletleri temsilcilerinin denetiminde hareket etmek zorundaydılar. İtilâf memurları, Beyaz Rusları kat’î bir müşâhede altında tutuyorlardı. Ayrıca mültecilerin Adalardan ayrılması ancak kendilerinin verdiği ruhsatnâmelerle gerçekleşebiliyordu.[3] İstanbul’a gidip geleceklerse vapurda sadece ikinci mevkîyle seyahat edebileceklerdi.[4] Bu sıkı tedbirler zamanla gevşese de uzun yıllar tarassut devam etmiştir.

Beyaz Rusların Adalardaki Durumu

Osmanlı hükûmeti Beyaz Rusların İstanbul’a sârî hastalık getireceğinden endişe etmişti. Bu endişesini Mütâreke Komisyonu’yla ile paylaşır. Komisyondan verilen cevapta ‘İstanbul’a getirilen Rusların az sayıda ve hâli vakti yerinde olduğu, iâşelerinin hazır edildiği ve yeni gelecek mültecilerin de İstanbul’a çıkarılmadan başka yerlere sevk edileceği’ kaydedilmişti.[5] Komisyonun söylediklerinin bir kısmı doğru olsa da büyük kısmı yalandı. Mesela gelenlerin hepsi varlıklı değildi. Sayılarıysa hiç de az olmayacaktı: Yaklaşık iki yüz bin… Sârî hastalık konusunda alınan tedbirse İstanbul limanlarına gelen mültecilerin karantinada tutulması olmuştu. Orada da rüşvet dönmeye başlamıştı.

İstanbul’a akın akın gelen mültecilerin mâlî durumlarına göre tasnif edilerek nerelere sevk edileceği belirleniyordu. Mâlî durumu iyi olanlar Büyükada’ya muhtaç olanlarsa Heybeliada’ya. Büyükada’ya gönderilen Beyaz Rusların bir kısmı Aya Yorgi Manastırı’na yerleştirilmişti. Asilzade Rusyalıların önemli bir bölümüyse Calypso Oteli’nde kalmaya başladılar. Heybeliada’ya gönderilen yaklaşık beş yüz aileyse okul idaresi istemese[6] de Papaz Mektebi’ne (Heybeliada Ruhban Okulu) yerleştirilmiş, diğer kısmı da Heybeliada’da yer olmadığı gerekçesiyle Kınalıada’daki Hristos Manastırı’na gönderilmişti.[7] Burgazada’ya da yerleştirilenler vardı ama bu yazıda bunların peşine düşmedik.

Sağlık başta gelen meşgale oldu. Nitekim Heybeliada manastır binalarına sığınan mülteciler arasında kızıl ve tifo vakaları görülüp can kayıpları verilmeye başlanınca, hastalıkların öğrencilere ve okul çalışanlarına da sirayet etmesinden korkulduğu için alınan tedbirler sıkılaştırıldı. Ama birçok vefat yanında okul müdürü bile tifoya kurban oldu.[8]

Sağlık gibi beslenme de önemli bir sorundu: Her adada yemekhaneler kurulmuştu. Ama sorun bir türlü çözülemiyordu. Örneğin Burgazada’da beş yemek istasyonu Heybeliada’da da Amiral Bristol’un öncülüğünde mutfaklar ve aşevleri oluşturarak binlerce kişinin beslenme sorununa çözüm getirmeye çalışılmıştı. Tüm bu çabalara rağmen ortam güllük gülüstanlık değildi.

Mülteci Rusyalılar önce şaşkın ne yapacaklarını bilmez halde kalmışlarken zamanla hayat kalitelerini bir miktar da olsa arttırmak için çarelere başvurmuşlardı. Örneğin Papaz Mektebi’nde ikâmet edenler okulda verilen yavan yemekleri yetersiz buldukları için dışarıdan çeşidi ve kaliteyi artıracak başka yemekler ve yiyecekler getirtmeye başladılar. Papaz Dağı’na çıkan tüccârlar da bu durumu hemen avantaja çevirme konusunda maharetlerini gösterdiler.[9] Yine Rusyalı kadınlar kimi zaman kapı kapı dolaşarak, kimi zaman da Calypso ve Splendit otellerinde eğlenceler düzenleyerek mücevherlerini ve kürklerini satmaya ve bu yolla gelir elde etmeye başlamışlardı.[10] Zengin olanların eşyaları bitince bu çare de kar etmez oldu. Ayrıca bulunan bu geçici çarelere rağmen gazetelerin verdiği haberlere güvenecek olursak mülteci Rusyalıların çoğunun Mütâreke Komisyonu beyânâtının aksine fakirlik içinde bu yıllarda yaşam sürdüklerini anlıyoruz. Bu yüzden mücevheri ve kürkü olmayanlar hemen ilk aylarda temizlikçilik ve garsonluk gibi tüm ayak işlerini yapmaya başlamışlardı.

İbadetleri için de hızlı çözümler bulunmuştur: Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi ile Burgazada’daki Agios Ioannes Prodromos (Aya Yani) kiliseleri mültecilerin kullanımlarına tahsis edilmişti.

Beyaz Rusların çocuklarının eğitimi de önemli bir sorundu. Önceleri kendi aralarında bu işi halletmeye çalıştılar. Büyüklerden bazıları bu işi üstlendi. Ama kadın erkek herkesin çalışması gerektiği için eğitimleriyle ilgilenmede aksaklıklar ortaya çıktı. Bunun üzerine Rus Şehirleri Birliği’nin öncülüğünde Heybeliada’da doksan öğrencilik ve içinde bir de çocuk yuvası bulunan okul açıldı. Fransız Kızılhaçı da Heybeliada’da ayrı bir çocuk yuvası açmıştı. Çocuk yuvası malum, annelerin çalışabilmesi için elzemdir. Büyükada’da da bir okulun kurulduğunu biliyoruz. Daha sonra bu Tuzla’ya nakledildi (sebebini araştırmadık!).[11] Ağustos 1921’de Heybeliada rıhtımına bağlı bulunan bir Amerikan zırhlısındaki kamaralar Amiral Bristol’ün önayak olmasıyla dersliğe çevrildi ve 6-12 yaş arasındaki otuz mülteci çocuğa eğitim veren bir dershane teşkîl edildi.[12] Peki Büyükada ve Burgazada’daki mülteci çocuklarının eğitimiyle ilgili nasıl çareler bulunmuştu? Bu hızlı araştırmamızda cevabi herhangi bir bilgiye rastlamadık. Geniş bir vakitte bununla da ilgili bir çalışma yapılsa yeridir.

Beyaz Rusların Adalar Yaşamına Etkileri

İşgal yıllarında yerli Adalıların ve Osmanlı hükûmetinin söz konusu mültecilerden pek de hoşnut olmadıkları dönemin gazetelerine yansıyan haberlerden ve karikatürlerden anlaşılıyor. Nitekim Beyaz Rusların iskân sorununun giderilmesi için bulunan çareler Adalıları çileden çıkarmıştı. Örneğin bazı mülteciler Adalardaki özelikle yazlıkçılarınkiler olmak üzere boş evlere sahiplerinin rızası alınmaksızın yerleştiriliyor ve söz konusu evler ile içindeki eşyalar esas sahiplerinin beyanatına göre fütursuzca kullanılıp, tahrip ediliyordu.[13] Bazı mültecilerin ev sahiplerine kira da ödediklerini biliyoruz. Ama paraları bitince bunlar da manastırların yolunu tutuyorlardı.[14]

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın şehadetinden Fransız kuvvetlerinin (başlarında ali kıran baş kesen Teğmen Carré vardı!) Müslümanların, Rumların ve Musevilerin oturduğu evlerin boş odalarına da mahremiyet ihlalidir demeden, ev sahiplerinin rızasını almadan kadın, erkek, bekar, evli, çoluklu çocuklu Rusyalı mültecileri zorla yerleştirdiğini okuyoruz. Yerleştirmeler suhuletle gerçekleşmiyordu. Kavga gürültü bir türlü bitmiyordu. Yerleştikten sonraysa olan bitenleri tahmin etmenizi hayal gücünüze bırakıyoruz. Haydi bir tanesini biz örnek olarak verelim: Mültecilerin yerleştirildiği evlerdeki mahdut hela sayısı kalabalık mültecilere yetmeyince çare gaz tenekeleri olmuştu.[15] Bizlere şimdi Suriyeli ve Afgan mültecileri böyle dayatsalar tepkilerimiz nasıl olurdu düşünmek bile etmek istemiyoruz.

Yine iddia odur ki Büyükada’daki Aya Yorgi Manastırı, Beyaz Rusların kazara çıkardığı yangın sonucu tahrip olmuştu.[16] Heybeliada’da da ilginç olaylar yaşanıyordu: Karakış bastırınca Heybeliada (Uçurum) Manastırı’na yerleştirilmiş olan Rusyalı mülteciler, manastırın çevresindeki başta servi olmak üzere neredeyse tüm ağaçları kesip ısınmak için yakmışlardı.[17] Bir ilginç örnek de yazının sonundaki arşiv belgesinde.

Mültecilerin Adalı yaşamına olan bu tür etkilerinin yanında başka etkiler de sözkonusu oldu: Bine yakın mülteci Rusyalı aile, Adalardaki gece hayatına renk kattılar. İstanbulluları ve Adalalıları pavyon ve gece kulübü kültürüyle tanıştırdılar. Varyeteler, dansingler, balalaykalar, bale gösterileri, tombalacı taze Rusyalı kızlar ve olgun Rusyalı kadınlar kahvehaneler dahil her türlü eğlence mekanında dolaşarak ve gösteri yaparak para kazanmaya çalıştılar. Bazı lokanta, barlarda da fahişe ve konsomatris olarak çalıştıklarını biliyoruz. Hatta hayat kadını olarak kaydedilenler ve düzenli muayeneden geçirilenler de vardı.[18]

Kısaca Beyaz Rusların Adalarda para kazanmak için başvurdukları yöntemlerin başında eğlence ve kumar geldi. Dönemin gazete haberlerine göre İşgal yıllarındaki tüm yokluk ve mahrumiyete rağmen Osmanlı gençleri elde avuçta ne varsa Rusyalıların oynattığı bahislerde, ilk kez gördükleri ‘tombala’ oyununda ya da Rusyalı kızlarla kurdukları “gönül” ilişkilerinde harcayıp bitiriyorlardı. Evlilikler çatırdıyor, yıkılıyor, Osmanlı kadınlarının gün geçtikçe şikayetleri artıyordu.

beyazruslar-yazi-ici01.png

Ada halkı hayretler içindeydi. Rusyalıların ahlâkî tutumlarını kendilerininkiyle bağdaştıramayan Adalılar, Rusyalı asilzadelerin kendilerine göre mânevî “çöküş”lerini “uzaktan” izliyorlardı. Rusyalılar başta Adalılar olmak üzere İstanbulluları plaj kültürüyle de tanıştırdılar. Koylarda, kumsallarda yaz, kış demeden çırılçıplak denize girmeleri herkesin dikkatini çekiyordu.[19] Rusyalı asilzade kadınlar, gelip geçenlerin hayret içindeki bakışlarına hiç aldırmadan, anadan doğma denize girmeye devam ediyorlardı.[20]

Küçük Sonuç ve

Büyükada Müzesi Arşivi’nden İlginç Bir Belge[21]

Mülteci Rusyalıların oturma izinleri 1927’de bitti. O yıla kadar gerek işletmeleri gerek eğlenceleri gerek mutfakları gerekse somut olmayan kültür ögeleriyle Adalara önemli dokunuşlar yapan Beyaz Ruslar, bugün hâlâ severek talep ettiğimiz balalaykaları, baleyi, tombalayı, çeşitli pastaları ve bazı etli yemekleri kültürümüze kazandırdılar.

Peki’ 1927 sonrası ne oldu? Mülteci Rusyalıların bir kısmı dinini ve bir kısmı da ismini değiştirerek Türk vatandaşlığına geçtiler ve Adalılara katıldılar.

Bugün yüz yıl öncesinde vuku bulan bu ilticanın izleri acısıyla ama daha fazla tatlısıyla hafızasını hala Adalarda sürdürmektedir.

İSTANBUL POLİS MÜDİRİYET-İ UMUMİYYESİ

BİRİNCİ ŞUBESİ

HUSUSİ 1733

Dâhiliye Nezâret-i Celilesine

Devletlü Efendim Hazretleri

Şehr-i hâlin [içinde bulunduğumuz ayın] on beşinci günü Heybeliada’da Rus muhâcirleri tarafından bir aded mitralyözün kaçırılmakda olduğu ihbâr edilmesi üzerine keyfiyyet İtilâf zâbıtasına bildirilmekle beraber zâbıtaca tahkikâta ibtidâr olunarak Bayır sokağında polisce malum bir hânede bir çok eslihanın [silahların] mudahhar [toplanmış] bulunduğu ve bu meyânda bulunan bir mitralyözün çuval derununa vazolunarak zangoç delâletiyle hârice çıkarıldığı ve mezkur esliha ile iki mitralyöz zıya’a uğradılmaksızın taleb-i vukuunda teslim olunmak şartıyla taht-ı muhafazaya alınacağı İngiliz ve İtalya kumandanı muvâcehesinde Rus iskân-ı muhâcirin kumandanı muâvini mülâzım-ı evvel Emile Mora [?] tarafından beyân ve temin edilerek esliha-i mezkurenin henüz oradan kaldırılmadığı anlaşılmış ve bu mesele hakkında bir karar verilmesi hususu İtilâf zâbıtası mümessillerine de bâmuhtıra işâr kılınmış olduğu ve mamafih mumâileyh mülâzım-ı evvel Emile Mora tarafından bu hususa dair Rifat Paşa zevcesine gönderilib münderecâtı câlib-i dikkat görülen ve tehdidatı mutazammın olan mektub aynen ve leffen takdim edildiği berâyı malumat arz olunur ol bâbda emr u fermân hazret-i men lehu’l-emrindir.

fi 19 Mayıs [13]35 [19 Mayıs 1919]

Polis müdür-i umumi nâmına Mustafa

beyazruslar belgeler


[1] A. Muhtar Ataç, Rusya Tarihi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1952, s. 251-262. Jak Deleon, “Beyaz Ruslar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 2, s. 177-179.

[2] Aydın İbrahimov, Vedat Çalışkan, “Bir Kültür Transferi Örneği: Gelibolu’da Beyaz Ruslar (1920-1923)”, Ulusal Coğrafya Kongresi Bildiri Kitabı, İstanbul 2005, s. 224.

[3] “Şehrimizde Rus Muhâcirleri”, İkdâm, 24 Şubat 1336, sayı 8275.

[4] İkdâm, 11 Mart 1920, sayı 8289.

[5] “Rus Mültecileri Şehrimiz İçin Büyük Derttir”, İkdâm, 4 Şubat 1920, sayı 8255.

[6] Daha sonra bu durumun değiştiği anlaşılıyor en azından patriğin görüşü bu yönde. Nitekim 1921’de İşgal kuvvetlerinden bir kurul gelip de okuldaki Rusyalı mültecileri Selimiye kışlasına yerleştirmek istedikleri bildirdiklerinde patrik “Dindaşlarımızı vermeyiz” diye diretir ve Beyaz Ruslar gidene kadar bunlar okulda kalmaya devam ederler. Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 122.

[7] Nejat Gülen, “Kınalıada Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 4, s. 562. Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 121.

[8] Akillas Millas, Heybeliada: Halki Dimonisos, Adalı Yayınları, Büyükada 2019, s. 392.

[9] Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 87.

[10] Semiha Akpınar, Büyükada. Bir Ada Öyküsü, Adalı Yayınları, Büyükada 2014.

[11] Bilge Ar, “İşgal İstanbul’unun Kentsel Dönüşümünü Beyaz Ruslar Üzerinden Okumak”, YILLIK: Annual of Istanbul Studies, 1, 2019, s. 112.

[12] Jak Deleon, “Beyaz Ruslar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 2, s. 177-179.

[13] “Şehrimizde Rus Muhâcirleri”, İkdâm, 24 Şubat 1336, sayı 8275.

[14] Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 121-122.

[15] Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 166-170.

[16] Nejat Gülen, “Burgazadası”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 2, s. 339.

[17] Akillas Millas, Heybeliada: Halki Dimonisos, Adalı Yayınları, Büyükada 2019, s. 451.

[18] Raşit Çavaş, “Eğlence Hayatı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 3, s. 143. Zafer Toprak, “Fuhuş”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı, İstanbul 1994, c. 3, s. 344.

[19] Nejat Gülen, Heybeliada, Adalı Yayınları, Büyükada 1985, s. 166-170.

[20] Akillas Millas, Heybeliada: Halki Dimonisos, Adalı Yayınları, Büyükada 2019, s. 392.

[21] BOA, DH.EUM.AYŞ., 9/72, 24 Ş 1337.


Yayınlanma Tarihi: 13 Ocak 2022  /  Son Güncellenme: 31 Ocak 2022


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.