1939 yılı Haziran ayının başlarında gazetelerde oldukça sansasyonel bir haber görüyoruz. Ünlü ressam Çallı İbrahim, Kaşıkadası’nı satın almak üzere girişimde bulunuyor. Bu haber üzerine tartışmalar uzun süre gündemi meşgul ediyor.
Son birkaç aydır gazetelerde hiç eksik olmayan “Ada’nın suyu” başlıklı haberler gene yoğun bu ay. Büyükada’ya getirilecek su ve bu suyun evlere dağıtılması için gerekli tesisatın inşası başlatılıyor. İnşaat faaliyeti başlangıçta oldukça hızlı devam ederken Büyükada’da 15 Haziran’da evlere su verilmesi hedefleniyor. Hatta bu müjdeli haber üzerine zamanın Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın Adaya davet edilerek Ada halkının kendisine minnet ve şükranlarını sunması kararlaştırılıyor. Ancak yıllardır konuşulan bu sorun tam çözüldü denilirken beklenmedik bir gelişme bütün hayalleri suya düşürüyor. Ada bu yaz da susuz.
Her yıl yaz başında olduğu gibi vapurların yaz tarifeleri gene yoğun gündem oluşturmaya devam ediyor. Sıcakların bastırmasına rağmen yaz tarifelerinin uygulanmasındaki gecikmeler yoğun eleştirilere yol açıyor.
Bu arada Adalar’da turizmin geliştirilmesi ve buna yönelik imar faaliyetleri üzerine Son Telgraf gazetesinde çıkan bir yazı da oldukça ilginç.
1939 Haziran ayının gazetelerindeki gezimize buyurun…
Ressam Çallı İbrahim bu gayri meskûn adayı almak üzere Vilayete müracaatte bulundu
Ressam Çallı İbrahim, Vilayete müracaatle Büyükada karşısındaki hali Kaşıkadasını satın almak istediğini bildirmiş, Adanın kendisine satılması için icab eden muamelenin yapılmasını istemiştir. Çallı, Cumhur Reisi İsmet İnönünün bir tablosunu vücude getirdiği için kendisine 6,000 lira mükafat verilmekte olduğunu söylemiş, bu parayı İstanbuldaki ressamların istifadesine yarayacak bir işe hasr ve tahsis etmeği münasib gördüğünü, bunun için de kimsenin meskûn bulunmadığı Kaşıkadasını satın alıp burada ressamların ikamet ve istirahatleri için tesisat vücude getirmeğe karar verdiğini beyan etmiştir.
Çallının bu müracaati üzerine Milli Emlâk idaresi marifetile Kaşıkadasının ciheti aidiyeti tetkik ettirilmiştir. Vaktile Abdülhamidin burayı bir Ermeniye hediye ettiği ve işin halen mahkemede ihtilaflı olduğu anlaşılmıştır.
Çallının Kaşıkadasını alamadığı takdirde diğer metrûk adalardan birine talip olmak üzere alâkadarlara başvurması muhtemeldir.
Cumhuriyet, 5 Haziran 1939, Pazartesi
Ressam Çallı İbrahimin bir aralık satın almak teşebbüsünde bulunduğu Kaşıkadası, eski sahibi doktor Hızıryanın veresesi tarafından mahkeme marifetile satılığa çıkarılmıştır. Adaya dört bin lira kıymet takdir edilmiş bulunmaktadır.
San’atkâr Çallının Kaşıkadasına rağbet göstermesi, şimdiye kadar, pek az kimselerce malûm olan bu adaya karşı alâkayı artırmıştır. Kaşıkadasının henüz kimin üzerinde kalacağı belli değildir.
Cumhuriyet, 23 Haziran 1939, Cuma
Hoşsohbet sa’natkâr: “Satın alacağım bu adalar meşhur Lihtenştayn prensliği gibi bir şey olacak” diyor
Gazetelerde okuduk. Ressam Çallı İbrahim, üstad Çallı İbrahim, bizim Çallı İbrahim vilâyete müracaat etmiş. Büyükada, Heybeli, Burgaz arasında bulunan hâli bir adayı küçük Kaşıkadasını satın almak istiyormuş.
Ressam Çallı İbrahim bu adayı son yaptığı tablonun bedeli ile satın alacakmış…
Son günlerde onun altı bin lirası olduğunu bütün Türkiye öğrenmişti. Fakat gene bütün Türkiye bu altı bin liranın san’atı, zekâsı, hoş sohbeti, kadir semahatile de meşhur olan sevimli res samın avuçları içinde erimiş olduğunu zannediyorlardı.
Meğer hakikat öyle değilmiş!
Yalnız Çallı İbrahimin yakın dostları henüz bu paranın bitmediğini biliyorlarmış.
Dün üstadı aradım, taradım, nihayet onu arkadaşları arasında oturduğu bir yer de, her zamanki neş’esi içinde buldum.
– Çallı, dedim bu Kaşıkadası meselesine inanalım mı?
“İnanalım mı” demekle hata etmiş olacağım. Üstad bu işi pek ciddi tutuyor:
– Muhakkak inanınız çocuklar! dedi. Biz bu adayı satın alacağız. Şimdiden belediyeye müracaat ettik. Ada bir Ermeniye aidmiş, bir miras davası mı ne varmış, o halledilir edilmez adayı satın alacağız…
– Altı bin liraya bir ada satın alınır mı üstad?..
– Altı bin liraya değil, üç bin liraya adayı alıyoruz. Ada deyip te gözünde büyütme evlâd.. Burası kaşık kadar bir yer. Zaten ismi de Kaşıkadası değil mi?..
– Müstemlekenizin mesahai sathiyesi ne kadar?..
Diye şaka ettim, üstad gülüyor:
– Bu küçük adanın bir kilometre murabbaı mesahai sathiyesi yoktur.
Diyor.
– Adada ressam arkadaşlarınıza toprak vereceğiniz, onları barındıracak tesisat yapacağınız doğru mu?
– Elbette doğru evlâd… Eğer onlarla beraber adayı almıyacak olursam, Çallı bu adayı ne yapar?.. Ada bizim adamız olacak… Hepimizin adası…
Üstadın gene semahati üstünde… Henüz tapusu üzerinde olmıyan bu adadan bana da toprak veriyor:
– Sana da istediğin kadar toprak vereceğim.
– Çallı ben ressam değilim… Muharrirlere de toprak var mı?
– Var … Sana da toprak vereceğim.
Şimdi üstadın etrafındaki arkadaşları adadaki işleri paylaşıyorlar. Kimisi adanın nafia işlerile, kimisi ziraat işlerile, kimisi belediyesi ile uğraşacak.. Uzun boylu bir arkadaşı adanın burnuna fener olarak dikecekler..
Çallı:
– Burası Lichtensten prensliği gibi bir yer olacak! diyor.
Sonra bir müddet paketinin arkasında bir şeyler resmederek paketi bana uzatıyor! Bu grup halinde çizilmiş adalar… Hepsinin üstünde isimleri yazılı: Büyükada, Heybeli, Kınalı,Burgaz, Hayırsızada…
Ve işte onların arasında minimini bir şey. hakikaten kaşık gibi bir yer..• Ve altında ismi yazılı:
“Bizim ada!”
*
Çallının bu kadar benimsediği ve onun bütün dostlarının birden sahib olacakları bu adanın üstada bir an evvel satılmasının temin edilmesini onu sevenlerin hepsi istiyor.
Onu sevenlerin sayısı ise o kadar geniş, o kadar fazladır ki mübalağaya düşmeden herkes istiyor, diyebiliriz.
Suad Derviş
Son Posta, 7 Haziran 1939, Çarşamba
Ressam Çallı İbrahimin Kaşıkdasını satın alacağını gazeteler yazdılar. Eline birkaç kuruş geçiren insanların apartıman kurdukları bu devirde bir ressamın, belki ömründe ilk defa toplu bir halde eline geçirdiği parayla hâli bir adayı satın alıp oraya yerleşmek arzusunu göstermesi garib, garib olduğu kadar da alâka celbedecek bir hadisedir.
Günün birinde bir doktor bir apartıman yaptırmıştı. Bütün doktorlar apartıman yaptırmıya başladılar. Bir ressam da bir ada satın alınca bütün ressamların ada satın almaları moda olursa, birkaç kuruşu bir araya getiren bir başka ressam, Pavli adasını, daha başka bir ressam Tavşan adasını satın alıp oralara yerleşeceklerdir. Ada satın almak. Büyükadada, hatta Heybelide mevsimliğine köşk kiralamak kadar pahalı olmıyacağı için, ressamların ada parasını tediyede güçlük çekeceklerini hiç zannetmem.
Ada alım satımı bizim memlekette yeni bir iş değildir. Evvelce de her halde ada alıp satanlar vardı ki. Bir ada alım satım borsası kurulmuştu. Ada borsasının kurulduğu şehrin adı da Adapazarı kaldı. Ada alıp satma işi ortadan kalktığı halde Adapazarının adı değişmedi, ada alım satımı yeniden hızlandığı zaman gene borsa ayni yerde kurulabilir. Ve adalar orada müzayedeye çıkarılıp arttıranın üstünde bırakılır.
Bazı insanlar, bazı insanların kıymetlerini, apartımanlarının sayısile, kaç meclisi idarede aza buunduklarile, pokerde kaç para kazanıp kaybettiklerile, filanca barda bir gecede kaç şişe şampanya açtırdklarile ölçülür. Ressamlar için de aldıkları adanın büyüklüğü şöhret ölçüleri olacaktır.
Diyeceklere:
Suali sorulduğu zaman şu tarzda cevab alacağız:
Adaların sayısı pek fazla olmadığı için, satın alacak ada bulamıyaların sun’i adalar kurdurmaları da muhtemeldir. Sun’i ada kurdurmaya parası yetişmeyenlerden bir takımı da tek kendilerini bir ada sahibi olmak zevkinden mahrum bırakmamak için liman şamandıralarını satın almıya kalkacaklardır.
Ada sahibleri parasız kaldıkları zaman ne yaparlar? diye düşündüm. Emniyet Sandığına müracaat ettikleri zaman, Sandık ada üzerine muamele yapıp onlara ada kıymetinin yüzde şu kadarı nisbetinde bir para ikraz eder mi?
İsmet Hulûsi
Son Posta, 7 Haziran 1939, Çarşamba
Çeviren: İskender F. SERTELLİ
Geçen gün Galata rıhtımında seyyahlara fazlaca teması olan bir arkadaşıma rastladım:
Siz her sene Büyükadaya gidersiniz, dedi, Adayı çok sevdiğinizi bilirim. Hatta Adanın imarına dair bir çok yazılar da yazdınız. Belki, Adalara ait yeni bir yazı mevzuu olur diye, size yeni bir teşebbüsten ve bu teşebbüsün nasıl ve neden geri kaldığından bahsedeyim.
Rıhtımdaki kahvelerden birine oturduk.
Anlatmağa başladı:
– Bir kaç gün önce İstanbula gelen İngiliz seyyahları arasında, Büyükadada bazı tesisat ve inşaat yapmak istiyen iki zengin vardı. Bunları adaya götürdüm. Yolda bana:
“Orada Dil varmış . Biz o mesire yerini görmeğe geldik. Beğenirsek, burada kalıp bazı teşebbüslere girişmek niyetindeyiz .”
Dediler. Büyükadaya vardık ve hemen bir arabaya bindik. Dil’e gittik. Seyyahlar buranın çamlarına ve güzel manzarasına bayıldılar:
“Buraya bir otel gazino yapmak hiç kimsenin aklına gelmedi mi?”
Diye sordular. Çocukluğumda buradaki (kır gazinosu) nu hatırlıyarak, biraz malûmat verdim ve şehre uzak olduğu için, ancak yaz günleri müşteri çekebildiğini söyledim. Bana güldüler:
“Büyük bir otel.. Temiz bir lokanta.. Müzikli bir gazino yapılırsa, İstanbuldan değil, Balkanlardan hatta Avrupadan bile müşteri çekebilir”
Dediler. Bir hayli tetkikat ve araştırmalardan sonra, tekrar iskeleye döndük. İstanbulun; bu kadar güzel bir yerinde müzikli bir gazino bulunmayışına şaştılar. Adayı çok ölü buldular ve ertesi gün:
“Bu derece gülmesini ve neş’esini gaybeden bir yerde küçük bir köy barı bile yapılamaz!” diyerek dönüp gittiler
**
“Dil’de müzikli büyük bir otel yapmak istiyen seyyahların sözlerine hiç de şaşırmadım. Bu sözleri yeni duymuyordum.
Dün adaya şöyle bir baktım: aynı ölü hayat.. aynı neş’esizlik. Bilhassa ecnebileri çekecek, onları eğlendirecek nesi ve neresi var, diye düşündüm.
Bu sene, her yıl gelen göçlerin ancak… yarısı Adaya iltifat etmiş. Evler, oteller, köşkler bomboş. Belki mevsim icabı, henüz gelmemişler de vardır. Fakat, her zamanki kiracılar yine gelseler, bütün evler, oteller ve köşkler yine eskisi gibi dolsa da, bundan ne çıkar?
Büyükada kemiyet itibarile belki bir mana ifade eden ve yerinde bir tâbirle kurukalabalığın mecmaı olan bir yerdir. Halbuki, Büyükada, diğer Adalar gibi münzeviler karargahı değildir ve hiç bir zaman böyle olmamıştır. Büyükadanın en bariz hususiyetlerinden biri eğlenceli bir sayfiye yeri olması idi. Vaktile sahillerde plâjları, Yat kulüpleri, müzikli gazinoları, neş’eli pansiyonlarile tanınmıştı. Ve bu hususiyetleri – dir ki, yabancı bölgelerden de bir çok müşteriler çekmesine vesile olurdu. Hastalar, sessizlikten hoşlananlar diğer adalara giderlerdi. Başını dinlemek, tam manasile dinlenmek isteyen rahip ruhlu kimseler sessizliğile tanınmış sayfiyelere giderlerdi.
“Büyükada” son senelerde bu hususiyetini kaybetti. Orası da diğer ölü semtlere karıştı. Kuru yaygaralar, işidilmiyor değilse de, bu sesler ancak bir zümrenin kendine has gürültüleridir ki, bu da eğlenmek için Adaya gelenleri çabuk kaçırtmağa yetiyor.. Böyle olmakla beraber “Büyükada” nın Avrupada büyük bir şöhreti vardır. Dilde bir otel yapmak ve adayı şenlendirmek istiyen İngilizler gibi yarın memleketimize başka teşebbüsler başka sermayedarlar da gelebilir. Fakat, bunları bu teşebbüslerinde muvafak edebilmek için, Büyükadayı onlardan önce bizim imar etmemiz ve adaya neş’e, müzik, eğlence sokmamız icap etmez mi?
Memleketimize, seyyah çekmek için, her şeyden önce bunları yapmağa mecbur değil miyiz?.
İşte Varna… İşte Köstence… Bu iki şehre her yıl yalnız Balkanlardan yüz binlerce ziyaretçi gelip milyonlar bırakıyorlar. Geçen sene yalnız Varna plâjlarına Balkanlardan altmış bin yolcu gelmiş ve günlerce kalmış, eğlenmiştir.
Bir Varnayı, bir Köstenceyı, bir de Büyükadayı gözümün önüne getiriyorum. Adanın hususiyetleri hiç birinde yok.
Geçen yıl çok iyi hatırlıyorum.. Gazetelere aksettiği için, belki okuyucularım da hatırlarlar. Atina ağustosta çok sıcak olmuştu. Orada oturmağa gelen seyyahlardan on beş kişilik bir kafile Atinadan İstanbula gelmişti. Bunlarla temas ettim. Perapalasa indiler.. Niyetleri İstanbulda bir ay kadar kalmaktı. Fakat, bu seyyahlar eğlenmek istiyen, eğlence arıyan kimselerdi. Portföyleri isterlinle doluydu. Üç gün içinde İstanbulun her yerini gezdiler. Artık gezip eğlenecek bir yer kalmamıştı. Beşinci günü valizlerini alıp adaya geldiler.. Yat kulübüne misafir oldular. Bu adamlar müziksiz yemek yemeğe alışmamışlardı. İşin garib cihetine bakın ki, kulüpte ancak haftada iki gece müzik vardı. Cumaertesi ve pazar günleri. Üçüncü geceyi otelde bir ölü sessizliği içinde geçiren seyyahlar gece yarısı sokaklara fırladılar ve adada eğlenecek bir yer aradılar. Halbuki ada saat dokuzdan sonra uyur. Seyyahlar beşinci günü Adadan bıktılar.. Tekrar valizlerini alıp nihayet, azami on gün İstanbulda kaldıktan sonra:
– Atina buradan çok daha eğlenceli bir yerdir. Sıcağına tahammül etmeğe razıyız.
Diyip gittiler.
Neş’esiz, müziksiz, eğlencesiz yerlerde seyyahın ne işi var? O, parasını koynuna koymuş, dünyanın eğlenceli muhitlerinde gönlünü eğlendirmeğe çıkmıştır. Memlekete seyyah çekmek istiyenlerin ilk vazifesi, ona bu neş’eyi vermek, onu eğlendirmek olmalıdır.
Bu, bir yüksek ticaret işidir. Bu ışı, uzağı görüşlerile tanınmış kimseler ele almalıdır.
Eğer “Dil” de İngilizlerin tasavvur ettiği gibi bir otel yapmak Adayı neş’elendirecek ve zenginleştirecekse, bunu yabancılardan önce biz neden yapmıyalım?
İstanbul Belediyesi neden yapmasın?
Son Telgraf, 23 Haziran 1939, Cuma
Ne zaman Adaların imarından bahsedilse Kınalı, Burgaz, Heybeli hatıra bile gelmez. Üzerinde durulan, şenlendirilmesine çalışılan sadece Büyükadadır, nitekim bu yıl evlerine su verilmesine uğraşılan Ada da gene odur. Maamafih diğerleri pek kıskanmasınlar. Gazetelere bakılacak olursa inşaatın bitmesine bir buçuk ay vardır. Hesabını yapınız, Haziranın sonundayız. Ağustosun ortasını bulacağız demektir, bu gibi yapılarda zaruri gecikmeleri de gözönüne alınız. Sonbaharı bulacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. Maamafih yaz sonu veya sonbahar ne olursa olsun yıllardanberi bahsi geçen bu işin nihayet bitirilmiş olması gene bir kârdır. Artık vazife sıranın diğer fakir adalara gelmesini ve günün birinde bu sun’i depo usullerinin yerine karşı sahilden boru ile akar su getirilmesini temenni etmektir. Biz, Belediyede gayret devam ettikçe bunun da mümkün olacağına inanıyoruz, ey okuyucu sen:
İSTER İNAN, İSTER İNANMA!
Son Posta, 25 Haziran 1939, Pazar
Yaz geliyor. Bütün mekteblerde hummalı bir faaliyet var: İmtihan! Küçük ve büyük çocuklar kitablarına kapanmış çalışıyor, çalışıyor! Kafalarının yorgunluğunu vücudlerile ödüyorlar. Hepsinin de biricik emeli sınıfı geçmek, tatile kavuşmak!
İmtihan! Bu bir senelik emeğin son geçid noktası çocuklar kadar ana babaları da düşündürüyor, hatta üzüyor. Evlerde şöyle konuşuluyor:
1 – Hayırlısile çocuk sınıfı atlasa hemen pılıyı pırtıyı toplayıp Çamlıcaya gidelim! Çocuk biraz dinlensin, hava alsın, görmüyor musun balmumu gibi eridi, iğne ipliğe döndü……
2 – Haluk artık bu yıl liseyi bitiriyor. Bizi de bitirdi. Dersler de hayli zor! Neyse hamdolsun şimdiye kadar iyi gitti. İki imtihanı daha var. Onları da bir verirse Adaya naklederiz. Dil tarafı çok hoş, çocuk biraz banyo yapar, kürek çeker, bisikletle Adanın turunu dolaşır. Güler, eğlenir biraz kendine gelir. Tatili hoş geçirir…….
3 – Aman! şu Lâlenin imtihanları bitemedi bir türlü! Yirmi gündür çocuk yemekten içmekten kesildi. Her imtihandan çıkınca eve öyle yorgun dönüyor ki hepimizin keyfini kaçırıyor. Neyse çoğu gitti azı kaldı. Ne yapıp, yapıp babasını kandırıp yazlığa Sarıyere gideceğiz. Tatilde dinlenir……
Evlâdlarının sıhhati için fedakârlıktan kaçınmıyan Çamlıcaya, Adaya, Sarıyere gitmeği düşünen bu gibi ana babalar cidden tebrike şayandır. Öyle ya çocukları tebdili hava etsin, açıkhavada koşup oynasın, beslensin, dinlensin, mektebde kaybettiğini kazansın! Yalnız bu halis emelin tahakkuku için nereye gitmeli? İşte asıl halledilmesi lâzım olan dava budr.
Bilfarz İstanbulu düşünelim. Deniz havasından istifade için Boğaziçine mi? Yüksek dağ havası almak için Çamlıcaya mı? Yoksa hem çamlıklarından, hem plajlarından faydalanmak için Adalara mı?
Sonra unutmamalıdır ki Büyükdere ile Çamlıca, Çamlıca ile Heybeliadanın iklimleri bir değildir. Her iklimin organizmemiz üzerinde derin tesirleri vardır. Ve bilhassa körpe vücudler üzerinde bu tesir çok ehemmiyetlidir.
Eğer çocuğun bünye ve mizacının gösterdiği ihtiyaç dikkate alınmaz da ucuzluğu veya yakınlığı düşünülerek rasgele bir sayfiyeye gidilirse çocuk dinlenmek şöyle dursun, yorulabilir de.
Tebdili hava ne demektir? O da bir nevi devadır. Pekâla! Hasta olduğunuz zaman herhangi bir ilacı şifa niyetine alıyor musunuz? Hayır! Onu sizin ihtiyacınıza göre bir hekim veriyor. İklim için de böyledir.
Belki siz bana, hamdolsun çocuklarımın bellibaşlı bir hastalığı yok, yalnız biraz dinlensinler diye tebdili havaya götüreceğim! diyeceksiniz. Ne olursa olsun bünye mizaçlarının ihtiyac gösterdiği iklim mutlak nazarı dikkate alınmak lazımdır. Çünkü bazı iklimler müsekkin, bazıları münebbih, bazıları da muharriş bir tesir yapar. Her tarafta güneşin tesiri, hava rutubeti, rüzgârların şiddeti, havayi nesimi tazyiki bir değildir.
Bilfarz gevşek, durgun, yavaş, sakin çocuklara biraz can, biraz enerji vermek, onları daha faal bir hale getirmek için Boğaz havası münebbih bir tesir yapar.
Sonra bir de yorgun çocuklar vardır ki onları gevşek, durgun çocuklarla karıştırmamalıdır. Gevşek çocuklar cehdden kaçınan kendini yormağa üşenenlerdir. Halbuki yorgunlar fazla çalışıp takatsiz kalanlardır ki bunlara bilakis sükûnet lâzım. Meselâ Heybeliadanın cenub sahilleri bunlara iyi gelir.
Bir de sinirli çocuklar vardır. Durmak dinlenmek bilmez, kavgacı, hırçın geçimsizdirler. Bu gibilere sert hava ve deniz havası hiç tavsiyeye şayan değildir. Bunları teskin eden ancak yayla havasıdır.
0 halde bana kalırsa sayfiyeye gitmeden evvel yüksek bilgili bir tabibin reyine müracaat ediniz ve çocuğunuzun bünye ve mizacına uygun bir sayfiyeye gidiniz. Siz ki daima: Biz çocuklarımız için yaşıyoruz! diyorsunuz, onları peşinize takmayın, siz onların peşine gidiniz.
Tebdili hava bir kasabada olduğu gibi bir köyde de olabilir, yalnız kiraladığınız evin havadar ve ziyadar olmasına çok dikkat ediniz. Güneş görmiyen, hava almıyan rutubetli evde oturmaktansa çadırda oturmak bin kat iyidir.
Dünyadaki insanların başlangıç tarihi malum değildir. Elli bin sene, yüz bin sene, hatta yüz elli bin sene olduğunu iddia eden âlimler vardır. Fakat muhakkak olan birşey varsa beşeriyet binlerce sene bir vahşet devri yaşamıştır. Vahşiler ise açıkhavada, kaya kovuklarında, kırlarda, dağlarda yaşarlar. Hakiki hayat odur. Bizim evler, apartmanlar, köşkler, villalar hep sun’idir. Biz medeni insanların bugün bir bedevi hayatı yaşamamız imkânsızdır, fakat hiç olmazsa senenin bir iki ayında güneşten, havadan, sudan hakkile istifade etmesini bilmeliyiz. Bu ihtiyacı duyan, takdir eden milletler yazları çoluk çocuklarile kamplara gidiyor ve orada tam bir bedevi hayatı yaşayarak dinleniyorlar.
Dinlenmek! E vet! Her çalışmanın husule getirdiği yorgunluğu gidermek için dinlenmek bir zarurettir. Yalnız çalışmanın nasıl bir tekniği varsa istirahat etmenin de bir tekniği vardır. Doktor Mc Boigey Manuel de Culture physique adlı eserinde «Nasıl dinlenmeli ?» diye uzun bir fasıl ayırmıştır. Orada bu tekniği izah ederken «Çok kimseler dinlenmenin usulünü bilmezler, fırsattan istifade ederek mütemadiyen dans ederler veya büyük bisiklet seyranları yaparlar, yahud ifratla kendilerini mücadele sporlarına verirler. Plâjlarda saatlerce vücudlerini güneşe arzederler. Bu suretle fikir yorgunluğuna bir de beden yorgunluğu ilave ederler.»
Onun için tatillerde yapılacak sporlarda daima itidali gözetmek ve hernevi ifratlardan kaçınmak lâzımdır. İşte bir günlük program:
Sabahlan erken kalkmalı, sabah jimnastiklerini yapmalı, vaktinde yemeli, öğleden sonra siyest yapmalı, akşam veya sabah ( 15 dakika) deniz banyosu almalı, ormanda veya açıkhavada hergün bir ilâ iki saat yürümeli, faydalı ve neş’e verici eserler okumalı, büyük yorgunluklardan sakınmalı, güle oynaya yemekleri bahçede yemeli. Temiz hava ile ciğerleri daima yıkamalı.
Hiçbir vakit hatırdan çıkarmamalıdır ki bir insana bir günlük hayatında 340 gram sulb gıda lâzımdır. Buna mukabil 12,240 litre havanın husule getirdiği 644 gram oksijene ihtiyac vardır.
Şurası muhakkaktır ki biz hergün 340 gramdan çok fazla gıda alıyoruz. Yalnız aldığımız gıdanın içinde daima bir hayli de su vardır. Meselâ etin yalnız yüzde altmışı sulb gıdadır, yüzde kırkı sudur. 100 gramlık havuçta 7 gram sulb gıda, 93 gram su vardır. Yalnız şekerde sulb gıda yüzde yüzdür.
Havaya olan büyük ihtiyacımız gözönünde tutulursa havası bozuk yerlerde yaşamak tedricen uzviyeti zehirlemekten başka ne olabilir? Öyleyse çocuklarımızı daha küçük yaşta açıkhavada yaşamağa alıştıralım. Her fırsatta onları kırlara, dağlara, deniz kenarlarına götürelim. Afiyetli olmasını, çok yaşamasını dilediğimiz çocuklarımız için bedava olan hava ve güneşten bu iki mühim gıdadan hakkile istifadelerini temin edelim. Bilhassa tatillerde onlara taze hayat vermeğe bakalım.
Selim Sırrı TARCAN
Cumhuriyet, 17 Haziran 1939, Cumartesi
Bir dost anlattı:
– Büyükadaya gidiyordum. Bir aralık gözüm elimde tuttuğum gazetenin yanından aşarak orta yaşlı bir adama ilişti. Dirseklerini masaya dayamış, başını da iki eli arasına almış düşünüyordu. Derken silkindi, bütün kuvveti ile masanın üzerine bir yumruk indirdi, daha evvel bir şişe su getirtmişti. Şişe, bardak, tabak yere yuvarlandı. Bir şangırtı, ve adam utancından kıpkırmızı kesildi, eğilerek:
– Derdlisiniz, galiba? dedim, anlamadı. Ve yabancı bir dille sordu, tekrar ettim. O zaman şu hikâyeyi anlattı:
Ecnebi bir devlet tebaası, ırkan Yahudiyim. Bir ticaret işi peşinde Türkiyeye gelmiştim. Ben burada iken memleketimde Yahudiler aleyhinde muhtelif kayıdlar vazeden bir- kanun yapılmış, artık oraya dönemem. Hâlbuki karım orada, çocuğum orada, onları buraya getirtmek ise mümkün değil, zira Türkiye kendi memleketlerinde takayyüde tabi olan Yahudilere vize vermez, vermemekte de haklıdır. Şimdi ben ne yapayım? İşte bir haftadanberi hep bunu düşünüyor, sualin cevabını bulamayınca da bazan kendim den geçiyorum.
İSTER İNAN, İSTER İNANMA!
Son Posta, 30 Haziran 1939, Cuma
Bir dostumuz anlattı:
– Pazar günü Yalovaya gidecektim. Vapura bindim, kalabalık, hıncahınç dolu bir vapurdu, sıkıldım, pişman oldum ve Heybeliye yanaşınca vapurdan indim. Şimdi burada ne yapacaktım? Beni tekrar İstanbula götürecek vapurun gelmesine epeyce zaman vardı, bir kahveye oturdum. Sonra rıhtım boyunda halk arasında dolaştım. Bütün bu müddet zarfında kulağıma hep musevice geldi. Türkçenin nisbeti nihayet yüzde 20 den ibarettir.»
Biz bu dostumuzun mübalâğa ettiğine inanıyoruz, ey okuyucu sen:
İSTER İNAN, İSTER İNANMA!
Son Posta, 7 Haziran 1939, Çarşamba
Büyükadada ana caddelerle diğer sokaklardaki su boruları tesisatına faaliyetle devam edilmektedir. Diğer taraftan Maden cihetinde kurulacak muvakkat ahşap iskelenin de inşasına başlanmıştır. Kazoğlu zamanından kalma bin ton hacmindeki su deposu muayene edilmiş ve hemen kullanılabilecek halde olduğu anlaşılmıştır.
Aldığımı malûmata göre, Büyükada kabristanı civarındaki tepede yapılması münasip görülen bin tonluk ikinci deponun inşası epeyce zamana mütevakkıf olduğu için, bu sene temmuz sonlarına doğru yalnız Kazoğlu deposundan tevziata başlanacaktır.
Sular idaresinin Büyükadadaki memurları bir müddetten beri abone kaydına ve ana borulardan abonelerin evlerine boru tesisine başlamışlardır. İdarenin henüz muayyen yerde bürosu olmadığı için, memurlar iskele başındaki Ankarapalas otelinde iş görmekte ve abonelerin müracaatlerini burada kabul etmektedir.
Akşam, 13 Haziran 1939, Salı
Meyva yüklü olarak Karamürselden Büyükadaya gelmekte olan Hüseyin kaptanın idaresindeki “Yenidoğan” motorü Adaya yaklaştığı bir sırada, yeni yapılmakta olan su iskelesine çarparak hasara uğratmıştır.
Polis motor kaptanını yakalıyarak hakkında kanuni takibata girişmiştir.
Akşam, 18 Haziran 1939, Pazar
Su vermek üzere Büyükadada boru döşenmesi işine faaliyetle devam edilmektedlr. Maden tarafında yapılan iskelenin yanındaki depo ile eski Kazoğlu deposu yanında yapılacak ikinci bir deponun erazisini istimlâk etmeğe ihtiyaç görülmüş ve muamelesine başlanmıştır. Adadaki evlere suyun, nihayet bir buçuk aya kadar verileceği temin edilmektedir.
Akşam, 23 Haziran 1939, Cuma
Adada yapılmakta olan su depolarının civarındaki bazı arsaların istimlâki icab etmekte olduğundan mezkur depoların inşası bir buçuk ay tehir edecektir.
Cumhuriyet, 23 Haziran 1939, Cuma
Belediye bu sene en kısa bir zamanda Adaların su ihtiyacını temin etmek üzere Denizbank ile yaptığı anlaşma üzerine Büyükadada su tankları için yeni bir iskele yaptırmağa karar vermişti. Bu iskelenin iskeleti tamamen İstanbulda yapılarak parça parça Adaya nakledilmiş ve orada montajına başlanmıştır. İskele gelecek hafta tamamlanmış olacaktır.
Son Telgraf, 11 Haziran 1939, Pazar
Büyükadanın susuzluk derdinden kurtarılmasının yine bu yaz kabil olamıyacağı anlaşılmaktadır. Gerçi belediye reisliği bu işin bir an evvel bitirilmesi için faaliyetle çalışmakta ve boru döşenmesine devam edilmekte ise de inşası icabeden büyük depo yüzünden maksadın ancak 2 ay sonra temin edileceği öğrenilmiştir.
Bu depo yeri için Maden semtinde müsaid bir arazi bulunmuştur. Deponun evvela istimlâki icabettiğinden Belediye reisliği bir istimlâk mazbatası hazırlıyarak Ankaraya göndermiştir.
Son Telgraf, 30 Haziran 1939, Cuma
Karamürselden Büyükadaya gelmekte olan Hüseyin kaptanın idaresindeki (Yeni doğan) adındaki motör Büyükadada yeni yapılmakta olan su iskelesıne çarpmış, iskeleyi hasara uğratmıştır.
Son Telgraf, 17 Haziran 1939, Cumartesi
“Gazetelerde (Adaların suyu temin olunuyor) diye bir takım yazılar görüyoruz. Bu yazıların bize de taallûk ettiğini zannediyor, susuzluktan kurtulmak zamanının artık gelmiş olduğunu ümit ederek helecanla okuyoruz.
Halbuki, münderecat, başlığa uymuyor. Acaba şu yazılar (Büyükadanın suyu temin olunuyor) şekline çevirilse hakikat daha iyi ifade edilmiş olmaz mı? Her hususta bakımsız olan Burgaz ve Kınalıadaların su ihtiyacını temin için gayet basit hattâ masrafsız ve belki de kârlı bir usul bulmak imkânı yok mudur? diye sorsak alâkadarların nazarı dikkatini celp etmiş olabilir miyiz?
Mülga idareler ve halen Denızbank adalara ve bu meyanda Burgaz ve Kınalıadaya tanklarla su getiriyor. Ve ton başına bir bedel mukabilinde satıyordu. Lâkin bu nimetten ancak sahilde ve nihayet sahilden azami yüz (100) metre mesafede bulunan ev sahipleri istifade edebiliyordu. Ne için diye sorarsanız, idarenin yüz metreden fazla hortumu bulunmadığı için, cevabını verebiliriz.
Acaba mevcut yüz metrelik hortuma ilâveten 100-200 metre bir hortum daha tedarik edilemez mi? Yapılacak bu ve hemen hemen masrafsız bir himmete mukabil su nimetinden mahrum kalan biz adalıların şükran ve minneti kazanılacak ve herkes te ton başına 35 kuruş değil hattâ daha çok parayı bile seve seve verecektir.
Böyle az masraflı, külfetsiz ve belki de kârlı ve ahalinin su ihtiyacını temin etmek noktasından mühlm bir beledi vazifenin ifasına taalluk eden iş için 200 metrelik bir hortum tedariki düşünülemez bir şey midir? Büyükadanın su ihtiyacını büyük fedakârlıklarla temin etmek çarelerini düşünen belediyemiz velevki munzam bir kira mukabilinde olsun 200 – 250 metrelik bir hortum tedariki suretiyle diğer adaların dahi su ihtiyacını temin edemez mi?
Avukat Celal Bey han 21 numara
Avukat Alkivyadis GENÇUSTA
Tan, 2 Haziran 1939, Cuma
Vali ve Belediye Reisi Dr. Lutfi Kırdar, dün sabah Valikonağı caddesinde Harbiye yemekhanesile yeşil sahanın önündeki duvarın geri çekilmesi işini tedkik etmiştir. Şimdiki caddeden beş metre geri çekilen bu sahanın bir kısmı yaya kaldırımına ayrılacak, diğer bir kısmı da ana caddeye ilhak edilecektir.
Vali, bundan sonra Harbiyedeki helânın inşaatını tedkik etmiştir. Dr. Lütfi Kırdar, inşaatın çok ağır gittiğini görmüş, bunun bir an evvel ikmali için alâkadarlara kati emirler vermiştir. Bundan sonra Taksimi, Kabataşı tedkik eden Dr. Lütfi Kırdar, yazdığımız veçhile, Kabataşta eski bir mezarlık sahasının ağaçlanması ve buradaki Alipaşa çeşmesinin etrafının temizlenmesi hususundaki teşebbüslerle meşgul olmuştur. Valinin bu tedkiklerine, muavini B. Lütfi Aksoy da iştirak etmiştir.
Bundan sonra Dr. Lütfi Kırdar, Kuzguncuk, Yakacık ve Kartala giderek tedkiklerde bulunmuş, oradan Büyükadaya geçmiştir. Dr. Lütfi Kırdar Büyükadada bilhassa su tesisatı işile yakından alâkadar olmuş, ameliyatın bütün safhalarını gözden geçirmiştir.
Vali, Adaya bu sene behemehal su verilmesini arzu ettiğinden, tesisatın bir an evvel bitirilmesi için emirler vermiştir. Büyükadadaki tedkiklerini bitiren Dr. Lütfi Kırdar, buradan Yalovaya gitmiştir.
Akşam, 14 Haziran 1939, Çarşamba
Ada vapurlarının yaz tarifesi hazırlanmıştır. Yeni tarifenin 25 haziranda tatbikine başlanması muhtemeldir. Tatbik tarihi yakında tesbit edilip tarife ilân edilecektir.
Bu seneki tarifede bazı yenilikler vardır. Büyükada ve Heybeliden bilhassa pazar geceleri vapurlar geçen seneden daha geç kalkacaktır. Adalara gezmeğe gidenlerin uzunca bir vapur yolculuğundan sonra erkenden İstanbula dönmeğe mecbur kalmaları şikâyetleri mucib olmuştu. Bu sene Büyükada ve Heybeliden geç vapur kaldırılmakla, şikâyetlerin tekerrürüne imkan bırakılmamaktadır. Büyükadadan gece yarısına doğru kaldırılacak olan son vapur, yalnız Heybeliye uğrıyacak, doğruca Köprüye gelecektir. Pazar gezintileri daha ziyade Heybeli ve Büyükadaya yapıldığından son vapurun diğer adalara da uğratılmasına lüzum görülmemiştir.
Akşam üzeri Köprüden Heybeli ve Büyükadaya yapılan direkt postalar yeni tarifenin tatbikinden sonra iki dakika ara ile Heybeliye ayrı, Büyükadaya ayrı vapurlarla yapılacaktır. Bu vapurlar diğer adalara ugramıyacak, biri doğru Heybeli, diğeri de Büyükadaya gidecektir.
Yaz tarifesile, geçen sene olduğu gibi, mehtap seferleri de yapılacaktır. Köprüden hareket edecek olan vapur Adalara uğradıktan sonra Anadolu yakasına geçecek ve gece yarısından sonra Köprüye avdet edecektir.
Akşam, 15 Haziran 1939, Perşembe
Mektepler tatil edildi, yaz mevsimi geldi, çocuğunun imtihan ve mektebini bekliyen aileler de artık Sayfiyelere taşındılar. Fakat hâlâ Adalara ve Anadolu yakasına işliyen vapurlarda yaz tarifesi tatbik edilemedi. Bunun niçin hâlâ tatbik edilemediğini bir türlü anlıyamıyoruz. Alâkadarlardan sorduk. Tarifenin ay başında tatbik edileceğini söylediler. Fakat bu tarih de henüz kati olarak tesbit edilmemiştir. Tarifenin Temmuzun birinci gününden itibaren meri olacağını söyliyenler olduğu gibi, Temmuzun altısını bulacağını rivayet edenler de vardır.
Denizbankın denizyollar umum müdürlüğüne devri ile idarede bir kararsızlık olduğundan mıdır, yoksa başka bir sebebden midir bilmiyoruz. Herhalde bu havalide oturan halkın ihtiyaçlarile yakından alâkadar olan bu tarife işinin uzun müddet sürüncemede kalmaması lâzımdır.
Akşam, 23 Haziran 1939, Cuma
İki gündenberi İstanbulda bunaltıcı bir sıcaklık hüküm sürüyor. Evvelgi gün 31 dereceye çıkan termometre, dün öğleüstü gölgede 34,5 dereceye kadar yükseldi. Herkes sıcaktan buram buram terler ve serinlemek için bir yer ararken Adalara ve Anadolu yakasına işliyen vapurları idare eden eski Denizbank müessesesi, bu sıcak günlerde halkın ihtiyacını temin için hiç bir alâka göstermiyor. Nitekim iki gündenberi telefonla, mektupla karilerimizin matbaamıza yaptıkları müracaat ve şikâyetlerden anlıyoruz ki Adalar ve Anadolu yakası seferlerinde hala yaz tarifesi tatbik edilmemiştir.
Seyrüsefer müesseselerinin mevsim tarifeleri görülen zaruretlere göre tanzim ve tatbik edilir. Sıcaklar başladığına, sayfiyelere giden halk tamamile taşındığına göre Adalar hattında hala ilkbahar tarifesinin tatbikinde ısrar edilmesinin – eğer varsa – hikmetini bir türlü anlayamıyoruz!
Son günleri gelen Denizbank idaresi halkın bu dileklerine, şikâyetlerine gazetelerin neşriyatına kulak asmıyorsa bu işi tanzim ettirmek biraz da Belediyenin vazifei asliyesi cümlesindendir.
Meselâ haziranın on beşi İstanbul için yaz mevsiminin başlangıcı demektir. Bütün vapur ve trenlerde yaz tarifeleri bu tarih gelince, behemehal tatbik edilmelidir. Diğer mevsimlerin başlangıç tarihleri de o suretle tesbit edilebilir. Bu tarihlerin her sene için muteber olması lâzımdır. İdare şekillerinde yapılacak değişiklikler, kadro tadilâtı gibi sebeb ve arızalar, halkın ihtiyaç ve zaruretlerile alâkadar değildir. Hiç bir idare ve müessesenin vapurlarda izdiham için halkıbunaltıp rahatsız etmesine hakkı yoktur. Bu kararsızlığa artık kati bir netice verilmelidir.
Akşam, 27 Haziran 1939, Salı
İki gün sonra lağvedilecek olan Denizbank, bu sene her nedense yaz tarifelerini hazırlayıp tatbikte icab eden sürati göstermemiştir. Gazetemizin, halkın temenni ve hissiyatına tercüman olarak yaptığı müteaddid ikazlara rağmen Denizbank, şehir tarifelerinin ana hatlarını ancak dün hazırlıyabilmiş ve 6 temmuz gibi fazla geç bir tatbik mebdei bulmuştur. 6 temmuz perşembe gününden itibaren tatbik olunacak olan tarifeler henüz tabedilip alakadarlara bildirilmemiştir. Eğer bu hususta son bir tadilat yapılmazsa Adalar hattı tarifesinin anahatları şöylece tesbit edilmiştir.
Adi günlerde Büyükadadan sabahları ilk vapur 5,40 da kalkacak, diğer Adalara uğrıyacaktır. Akşamları son vapur, gene Büyükadadan diğer Adalara işlemek üzere 20,30 da tahrik edilecektir. Pazar günleri ise bu vapur, son seferini Büyükadadan diğer Adalara uğramak üzere 22,30 da yapacaktır. Bundan başka Köprüden Adalara her akşam 5,15 te doğru vapurlar tahrik edilecektir. Bu vapur, yalnız Heybeli ile Büyükadaya uğrıyacaktır. Köprüden saat altıda Heybeli ve Büyükadaya birer doğru vapur kalkacaktır. Altıdan sonra 7 ,15 te Büyükada ve Heybeliye doğru posta bir vapur tahrik edilecektir. Bu, pazardan maada her gün böyle olacaktır.
Pazar günleri Köprüden Adalara 22,30 da son bir vapur işletilecektir. Adalar hattından maada Yalova seferleri de çoğaltılmıştır. Bu sene Yalovaya her gün 9, 13,30, ve 18 te olmak üzere üç vapur kalkacaktır. Yalovadan Köprüye gelecek vapurların hareket saatleri şunlardir:
6,30, 13,10, 17. Pazar günleri Yalovadan Köprüye 13,10 seferi yapılmıyacak, buna mukabil, 17,30 ve 18 de birer vapur tahrik edilecektir. Köprüden Anadolu yakasına da sık sık vapurlar işletilecektir.
Akşam, 29 Haziran 1939, Perşembe
Adalar, Anadolu ve Yalova hatlarının yaz tarifeleri temmuz başından itibaren tatbik edilmeğe başlanacaktır. Yeni tarifeye göre Büyükadadan adi günlerde son vapur 20,30 da, pazar günleri 22,30 da hareket edecektir.
Yalovaya her gün için üç posta tahsis edilmiştir. İstanbuldan Yalovaya 9, 13,30, 18 ve Yalovadan da İstanbula 6,30, 13,10 ve 17 de birer vapur kalkacaktır. Anadolu hattına da sık postalar konmuştur.
Cumhuriyet, 22 Haziran 1939, Perşembe
Cihangirde oturan karilerimizden Nusret imzasile bir mektup aldık. Kariimiz, bu mektupta, hulâsaten diyor ki:
– Pazar günleri, Ada ve Boğaza giden sabah ve buralardan İstanbula dönen akşam vapurlarında binbir ayak üstüne … İnsan, şöyle ilişecek bir yer bulamadığı gibi, bundan vaz geçtik, vapurdan çıktığı zaman turşuya dönüyor. İtilip kakılıyor. Dürtülüp dirsekleniyor ve adetâ, dövüşten çıkmış gibi oluyor. Bir haftalık çalışma yorgunluğundan sonra, şöyle kıra çıkıp dinlenmek ıstiyen zavallı şehirliler, bu vapurlarda, büsbütün yorulup istirahate muhtaç hale geliyorlar. Bu, müteaddit defalar benim de başıma geldi. Ayni hale, banliyö trenlerinde de maruz kalınıyor.
“Kalabalık olan vapur ve trenler, haftanın bir gününde ve muayyen saatlere inhisar ettiğine göre, bu saatlerde ihtiyaca yetecek ve halkı şu eziyetten kurtaracak miktarda vesait temin edilse iyi olmaz mı?”
Söyleyecek bir şey bulamıyoruz ve diyoruz ki:
Haklı değil mi?
İkdam, 13 Haziran 1939, Salı
Yaz mevsimi ilerlediği, sıcaklar bütün şiddetile devam ettiği halde Şirketihayriye yaz tarifesini tatbika başlamamıştır. Adalar hattında da yaz tarifesinin henüz tatbik sahasına konmadığından şikâyet edilmektedir.
Bilhassa tatil günleri sayfiye yerlerindeki iskelelerde akşam üzerleri halk birikmekte, pek büyük müşkülat meydana gelmektedir.
Şirketihayriye Köprüden Boğaziçine tarife harici zuhurat postaları kaldırmaktadır. Vapurlar dolusu halkın Boğaziçinden İstanbula avdetini temin edebilmek için köprüden kaldırılan tarife harici zuhurat postalarının mukabilinde Boğaziçinden köprüye de yine tarife harici vapur kaldırmak icab etmektedir· Bu cihet layıkile tanzim edilemediğinden tatil günleri vapurlar, otobüsler gibi, “başıbozuk” bir manzara arzetmektedir.
Halkın gazetelere vaki şikâyeti üzerine yapılan neşriyatı ehemmiyetle nazarı dikkate alan Vilayet ve Belediye İstanbulluların daha fazla eza, cefa çekmemeleri, bir günlük eğlencelerinin ıztırabla neticelenmesinin önüne geçmek için vapur idarelerine yaz tarifelerini tatbike başlamalarını ve tatil günleri sayfiye yerlerinden İstanbula sık sık vapurlar kaldırmalarını bildirmiştir. Gerek Şirketihayriye, gerek Denizbank yaz tarifelerini bugünlerde tatbik edeceklerdir.
Son Telgraf, 29 Haziran 1939, Perşembe
Adalar ve Boğazda, hala, yaz tarifesinin tatbik edilmeyişinden halk şikayet ediyormuş.. Bizim İstanbullulara hiç bir şey beğendirilmez.. Billurdan sarayda oturtsanız, nafile.. Yine şikayet ederler..
Yaz geleli ne oldu ki?. Dün bir, bugün iki.. Elbette tarife değişir bir gün… Yaz tarifesini yolcu vaziyetine göre mi değiştirirler zannediyorsunuz?.. Hayır.. Havanın hararet derecesine göre..
AHMED RAUF
Son Telgraf, 30 Haziran 1939, Cuma
Belediye iktisad müdürü B. Saffet, dün Büyükadadaki binek arabalarınınvaziyetini tedkik etmiştir. Büyükadalılar, araba hayvanlarının pisliklerinden şikâyet ettiklerinden Belediye, bu şikâyeti önlemek üzere bazıtedbirler almağa karar vermiştir. İktisad müdürünün yaptığı tedkikatagöre Büyükadada yerli olarak 46 binek arabası vardı. Son günlerde İstanbuldan nakledilenlerle Adalardaki araba miktarı 78 e çıkmıştır. Belediye, şimdi Büyükadadaki araba münakalâtını yalnız adanın yerli arabalarına tahsis ettiğinden araba tarifesinde de en aşağı yüzde kırk nisbetinde tenzilât yapacaktır. Bu tenzilât hakkında daimi encümenden karar alınacaktır. Bilhassa büyük tur için dört lira araba parası verilmesi, çok pahalı görülmektedir.
Akşam, 17 Haziran 1939, Cumartesi
Büyükada arabaları dört kişi alacak büyüklüktedir. Buna rağmen içlerine yedi ve bazan sekiz kişi alındığı görülüyor.
Adanın yolları ekseriyetle yokuşlu olduğu için zavallı beygirler bu ağır yükü son derece müşkülâtla cekeblliyorlar. Arabacılar da pek insafsızdır. Arabayı sürmeye çabalıyan beygirleri durmadan kamçılıyorlar.
Her arabaya âzami dört kişi binmesi Iazımgelirken sekiz kişi alınması doğru mudur?
Sürücüler merkeplere zulmediyorlar
Büyükadanın en işlek bir caddesinde oturduğum için Adanın merkeplerine son derece zulüm edildiğini her gün görüyorum. Sanki bu biçare hayvanlar taştanmış gibi sürücüleri kıyasıya dövüyor, öldüresiye vuruyorlar.
Bazı sürücülerin ucu çivili değnekler kullandıklarını da gördüm. İnsan bu feci manzaraya bakmaya bile tahammül edemiyor. Bunun önüne geçmek kabil değil midir?
Himayei hayvanat cemiyeti azasından S. D.
Akşam, 20 Haziran 1939, Salı
Belediye iktisad müdürlüğü Büyükadadaki arabaları tahdid etmeğe karar vermişti. Fakat adalar kaymakam vekili B. Kemal adalarda kırk şu kadar arabanın kâfi gelmiyeceğini nazarı dikkate alarak adadaki araba sayısını 51 olarak tahdid etmiştir.
Akşam, 22 Haziran 1939, Perşembe
Büyükadadaki binek arabalarının fiat tarifelerini çok yüksek bulan Belediye iktisad müdürlüğü hazırladığı yeni tarifeyi daimi encümene tasdik ettirmiştir. Yeni tarifeye göre Büyükadadaki araba ücreti tarifelerinde eskisine nazaran yüzde kırk nisbetinde bir tenzilat yapılmıştır.
Akşam, 29 Haziran 1939, Perşembe
Belediye iktisad müdürü Saffet, dün Adalara giderek bu mıntakanın iktisad işlerile alâkadar olmuş, tarifeler üzerinde tetkikatta bulunmuştur.
Cumhuriyet, 16 Haziran 1939, Cuma
Belediye İktisad Müdürü Saffet, Adalara giderek plaj ve kazino tarifelerinin tenzili işini tetkik etmiştir. Belediye, Adalardaki araba adedini tahdid edecektir.
Adalarda mevcud 44 araba adedinin artırılmaması istenecektir. Zira bazı kimseler her sene yaz mevsimi için Adalara araba nakletmekte, bu yüzden Ada sokaklarında fazla araba gürültüsü olmakta, sokaklar da kirletilmektedir.
Arabacıların kazançları artacağı için araba tarifelerinde yüzde kırk nispetinde tenzilât icrası ve arabaların mükemmel bir surette tamire tabi tutulması istenilecektir. Yapılan tetkikatta Adalarda bir tur için arabacıların dört lira istemekte oldukları anlaşılmıştır.
Cumhuriyet, 17 Haziran 1939, Cumartesi
Büyükadaya, bu mevsim, şehrin bazı yerlerinden birçok arabalar geçirildiği görülmüştür. Adada fazla ahır olmadığı için bu arabaların hayvanları açıkta yatmaktadır. Ada halkı bu araba fazlalığından ve hayvanların açıkta yatmalarından şikâyet etmiştir. Belediye bu şikâyeti tetkik etmiş, Adada mevcut olan 34 arabadan başka Adaya yeniden araba geçirilmemesine karar vermiştir.
İkdam, 17 Haziran 1939, Cumartesi
Adalarda da mevcut arabaların sayısının ihtiyaçtan fazla görüldüğünü yazmıştık Bu hususta yapılan tetkikler neticesinde; adalarda hayvanlar için kâfi ahır da olmadığından ekser hayvanların geceyeleri dışarılarda ve gayri sıhhi şerait altında barındırılarak bu suretle sinek ve sair haşeratın zuhuruna da sebebiyet verdikleri anlaşılmıştır.
Binaenaleyh Ada arabacılarına sıhhi ahırlar da yaptırılacak; açıkta hayvan yatırtılmıyacaktır. İstanbuldan Adalara araba gönderilmesinin yasak edildiği de bütün şubelere bildirilmiştir.
Adalar kaymakamlığı Büyükada için yazın 51 arabaya ihtiyaç olduğunu tesbit etmiştir. Diğer taraftan arabaların şimdiki tarife ücretleri çok yüksek görülmüştür. Bilhassa; 1 saatlik bir Büyük tur için Büyükadada geceleri 3,5 – 4 lira ücret alınmakta ve sayfiyede eğlenmeğe gidenlerden bu ücret yaz geceleri de zamla istenmektedir!.. Bu sebeble Belediye İktisad müdürleri Büyükadada araba ücretlerini % 40 nisbetinde indirecektir.
Son Telgraf, 22 Haziran 1939, Perşembe
Belediye, Büyükadadaki arabalar hakkında bir tetkik yapmıştır. Bu tetkikten, Büyükadada 78 araba mevcut olduğu, bunlardan 44 ünün yaz, kış Büyükadada kaldığı, 34 ünün de her sene yalnız yaz mevsiminde çalışmak üzere İstanbuldan Büyükadaya geçirildiğini, halbuki Büyükadada kafi miktarda ahır bulunmadığından bu araba hayvanlarından mühim bir kısmının dışarda barındırıldığı ve bunun da bir çok pisliklere ve sineklerin türemesine sebebiyet verdiği anlaşılmıştır.
Belediye buna mani olmak için bu sene Büyükadaya İstanbuldan araba geçirilmesini menetmiştir. Adada bu sene yalnız 44 araba çalışacaktır. Bu sayede araba tarifesinde de yüzde 40 nisbetinde bir tenzilat yapmak mümkün olacaktır.
Tan, 17 Haziran 1939, Cumartesi
Dün saat on beşte, Heybeliada sanatoryomu arkasına isabet eden fundalık sahası ateş almış ve elli metre kadar fundalık yandıktan sonra itfaiye tarafından söndürülmüştür.
Akşam, 25 Haziran 1939, Pazar
Heybeliadada Çam limanında Makaryos mevkiindeki fundalıklar dün akşam üzeri atılan sigara ile tutuşmuş ve bir kısım fundalık sahası yandıktan sonra itfaiye tarafından söndürülmüştür.
Akşam, 5 Haziran 1939, Pazartesi
Heybeliadada Tarikidünya denilen deniz kıyısında 30 metre murabbaı yalçın kayalıklar arasında biriken çöplerin üzerine dalgınlıkla atılan bir sigaradan yangın çıkmış, çam ağaçları tutuşmuştur. Vaktinde görülen ateş iki çam ağacı yandıktan sonra söndürülmüştür.
Cumhuriyet, 27 Haziran 1939, Salı
İstanbul çöplerinin eskiden olduğu gibi yine denize dökülmesine karar verilmiştir. Çöpler, fırtınalı havalarda Kızkulesi açıklarına, fırtına olmadığı zamanlarda da Hayırsızadaaçıklarına döktürülecektir.
Tan, 1 Haziran 1939, Perşembe
Dün İstanbulda hava ekseriyetle kapalı geçmiştir. Öğleden evvel Adalara dolu yağmış, fakat çok sürmemiştir. Termometre en fazla 22, en aşağı 15 derece idi. Trakyaya ve Kocaeli havalisine dün de yağmur yağmıştır.
Akşam, 9 Haziran 1939, Cuma
Gazeteler yazıyor: Adalara dolu yağmış.. Biz buna şaşmadık!. Adalara boşlar düşmez ya… Tabii dolu düşer!. Fakat, Belediyenin, ı muş- bu yıl eğlence ve sayfiye yerlerinde yüzde yirmi nisbetinde ucuzluk temin edeceğini unutmayınız. Yüzde yirmi ucuzluk demek, mühim bır şeydir. Fakat, bize öyle gelir ki, havaların böyle bozuk gitmesinden dolayı, bahçe, plaj, yazlık eğlence yerlerinin sahiblerinin ağzını bıçak açmıyor. Bu vaziyette yüzde yirmi tenzilat, muhalefeti havadan dolayı tehir edilmesin?.
AHMED RAUF
Son Telgraf, 10 Haziran 1939, Cumartesi
Adalar kaymakamı B. Şevket rahatsız olduğundan kendisine altı ay mezuniyet verilmiştir. Adalar kaymakam vekâletine vilayet maiyet memurlarından B. Kemal Aygün tayin edilmiştir.
Kemal Aygün mülkiye mektebinin yetiştirdiği güzide mezunlarındandır. Kendisi bir müddettenberi Belediyede çalışmakta idi. Yeni vazifesinde muvaffakiyetler temenni ederiz.
Akşam, 10 Haziran 1939, Cumartesi
Adalar kaymakamı Şevket rahatsız olduğundan kendisine mezuniyet verilecek ve bu müddet zarfında İstanbul Vilayeti maiyet memurlarından Kemal kendisine vekalet edecektir.
Adalar Kaymakamı Şeket, hastalığı dolayısile 6 ay mezuniyet almıştır. Adalar Kaymakamlığını vekâleten Vilayet maiyet memurlarından Kemal Aygün ifa edecektir.
Yeni Sabah, 10 Haziran 1939, Cumartesi
Cumhuriyet, 10 Haziran 1939, Cumartesi
Bakırköy Tahakkuk şubesi memuru B. Arif, lüzumu muhakemesine karar verildiğinden, Adliyeye verilmiştir. Bakırköy Tahakkuk şubesinde diğer bazı memurlar hakkında da tahkikata devam edilmektedir.
Büyükada Belediye Tahsil şubesinde, vuku bulan bazı şikayetler üzerine tahkikata başlanmıştır.
Akşam, 18 Haziran 1939, Pazar
Bir hafta zarfında Adalar kazasında zabıtai belediye talimatnamesine muhalif harekette bulunan dokuz kişi tecziye edilmiştir.
Cumhuriyet, 9 Haziran 1939, Cuma
Başta Yavuz olduğu halde donanmamız birkaç gündenberi Ada önlerinde bulunmaktadır. Donanmanın Adaya gelişi münasebetile kaymakam vekili Kemal, Yavuza giderek Amiral Şükrü Okanı resmen ziyaret etmiş ve top atılmak suretile karşılanmıştır. Müteakiben Amiral Şükrü Okan da karaya çıkarak kaymakamı makamında ziyaret etmiştir.
Cumhuriyet, 22 Haziran 1939, Perşembe
Şehrimizin misafiri olan Aris Yunan mekteb gemisi talebeleri dün sabah müzelerimizi gezmiş ve öğle yemeğini gemide yemişlerdir. Öğleden sonra hususi vapurla Boğaziçinde bir gezinti yapılmış, müteakiben Heybelideki Deniz lisesine dönülmüştür. Heybelide gemi amiral ve talebeleri şerefine bir gardenparti verilmiştir.
Bugün saat 18.30 da Moda deniz klübünde İstanbul belediyesi tarafından yüz kişilik bir ziyafet ve müteakiben Yat Klüpte bir yemek verilecektir.
Son Posta, 10 Haziran 1939, Cumartesi
Donanmamız Adalar açıklarında demirlemiştir. Adalar kaymakam vekili Kemal Aygün donanma komutanını ziyaret etmiş, donanma komutanı bilahare kaymakam vekilinin ziyaretini iade etmiştir.
Son Posta, 22 Haziran 1939, Perşembe
Adalar kazasında Belediye zabıtası talimatnamesine aykırı hareketleri görülen bazı esnaf tecziye olunmuştur.
Yeni Sabah, 9 Haziran 1939, Cuma
Oteli haziranın 4 üncü pazar günü bütün konforile beraber müşterilerine açıktır.
Akşam, 3 Haziran 1939, Cumartesi
Cumhuriyet, 2 Haziran 1939, Cuma
açılmıştır. Modern konfor, mükemmel yemekler, mutena servis, fiatlar fevkalâde ehvendlr. Uzun müddet kalacaklar için hususi pazarlık yapılır.
Akşam, 18 Haziran 1939, Pazar
5 oda, elektrik, tatlı suyu, meyvalı bahçesi, manzarası fevkalâde kullanışlı ve su taksimatı mükemmel. Büyükada Cami üstü Hacı Necip mahallesi Çarkıfelek sokak 23 numara. İçindekilere müracaat.
Akşam, 1Haziran 1939, Perşembe
İskeleye 5 dakika mesafede Kuyubaşı sokağında 85 arşınlık arsa gayet ucuz fiatla satılıktır. Müracaat: Mekki Haker Divanyolu No. 67. Telefon: 22955
Son Posta, 15 Haziran 1939, Perşembe
Büyükadada Çarkıfelek sokağında 38, 40 numaralı bahçe içinde çok kullanışlı fevkalâde manzaralı ve bol suyu olan iki müstakil ev kiralık ve satılıktır. İçindekilere müracaat.
Akşam, 11 Haziran 1939, Pazar
Yayınlanma Tarihi: 09 Haziran 2024 / Son Güncellenme: 10 Haziran 2024
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.
Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.