Paylaş
Tüm Sayılar      2024      Sayı 229 – Temmuz 2024      Vapur, Mopur, Minibüs, Midibüs, Otobüs, Adabüs, Azmanbüs…

Vapur, Mopur, Minibüs, Midibüs, Otobüs, Adabüs, Azmanbüs…


Başlık tekerleme gibi değil mi? Daha bir dolu benzer araç isimleri var hepsini alt alta yazsam bütün bir yazı kadar olur. Üstelik kafiyeli bile olur. Nasıl da yavaş yavaş dilimiz alıştı bunlara. Önce katamaran modeli deniz otobüsleri çıktı, arkadan vapura alternatif sıra sıra boy boy motorlar çıktı. Yani mopurlar… Bu sayede, artık ne hikmetse vapur sayıları azaltıldı. ‘Bunlar size yeter’ mi dendi yoksa bu mopurcular onun bunun babasının oğluna ait şirketlere mi bağlandı…?? Bilemeyeceğim vallahi… Hiç kimseyi itham etmiyorum ha sakın yanlış anlaşılmasın yalnızca naçizane tahminler yürütüyorum kendi kendime.

Biz eski adalılar, vatan bellediğimiz, taşını toprağını sevdiğimiz kendi adamızda, sevgi, dostluk, eşitlik ve huzur içinde sakin yaşamaktayken, birer birer darbe vuruldu her bir duygumuza. Belli bir saate kadar işleyen güzelim vapurlarımız, ufak tefek teknelerimiz, faytonlarımız, arabalarımız, atlarımız ve eşeklerimizle, hatta kedilerimiz, köpeklerimiz ve henüz simit yemeye alıştırılmamış martılarımızla mutluyduk aslında. Hastane yetersizliği dahil –ki bir şekilde bir yerlere yetiştirilebilirdi hastalarımız- şehre özgü imkanlarımızın olmamasından hiç de rahatsız olmazdık.

Son vapur kalktıktan, iskelenin ışıkları söndükten sonra tüm ada evimiz, kendi özelimiz olurdu. Ada kapımızı kapatır, biz bize kalırdık. Sinsi sinsi yayılan virüsler gibi azar azar başladı yıpratmalar, sonra çığ gibi büyüyerek pandemiye dönüştü. Sonra da bir bulaşıcı hastalığın sonucu gibi tercihler değişti. Yıllarca aşina olunan şeylerden yakınmalar başladı. Buna kaçınılmaz yozlaşmalar ve terk etmeler de neden oldu tabii. Bir de dağdan gelip bağdakini kovma deyiminin göze görünür hale gelmesi. Hatta bu duruma sürat kazandırmak için bedava motorlar bile kondu. Kimse alınmasın lütfen. Kimi gerçekler sevimsizdir. Ben de dilimi tutmayı pek sevmem, beceremem de.

Atlarını evlat gibi seven, müşterilerini akraba gibi gören, akrabadan yakın faytoncularımız vardı; ‘amca, dayı, abi’ dediğimiz. Sonradan hani neredeyse hayvan düşmanı diyebileceğimiz, acımasız tüccar kafalı paragöz faytoncular türedi. Özellikle Büyükada’da… Eee biz eskiler, o sonradan görme dağdan inenleri baş tacı ettikçe onlar da yavaş yavaş, paralanıp şekil değiştirerek ‘Ne kadar para o kadar ekmek’ moduna girdiler. Sonra eskiden ada sokaklarını kirletse de rahatsız olmadığımız hayvan bokları birden gözümüze batmaya başlayınca, atların arkasına salıncak gibi çaputlar bağlayarak sözde temiz sokaklar sağladık. Ki o ‘paramla ne istersem yaparım’cıları memnun edelim. O bildik, tanıdık faytoncuları pes ettirip yerlerine işte o yukarıda söz ettiklerim gelince –Ay kimse itiraz etmeye kalkmasın, ben çadır ahırlarda saatler geçirdim, röportajlar yaptım, iyi bilirim- her şey batmaya başladı.

Önce atları telef ettiler. Sözde büyük bir rastlantı sonucu aniden bir ruam salgını oluverdi ya… Soruşturun isterseniz onca ata ne oldu diye, bir de baktık ki adalar şehir trafiğini aratmayacak hale gelivermiş. Çoktandır gitmiyorum ben, trafik ışıkları da kondu mu acaba? Bu arada yukarıda sözünü ettiğim yıllarca hafta sonları bedava motor koyup ipsiz sapsızları adalara doldurmanın önemini de göz ardı etmeyin. Ben yıllar önce bu konuda bir yazı yazmıştım da bütün gazeteler beni aramıştı, sanki uyduruyormuşum gibi… Hani evlerin bahçelerine giriyorlardı, çocuklarına bahçede çiş kaka yaptırıyor, kirli çocuk bezlerini oraya buraya atıyorlardı ya… Unutmadık değil mi? Şimdilerde asıl sorun şark usulü turizm anlayışı oldu, eh paramız değer kaybettikçe, değer kazanan para sahiplerinin hepsi zengin turist sayılıyor artık. Hepsi velinimet oldular.

Gelelim günümüz adalılarının, sonradan olma lüks meraklarına. O hiçbir şeye benzemeyen akülü küçük araçlar süratle çoğaldı. Her evde aile fertleri sayısı kadar o araçlardan bulundurulmaya başladı. Kapı önleri ve bahçeler onlarla doldu. Gerekçe malum; yaşlılar, engelliler ve hastalar ne yapsın? Peki, eskiden adalarda hiç yaşlı, engelli veya hasta yok muydu? Ha diyeceksiniz ki faytonlar kaldırılınca mecbur kalındı. Peki, Kınalıada’da eskiden fayton var mıydı? Ne yapıyorlardı? Şimdi mi çaresiz kaldılar? Ben bu konuya sosyal medya kışkırtmalarından giriştim. O sevimsiz dev araçlar ısrarla savunuldukça tahrik oldum. Ki ben artık adalı bile değilim, bana ne, ne haliniz varsa görün diyesim var. Ama gönlüm olmuyor ne yapayım?

Bakın, böyle giderse yakında adaları birleştiren köprüler de yaparlar, denizleri de doldururlar, ağaçları yakıp yakıp gökdelen de dikerler. Bildiğimiz Yassıada’ya bir göz atıverin, bakın ne hale getirdiler. Birgün iyi ki artık adalı değilim diyeceğim aklımdan geçmezdi valla. Ama ey adalılar, bir şeyler yapmazsanız ve de bu sonradan olma lükse kapılırsanız o güzelim diyarlar hepten kayıp gidecek elinizden. Benden söylemesi.

Özel not: Bu arada mail atarak geçen yazımda yakındığım maaş durumumu merak edenlere cevap vereyim. Sonunda verdiler. Verdiler ama sürüm sürüm süründürdüler. Bir maaşımı bankaya iki maaşımı da hangi nedenle bilinmez postaneye göndermişler, iyi mi? Defalarca gittim, geldim, saatlerce sıra bekledim. Nihayet ölmediğimi anladılar. Ama bir daha olup olmayacağı artık Allah’a kalmış…

Emeklilere tavsiyem: Her ay gidip paranızı alın, eğer bankada kalmasını istiyorsanız tekrar yatırın. Komik ama maalesef gerçek.


Yayınlanma Tarihi: 12 Temmuz 2024  /  Son Güncellenme: 15 Temmuz 2024


Bu yazı hakkında yazarımıza ve editörlerimize iletmek istedikleriniz mi var?
Aşağıdaki formu kullanarak kendisine ulaşabilirsiniz.
(Bu formdaki bilgiler, yazarımız ve editörlerimizin mail adreslerine iletilecektir.)


Çerezleri Yönetin!

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet verebilmek, güvenlik ve sizi tanımak adına çerezler kullanmaktayız, detayları öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Gizlilik Politikanızı ve KVKK Aydınlatma metnini okumak için buraya tıklayınız.

Eğer sitede gezinmeye devam edersiniz politikamızı onaylamış sayılacaksınız.